Abaküs Yazılım
10. Hukuk Dairesi
Esas No: 2021/3581
Karar No: 2022/2780
Karar Tarihi: 01.03.2022

Yargıtay 10. Hukuk Dairesi 2021/3581 Esas 2022/2780 Karar Sayılı İlamı

10. Hukuk Dairesi         2021/3581 E.  ,  2022/2780 K.

    "İçtihat Metni"

    Mahkemesi : ... Bölge Adliye Mahkemesi 7. Hukuk Dairesi
    İlk DereceMahkemesi : ... 21. İş Mahkemesi



    Dava, iş kazasından kaynaklanan maddi ve manevi tazminat istemlerine ilişkindir.
    İlk Derece Mahkemesince, hükümde belirtilen gerekçelerle davanın kısmen kabulüne dair verilen karara karşı taraflarca istinaf yoluna başvurulması üzerine, ... Bölge Adliye Mahkemesi 7. Hukuk Dairesince davalının istinaf başvurusunun esastan reddine, davacıların istinaf başvurusunun kabulüne, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
    ... Bölge Adliye Mahkemesi 7. Hukuk Dairesince verilen kararın, davalı tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
    A.Davacı Çocuğun Maddi Tazminat İstemine İlişkin Hüküm Yönünden;
    Mülga 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu'nun 20.07.2016 tarihinden itibaren uygulanan 8. maddesinin 3. fıkrasına göre, “Bölge Adliye Mahkemesinin para ile değerlendirilemeyen dava ve işler hakkındaki kararları ile miktar veya değeri beşbin lirayı geçen davalar hakkındaki nihaî kararlara karşı tebliğ tarihinden başlayarak sekiz gün içinde temyiz yoluna başvurulabilir.” Bu fıkradaki “beşbin” ibaresi 6763 sayılı Kanunun 5. maddesi ile “kırk bin Türk Lirası” şeklinde değiştirilmiştir.
    Mülga 5521 sayılı Kanunun, 6763 sayılı Kanun 5. maddesi ile değişik beşinci fıkrasına göre parasal sınırların, her takvim yılı başından geçerli olmak üzere Maliye Bakanlığınca her yıl tespit ve ilan edilen yeniden değerleme oranında artırılması suretiyle uygulanacağı öngörülmüştür.
    25.10.2017 tarihinde yürürlüğe giren 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanununun 8. maddesinde “temyiz edilemeyen kararlar” sayılmış ancak miktar itibariyle kesinliğe bu maddede yer verilmemiş, 7/3. maddede, 6100 sayılı HMK’nın kanun yollarına ilişkin hükümlerinin, iş mahkemelerince verilen kararlar hakkında da uygulanacağı belirtilmiştir.
    6100 sayılı HMK’nın 362/1-a maddesi uyarınca, Bölge adliye mahkemelerinin miktar veya değeri kırk bin Türk Lirasını (bu tutar dâhil) geçmeyen davalara ilişkin kararların temyiz yoluna başvurulamayacağı hükme bağlanmıştır. HMK Ek madde 1 hükmüne göre de, 362. maddedeki parasal sınırların, her takvim yılı başından geçerli olmak üzere, Maliye Bakanlığınca her yıl tespit ve ilan edilen yeniden değerleme oranında artırılması suretiyle uygulanacağı belirtilmiştir.
    HMK 362/2. maddesine göre “Birinci fıkranın (a) bendindeki kararlarda alacağın bir kısmının dava edilmiş olması durumunda, kırk bin Türk Liralık kesinlik sınırı alacağın tamamına göre belirlenir. Alacağın tamamının dava edilmiş olması hâlinde, kararda asıl talebinin kabul edilmeyen bölümü kırk bin Türk Lirasını geçmeyen tarafın temyiz hakkı yoktur. Ancak, karşı taraf temyiz yoluna başvurduğu takdirde, diğer taraf da düzenleyeceği cevap dilekçesiyle kararı temyiz edebilir”
    HMK 366. maddenin yollaması ile temyiz yolunda da uygulanan 346. madde uyarınca, temyiz dilekçesi kesin olan bir karara ilişkin olursa, kararı veren mahkeme temyiz dilekçesinin reddine karar verir. Ancak temyiz edilen karar kesin olduğu halde bu konuda inceleme yapılıp karar verilmeksizin dosya Yargıtay’a gönderilmiş ise, 01.06.1990 tarih, 1989/3 E. - 1990/4 K. sayılı içtihadı birleştirme kararı gereğince dosyanın mahalline çevrilmesine gerek olmaksızın Yargıtay tarafından temyiz talebinin reddine karar verebilecektir.
    Yukarıda belirtildiği şekilde, iş mahkemelerinin kararlarının istinaf incelemesi sonucu Bölge adliye mahkemelerince verilen kararlarda karar tarihine göre kesinlik sınırı: 20.07.2016 - 01.12.2016 tarihleri arasında 5.000,00 TL; 02.12.2016 tarihi sonrası için 40.000,00 TL; 01.01.2017 sonrası için 41.530,00 TL ve 01.01.2018 tarihi sonrası için 47.530,00 TL; 01.01.2019 tarihi sonrası için 58.800,00 TL, 01.01.2020 tarihi arası için 72.07000 TL, 01.01.2021tarihi sonrası için 78.630,00 TL, 01.01.2022 tarihi sonrası için 107.090,00 TL’dir.
    Bu tür davalarda, 6100 sayılı HMK’nun 110. maddesi kapsamında dava yığılması (objektif dava birleşmesi) kapsamında her bir talebin ayrı bir dava olduğu ve ayrı ayrı hüküm ve sonuç doğuracağı dikkate alınmalıdır.
    Somut olay incelendiğinde, davacı çocuğun maddi tazminat istemi hakkındaki hükmün miktar yönünden yukarıda değinilen temyiz (kesinlik) sınırının altında bulunduğu anlaşılmakla, davalının anılan hükme yönelik temyiz itirazlarının kesinlik nedeniyle reddine karar vermek gerekmiştir.
    B.Diğer Hükümler Yönünden;
    I-İSTEM
    Davacılar davacı eş için 261.834,97 TL maddi, 100.000,00 TL manevi, çocuk için 49.045,84 TL maddi, 75.000,00 TL manevi tazminatın davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir.
    II-CEVAP
    Davalı davaya cevabında özetle davanın reddine karar verilmesi gerektiğini savunmuştur.
    III-MAHKEME KARARI:
    A-İLK DERECE MAHKEME KARARI
    İlk derece mahkemesince davacıların maddi tazminat istemlerinin kabulüne, eş lehine 30.000,00 TL, çocuk lehine 20.000,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmiştir.
    B-BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI
    İlk derece mahkemesi kararına karşı taraflarca istinaf yoluna başvurulması üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince davalının istinaf başvurusunun esastan reddine, davacıların istinaf başvurusunun manevi tazminatların azlığı noktasından kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, davacıların maddi tazminat istemlerinin kabulüne, eş lehine 50.000,00 TL, çocuk lehine 30.000,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmiştir.
    IV-TEMYİZ KANUN YOLUNA BAŞVURU VE NEDENLERİ:
    Davalı vekili temyiz dilekçesinde özetle ıslaha karşı zamanaşımı defileri konusunda bir değerlendirme yapılmadığını, davacılar murisinin ücretinin hatalı tespit edildiğini, Kurum tahkikat raporunda davalı şirketin işveren olmadığının açıkça belirtildiğini, işveren olmayan ve hatta en az kusurun atfedildiği davalı müvekkilinin bu kadar yüklü miktarda tazminata mahkum edilmesinin kabul edilebilir olmadığını ileri sürmüştür.
    V-İLGİLİ HUKUK KURALLARI VE İNCELEME:
    Dosyadaki yazılara, toplanan delillere, hükmün dayandığı gerektirici nedenlere göre; davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddine,
    Dosya kapsamından davacılar murisinin 29/11/2006 tarihinde meydana gelen iş kazasında vefat ettiği, kazanın meydana gelişinde müteveffanın %30, davalı şirketin %15, dava dışı ...‘nin %40, dava dışı ...‘nin %15 oranında kusurlu oldukları anlaşılmaktadır.
    Zararlandırıcı sigorta olayına maruz kalan sigortalının veya yakınlarının maddi zararının hesabında, gerçek ücretin esas alınması koşuldur. Gerçek ücretin ise işçinin imzasının bulunduğu ücret tediye bordrolarından saptanacağı, işçinin imzasının bulunmadığı işyeri ve sigorta kayıtlarının nazara alınamayacağı, işçinin imzasının bulunduğu ücret tediye bordrolarının bulunmaması durumunda işçinin yaşı, kıdemi, mesleki durumu dikkate alınarak, emsal işi yapan işçilerin aldığı ücret gözönünde tutularak belirlenmesi gerektiği, Dairemizin giderek Yargıtay'ın yerleşmiş görüşlerindendir.
    Öte yandan sosyal Güvenlik Kurumu tarafından karşılanmayan zararın ödetilmesine ilişkin iş kazasından kaynaklı maddi tazminat davalarında öncelikle haksız zenginleşmeyi ve mükerrer ödemeyi önlemek için Kurum tarafından sigortalıya veya hak sahiplerine bağlanan gelirin ilk peşin sermaye değerinin tazminattan düşülmesi gerekir.
    Davanın bu yönüyle yasal dayanağını ise, 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu oluşturmaktadır. Kanunun 55. maddesinde, “Destekten yoksun kalma zararları ile bedensel zararlar, bu Kanun hükümlerine ve sorumluluk hukuku ilkelerine göre hesaplanır. Kısmen veya tamamen rücu edilemeyen sosyal güvenlik ödemeleri ile ifa amacını taşımayan ödemeler, bu tür zararların belirlenmesinde gözetilemez; zarar veya tazminattan indirilemez.” hükmüne yer verilmiştir.
    Kaza tarihinde yürürlükte bulunan 506 sayılı Yasa‘nın 26/2. maddesinde „İş kazası veya meslek hastalığı, 3 üncü birkişinin kasıt veya kusuru yüzünden olmuşsa, Kurumca bütün sigorta yardımları yapılmakla beraber zarara sebep olan 3 üncü kişilere ve şayet kusuru varsa bunları çalıştıranlara Borçlar Kanunu hükümlerine göre rücu edilir.” hükmü yer almaktadır. Üçüncü kişilerin sorumluluğu 01/10/2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Yasa’nın 21/4. maddesinde ise „İş kazası, meslek hastalığı ve hastalık, üçüncü bir kişinin kusuru nedeniyle meydana gelmişse, sigortalıya ve hak sahiplerine yapılan veya ileride yapılması gereken ödemeler ile bağlanan gelirin başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değerinin yarısı, zarara sebep olan üçüncü kişilere ve şayet kusuru varsa bunları çalıştıranlara rücû edilir. „ şeklinde düzenlenmiştir.
    Ayrıca mahkeme kararında yazılacak hususlar 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 297. maddesinde belirtilmiştir. Maddeye göre, hüküm sonucu kısmında gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, isteklerin her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların sıra numarası altında açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gerekir.
    Kanunun aradığı anlamda oluşturulacak kısa ve gerekçeli kararın hüküm fıkralarının, açık, anlaşılır, çelişkisiz ve uygulanabilir olması gerekmekle birlikte, kararın gerekçesinin de, sonucu ile tam bir uyum içinde, o davaya konu maddi olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi sebeplere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak, kısaca maddi olgular ile hüküm arasındaki mantıksal bağlantıyı gösterecek nitelikte olması gerekir.
    Zira tarafların o dava yönünden, hukuk düzenince hangi sebeple haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri ve Yargıtayın hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için, ortada, usulüne uygun şekilde oluşturulmuş, hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntılarıyla gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması zorunludur.
    Yukarıdaki açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde dava 6100 sayılı HMK’nın 107. maddesi kapsamında belirsiz alacak davası olup kusurun oran ve aidiyetleri olayın oluşuna uygun bulunmuştur.
    Ne var ki, tanıklar Durmuş Kanık ve...‘ın 11/12/2006 tarihli savcılık ifadelerinde davacılar murisi ile birlikte kendilerinin de çeşitli inşaatlarda çeşitli tarihlerde geçici olarak amelelik yaptıklarını beyan ettiklerinin anlaşılması karşısında bu konuda ayrıca bir irdeleme/araştırma yapılmadan davacılar murisinin kalıpçı ustası olarak kabul edilmesi hatalı olduğu gibi iş kazasının 506 sayılı Yasa döneminde gerçekleştiği açık olduğuna göre hükme esas bilirkişi hesap raporunda 6098 sayılı TBK’nın 55. maddesi gereğince rücuya tabi Kurum ödemeleri tenzil edilirken 5510 sayılı Yasanın 21/4. maddesinin dikkate alınması sonucu davalı aleyhine fazla maddi tazminata hükmedilmesi isabetsizdir. Ayrıca ilk derece mahkemesince her ne kadar ihtimalli olarak düzenlenen bilirkişi hesap raporunun Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın Rayiç İşçilik Listesi’ndeki ücrete göre yapılan hesaplama ihtimaline mi, yoksa ... İnşaat Sanatkarları Esnaf Odası tarafından bildirilen ücrete göre yapılan hesaplama ihtimaline mi itibar edildiği açıklanmamış ise de davacıların 17/09/2019 tarihli talep arttırım dilekçelerinde maddi tazminat alacaklarının belirlendiğini belirterek Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın Rayiç İşçilik Listesi’ndeki ücrete göre yapılan hesaplama ihtimaline göre talep arttırımında bulundukları, ilk derece mahkemesince verilen kararda davacıların maddi tazminat yönünden fazlaya ilişkin haklarının saklı tutulduğunun belirtilmediği dikkate alındığında ilk derece mahkemesince Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın Rayiç İşçilik Listesi’ndeki ücrete göre yapılan hesaplama ihtimaline itibar edildiği belirgin olduğundan bölge adliye mahkemesi karar ilamı gerekçesinde bilirkişi raporunda müteveffa sigortalının asgari ücretin 2,6 katı ücretle çalıştığı kabulünün dosya kapsamındaki delillere uygun olduğunun belirtilmesi de doğru olmamıştır.
    Mahkemece yapılacak iş, müteveffa sigortalının davalı işyerinde yaptığı işin ne olduğunu şüpheye yer bırakmayacak şekilde kesin olarak tespit etmek, tespit edilecek işin temyiz incelemesine konu mahkeme kararına esas olan işten farklı bir iş olduğunun anlaşılması halinde yeniden yöntemince emsal ücret araştırması yapmak, bu çerçevede (davacı çocuğun maddi tazminat istemi hakkındaki hükme yönelik temyiz itirazının kesinlik nedeniyle reddine karar verildiği dikkate alındığında) davacı eşin maddi zararının tespiti açısından yeniden hesap raporu alınmasının gerekmesi halinde bilinen/iskontosuz, bilinmeyen/iskontolu dönem başlangıç ve bitiş tarihleri noktasında hükme esas hesap raporundaki verilerin kullanılması gerektiğini, iş kazası 506 sayılı Yasa döneminde gerçekleştiğine göre Kurum ödemelerinin tenzili hususunda yasal dayanağın 506 sayılı Yasanın 26. maddesi olduğunu bu nedenle 5510 sayılı Yasanın 21/4. maddesinin uygulanma olanağı bulunmadığını gözetmek, usuli kazanılmış hakları da dikkate alarak oluşacak sonuca göre bir karar vermekten ibrarettir.
    O hâlde, davalı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve ... Bölge Adliye Mahkemesi 7. Hukuk Dairesinin davalının istinaf başvurusunun esastan reddine, davacıların istinaf başvurusunun kabulüne, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, davanın kısmen kabulüne dair kararı bozulmalıdır.
    SONUÇ: ... Bölge Adliye Mahkemesi 7. Hukuk Dairesi kararının yukarıda açıklanan nedenlerle HMK’nın 373/2 maddesi gereği BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davalıya iadesine, dosyanın kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, 01/03/2022 gününde oybirliğiyle karar verildi.








    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için destek@ictihatlar.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi