1. Hukuk Dairesi 2018/3451 E. , 2019/4827 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : ... BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 1. HUKUK DAİRESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece tapu iptali ve tescil davasının reddine karar verilmiş, davalı vekilinin istinaf başvurusu ... Bölge Adliye Mahkemesi 1.Hukuk Dairesi tarafından 6100 sayılı HMK’nin 353/1.b.2 maddesi gereğince kabul edilerek mahkeme kararının ortadan kaldırılmasına ilişkin olarak verilen karar davalı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ..."un raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-
Dava, vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Davacı, mirasbırakanı ...’den intikal eden 546 ada 35 parsel sayılı taşınmazdaki payının satışı konusunda vekaletname verdiği dava dışı..."nın taşınmazdaki payını eşi olan davalıya bedelsiz olarak temlik ettiğini ve kendisine bir bedel ödenmediğini, vekalet görevinin kötüye kullanıldığını ileri sürerek, tapu iptali ve tescile karar verilmesini istemiştir.
Davalı, davacının diğer mirasçıların baskısı ile bu davayı açtığını, iddiaların doğru olmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, iddianın ispatlanamadığı gerekçesiyle tapu iptali ve tescil davasının reddine karar verilmiş, davalı vekilinin istinaf başvurusu ... Bölge Adliye Mahkemesi 1.Hukuk Dairesi tarafından 6100 sayılı HMK’nin 353/1.b.2 maddesi gereğince kabul edilerek mahkeme kararının ortadan kaldırılmasına, yüzölçümü üzerinden tapu iptali ve tescile karar verilemeyeceği gerekçesiyle, miras payı oranında iptal tescile karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; mirasbırakan...’nun 08.05.2010 tarihinde ölümüyle geriye mirasçı olarak davacı eşi ...., davalı oğlu .... ile dava dışı çocukları ... ve ...’nin kaldıkları, davacının ... 1.Noterliğinin 11.03.2011 tarih ve 3703 yevmiye numaralı vekaletnamesi ile dava dışı gelini ...’yı satış yetkisini de içerir biçimde vekil tayin ettiği, vekilin mirasbırakan ...ami’den intikal eden çekişme konusu 546 ada 35 parseldeki davacıya ait 1/4 payı davalıya 25.09.2011 tarihinde satış suretiyle temlik ettiği anlaşılmaktadır.
Borçlar Kanununun temsil ve vekalet akdini düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar.
6098 sayılı Türk Borçlar Kanununda (TBK) sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 506. maddesinde (818 sayılı Borçlar Kanununun 390.) maddesinde aynen; "Vekil, vekâlet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hâllerde vekil, işi başkasına yaptırabilir. Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür. Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Vekâletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmemişse, görülecek işin niteliğine göre belirlenir. (TBK"nin 504/1) Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin son fıkrası uyarınca sorumlu olur. Bu sorumluluk BK"de daha hafif olan işçinin sorumluluğuna kıyasen belirlenirken, TBK"de benzer alanda iş ve hizmetleri üslenen basiretli bir vekilin sorumluluğu esas alınarak daha da ağırlaştırılmıştır.
Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu"nun (TMK) 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.
Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, TMK"nin 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.
Somut olaya gelince, davacı tarafından vekalet görevinin kötüye kullanıldığı ileri sürülerek eldeki dava açılmış ise de, davalı ... mirasbırakanın sağlığında taşınmazları mirasçıları arasında taksim ettiğini, dava konusu taşınmazın da anılan bu taksim çerçevesinde kendisine devredildiğini belirterek paylaştırma savunmasında bulunmuş olmasına rağmen ilk derece mahkemesi ve istinaf aşamasında bu yönde herhangi bir araştırma ve inceleme yapılmamıştır.
Öte yandan hemen belirtilmelidir ki, hangi yargılama usulü uygulanırsa uygulansın tarafların yargılamada sözlü olarak görüş ve değerlendirmelerini ifade etmeleri özel bir önem taşımaktadır.
Yazılı yargılama usulünde de tarafların hükümden önce son kez mahkeme huzurunda sözlü değerlendirme yapıp, açıklamada bulunmaları, doğru bir karar verilmesi bakımından önemlidir.
Bu ilkeler, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun (HMK) 184. ve 186. maddelerinde yapılan düzenlemelerle hüküm altına alınmıştır.
6100 Sayılı Hukuk muhakemeleri Kanunu 184. maddesinde açıkça; Hâkimin, tarafların iddia ve savunmalarıyla toplanan delilleri inceledikten sonra, duruşmada hazır bulunan taraflara tahkikatın tümü hakkında açıklama yapabilmeleri için söz vereceği, mahkemenin tarafların tahkikatın tümü hakkındaki açıklamalarından sonra, tahkikatı gerektiren bir husus kalmadığını görürse, tahkikatın bittiğini, taraflara tefhim edeceği, yine aynı Kanunun 186. maddesi hükmü ile de; mahkemenin tahkikatın bitiminden sonra sözlü yargılama ve hüküm için tayin olacak gün ve saatte mahkemede hazır bulunmalarını sağlamak amacıyla iki tarafı davet edeceği, taraflara çıkartılacak davetiyede, belirlenen gün ve saatte mahkeme de hazır bulunmadıkları takdirde yokluklarında hüküm verileceği hususunu bildireceği, mahkemenin sözlü yargılamada tarafların son sözlerini sorarak hükmünü vereceği düzenlenmiş olup, anılan düzenlemeler emredici niteliktedir.
Ne var ki, mahkemece tahkikatın bittiği bildirilmeden ve sözlü yargılama aşamasına geçilmeden yukarıdaki kanun hükmüne aykırı olarak davaya son verilmiştir.
Hal böyle olunca, öncelikle mirasbırakan tarafından mirasçılar arasında paylaştırma yapılıp yapılmadığı, yapılmışsa davaya konu edilen temlikin bu kapsamda olup olmadığı yönünde tarafların tüm delillerinin toplanması, ondan sonra HMK"nın 184. maddesi hükmü gereğince, tahkikatın tümü hakkında açıklama yapabilmeleri için taraflara söz verilip tahkikatın bittiği tefhim edildikten sonra, taraflara sözlü yargılama için duruşmanın başka bir güne bırakılmasını isteyip istemediklerinin sorulması, talep halinde başka bir gün tayin edilmesi ve taraflara meşruhatlı davetiye gönderilmesi; başka bir duruşma gününü istememeleri halinde sözlü yargılama aşamasına geçilerek aynı Kanunun 186. maddesi gereğince taraflara sözlü yargılama yoluyla beyanda bulunma hakkı sağlandıktan sonra hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik araştırma ve yanılgılı değerlendirme ile değinilen yasal düzenlemeler gözardı edilerek yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.
Davalının temyiz itirazı açıklanan nedenden ötürü yerindedir. Kabulü ile, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun(HMK) 373/1. maddesi uyarınca ... Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesinin kararının ORTADAN KALDIRILMASINA, İlk Derece Mahkemesi kararının 6100 sayılı HMK’nın 371. maddesi uyarınca BOZULMASINA, dosyanın kararı veren ... 17. Asliye Hukuk Mahkemesine, kararın bir örneğinin ... Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesine gönderilmesine, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 25.09.2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.