Abaküs Yazılım
10. Hukuk Dairesi
Esas No: 2021/10826
Karar No: 2022/2371
Karar Tarihi: 23.02.2022

Yargıtay 10. Hukuk Dairesi 2021/10826 Esas 2022/2371 Karar Sayılı İlamı

10. Hukuk Dairesi         2021/10826 E.  ,  2022/2371 K.

    "İçtihat Metni"

    Bölge Adliye
    Mahkemesi : ... Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesi
    İlk Derece
    Mahkemesi : ... 1. İş Mahkemesi

    Dava, eşini kasten öldürmesi nedeni ile kurum tarafından ölüm aylıklarının kesilmesi ve borç tahakkuk edilmesine ilişkin kurum işlemi iptali ile, ölüm aylığının yeninden bağlanması gerektiğinin tespiti istemine ilişkindir.
    İlk Derece Mahkemesince, hükümde belirtilen gerekçelerle davanın reddine dair verilen karara karşı davacı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine, ... Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesince davanın kabulüne, İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına ve davanın kabulüne karar verilmiştir.
    ... Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesince verilen kararın temyizen incelenmesi davalı Kurum vekili tarafından istenmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
    I-İSTEM:
    Davacı vekili, ölüm aylığının eşini kasten öldürmesi nedeniyle kesildiğini, geriye dönük ödemelerin tahsilinin talep edildiği belirtilerek; kesilen ölüm aylığının yeninden bağlanması gerektiğinin tespitine, tahakkuk edilen borçlara dair kurum işlemi iptalini talep etmiştir.
    II-CEVAP:
    Davalı Kurum vekili, davacının, sigortalı eşini öldürmesi nedeniyle hüküm giymiş olduğundan yapılan Kurum işlemlerinin yasal mevzuata uygun olduğunu beyan ederek, davanın reddini talep etmiştir.
    III-MAHKEME KARARI:
    A-İLK DERECE MAHKEME KARARI
    İlk Derece Mahkemesince , davanın reddine dair hüküm kurulmuştur.
    B-BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI
    Bölge Adliye Mahkemesince, davacı vekilinin istinaf talebinin kabulüyle; ... 1. İş Mahkemesi'nin, 20.10.2020 tarihli, 2020/22 E, 2020/268 K. sayılı kararının Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 353/1-b.2 maddesi uyarınca kaldırılmasına ve davanın kabulü ile davacıya, ölen eşi ... üzerinden 3/1238588 tahsis numaralı dosya üzerinden bağlanan ölüm aylığının kesilmesine dair Kurum işleminin ve ölüm aylığının kesilmesi nedeniyle düzenlenen borç bildirim belgelerinin iptaline, kesilen ölüm aylığının yeniden bağlanması gerektiğinin tespitine dair karar verilmiştir.
    IV-TEMYİZ KANUN YOLUNA BAŞVURU VE NEDENLERİ:
    Davalı vekili, Kurum işleminin hukuka uygun olduğunu belirterek söz konusu mahkeme kararının bozulmasını talep etmiştir.
    V-İLGİLİ HUKUK KURALLARI VE İNCELEME:
    5510 sayılı Kanunun 56. maddesi; ''Ölen sigortalının hak sahiplerinden; a) Kendisinden aylık bağlanacak sigortalıyı veya gelir ya da aylık bağlanmış olan sigortalıyı kasten öldürdüğü veya öldürmeye teşebbüs ettiği veya bu Kanun gereğince sürekli iş göremez hale veya malûl duruma getirdiği, b) Kendisinden aylık bağlanacak sigortalıya veya gelir ya da aylık bağlanmamış olan sigortalıya veya hak sahibine karşı ağır bir suç işlediği veya bunlara karşı aile hukukundan doğan yükümlülüklerini önemli ölçüde yerine getirmemesi nedeniyle ölüme bağlı bir tasarrufla mirasçılıktan çıkarıldıkları, hususunda kesinleşmiş yargı kararı bulunan kişilere gelir veya aylık ödenmez. Ödenmiş bulunan gelir ve aylıklar, 96 ncı madde hükümlerine göre geri alınır.'' şeklinde düzenlenmiştir.
    Eldeki dosyada, davacı 21.02.2008 tahsis talebinde ölen eşi ...’ın hak sahibi olduğunu belirterek, kendine aylık bağlanmasını talep etmiş, tahsis talebine binaen davacıya aylık bağlanmış olup; davacının eşi ...’ı 25.08.2000 tarihinde haksız tahrik altında kasten öldürmesi nedeniyle mahkumiyete dair kararın onandığından bahisle; Kurumca bağlanan aylık kesilerek, ödenen aylıklar 5510 sayılı Kanunun 96/1-a ya göre borç olarak tahakkuk edilmiştir.
    Dosya kapsamında, kurumun yersiz ödenen aylıkların geri istenilmesine ilişkin kararı yerinde bulunmuş olup; ancak 5510 sayılı Yasa’nın 96/1-a maddesi kapsamındaki yaklaşımı yerinde görülmemiştir. 5510 sayılı Yasa’nın 96/1-b maddesi “Kurumun hatalı işlemlerinden kaynaklanmışsa, hatalı işlemin tespit tarihinden geriye doğru en fazla beş yıllık sürede yapılan ödemeler toplamı, ilgiliye tebliğ edildiği tarihten itibaren yirmidört ay içinde yapılacak ödemelerde faizsiz, yirmi dört aylık sürenin dolduğu tarihten sonra yapılacak ödemelerde ise bu süre sonundan itibaren hesaplanacak olan kanunî faizi ile birlikte, ilgililerin Kurumdan alacağı varsa bu alacaklarından mahsup edilir, alacakları yoksa genel hükümlere göre geri alınır…” hükmünü içermekte olup, Kurum işlemine konu alacağın hangi dönemlere ait olduğu, davalı Kuruma sorularak netleştirilip, hatalı işlemin tespit tarihi belirlenerek, geriye doğru beş yıllık süre hesaplaması yapılıp, davacının yaptığı ödeme var ise, ödemelerin sonuca etkisi de gözetilerek; davacının yalnızca 96/1- b ye göre hesaplanacak bu miktardan sorumlu olacağı dikkate alınarak karar verilmelidir.
    Bu maddi ve hukuki olgular göz önünde bulundurulmaksızın, yazılı şekilde hüküm kurulması, usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
    O hâlde, davalı Kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve ... Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesi’nin kararı bozulmalıdır.
    SONUÇ: ... Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesi kararının yukarıda açıklanan nedenlerle HMK’nın 373/2 maddesi gereği BOZULMASINA, dosyanın kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, Üye ...’ın muhalefetine karşın; Başkan ... ile Üyeler ..., ... ve ...’nın oyları ve oy çokluğu ile 23.02.2022 gününde karar verilmiştir.
    KARŞI OY GEREKÇESİDİR
    1. Çoğunluk ile aradaki temel uyuşmazlık 2000 yılında haksız tahrik altında 506 sayılı kanun kapsamında eşini öldüren ve bu konudaki ceza mahkumiyeti 2006 yılında kesinleşen, ancak başvurusu üzerine 01.02.2008 tarihinde dul aylığı bağlanan davacı kadına, 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortaları Kanunu’nun 56. Maddesi ile getirilen “Ölen sigortalının hak sahiplerinden; a) Kendisinden aylık bağlanacak sigortalıyı veya gelir ya da aylık bağlanmış olan sigortalıyı kasten öldürdüğü veya öldürmeye teşebbüs ettiği veya bu Kanun gereğince sürekli iş göremez hale veya malûl duruma getirdiği, ….hususunda kesinleşmiş yargı kararı bulunan kişilere gelir veya aylık ödenmez. Ödenmiş bulunan gelir ve aylıklar, 96 ncı madde hükümlerine göre geri alınır'' hükmünün uygulanıp uygulanmayacağı” ve bu kapsamda kurumun 21.12.2019 tarihinde aylık kesme ve 01.02.2008-21.12.2019 tarihleri arası için ödenen aylıklar için borç çıkarma işleminin yerinde olup olmadığı” noktasında toplanmaktadır.
    2. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonunda 5510 sayılı kanunun 56/a ve 96/a kapsamında uyuşmazlık değerlendirilerek “... Ağır Ceza Mahkemesinin 2002/108 esas 2004/296 karar sayılı kesinleşmiş kararında, davacının sigortalı eşini öldürmesi nedeniyle hüküm giydiği bu durumda yapılan kurum işlemleri yasal mevzuata uygun olduğu” gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.
    3. Kararın davacı tarafından istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesince;
    “5510 sayılı Yasa'nın geçici 1. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan;”…. 17/7/1964 tarihli ve 506 sayılı, 2/9/1971 tarihli ve 1479 sayılı, 17/10/1983 tarihli ve 2925 sayılı, bu Kanunla mülga 17/10/1983 tarihli ve 2926 sayılı Kanunlara göre bağlanan veya hak kazanan; aylık, gelir ve diğer ödenekler ile 08/02/2006 tarihli ve 5454 sayılı Kanunun 1'inci maddesine göre ödenmekte olan ek ödemenin verilmesine devam edilir. Bu gelir ve aylıkların durum değişikliği nedeniyle artırılması, azaltılması, kesilmesi veya yeniden bağlanmasında, bu Kanunla yürürlükten kaldırılan ilgili kanun hükümleri uygulanır.” Hükmü gereğince davanın yasal dayanağı 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu’nun ölüm sigortası kolundan eş ve çocuklara aylık bağlanmasını düzenleyen 68. madde hükmü “ölen sigortalının aylık bağlanmasına hak kazanan kimselerine aşağıdaki hükümlere göre aylık bağlanır.” ifadesine yer verdikten sonra, eş ve çocukların şahsında aranan diğer koşullar sıralanmış, bu kapsamda da dul eşe ölüm sigortası kolundan aylık bağlanacağı ve bu aylığın tekrar evlenme ile sona ereceği belirtilmiştir.
    Öte yandan; mirastan yoksunluk sebeplerini düzenleyen Türk Medeni Kanunu'nun 578. maddesi (eski 520. madde) miras bırakanı kasten ve hukuka aykırı olarak öldüren veya öldürmeye teşebbüs edenlerin mirasçı olamayacakları gibi; ölüme bağlı tasarrufla herhangi bir hak da edinemeyeceklerini hükme bağlamıştır.
    5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu'nun "Dul ve Yetim Aylığının Bağlanmayacağı" halleri düzenleyen 77. maddesi hükmünde;
    "Aşağıda yazılı hallerde dul ve yetimlere aylık bağlanmaz:
    a) Kendisinden aylık bağlanacak, iştirakçiyi veya emekli, adi malûllük, vazife malûllüğü aylığı alanı;
    Kasten ve haksız yere öldüren veya öldürmeye teşebbüs edenlere veya bu kanun gereğince adi malûl sayılacak hale getirenlere;" düzenlemesine yer verilmiştir.
    davacının, hak sahipliğinin doğduğu tarih itibariyle uygulanması gereken, 506 sayılı Kanunun 68'inci maddesinde, hak sahibine ölüm aylığı bağlanması ve kesilmesi şartlarında, sigortalının hak sahibi tarafından öldürülmeme şartı bulunmadığı, sosyal güvenlik hukukunda yer alan hak sahipliği kavramı ile mirasa hak kazanma hükümlerinin birbirlerinden farklı yasal dayanak ve şartlara tabi olup, hukuk aleminde farklı sonuçlar doğuracağı, nitekim, Yargıtay 10. Hukuk Dairesi'nin 2013/16425 E.-2014/1038 K. sayılı ilamında, mirası reddeden hak sahibinin, ölüm aylığı şartlarının araştırılması gerektiği belirtilerek, hak sahipliği ile mirasçılık kurumunu aynı olarak değerlendirmediği, diğer taraftan, her ne kadar, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 15.06.2005 gün 2005/10-364 Esas-2005/390 Karar sayılı ilamında, "Türk Medeni Kanunu’nun 578. maddesinde sayılan mirastan yoksunluk nedenleri ve bu düzenlemeye koşut bulunan 5434 sayılı Kanun’un 77. maddesi Sosyal Güvenlik Hukuku alanında da evrensel hukuk ilkeleri arasında yer alan “hiç kimsenin kendi kusurundan yararlanamayacağı” ilkesinin gözetilmesini zorunlu kılmakta, sigortalının kasten öldürülmesi halinde, 506 sayılı Kanun’un 68. maddesinde öncelikle aranan “ölüm aylığına hak kazanma” olgusunun gerçekleşmediği" kabul edilmiş ise de, Anayasal haklar arasında ve temel haklar içerisinde yer alan sosyal güvenlik hakkından faydalanmanın, kıyas yoluyla daraltılamayacağı değerlendirildiğinde davanın kabulü gerekirken, ilk derece mahkemesi tarafından yapılan yargılama sonucunda, davanın reddine karar verilmesinin isabetsiz olduğu” gerekçesi ile istinaf isteminin kabulüne ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına ve davanın kabulüne karar verilmiştir.
    4. Kararın kurum tarafından temyizi üzerine çoğunluk görüşü ile “davacı 21.02.2008 tahsis talebinde ölen eşi ...’ın hak sahibi olduğunu belirterek, kendine aylık bağlanmasını talep etmiş, tahsis talebine binaen davacıya aylık bağlanmış olup; davacının eşi ...’ı 25.08.2000 tarihinde haksız tahrik altında kasten öldürmesi nedeniyle mahkumiyete dair kararın onandığından bahisle; Kurumca bağlanan aylık kesilerek, ödenen aylıklar 5510 sayılı Kanunun 96/1-a ya göre borç olarak tahakkuk edildiği, dosya kapsamında, kurumun yersiz ödenen aylıkların geri istenilmesine ilişkin kararı yerinde bulunduğu, ancak kurum hatasından kaynaklanması neden ile 5510 sayılı kanunun 96/b maddesi uyarınca yersiz ödemelerin istenebileceği” gerekçesi ile kararın bozulmasına karar verilmiştir.
    5. Somut uyuşmazlıkta önceye etki yasağından söz etmek gerekecektir. Kanunlar kural olarak yürürlüğe girdikleri tarihten itibaren, yürürlükte bulundukları dönem içinde ortaya çıkan olay ve ilişkilere uygulanırlar. Hukuki güvenlik ilkesi, herkesin bağlı olacağı hukuk kurallarını önceden bilmesi, tutumunu ve davranışlarını buna göre güvenle düzene sokabilmesi anlamına gelir. Kişilerin davranışlarını düzenleyen kurallar onlara güvenlik sağlamalıdır. Bu güvenliğin sağlanabilmesi her şeyden önce, devletin kendi koyduğu hukuk kurallarına kendisinin uymasına bağlıdır.
    Hukuk devletinde devlet, hukuk güvenliğini sağlama yükümlüdür. Hukuki güvenlik ilkesi kural olarak yasaların geriye yürütülmemesini gerekli kılar. “Yasaların Geriye Yürümezliği İlkesi” uyarınca yasalar kural olarak yürürlük tarihlerinden sonraki olay, işlem ve eylemlere uygulanmak üzere çıkarılırlar. Yürürlüğe giren yasaların geçmişe ve kesin nitelik kazanmış hukuksal durumlara etkili olamaması hukukun genel ilkelerinden "‘Kazanılmış Hakların Korunması” ilkesinin gereğidir.
    Yasa koyucuyu önceye etkili kural getirmekten engelleyen genel bir hukuk kuralı bulunmamaktadır.
    Önceye etki kavramı, yasaların yürürlüğe girmelerinden önceki zamana uygulanabilirliği konusu ile ilgilidir. Önceye etki özgürlükçü bir anayasanın temel koşullarına, hukuk düzeninin güvenilirliğine aykırı düşer ve bu yüzden kural olarak caiz değildir. Kişiler hukuka uygun davranışlarından dolayı daha sonra zarar görmeyeceklerinden emin olmalıdırlar. Önceye etki yasağı hukuk güvenliği ve vatandaş için güveninin korunmasını sağlar. Kazanılmış olan haklara saygı ancak bu şekilde gerçekleşir. Önceye etki yasağı, yaşamları Anayasal garanti altında olan fertlerin beklenmedik hak kayıplarına uğramasını engellemek için tanınmıştır. (Sözer, A. N. Kanunların Önceye Etki Yasağı: Sosyal Sigortalar Hukuku Bakımından Bir Değerlendirme. https://journal.yasar.edu.tr/wp-content/uploads/2014/01/9 s: 2477 vd). Anayasadaki “hukuk devleti ilkesi” yasa koyucuya bir yasanın kabulünden önceki zaman bakımından aleyhe sonuçlar doğuran bir yasa kabulü için dar sınırlar çizmektedir (ÖZEKES Muhammet, Özel Hukuk-Kamu Hukuku ve Yargılama Hukuku Bakımından Kanunların Zaman İtibariyle Uygulanması, Prof. Dr. Fırat Öztan’a Armağan, C:II, ..., 2010, 2759-2875).
    Çıkarılan yasa önceden oluşan güveni sağlıyor, kazanılmış hakları koruyorsa açık hüküm olmasa da istisna olarak geçmişe uygulanmalıdır. Önceye etki yasağında istisna için gerekli sebep, hukuki işlemin inşası sırasında mevcut olmalıdır. Kişi yeni düzenleme ile daha iyi bir konuma getirilmekte ise önceye etki kabul edilmelidir.
    Mülkiyeti koruma kapsamına, edime hak sağlayan sigorta olayları dahildir. Önceden doğmuş bir sigorta olayının edim sağlayıcı etkisi kolaylıkla ortadan kaldırılamaz. Sosyal Sigortalar Hukukunda kazanılmış (müktesep) haklar dinamik nitelik taşırlar (Sözer, A. N. Kanunların Önceye Etki Yasağı: Sosyal Sigortalar Hukuku Bakımından Bir Değerlendirme. Https://journal. yasar.edu.tr/wp-content/uploads/2014/01/9 s: 2477 vd).
    Getirilen kuralın önceye etkili olmasında, sigortalı lehine yorum, amaca uygunluk yorumu, Sosyal Güvenlik Hukuku’nun kamusal nitelikte olması, maddi hukukun yetersizliği (her zaman, hayatın değişen sosyal akışı içinde gelişen tüm olayları ve ayrıntıları kurallaştırma gücüne sahip olmaması), çıkarlar dengesi ve adalet duyguları gerekçe olarak dikkate alınmalı, ayrıca, süregelen uyuşmazlıklarda, tamamlanmamış (ucu açık) hukuki durumlara yeni kanunun derhal uygulanması esası ölçü olarak alınmalıdır.
    6. 5510 sayılı Kanun’un “Malullük, yaşlılık ve ölüm sigortasına ilişkin bazı geçiş hükümleri” başlıklı 17.04.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5754 sayılı Kanun’un 68. maddesi ile değişik geçici 1. Maddesine göre:
    “Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu ile 2925 sayılı Tarım İşçileri Sosyal Sigortalar Kanunu'na tabi olanlar, bu Kanunun 4'üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamında, 1479 sayılı Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu ve bu Kanunla mülga 2926 sayılı Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu'na tabi olanlar, bu Kanunun 4'üncü maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi kapsamında; 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu'na tabi olanlar, bu Kanunun 4'üncü maddesinin birinci fıkrasının (c) bendi kapsamında kabul edilir.
    17.07.1964 tarihli ve 506 sayılı, 2/9/1971 tarihli ve 1479 sayılı, 17/10/1983 tarihli ve 2925 sayılı, bu Kanunla mülga 17/10/1983 tarihli ve 2926 sayılı Kanunlara göre bağlanan veya hak kazanılan aylık, gelir ve diğer ödenekler ile 8/2/2006 tarihli ve 5454 sayılı Kanunun 1'inci maddesine göre ödenmekte olan ek ödemenin verilmesine devam edilir. Bu gelir ve aylıkların durum değişikliği nedeniyle artırılması, azaltılması, kesilmesi veya yeniden bağlanmasında, bu Kanunla yürürlükten kaldırılan ilgili kanun hükümleri uygulanır.
    Bu Kanunun 4'üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) ve (b) bentlerine göre sigortalı sayılanlara ve bunların hak sahiplerine bağlanmış olan aylık ve gelirler, 55'inci maddenin ikinci fıkrasına göre artırılır…” şeklinde bir düzenleme içermektedir.
    Kanun koyucu tarafından anılan geçici madde ile 5510 sayılı Kanun'un yürürlüğünden önce sosyal güvenlik kanunları uygulanmak suretiyle hak sahiplerine bağlanan gelir veya aylığın, durum değişikliği sebebine bağlı olarak kesilmesi veya yeniden bağlanmasında, yine anılan hükümlerin esas alınması gerektiğinin benimsendiği anlaşılmaktadır.
    7. Önceye etki yasağı ilkesini benimseyen Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 24.01.2018 günlü ve 2017/3192 Esas, 2018/101 Karar sayılı ilamında belirtildiği üzere, her uyuşmazlığın yürürlükte bulunduğu mevzuat hükümlerine göre çözülmesi gerektiği kuralı gereğince ve 1479 sayılı Kanunun 41. maddesinde ölüm aylığının ne zaman başlayacağına dair “Sigortalının ölümde hak sahibi kimselerine bağlanacak aylıklar, ölümle aylığı hak kazandıkları tarihten sonraki aybaşından başlar.” şeklindeki düzenlemeye istinaden, somut olay bakımından davacının ölüm aylığına müstahak olup olmadığı irdelenirken, hak sahipliği sıfatının kazanıldığı 27.07.1996 tarihindeki kanuni düzenlemelere değer verilmesi gerekmektedir( Y. 10. HD. 09.10.2019 tarih ve 2017/5065 E, 2019/7224 K).
    8. Somut uyuşmazlıkta, hak sahibi sıfatı ile kasten haksız tahrik altında öldürdüğü kocasından aylık 506 sayılı kanun döneminde bağlanmıştır. Önceye etki yasağı ve bu ilkeyi düzenleyen sonradan yürürlüğe giren 5510 sayılı Kanunun değişik geçici 1. maddesine göre bu aylığın kesilmesinde de 5510 sayılı Kanun değil, 506 sayılı Kanun hükümleri uygulanmalıdır. 506 sayılı Kanununda da Bölge Adliye Mahkemesi kararında belirtildiği gibi bu yönde bir hüküm bulunmamaktadır. Sosyal güvenlik hakkı, vazgeçilmez temel haklardan olduğundan kıyasta kabul etmeyeceğinden, 5434 sayılı Kanunun 77 ve Türk Medeni Kanunu’nun 578. maddelerinin uygulanması olanağı da bulunmamaktadır. Zira hak sahipliği ile mirasçılık sıfatları farklı kabul edilmelidir.
    9. Diğer taraftan davacı sigortalıya aylık 01.02.2018 tarihinde bağlanmış, 5510 sayılı Kanun 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe girmiş, ancak davalı kurum yaklaşık 10 yıl geçtikten sonra 2019 Aralık ayında aylık kesmiş ve borç çıkarmıştır. Hukukun bir amacı da kişilerin gerek birbirleriyle gerekse devletle olan ilişkilerde güven ve sürekliliği sağlamaktır. Yasaya aykırı sakat bir işlemin uzun bir süre sonra geri alınması adalet, hakkaniyet, kamu düzeni ve istikrar ilkelerine dolayısıyla hukuka aykırı olur. Topluma ve kişiye hizmetle yükümlü bir hukuk devleti kişiye haksızlık yapmamak ve kendisinin yararlandığı bir süreden kişiyi de yararlandırmak zorundadır. Devletin, iyi niyetli vatandaşın sosyal güvenlik hakkını koruması önemli bir güvencedir. Sosyal güvenlik hakkı, bireylerin geleceğe güvenle bakmalarını sağlayan bir insan hakkı olup aynı zamanda sosyal hukuk devleti içerisinde yer alan ve bu ilkeyi oluşturan temel kavramlardan birisidir. Bu nedenle de sosyal güvenlik hukukundan kaynaklanan davalarda Kurum tarafından icra edilen işlemlerin anayasal bir hak olan sosyal güvenlik hakkını zedelememesine dikkat edilmelidir. Nitekim aynı esaslar Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 06.10.2020 tarih ve 2016/10-1602 Esas, 2020/711 Karar sayılı ilamında kabul edilmiştir. Kısaca taraflar açısından özellikle zamanaşımı süreleri yönünden kazanılmış durum ortaya çıkmış ise bu hukuken korunmalıdır. Davalı kurumun bağlandığı dönemde yasaya uygun olan aylık bağlama işlemini, sonradan çıkarılan yasaya rağmen her iki taraf açısından da önemli bir süre olan 10 yıllık süre geçtikten sonra kesmesi güven teorisine aykırı olduğu gibi davacı lehine kazanılmış durum oluştuğundan hukuka da aykırı olacaktır.
    10. Sonuç itibari ile Bölge Adliye Mahkemesinin kabul kararı isabetlidir. Açıklanan gerekçelerle çoğunluğun aksi yöndeki bozma gerekçesine katılınmamıştır.

    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için destek@ictihatlar.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi