14. Hukuk Dairesi 2018/5043 E. , 2019/5127 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Davacı vekili tarafından, davalı aleyhine 09.05.2014 gününde verilen dilekçe ile tapu tahsis belgesine dayalı tapu iptali ve tescil ikinci kademede tazminat talebi üzerine bozma ilamına uyularak yapılan duruşma sonunda; tapu iptali ve tescil talebi yönünden karar verilmesine yer olmadığına, tazminat talebi yönünden davanın kabulüne dair verilen 10.04.2018 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davalı Hazine vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
K A R A R
Dava, tapu tahsis belgesine dayalı tapu iptali ve tescil ikinci kademede tazminat isteğine ilişkindir.
Davacı vekili, 7896 ada 4 parseldeki 400 m2"lik yere müvekkilinin 1975 yılında gecekondu yaptırdığını, davalı Hazine tarafından 1985 yılında davacıya tapu tahsis belgesi verildiğini, tapu tahsis belgesinde 5 ada 109 parsel olarak geçtiğini ve bu hususun tapuya şerh verildiğini, bedelin tamamının ödendiğini belirterek,7896 ada 4 parseldeki davalı adına olan tapu kaydının iptali ile davacı adına tescilini istemiştir.
Davacı vekili, 29.01.2015 tarihli ıslah dilekçesi ile, tapu iptali ve tescil isteği yerinde görülmediği takdirde bilirkişiler tarafından belirlenen arsa ve binanın rayiç bedeli toplamı olan 482.500,00 TL tazminatın ödenmesini istemiştir.
Davalı vekili, Adana 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2003/1104 E.-2005/297 K. sayılı kesin hükmünün bulunduğunu, davacının o davada açtığı davanın reddine karar verildiğini, isteğin zamanaşımına uğradığını, görevli mahkemenin idare mahkemesi olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, ilk kararda; tapu iptal ve tescil isteminin kesin hüküm nedeniyle reddine, tazminata ilişkin istemin ise, idari yargıda görülmesi gerektiği gerekçesiyle yargı yolu bakımından reddine karar verilmiştir.
Hükmü, davacı vekilinin temyiz etmesi üzerine; Dairemizin 07/02/2017 tarihli 2016/17514 Esas 2017/794 Karar sayılı ilamı ile, davacının, tapu tahsis belgesine dayanarak tapu iptali ve tescil ikinci kademede tazminat kararı verilmesini istediği, uyuşmazlığın adli yargıda çözülmesi gerektiği,
Mahkemece, tapu iptal ve tescil isteminin kesin hüküm nedeniyle reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik yoksada tazminat talebine ilişkin tarafların göstermiş olduğu deliller değerlendirilerek davanın esası hakkında bir karar verilmesi gerektiği, gerekçeleri ile hükmün bozulmasına karar verilmiştir.
Bozmaya uyularak yapılan yargılama sonunda mahkemece; davacının tapu iptali ve tescil talebine yönelik ilam kesinleşmiş olmakla bu konuda karar verilmesine yer olmadığına, 482.500,00 TL"nin 26/02/2002 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile davalıdan alınarak davacıya verilmesine, karar verilmiştir.
Hükmü davalı Hazine vekili temyiz etmiştir.
Uygulamada kısaca, İmar Affı Kanunu olarak bilinen 2981 sayılı Yasanın 1. maddesi hükmüne göre kanunun amacı, imar ve gecekondu mevzuatına aykırı olarak inşa edilmiş ve inşa halindeki bütün paylar hakkında uygulanacak işlemleri düzenlemek ve bu işlemlere dair müracaat, tespit değerlendirme, uygulama ve duyuru esaslarını ve ilgili diğer hususları belirlemektir. Görülüyor ki, kanun imar ve gecekondu mevzuatına aykırı olarak inşa edilmiş ve inşa halindeki yapı maliklerini hedeflemiştir. Öncelikle şahsi hak kavramı üzerinde durulması gerekmektedir. Bilindiği üzere hak, genel olarak kişilere hukuk tarafından tanınmış yetki olarak tanımlanabilir. Mutlak haklar ait oldukları şeyler üzerinde mevcut ve tekel halinde olan yetkilerdir. Nispi (şahsi) haklar ise sahibine bir borç ilişkisi dolayısıyla bir şeyin verilmesi, yapılması, yapılmaması gibi belli bir edimin yerine getirilmesini isteme yetkisi verir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 04.12.1996 tarihli ve 1996/14-763-864 sayılı kararında da belirtildiği gibi, Tapu tahsis belgesinin bir mülkiyet belgesi olmayıp, yalnızca fiili kullanmayı belirleyen ve ilgilisine kişisel hak sağlayan bir zilyetlik belgesi olduğu gözetildiğinde, tapu iptali ve tescile hükmedilmesinin imkansız olduğu durumlarda; davacıların talep edebileceği bedel, tapu tahsis belgesinin düzenlenmesi sırasında ödenen bedelin, güncellenmiş değeridir.
Dava konusu taşınmaz üzerinde bulunan bina yönünden ise; Türk Medeni Kanununun 723. maddesi uyarınca ödenecek olan tazminatın tutarı malzeme malikinin iyiniyetli olup olmamasına göre değişir.Üzerine inşaat yaptığı arazinin kendisine ait olmadığını bilmeyen veya bilmesi gerekmeyen kişi kural olarak iyiniyetlidir. Bunun gibi inşaatı arazi sahibinin açık veya örtülü muvafakatı ile yapan malzeme sahibi de iyiniyetli sayılır. Buna karşılık, üzerinde inşaat yaptığı arazinin kendisine ait olmadığını bilen veya bilmesi gereken kişi kötüniyetlidir (Prof. Dr. Kemal T.Gürsoy, Fikret Eren, Erol Cansel, Türk Eşya Hukuku Ankara 1978.sh.610). Malzeme maliki ve arazi sahibi iyiniyetli ise malzeme sahibine muhik bir tazminat ödenmelidir. Muhik tazminatın tespit ve takdiri hakime ait bir görevdir. Olayın özelliğine göre malzemenin dava tarihindeki değeri gözetilerek takdir edilir. Malzeme sahibi kötüniyetli ise arsa sahibi malzemenin kendisi yönünden taşıdığı en az değeri öder. Bu değer inşaat nedeniyle taşınmazda meydana gelen objektif değer artışı oranı olmayacağından burada da olayın özelliğine göre hakimin geniş taktir yetkisi bulunmaktadır ( TMK.m.4).
Hükmün hangi hususları kapsayacağı 6100 sayılı HMK’nun 297. maddesinde belirtilmiştir. Ayrıca hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir.
Bu biçim yargıda açıklık ve netlik prensibinin gereğidir. Aksi hal, yeni tereddüt ve ihtilaflar yaratır, hükmün hedefine ulaşmasını engeller, kamu düzeni ve barışı oluşturulamaz. Bozma kararı ile ilk hüküm hayatiyetini ve ifa kabiliyetini yitirir.
Bozma kararından sonra bozmaya uyularak verilen hüküm yeni bir hükümdür. Bozmaya uyularak tesis edilen hükmün, tüm istekleri karşılar şekilde yeniden yazılması gerekir.
Somut olaya gelince; bozmaya uyularak yapılan yargılama sonunda mahkemece; davacının tazminat talebi konusunda 482.500,00TL"nin 26/02/2002 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile davalıdan alınarak davacıya verilmesine, karar verilmiş ise de, mahkemece hükme esas alınan 14.01.2015 tarihli serbest mali müşavir ve mülk bilirkişilerin birlikte düzenledikleri raporda; 7896 ada 4 parsel sayılı taşınmazın 679,00 m2 mesahalı olduğu ve davacı tarafın 400,00 m2 talep ettiği, davaya konu yere ait tapu tahsis belgesi bulunduğu ve talep edilen 400,00 m2 arsa miktarının dava tarihi itibariyle 400.000,00 TL değerinde olduğu, binanın değerinin ise 82.500,00 TL olduğu, davacı tarafından 1985-1988 yıllarında muhtelif tarihlerde arsanın davalı kuruma ödenen 433.342 TL (Yeni TL 0,4333342) tutarın dava tarihi olan 09/05/2014 tarihi itibariyle güncelleştirilmiş değerinin 3.624,26 TL olduğu, belirtilmiştir. Önceki bozma ilamında da izah edildiği gibi davacının aynı sebebe dayanan tapu iptali ve tescil talebi yönünden Adana 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2003/1104 Esas, 2005/297 Karar sayılı ilamının 03.03.2006 tarihinde Dairemizin onaması ile kesinleşmiş olması nedeni ile tapu iptali ve tescile karar verilemeyeceğinden tapu iptali ve tescile hükmedilmesinin imkansız olduğu durumlarda; davacı yanın tazminat talep edebileceği kuşkusuzdur. Ancak davacı lehine hükmedilmesi gereken tazminat miktarı, tapu tahsis belgesinin düzenlenmesi sırasında ödenen bedelin, güncellenmiş değeri olmalıdır. Dava konusu taşınmaz üzerinde bulunun bina yönünden ise, uzman bilirkişiler vasıtasıyla hesaplanacak asgari levazım bedeli üzerinden tazminata hükmedilmesi gerekir.
Bu durumda mahkemece; yukarıda açıklaması yapılan ilkeler doğrultusunda; tapu tahsis bedeli olarak davacının ödediği 433.342 TL (Yeni TL 0,4333342)TL"nin bilirkişi hesaplamaları ile belirlenen, dava tarihi itibariyle güncelleştirilmiş değeri olan 3.624,26 TL’ye hükmedilmeli ve taşınmaz üzerinde bulunan yapı yönünden ise, uzman bilirkişiler vasıtasıyla gerektiğinde mahallinde tekrar keşif yapılmalı, TMK"nın 723. maddesinde yer alan düzenlemeye göre, yapının asgari levazım bedeli bilirkişilere hesaplattırılarak bu bedelin, davalı Hazineden alınarak davacıya verilmesine karar verilmelidir.
Kabule göre de; bozmaya uyularak verilen hüküm yeni bir hükümdür. Bozmaya uyularak tesis edilen hükmün, tüm istekleri karşılar şekilde yeniden yazılması gerekir. Mahkemece bu husus gözetilmeden, davacının tapu iptali ve tescil talebine yönelik ilamın kesinleşmiş olması nedeni ile bu konuda karar verilmesine yer olmadığına, şeklinde hüküm kurulması da doğru görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle, eksik inceleme ve yazılı değerlendirme sonucunda yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş, bu nedenle kararın bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle, davalı Hazine vekilinin temyiz itirazının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin yatırılan harcın istek halinde yatırana iadesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 12.06.2019 tarihinde oybirliği ile karar verildi.