1. Hukuk Dairesi 2016/11995 E. , 2019/4769 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacılar vekilince yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ..."un raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü.
-KARAR-
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescili isteğine ilişkindir.
Davacı, mirasbırakan babası...ın 773 parsel sayılı taşınmazını 15.05.2002 tarihinde satış göstermek suretiyle ikinci eşi olan davalı ...’e devrettiğini, temlikin mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu, taşınmazdaki binayı 1993 yılında giderlerini karşılayarak ve bizzat çalışarak kendisinin inşa ettiğini ileri sürerek, tapu kaydının iptali ile adına tescili isteğiyle eldeki davayı açmış, yargılama sırasında ölümü üzerine mirasçıları birleştirilen davada aynı istemde bulunmuşlardır.
Davalı, dava konusu taşınmazın temlikinin ölünceye kadar bakma akdi karşılığında yapıldığını, bakım görevini yerine getirdiğini, belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, asıl davada davacının ölümü nedeniyle karar verilmesine yer olmadığına, birleştirilen davada ise, temlikin muvazaalı olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar Dairece; ‘’ ... Somut olaya gelince; davacının murisin ilk eşinden oğlu olduğu, aynı eşten murisin dava dışı 4 çocuğu daha bulunduğu, davalının ise murisin ikinci eşi olduğu, 30.08.1999 tarihinde murisle evlenen davalının 20.10.2008 tarihinde murisin ölümüne kadar birlikte yaşadıkları, murisin 1931 doğumlu olup, son 5-6 yılında hasta olduğu, çekişme konusu taşınmazın ikinci eş davalıya temlikinin bakım koşuluyla yapıldığı, davalının dosya kapsamı ve tanık beyanları ile akitten doğan bakım ödevini yerine getirdiği, murisin sağlığında bakım görevinin yerine getirilmediği iddiasıyla dava da açmadığı, ayrıca, 05.10.2007 tarihli ... köyü muhtarlığına hitaben yazdığı yazısında murisin, bugüne kadar kendisine bakan ve halen de bakmakta olan davalıya dava konusu evini devrettiğini, 15 milyar para aldığını, taşınmazda çocuklarının hak iddia etmesini istemediğini belirttiği görülmektedir. Yukarıda değinilen somut olgular, açıklanan ilkeler çerçevesinde değerlendirildiğinde miras bırakanın dava konusu taşınmazı temlikinde gerçek irade ve amacının diğer mirasçılardan mal kaçırma olmadığı, bakım karşılığı devrin yapıldığı sonucuna varılmaktadır. Hâl böyle olunca, davanın reddine karar verilmesi gerekirken, delillerin takdirinde yanılgıya düşülerek, yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir. ...’’ gerekçesiyle bozulmuş, mahkemece bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonunda davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; davacılar vekilince 25/02/2016 tarihli duruşmaya mazeret dilekçesi gönderilmiş olmasına rağmen mahkemece bu yönde olumlu olumsuz bir karar verilmediği gibi tahkikat duruşmasının bitip bitmediği bildirilmeden, taraflara sözlü yargılama için süre isteyip istemediği sorulmadan, davacı yanın yokluğunda, sözlü yargılama için ayrı bir gün belirlenmeksizin karar verildiği anlaşılmaktadır.
Hemen belirtilmelidir ki, hangi yargılama usulü uygulanırsa uygulansın tarafların yargılamada sözlü olarak görüş ve değerlendirmelerini ifade etmeleri özel bir önem taşımaktadır.
Yazılı Yargılama usulünde de tarafların hükümden önce son kez mahkeme huzurunda sözlü değerlendirme yapıp, açıklamada bulunmaları, doğru bir karar verilmesi bakımından önemlidir.
Bu ilkeler, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun (HMK) 184. ve 186. maddelerinde yapılan düzenlemelerle hüküm altına alınmıştır. 6100 Sayılı Hukuk muhakemeleri Kanunu 184. maddesinde açıkça; Hâkimin, tarafların iddia ve savunmalarıyla toplanan delilleri inceledikten sonra, duruşmada hazır bulunan taraflara tahkikatın tümü hakkında açıklama yapabilmeleri için söz vereceği, mahkemenin tarafların tahkikatın hakkındaki açıklamalarından sonra, tahkikatı gerektiren bir husus kalmadığını görürse, tahkikatın bittiğini, taraflara tefhim edeceği, yine aynı Kanunun 186. maddesi hükmü ile de; mahkemenin tahkikatın bitiminden sonra sözlü yargılama ve hüküm için tayin olacak gün ve saatte mahkemede hazır bulunmalarını sağlamak amacıyla iki tarafı davet edeceği, taraflara çıkartılacak davetiyede, belirlenen gün ve saatte mahkeme de hazır bulunmadıkları takdirde yokluklarında hüküm verileceği hususunu bildireceği, mahkemenin sözlü yargılamada tarafların son sözlerini sorarak hükmünü vereceği düzenlenmiş olup, anılan düzenlemeler emredici niteliktedir.
Somut olayda, söz konusu ilkeler dikkate alınmadan sonuca gidilmiştir.
Hal böyle olunca, HMK"nın 184. maddesi hükmü gereğince, tahkikatın tümü hakkında açıklama yapabilmeleri için taraflara söz verilip tahkikatın bittiği tefhim edildikten sonra, taraflara sözlü yargılama için süre isteyip istemediklerinin sorulması, talep halinde başka bir gün tayin edilmesi ve taraflara meşruhatlı davetiye gönderilmesi; başka bir duruşma gününü istememeleri halinde sözlü yargılama aşamasına geçilerek aynı Kanunun 186. maddesi gereğince taraflara sözlü yargılama yoluyla beyanda bulunma hakkı verilerek hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, değinilen yasal düzenlemeler gözardı edilerek yazılı şekilde karar verilmesi hatalıdır.
Davacılar vekilinin değinilen yönden yerinde görülen temyiz itirazının kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, bozma nedenine göre sair hususların incelenmesine şimdilik yer olmadığına, peşin alınan harcın temyiz edene geri verilmesine, 23.09.2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.