11. Ceza Dairesi Esas No: 2017/11648 Karar No: 2019/6317 Karar Tarihi: 17.09.2019
Resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan - Yargıtay 11. Ceza Dairesi 2017/11648 Esas 2019/6317 Karar Sayılı İlamı
Özet:
Mahkemenin verdiği karara göre, sanık resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyanda bulunduğu suçlamasıyla mahkum edilmiştir. Ancak, kararda belirtildiği gibi resmi belge düzenlenirken yalan beyanın tek başına kanıtlama gücünün olmadığı ve belgede beyanın doğruluğunu ispat edici bir gücün bulunması gerektiği açıklanmıştır. Sanığın kimliğini bildirmediği için cezalandırılması gerektiği düşünülmüş olsa da, mahkeme tarafından Kabahatler Kanunu'nun 40/1. maddesi uyarınca sanığa idari para cezası verilmesi gerektiği ve suçun unsurlarının TCK'nin 206. maddesi uyarınca oluşmadığı sonucuna varılmıştır. Kararda, 5326 sayılı Kabahatler Kanunu'nun \"Kimliği bildirmeme\" başlığını taşıyan 40. maddesi ve 5237 sayılı TCK'nin 206. maddesi detaylı bir şekilde açıklanarak farkları belirtilmiştir.
11. Ceza Dairesi 2017/11648 E. , 2019/6317 K.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Ceza Mahkemesi SUÇ : Resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan HÜKÜM : Asıl karar: Mahkumiyet Ek karar: Temyiz talebinin reddi
Sanığın hükmün açıklandığı 30.10.2014 tarihinde başka suçtan dolayı hükümlü olarak cezaevinde bulunması nedeniyle; mahkemece hüküm fıkrasına; “5271 sayılı CMK"nin 263/1. maddesi gereğince cezaevinde bulunan hükümlünün, bulunduğu ceza infaz kurumu ve tutukevi müdürüne beyanda bulunmak suretiyle veya bu hususta bir dilekçe vererek kanun yollarına başvurabileceğinin de yazılması gerektiği halde” bu hususun hüküm fıkrasına yazılmamış olması nedeniyle; sanığın temyiz süresinin hükmün tefhim tarihi olan 30.10.2014 tarihinde başlamayacağı, sanığın öğrenme üzerine 07.11.2014 tarihli temyiz isteminin süresinde olduğu anlaşılmakla, Mahkemenin temyiz isteminin süre yönünden reddine ilişkin 13.11.2014 tarihli ek kararı kaldırılarak yapılan incelemede; Resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan suçunun oluşması için, kişinin açıklamaları üzerine yetkili bir kamu görevlisi tarafından resmi bir belgenin düzenlenmesi ve düzenlenen resmi belgenin, beyanın doğruluğunu ispat edici bir güce sahip olması gerekir. Yalan beyanın tek başına kanıtlama gücünün bulunmadığı, bu beyana rağmen görevlinin, beyan edilen hususların doğruluğunu araştırıp da belgeyi sonra düzenlemesinin gerekli olduğu takdirde, belgeye dayanak oluşturan bilgi yalan beyan olmayıp görevlinin araştırması sonucu ulaştığı bilgi olduğundan yine beyan olunan bilgiler ilgili memur ya da makamın başkaca araştırma yapmasını, belge incelemesini gerektirirse veya yalan beyan üzerine memurun kandırılamaması neticesinde doğru şekilde belge oluşturulması durumunda belirtilen suçun oluşmayacağı açıktır. 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun “Kimliği bildirmeme” başlığını taşıyan 40. maddesinin birinci fıkrası “Görevle bağlantılı olarak sorulması halinde kamu görevlisine kimliği veya adresiyle ilgili bilgi vermekten kaçınan veya gerçeğe aykırı beyanda bulunan kişiye, bu görevli tarafından elli Türk Lirası idari para cezası verilir.” hükmüne haiz olup, bu kabahat fiili ile 5237 sayılı TCK’nin 206. maddesinde düzenlenen suç arasındaki fark, beyanın resmi belge düzenlenmesi sırasında yapılıp yapılmadığıdır. Kamu görevlisinin, görevi nedeniyle resmi belge düzenlediği sırada yalan beyanda bulunulması halinde TCK’nin 206. maddesi uygulanacaktır. Resmi belge düzenlenmesi sırasında olmayıp da kamu görevinin gereği gibi yerine getirilebilmesi için, kamu görevlisinin göreviyle bağlantılı olarak sorması durumunda, kimliği hakkında gerçeğe aykırı beyanda bulunulması halinde Kabahatler Kanunu"nun 40/1. maddesi uyarınca idari para cezası verilmesi gereklidir. Yukarıdaki açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; olay günü polis memurlarınca durumundan şüphelenilerek durdurulan sanıktan kimliği istendiğinde, herhangi bir kimlik belgesi ibraz etmeksizin, kendisini ... ismiyle tanıttığı, daha sonra polis merkezine götürüldüğünde gerçek kimliğinin tespit edildiği, ... adına herhangi bir tutanak düzenlenmediği anlaşılmakla; sanığın eyleminin 5326 sayılı Kanun"un 40/1. maddesine uyduğu ve 5237 sayılı TCK’nin 206. maddesinde düzenlenen suçun unsurları itibarıyla oluşmadığı gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması, Yasaya aykırı, sanığın temyiz nedenleri bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün bu sebepten dolayı 5320 sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK"nin 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, ancak sanığın lehine bulunan ve eylemine uyan 5326 sayılı Yasanın 40/1. maddesinde öngörülen idari para cezasının miktarına göre 5326 sayılı Kabahatler Kanunu‘nun 20/2-c. maddesinde yazılı soruşturma zamanaşımının, eylemin gerçekleştiği 24.06.2014 tarihinden temyiz inceleme tarihine kadar gerçekleştiği anlaşıldığından, yeniden yargılama yapılmasını gerektirmeyen bu hususta CMUK"nin 322. ve Kabahatler Kanununun 24. maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak karar verilmesi mümkün bulunduğundan, Kabahatler Kanunu’nun 20/1. maddesi uyarınca sanık hakkında İDARİ PARA CEZASI VERİLMESİNE YER OLMADIĞINA, 17.09.2019 tarihinde oy birliği ile karar verildi.