Hukuk Genel Kurulu 2018/579 E. , 2019/1406 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
Taraflar arasındaki “işçilik alacağı” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Erzurum İş Mahkemesi tarafından davanın kısmen kabulüne dair verilen 18.12.2014 tarihli ve 2013/324 E., 2014/585 K. sayılı kararın davalı vekilince temyizi üzerine Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin 20.04.2016 tarihli ve 2015/6366 E., 2016/11675 K. sayılı kararı ile;
“...Davacı İsteminin Özeti:
Davacı vekili, müvekkilinin davalıya ait işyerinde reyon görevlisi olarak çalıştığını, davacının ş sözleşmesinin davalı tarafından haksız ve kötüniyetli feshedildiğini ileri sürerek bir kısım işçilik alacağının hüküm altına alınmasını istemiştir.
Davalı Cevabının Özeti:
Davalı vekili, davacının iddialarının yerinde olmadığını savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme Kararının Özeti:
Mahkemece, toplanan deliller ve bilirkişi raporuna dayanılarak, davacı işçinin iş sözleşmesinin haklı bir sebep yokken feshedildiği gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Temyiz:
Kararı davalı vekili temyiz etmiştir.
Gerekçe:
1-Dosyadaki yazılara, toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre davalı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.
2-Taraflar arasında öncelikle çözümlenmesi gereken uyuşmazlık, davanın belirsiz alacak davası türünde açılabilmesi için gerekli şartları taşıyıp taşımadığı noktasındadır.
01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun 107. maddesiyle, mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu"nda yer almayan yeni bir dava türü olarak belirsiz alacak ve tespit davası kabul edilmiştir.
6100 sayılı Kanun"un 107. maddesine göre,
"(1) Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir.
(2) Karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabilir.
(3) Ayrıca, kısmi eda davasının açılabildiği hâllerde, tespit davası da açılabilir ve bu durumda hukuki yararın var olduğu kabul edilir."
Alacağın hangi hallerde belirsiz, hangi hallerde belirli veya belirlenebilir olduğu hususunda kesin bir sınıflandırma yapılması mümkün olmayıp, her bir davaya konu alacak bakımından somut olayın özelliklerinin nazara alınarak sonuca gidilmesi gereklidir.
6100 sayılı Kanun"un 110. maddesinde düzenlenen, davacının aynı davalıya karşı birbirinden bağımsız birden fazla asli talebini aynı dava dilekçesinde ileri sürmesi olarak tanımlanan davaların yığılması (objektif dava birleşmesi) halinde, talep sayısı kadar dava bulunduğu kabul edildiğinden ve aynı Kanun"un 297/2. maddesi uyarınca da her bir talep bakımından ayrı ayrı hüküm verilmesi gerektiğinden, bu durumda da dava dilekçesinde ileri sürülen taleplerin belirsiz alacak olup olmadığının her bir talep bakımından ayrı ayrı değerlendirilmesi gerekecektir.
Tüm bu açıklamalar sonucunda şunu belirtmek gerekir ki, iş hukukundan kaynaklanan alacaklar bakımından baştan belirli veya belirsiz alacak davası şeklinde belirleme yapmak kural olarak doğru ve mümkün değildir. Bu sebeple iş hukukunda da belirsiz alacak davasının açılabilmesi, bu davanın açılması için gerekli şartların varlığına bağlıdır. Eğer bu şartlar varsa, iş hukukunda da belirsiz alacak davası açılabilir, yoksa açılamaz. Keza aynı şey kısmî dava için söz konusudur.
Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında eldeki davaya konu somut olayın özellikleri dikkate alınarak belirsiz alacak davası yönünden yapılan değerlendirmede;
Davacı tarafından dava belirsiz alacak davası şeklinde açılmış ise de somut olayda kıdem tazminatı, ihbar tazminatı ve Kötüniyet tazminatı taleplerinin belirsiz alacak davasının konusunu oluşturamayacağı anlaşıldığından bu taleplere ilişkin davaların hukuki yarar yokluğundan reddine karar verilmesi gerekirken söz konusu taleplerin hüküm altına alınması hatalıdır...”
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, işçilik alacaklarının tahsili istemine ilişkindir.
Davacı vekili; müvekkilinin iş sözleşmesinin kötü niyetle ve haksız şekilde feshedildiğini belirterek kıdem, ihbar ve kötü niyet tazminatı ile fazla çalışma alacaklarının davalıdan tahsili için belirsiz alacak davası açmıştır.
Davalı vekili; davacının mesai arkadaşıyla kavga etmesi sonucunda her iki işçinin de iş sözleşmesinin haklı nedenle feshedildiğini, fesih hakkının kötüye kullanılmasının söz konusu olmadığını, fazla çalışma ücretlerinin de ödendiğini belirterek haksız davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece; işveren tarafından fesih hakkının yasal sürede kullanılmaması sebebiyle davacının kıdem ve ihbar tazminatına hak kazandığı ancak feshin kötü niyetle yapıldığının ispatlanamadığı, hizmet dönemine yönelik sunulan bütün bordroların imzalı olduğu ve bordrolarda fazla çalışma ücreti tahakkuku bulunduğu dolayısıyla imzalı bordroların aksinin tanık beyanı ile ispat edilemeyeceği gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Davalı vekilinin temyizi üzerine karar, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.
Mahkemece; kıdem, ihbar ve kötü niyet tazminatları hesaplanırken giydirilmiş ücretin esas alındığı, davalı iş yerinde aynî olarak yemek yardımı sağlandığı, bir öğün yemek ücreti miktarının şirketler ile kurum ve kuruluşlara yemek sağlayan katering firmalarından ortalama ne kadara verildiğinin sorularak tespit edilebileceğinden eldeki davada davacının giydirilmiş ücretini kolaylıkla tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin mümkün olmadığı, bilirkişi raporunda giydirilmiş ücret hesaplanırken yemek ücretinin dahil edilmemesinin ve davacının da artırımını bilirkişi raporundaki miktara göre yapmış olmasının sonucu değiştirmeyeceği gerekçesiyle önceki kararda direnilmiş, direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, somut olayda dava konusu kıdem, ihbar ve kötü niyet tazminatlarının belirsiz alacak olup olmadığı, buradan varılacak sonuca göre davacının belirsiz alacak davası olarak eldeki davayı açmakta hukuki yararının bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.
Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında işin esasına geçilmeden önce, mahkemece hükmün sonuç kısmında davacı temyizi bulunmadığından bozma kapsamı dışında kalan fazla çalışma alacağına ilişkin olarak hüküm kurulmaması yine harç, yargılama giderleri ve vekalet ücreti bentlerine ilişkin olarak da, önceki kararda hüküm kurulmuş olması ve değiştirilmesini gerektirir bir durumun da bulunmadığı açıklanmak suretiyle “bu konuda yeniden hüküm kurulmasına yer olmadığına” karar verildiği anlaşılmakla, 6100 sayılı HMK’nın 297. maddesine uygun direnme kararı oluşturulup oluşturulmadığı ön sorun olarak tartışılıp değerlendirilmiştir.
Ön sorunun çözümünde mahkeme kararlarının niteliği ile hangi hususları kapsayacağına ilişkin yasal düzenlemenin değerlendirilmesi zorunludur.
Bilindiği üzere 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK)’nun 297. maddesi bir mahkeme hükmünün kapsamının ne şekilde olması gerektiğini açıklamıştır.
6100 sayılı HMK’nun “Hükmün Kapsamı” başlıklı 297. maddesinde:
“(1) Hüküm "Türk Milleti Adına" verilir ve bu ibareden sonra aşağıdaki hususları kapsar:
a) Hükmü veren mahkeme ile hâkim veya hâkimlerin ve zabıt kâtibinin ad ve soyadları ile sicil numaraları, mahkeme çeşitli sıfatlarla görev yapıyorsa hükmün hangi sıfatla verildiğini
b) Tarafların ve davaya katılanların kimlikleri ile Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası, varsa kanuni temsilci ve vekillerinin ad ve soyadları ile adreslerini
c) Tarafların iddia ve savunmalarının özetini, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delilleri, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesini, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepleri
ç) Hüküm sonucu, yargılama giderleri ile taraflardan alınan avansın harcanmayan kısmının iadesi, varsa kanun yolları ve süresini
d) Hükmün verildiği tarih ve hâkim veya hâkimlerin ve zabıt kâtibinin imzalarını
e) Gerekçeli kararın yazıldığı tarihi
(2)Hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir.” şeklinde düzenleme mevcuttur.
“Hükmün Yazılması” başlıklı 298. maddesi ise:
“(1) Hüküm, hükmü veren hâkim, toplu mahkemelerde başkan veya hükme katılmış olan hâkimlerden başkanın seçeceği bir üye tarafından yazılır.
(2) Gerekçeli karar, tefhim edilen hüküm sonucuna aykırı olamaz.
(3) Hükümde gerekçesi ile birlikte karşı oya da yer verilir.
(4)Hüküm, hükmü veren hâkim veya hâkimler ile zabıt kâtibi tarafından imzalanır.” düzenlemesini içermektedir.
Açıklanan hükümlerin ortaya koyduğu bu biçim yargıda açıklık ve netlik prensibinin gereğidir. Aksi hâl, yeni tereddüt ve ihtilaflar yaratır. Hatta giderek denilebilir ki, dava içinden davalar doğar ve hükmün hedefine ulaşması engellenir. Kamu düzeni ve barışı oluşturulamaz.
Yerel mahkeme kararı, bozma kararı ile birlikte ortadan kalkıp hukuki geçerliliğini yitirmektedir. Bozulan karar, sonraki kararın eki niteliğinde de değildir. Bu nedenle kurulacak yeni hüküm 6100 sayılı Kanun"un 297. maddesine uygun şekilde oluşturulmalıdır.
Nitekim, Hukuk Genel Kurulunun 14.05.2014 tarihli ve 2013/9-1989 E., 2014/657 K.; 29.03.2017 tarihli ve 2017/11-76 E., 2017/570 K. sayılı kararı ile 05.04.2017 tarihli ve 2017/19-909 E., 2017/622 K. sayılı kararlarında da aynı ilkeler vurgulanmıştır.
Ne var ki, infaz edilecek olan karar son karar olup ilk karar da bunun eki niteliğinde olmadığından, yeni hükmün kesinleşen yönler de dikkate alınmak suretiyle infazda tereddüt yaratmayacak açıklıkta kurulması gerekmektedir.
Somut olaya gelince, mahkemenin kıdem ve ihbar tazminatının kabulü ile fazla çalışma alacağı ve kötü niyet tazminatı istemlerinin reddine dair kararı davalı vekilinin temyizi üzerine Özel Dairece, (1) numaralı bendinde davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine karar verildikten sonra (2) numaralı bendinde kıdem, ihbar ve kötü niyet tazminatlarının belirsiz alacak davasına konu olmayacağı gerekçesiyle bozulmuştur. Bozma sonrası mahkemece verilen direnme kararının hüküm fıkrasında bozma kapsamı dışında kalan fazla çalışma alacağına yer verilmezken, harç ve yargılama giderleri hususunda ise, önceki kararda hüküm kurulmuş olduğundan ve değiştirilmesini gerektirir bir durum bulunmadığından bu konuda yeniden hüküm kurulmasına yer olmadığına karar verildiği anlaşılmaktadır.
Bu hâliyle direnme kararının, 6100 sayılı HMK’nın 297. maddesi gözetilerek oluşturulduğundan bahsedilemez. Nitekim hükmün sonuç kısmında taleplerin her biri hakkında karar verilmemiş ve taraflara yüklenen borçlar ile tanınan haklar açık, anlaşılır, tereddüte mahal vermeyecek biçimde gösterilmemiştir. Bu nedenle mahkemece direnme kararı verilmesi sırasında, karar verilmesine yer olmadığına karar verilen harç ve yargılama giderlerinin hüküm fıkrasında belirtilmesi ile bozma kapsamı dışında kalarak kesinleşen fazla çalışma alacağına ilişkin istem yönünden de ilk hükümdeki gibi karar verilmesi gerekmektedir.
O hâlde; açıklanan yasal düzenleme ve ilkeler çerçevesinde usulünce oluşturulmuş bir direnme kararı bulunmadığından, sair yönler incelenmeksizin karar usulen bozulmalıdır.
SONUÇ: Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda belirtilen değişik nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu"nun 429. maddesi gereğince usulden BOZULMASINA, bozma sebebine göre sair temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, istek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, 19.12.2019 tarihinde karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere oy birliği ile kesin olarak karar verildi.