Esas No: 2020/1353
Karar No: 2022/3161
Karar Tarihi: 16.03.2022
Danıştay 6. Daire 2020/1353 Esas 2022/3161 Karar Sayılı İlamı
Danıştay 6. Daire Başkanlığı 2020/1353 E. , 2022/3161 K."İçtihat Metni"
T.C.
D A N I Ş T A Y
ALTINCI DAİRE
Esas No : 2020/1353
Karar No : 2022/3161
DAVACI : … Derneği
VEKİLİ : Av. …
DAVALI : … Bakanlığı - ANKARA
VEKİLİ : Av. …
İSTEMİN KONUSU : 07/12/2019 tarih ve 30971 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren, 109 sayılı "Doğal Sit Alanları Koruma ve Kullanma Koşulları İlke Kararı"nın A Bölümünün 2. fıkrası ile 4. fıkrasının (c), (d), (f) ve (g) bentlerinin, B Bölümünün 4. fıkrasının tüm bentlerinin, C Bölümünün 3. ve 5. fıkraları ile 6. fıkrasının (a), (b) ve (c) bentlerinin iptali istenilmektedir.
DAVACININ İDDİALARI: Uyuşmazlığa konu İlke Kararının iptali istenilen düzenlemelerinin, yapılan incelemede aşağıda ayrıntısına yer verilen nedenlerle, hukuki belirlilik ve güvenlik ilkelerine, üst hukuk normlarıyla belirlenen koruma ilke ve esaslarına, kamu yararı ve hizmet gereklerine ve dayanağı Korunan Alanların Tespit Tescil ve Onayına İlişkin Usul ve Esaslara Dair Yönetmelik hükümlerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
DAVALININ SAVUNMASI: Korunan Alanların Tespit Tescil ve Onayına İlişkin Usul ve Esaslara Dair Yönetmelik doğrultusunda, doğal sit alanlarının güncel durumunun, kesin korunacak hassas alanlar, nitelikli doğal koruma alanları ve sürdürülebilir koruma ve kontrollü kullanım alanları olarak yeniden tescil edilmesi nedeniyle, bu Yönetmelikte belirtilmeyen hususlara açıklık getirilmesi amacıyla yürürlüğe konulan İlke Kararında, aşağıda ayrıntısı yazılan nedenlerle, üst hukuk normlarına ve hukuka aykırılık bulunmadığı savunulmuştur.
DANIŞTAY TETKİK HAKİMİ …'IN DÜŞÜNCESİ :
İlke Kararının B Bölümünün 4. fıkrasının b), g) ve ı) bentlerinin, 24/10/2020 tarihli, 31284 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 10/09/2020 tarihli, 111 sayılı "109 Sayılı Doğal Sit Alanları Koruma ve Kullanma Koşulları İlke Kararında Değişiklik Yapılmasına Dair İlke Kararı" ile yürürlükten kaldırıldığı görüldüğünden, söz konusu bentler yönünden karar verilmesine yer bulunmamaktadır.
İlke Kararının "Nitelikli Doğal Koruma Alanları" başlıklı B Bölümünün 4. fıkrasının ç), e ve ğ) bentlerinin ve aynı fıkranın d) bendindeki "A tipi hariç mesire alanları" ibaresi ile C Bölümünün 6. fıkrasının c) bendindeki "1. sınıf hariç düzenli depolama tesisi" ibaresinin, bu alanların özgün ekosistemlerinin bozulmasına yol açabilecek nitelikte yapı, tesis ve faaliyetlerin yapılmasına yol açacağı anlaşıldığından, anılan düzenlemelerin koruma ilke ve esaslarına aykırı olduğu ve iptaline karar verilmesi gerektiği, İlke Kararının dava konusu diğer düzenlemeleri yönünden ise davanın reddine karar verilmesi gerektiği düşünülmektedir.
DANIŞTAY SAVCISI ...'IN DÜŞÜNCESİ : Dava, 07/12/2019 günlü, 30971 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren, 109 sayılı "Doğal Sit Alanları Koruma ve Kullanma Koşulları İlke Kararı"nın A Bölümünün 2. fıkrası ile 4. fıkrasının (c), (d), (f) ve (g) bentlerinin, B Bölümünün 4. fıkrasının tüm bentlerinin, C Bölümünün 3. ve 5. fıkraları ile 6. fıkrasının (a), (b) ve (c) bentlerinin iptali istemiyle açılmıştır.
Davalı idarenin ehliyet ve süre itirazları yerinde görülmemiştir.
17/08/2011 günlü, 28028 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan 648 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu'nun "tanımlar ve kısaltmalar" başlıklı 3. maddesine eklenen fıkra ile doğal sit; "jeolojik devirlere ait olup, ender bulunmaları nedeniyle olağanüstü özelliklere sahip yer üstünde, yer altında veya su altında bulunan korunması gerekli alanlardır." şeklinde tanımlanmıştır.
Aynı KHK ile 2863 sayılı Kanun'a eklenen Ek 4. madde ile doğal sitlerle ilgili olarak, 2863 sayılı Yasa'dan kaynaklanan yetki ve görevler, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ile bu Bakanlığın bünyesinde kurulan Tabiat Varlıklarını Koruma Merkez Komisyonuna devredilmiş; tabiat varlıkları, doğal sit alanları ve bunlara ilişkin koruma alanları ile ilgili iş, işlem ve kararlara ilişkin usul ve esaslar ile bu konularda görev yapacak komisyonların teşkili ve çalışma usul ve esaslarının Çevre ve Şehircilik Bakanlığınca hazırlanacak yönetmelikle düzenleneceği kuralına yer verilmiş; 644 sayılı Çevre ve Şehircilik Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye eklenen 13/A maddesi ile de Bakanlık bünyesinde Tabiat Varlıklarını Koruma Genel Müdürlüğü kurulmuştur.
Anılan hükümler uyarınca çıkarılan ve 19/07/2012 günlü, 28358 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan Korunan Alanların Tespit, Tescil ve Onayına İlişkin Usul ve Esaslara Dair Yönetmelikle doğal sit alanlarının tespit ve tesciline ilişkin yeni kriterler belirlenmiş ve bu alanlar, "kesin korunacak hassas alanlar", "nitelikli doğal koruma alanları" ve "sürdürülebilir koruma ve kontrollü kullanım alanları" olarak ayrılmıştır.
Korunan Alanların Tespit, Tescil ve Onayına İlişkin Usul ve Esaslara Dair Yönetmelik doğrultusunda, ekolojik temelli bilimsel araştırma projeleri sonucunda ortaya çıkan raporlar dikkate alınarak doğal sit alanlarının güncel durumunun, kesin korunacak hassas alanlar, nitelikli doğal koruma alanları ve sürdürülebilir koruma ve kontrollü kullanım alanları olarak yeniden tescil edilmesi nedeniyle, bu Yönetmelikte belirtilmeyen hususlara açıklık getirilmesi amacıyla Tabiat Varlıklarını Koruma Merkez Komisyonunca … günlü, … sayılı "Doğal Sit Alanları Koruma ve Kullanma Koşulları İlke Kararı" alınmış, dava konusu … sayılı "Doğal Sit Alanları Koruma ve Kullanma Koşulları İlke Kararı" ile de … sayılı İlke Kararı yürürlükten kaldırılmıştır.
703 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 5. maddesi ile 644 sayılı Çevre ve Şehircilik Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname yürürlükten kaldırılmış, 216. maddesinde ise; "Kanun ve kanun hükmünde kararnamelerle bakanlıklar ile kamu kurum ve kuruluşlarına yapılan atıflar Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinde bunlara karşılık olarak belirtilen ve düzenlenen bakanlıklar ile kamu kurum ve kuruluşlarına yapılmış sayılır." hükmüne yer verilmiştir.
10/07/2018 günlü, 30474 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan 1 sayılı Cumhurbaşkanlığı Teşkilatı Hakkında Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin 109. maddesinin b) bendinde; tabiat varlıkları ve doğal sit alanları ile özel çevre koruma bölgelerinin tespit, tescil, onay, değişiklik ve ilanına dair usul ve esasları belirlemek ve bu alanların sınırlarını tespit ve tescil etmek, yönetmek ve yönetilmesini sağlamak, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Tabiat Varlıklarını Koruma Genel Müdürlüğünün görevleri arasında sayılmıştır.
Dava konusu İlke Kararının yürürlüğe girdiği tarihten sonra, Korunan Alanların Tespit, Tescil ve Onayına İlişkin Usul ve Esaslara Dair Yönetmelikte 16/03/2020 günlü, 31070 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan Yönetmelik ile değişiklik yapılmıştır.
Dava konusu ilke kararının (A) bölümünde kesin korunacak hassas alanlar düzenlenmiştir.
İlke kararının A Bölümünün 2. fıkrasında: " Bu alanlarda, doğal afet (deprem, yangın, sel, heyelan, taşkın vb.) durumunda yapılması gereken acil müdahaleler yapılabilir" düzenlemesi yer almıştır.
Korunan Alanların Tespit, Tescil ve Onayına İlişkin Usul ve Esaslara Dair Yönetmelik'in "Tanımlar ve Kısaltmalar" başlıklı 4. maddesinin 1. fıkrasının (o) bendinde "Kesin Korunacak Hassas Alanlar, "Bölgesel, ulusal veya dünya ölçeğinde olağanüstü ekosistemlerin, türlerin, habitat ve jeolojik jeomorfolojik özelliklerin korunduğu, genel olarak insan etkisi olmadan meydana gelmiş, insan faaliyetleri sonucu bozulma veya tahrip olma riski yüksek olan alanlar" şeklinde tanımlanmış, ilke kararının 1. fıkrasında da kesin korunacak hassas alan, yönetmeliğe uygun olarak tanımlanmıştır.
2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununun 10. ve Ek-4. madde hükümleri uyarınca, tabiat varlıklarının korunmasını sağlamak için gerekli tedbirleri almak, aldırmak ve bunların her türlü denetimini yapmak veya kamu kurum ve kuruluşları ile belediyeler ve valiliklere yaptırmak yetki ve görevinin davalı bakanlığa verildiği göz önünde bulundurulduğunda, bu yetki ve görev kapsamında kesin korunacak hassas alanlarda olabilecek doğal afetlerde acil müdahalelerin de yapılabileceği, acil müdahalenin içeriği ve hangi merci tarafından ne şekilde gerçekleştirileceğinin de afetin niteliğine göre ilgili mevzuat çerçevesinde belirleneceği tabi olup, düzenlemede mevzuata ve hukuka aykırılık görülmemiştir.
İlke Kararının A Bölümünün 4. fıkrasında; bu alanlarda, koşulları, kapsamı, süresi Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Komisyonları tarafından belirlenmek şartı ile izin verilebilecek faaliyetler sayılmış; iptali istenilen bentlerde;
"c. Bu alanların korunmasına ve ıslah edilmesine yönelik bilimsel rapor sonucu teklif edilen projeler yapılabilir.
d. Orman yangın yolu açılmasına, ormanların bakım ve onarımı, orman zararlıları ile mücadele edilmesi amacıyla çalışmalar yapılmasına izin verilebilir.
f. Ekolojik dengenin devamlılığı ve tozlaşmanın sağlanabilmesini destekleyen arıcılık faaliyetleri yapılabilir.
g. Kuş gözlem kulesi yapılabilir" düzenlemelerine yer verilmiştir.
Korunan Alanların Tespit, Tescil ve Onayına İlişkin Usul ve Esaslara Dair Yönetmelik'in 4. maddesinin 1. fıkrasının (o) bendinde yer alan tanım kapsamında, "Kesin Korunacak Hassas Alanların Ayırt Edici Özellikleri" başlıklı 7. maddesinin 1. fıkrasında, "Kaynak değerlerinin korunması için; alan kullanımı ve alana tüm etkilerin sınırlandırıldığı, gerektiğinde insanların bölgeye girişlerinin engellendiği, bilimsel araştırmalar, eğitim ya da çevresel izleme amacıyla özel önlemler alınarak korunacak kara, su, deniz alanları olup, (16/03/2020 tarihli değişik ibare) Cumhurbaşkanı kararı ile ilan edilerek yapı yasağı getirilen mutlak korunması gereken alanlardır" düzenlemesi getirilmiş, yönetmelikte kesin korunacak hassas alanlarda yapılaşmaya olanak sağlayan herhangi bir istisnaya yer verilmemiştir.
Dava konusu ilke kararının A bölümünün 4. fıkrasının (f) ve (g) bentlerinde yapılabileceği öngörülen arıcılık faaliyetleri ile kuş gözlem kulesinin ise yapılaşma ve faaliyet yönünden belirsizlik taşıması nedeniyle yönetmelikle getirilen yapı yasağına aykırılık taşıdığı sonucuna varılmakla, anılan bentlerde hukuka uyarlık görülmemiştir.
(c) ve (d) bentlerine gelince; kesin korunacak hassas alanların tanımı ve niteliği göz önüne alındığında, insan faaliyetlerinin sınırlandırıldığı ve yapı yasağı getirilen bu alanlarda, bilimsel araştırmalar, eğitim ve çevresel izleme faaliyetlerinin özel önlemler alınarak yapılabileceği, bu alanların doğallığının korunması ve mevcut koruma değerlerinin devamlılığının sağlanması, korunan alanlarda bozulmuş ya da bozulmaya yüz tutmuş ekosistem ve habitatlarının onarılması, ekolojik rehabilitasyonunun ve restorasyonunun yapılması gibi genel ilkeler doğrultusunda, gereken tedbirler alınabileceğinden, anılan bentlerde yer verilen faaliyetlerin bu alanların doğal yapılarının korunarak, devamlılığının sağlanması, ekosistem ve habitatlarının onarılmasına yönelik olduğu anlaşıldığından, düzenlemelerde Yönetmeliğe ve koruma ilke ve esaslarına aykırılık görülmemiştir. Diğer taraftan, c) bendindeki düzenlemede yer verilen bilimsel raporun alanın nitelik ve özelliğine göre üniversitelerin ilgili bölümlerinden uzmanlar tarafından hazırlanması ve koruma ve ıslaha yönelik olması gerektiği, projelerin değerlendirmesinin de 2863 sayılı Yasanın 51. ve Ek-4. madde hükümleri uyarınca, doğal sit alanlarında gerçekleştirilecek iş ve işlemler ve uygulamaya yönelik kararlar almak konusunda yetki ve görevi bulunan, mimar veya şehir plancısı, orman veya çevre mühendisi ve hukukçulardan oluşan Koruma Bölge Komisyonlarınca yapılacağı açık olup, bent hükmünde belirsizlik olmadığı sonucuna varılmıştır.
İlke Kararının (B) bölümünde Nitelikli Doğal Koruma Alanları düzenlenmiştir. İlke Kararının B bölümünün 4. fıkrasının b), g) ve ı) bentlerinde yer verilen düzenlemelerin, 24/10/2020 günlü, 31284 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan … günlü, … sayılı "109 Sayılı Doğal Sit Alanları Koruma ve Kullanma Koşulları İlke Kararında Değişiklik Yapılmasına Dair İlke Kararı" ile değiştirildiği anlaşıldığından, anılan bentlere ilişkin olarak davanın konusu kalmamıştır.
B Bölümünün 4. fıkrasının a) bendi yönünden; bentte "Kesin Korunacak Hassas Alanlarda izin verilebilen faaliyetler bu alanlarda da yapılabilir." düzenlemesine yer verilmiştir.
Dava konusu İlke Kararının yürürlüğe girdiği tarihten sonra yürürlüğe girmiş olmakla birlikte üst hukuk normu olması nedeniyle İlke Kararının hukuki denetiminin yapılmasında dikkate alınması gereken ve Korunan Alanların Tespit, Tescil ve Onayına İlişkin Usul ve Esaslara Dair Yönetmeliğin 5. maddesine, 16/03/2020 günlü, 31070 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan Yönetmeliğin 3. maddesiyle eklenen ö) bendinde; bir doğal sit statüsünde, ilke kararları kapsamında yapılabileceği öngörülen faaliyetlerin, bu doğal sit statüsünden daha alt koruma statüsüne sahip doğal sit alanlarında da Bölge Komisyonu kararı ile gerçekleştirilebileceği düzenlenmiş, bu düzenlemeye karşı açılan davalarda, Danıştay Altıncı Dairesinin 01/10/2020 günlü, E:2020/3979, E:2020/4236 ve E:2020/5181 sayılı kararlarıyla, yürütmenin durdurulması isteminin reddine karar verilmiştir.
Buna göre, daha sıkı koruma koşullarına bağlanmış doğal sit statülerinde, ilke kararlarıyla yapılmasına izin verilen faaliyetlerin, bu doğal sit statüsünden daha alt koruma statüsüne sahip doğal sit alanlarında da Koruma Bölge Komisyonlarının izni ile yapılabileceği yolundaki dava konusu düzenlemede, dayanağı Yönetmelik hükümlerine aykırılık görülmemiştir.
İlke kararının C bölümünün 6. fıkrasının a) bendinde; "Kesin Korunacak Hassas Alanlar ile Nitelikli Doğal Koruma Alanlarındaki faaliyetler bu alanlarda da yapılabilir." yolundaki düzenlemede de belirtilen nedenle hukuka aykırılık bulunmamaktadır.
İlke Kararının B Bölümünün 4. fıkrasının c), ç), d), e), f), ğ), h), i) ve j) bentlerinin incelenmesinden; B Bölümünün 1. fıkrasında, nitelikli doğal koruma alanı; doğal yapısı değişmemiş veya az değişmiş, modern yaşam ve önemli ölçüde insan faaliyetleri tarafından etkilenmemiş, doğal süreçlerin hakim olduğu, koruma amaçlarına uygun olarak yörede yaşayanların alanın mevcut kaynaklarını kullanmasını sağlayarak doğal hayata dayalı geleneksel yaşam şekillerinin korunduğu kara, su, deniz alanları, olarak tanımlanmıştır.
İptali istenilen bent hükümleri ile bu alanlarda; koşulları, kapsamı, süresi Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Komisyonları tarafından belirlenmek koşulu ve faaliyetin niteliğine göre geçiş dönemi koruma koşulları ve kullanım şartları veya koruma amaçlı imar planları ile izin verilebilecek faaliyetler sayılmıştır.
Korunan Alanların Tespit, Tescil ve Onayına İlişkin Usul ve Esaslara Dair Yönetmeliğin 8. maddesinin 1. fıkrasında, nitelikli doğal koruma alanları; doğal yapısı değişmemiş veya az değişmiş, modern yaşam ve önemli ölçüde insan faaliyetleri tarafından etkilenmemiş, doğal süreçlerin hakim olduğu, koruma amaçlarına uygun olarak yörede yaşayanların alanın mevcut kaynaklarını kullanmasını sağlayarak doğal hayata dayalı geleneksel yaşam şekillerinin korunduğu kara, su, deniz alanları şeklinde tanımlanmış, işlem tarihinde yürürlükte olan 2. fıkrasında; bu alanlarda örtü altı tarım uygulamaları hariç tarım, kültür balıkçılığı hariç balıkçılık faaliyetleri ve alanın doğal yapısıyla uyumlu çadırlı kamp alanı bungalov ve günübirlik faaliyetlerin yapılabileceği düzenlenmişken,16/03/2020 günlü, 31070 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan Korunan Alanların Tespit, Tescil ve Onayına İlişkin Usul ve Esaslara Dair Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmeliğin 5. maddesi ile fıkra hükmü "Nitelikli doğal koruma alanları; entegre tesisler ve örtü altı tarım hariç tarım uygulamaları, tıbbi ve aromatik bitki uygulamaları, hayvancılık, balıkçı barınağı, iskele, doğal kaynak suyu kullanımına yönelik uygulamalar, içme suyu amaçlı baraj ve göletler, doğal göl ve denizler hariç kültür balıkçılığı faaliyetleri, zorunlu teknik altyapı uygulamaları ve alanın doğal yapısıyla uyumlu, beton, asfalt gibi malzemelerin kullanılmadığı çadırlı kamp, karavan ve günübirlik faaliyetlerin yapılabildiği alanlardır. Alanın ve doğal özelliklerin devamlılığı için halkın bu alanlara erişiminin uygun seviye ve şekilde tutulması esastır." şeklinde değiştirilmiştir.
Bu düzenlemelere karşı açılan davalarda, Danıştay Altıncı Dairesince verilen 01/10/2020 günlü, E:2020/3979, E:2020/4236, E:2020/4409, E:2020/5181 sayılı; 17/11/2020 günlü ve E:2020/8231 sayılı kararlar ile bu kararlara itiraz üzerine Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunca verilen (sırasıyla) 17/02/2021günlü, YD İtiraz No:2021/45, YD İtiraz No:2021/44, YD İtiraz No:2021/63, YD İtiraz No:2021/64 ve YD İtiraz No:2021/48 sayılı kararlarla, Korunan Alanların Tespit, Tescil ve Onayına İlişkin Usul ve Esaslara Dair Yönetmeliğin 8. maddesinin ikinci fıkrasına eklenen "tıbbi ve aromatik bitki uygulamaları", "hayvancılık", "balıkçı barınağı", "iskele", "doğal kaynak suyu kullanımına yönelik uygulamalar", "doğal göl ve denizler hariç kültür balıkçılığı faaliyetleri" ve "zorunlu teknik altyapı uygulamaları" ibarelerinin yürütülmesinin durdurulmasına karar verilmiştir.
Anılan kararlar ile Yönetmelik hükümleri birlikte değerlendirildiğinde; Yönetmelikte, nitelikli doğal koruma alanlarının, koruma amaçlarına uygun olarak yörede yaşayanların alanın mevcut kaynaklarını kullanmasını sağlayarak, doğal hayata dayalı geleneksel yaşam şekillerinin korunduğu alanlar olduğunun belirtildiği dikkate alındığında, ilke kararının B Bölümünün 4. fıkrasının c) bendinde yer alan, bu alanlarda doğal dengenin devamlılığının sağlanması amacıyla ilgili kamu kurum ve kuruluşlarının görüşleri doğrultusunda, alanın özelliğinden kaynaklanan faaliyetlerin sürdürülebileceğine ilişkin düzenlemede, Yönetmelikte alanın özelliklerinin ve bu alanlarda yapılabilecek faaliyetlerin belirtilmiş olması nedeniyle alanın özelliğinden kaynaklanan faaliyetlerin neler olduğu hususunda belirsizlik olmadığı, düzenlemede dayanağı Yönetmeliğe aykırılık bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
B Bölümünün 4. fıkrasının ç) bendi yönünden; bent hükmü ile koruma amaçlı imar planı yapılması koşulu ile alanın ve çevrenin özelliklerinden kaynaklanan faaliyetlerin korunması ve geliştirilmesi amacına yönelik iskele, balıkçı barınağı, bekçi kulübesi yapılabileceği belirtilmiştir.
Yukarıda belirtilen yargı kararları ile Korunan Alanların Tespit, Tescil ve Onayına İlişkin Usul ve Esaslara Dair Yönetmeliğin, 16/03/2020 günlü, 31070 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan Yönetmelikle değişik 8. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan "balıkçı barınağı" ve "iskele" ibarelerinin, nitelikli doğal koruma alanlarında yapılacak balıkçı barınaklarının hangi ölçü ve büyüklükte olacağı, hangi tip yapı ve yapılardan oluşacağı, iskele ibaresinden ise imar planlarında gösterilmeden yapılabilecek ahşap iskelelerin mi yoksa daha farklı materyal ve inşa tekniklerinin kullanıldığı, uygulama imar planına işlenmesi zorunlu türde iskelelerin mi kastedildiğinin anlaşılamadığı, bu yapıların belli bir kapasite ve büyüklüğe ulaşması durumunda, nitelikli doğal koruma alanlarının doğal yapısının bozulmasına yol açacağı gerekçeleriyle, yürütülmesinin durdurulmasına karar verilmiştir.
Bent hükmünde "Nitelikli Doğal Koruma Alanları"nda yapılabileceği belirtilen, "iskele", "balıkçı barınağı" ve "bekçi kulübesi"nin hangi ölçü ve büyüklükte olacağına ve hangi tip yapı ve yapılardan oluşacağına yönelik herhangi bir belirleme bulunmadığı gibi, "iskele" ibaresinden imar planlarında gösterilmeden yapılabilecek iskelelerin mi uygulama imar planına işlenmesi zorunlu türde iskelelerin mi kastedildiği de belirtilmemiştir.
Bu durumda, Korunan Alanların Tespit, Tescil ve Onayına İlişkin Usul ve Esaslara Dair Yönetmeliğin 8. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan "balıkçı barınağı" ve "iskele" ibarelerinin yürütmesinin durdurulmasına ilişkin yargı kararlarının gerekçelerinde yer verilen sakıncaların dava konusu İlke Kararı açısından da geçerli olduğu, her ne kadar bent hükmünde koruma amaçlı imar planı yapılması ile alanın ve çevrenin özelliklerinden kaynaklanan faaliyetlerin korunması ve geliştirilmesi amacına yönelik olma koşuluyla yapıların yapılabileceği belirtilmişse de, yapıların ölçü ve büyüklüklerinin belirtilmemiş olması nedeniyle bu alanlarda yeterli korumanın sağlanamayabileceği sonucuna ulaşıldığından, düzenlemede koruma ilke ve esasları ile hukuka uyarlık bulunmamaktadır.
B Bölümünün 4. fıkrasının d) bendi yönünden; hükümle, günübirlik alanlar, A tipi hariç mesire alanları ile kıyı mevzuatına uygun olarak park ve rekreaktif alanlar yapılabileceği düzenlenmiştir.
Hükümde yer verilen günübirlik alan, kıyı mevzuatına uygun olarak park ve rekreaktif alan kullanımlarının Korunan Alanların Tespit Tescil ve Onayına İlişkin Usul ve Esaslara Dair Yönetmeliğin değişik 8. maddesinin 2. fıkrasında yer verilen faaliyetlere uygun olduğu, düzenlemede anılan ibareler yönünden mevzuata ve hukuka aykırılık bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
"A tipi hariç mesire alanları" ibaresine gelince; 05/03/2013 günlü, 28578 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren Mesire Yerleri Yönetmeliği'nin 3. maddesinde "B tipi mesire yeri"nin, toplumun çeşitli dinlenme, eğlenme ve spor ihtiyaçlarını karşılamak, yurdun güzelliğine katkı sağlamak ve turistik hareketlere imkân vermek maksadıyla yerleşim merkezlerinin çevresinde veya rekreasyonel kaynak değerlerine ve yüksek ziyaretçi potansiyeline sahip, sadece günübirlik kullanım imkanı sağlayan kır lokantası, kır kahvesi, yöresel ürünler sergi ve satış yeri, piknik üniteleri, kameriye gibi diğer rekreasyonel yapı ve tesisleri ihtiva eden mesire yerlerini, ifade ettiği belirtilmiştir.
"B tipi mesire yerleri"nin yüksek ziyaretçi potansiyeline sahip günübirlik kullanım alanları olması nedeniyle nitelikli doğal koruma alanlarında bu kullanıma izin verilmesi durumunda Korunan Alanların Tespit, Tescil ve Onayına ilişkin Usul ve Esaslara Dair Yönetmelik"te belirtilen halkın bu alanlara erişiminin uygun seviye ve şekilde tutulması esasına aykırılık taşıyacağından, anılan ibarede, üst hukuk normlarına uyarlık bulunmamaktadır.
B Bölümünün 4. fıkrasının e) bendi yönünden; hükümde "Doğal kaynak suyunun kullanımına ve kaynak tuzlasına yönelik uygulamalar, ekolojik dengeye etkisine ilişkin ÇED İzin Denetim Genel Müdürlüğü, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü ve Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğünün görüşleri doğrultusunda yapılabilir." düzenlemesi yer almaktadır.
Yukarıda yer verilen yargı kararları ile Korunan Alanların Tespit, Tescil ve Onayına İlişkin Usul ve Esaslara Yönetmeliğin 16/03/2020 günlü, 31070 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan Yönetmelik ile değişik 8. maddesinin 2. fıkrasında yer verilen, "doğal kaynak suyu kullanımına yönelik uygulamalar" ibaresinin, doğal kaynak suyu uygulamalarının, kaynak suyunun çıkarılmasından, şişelenmesi ve satışına kadar pek çok farklı türde tesisin kurulmasını kapsayan geniş bir kavram olduğu, Yönetmelikte faaliyetlere ilişkin herhangi bir belirleme/sınırlama yapılmadığı ve bu faaliyetlere hangi ölçülerde izin verileceğine ilişkin açık bir düzenlemeye yer verilmediği, önemli insan faaliyetleri tarafından etkilenmemiş, kırsal yaşam özellikleri taşıyan, aşırı derecede ve uygunsuz insan kullanımı mevcudiyetinden uzak alanlar olması gereken nitelikli doğal koruma alanlarının söz konusu nitelikleri dikkate alındığında, faaliyetin belli bir kapasite ve büyüklüğe ulaşması durumunda, bu bölgelerin doğal yapısının bozulmasına yol açacağı gerekçesiyle, yürütmesinin durdurulmasına karar verildiği gözönünde bulundurulduğunda, bent hükmünde dayanağı Yönetmelikte belirtilmeyen ve üst hukuk normunu aşar nitelikte istisnalara yer verilmesi nedeniyle hukuka uyarlık bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
B Bölümünün 4. fıkrasının f) bendi yönünden; düzenleme ile herhangi bir yapılaşmaya gidilmeden Avlakların Kuruluşu, Yönetimi ve Denetimi Esas ve Usulleri ile İlgili Yönetmelik çerçevesinde avlak sahası ayrılabileceği belirtilmiştir.
Korunan Alanların Tespit, Tescil ve Onayına İlişkin Usul ve Esaslara Yönetmeliğin 8. maddesinin 1. fıkrasında, nitelikli doğal koruma alanları, "Doğal yapısı değişmemiş veya az değişmiş, modern yaşam ve önemli ölçüde insan faaliyetleri tarafından etkilenmemiş, doğal süreçlerin hakim olduğu, koruma amaçlarına uygun olarak yörede yaşayanların alanın mevcut kaynaklarını kullanmasını sağlayarak doğal hayata dayalı geleneksel yaşam şekillerinin korunduğu kara, su, deniz alanlarıdır." olarak tanımlanmış; 3. fıkrasında ise, bu alanların, "(a) Doğal karakterini korumuş, büyük memeliler dahil besin zinciri içerisinde av-avcı ilişkisini muhafaza eden, yerli bitki ve hayvan topluluklarını bulunduran, özgün ekosistem yapısına sahiptir. (b) Modern yaşam ve önemli insan faaliyetleri tarafından etkilenmemiş, kırsal yaşam özellikleri taşır. (c) Doğal alanların ekolojik bütünlüğünü sağlar. (ç) Aşırı derecede ve uygunsuz insan kullanımı ve mevcudiyetinden uzaktır. (d) Yaban hayvanlarının barınma, beslenme ve üreme gibi hayati ihtiyaçlarını temin edebileceği uygun yaşama şartlarını sağlar. (e) Biyolojik çeşitliliği, ekolojik süreçleri, ekosistem hizmetlerini, ekolojik barınakları muhafaza eder ve iklim değişikliklerine tampon sağlar. (f) Korunacak hedef tür veya türlerin yıl içerisinde dönemlerine bağlı yaptıkları göç ve yayılma alanlarını ve göç yollarını ihtiva eder. (g) Peyzaj değeri yüksektir." kriterlerinden bir veya birkaçını taşıması gerektiği düzenlenmiştir.
Nitelikli koruma alanlarının, barındırdığı yaban hayatı, özgün ekosistem, biyolojik çeşitlilik gibi yönetmelikte tanımlanan kriterleri bütünlüklü olarak barındırması nedeniyle koruma alanı olarak belirlendiği dikkate alındığında, bu alanın taşıdığı özelliklerden herhangi birinin bozulması halinde alanın tümünün zarar görebileceği ve özelliğini kaybedeceği açık olduğundan, bent hükmü ile bu alanlarda yapılabileceği öngörülen avlanma faaliyetlerinin, yapılaşma olmasa dahi alanın özelliğine ve bütünlüğüne zarar verebileceği, bölgenin doğal yapısının bozulmasına yol açabileceği sonucuna varılmakla, hükümde koruma ilke ve esasları ile hukuka uyarlık görülmemiştir.
B bölümünün dördüncü fıkrasının (ğ) bendi yönünden; bentte "Zorunluluk halinde; teknik alt yapı hizmetlerinden; atık su arıtma tesisi, atık su deşarjı, kanalizasyon şebekesi, içme suyu temini, jeotermal suyun çıkartılması ve iletim hattı, enerji nakil hattı, trafo, şalt sahası, iletişim hattı, ulaşım hattı, açık otopark, teleferik ve telesiyej yapılabilir." hükmü yer almıştır.
Dava konusu 109 sayılı İlke Kararı'ndan önce yürürlükte olan … günlü, … sayılı "Doğal Sit Alanları Koruma ve Kullanma Koşulları İlke Kararı"nın (B) bölümünün dördüncü fıkrasının (c) bendinde yer alan, Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Komisyonunun izniyle zorunlu olan alanlarda, teknik altyapı hizmetleri olan telefon hattı, GSM baz istasyonu, teleferik, telesiyej gibi uygulamaların yapılabileceğine yönelik düzenlemenin, Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun 05/02/2018 günlü ve YD İtiraz No:2017/1219 sayılı kararıyla; … sayılı İlke Kararı'nın dayanağı olan Yönetmelik'te, "Nitelikli Doğal Koruma Alanları"nda, alanın doğal yapısı ile uyumlu çadırlı kamp alanı, bungalov ve günübirlik faaliyetlerin yapılabileceğinin öngörüldüğü, bu alanın tanımı ve nitelikleri ile dava konusu İlke Kararı ile zorunlu olan alanlarda yapılabileceği öngörülen telefon hattı, GSM baz istasyonu, teleferik, telesiyej gibi uygulamaların alana zarar verebileceği, ayrıca İlke Kararı'nda yer alan "zorunlu olan alan" ifadesinin muğlak bir ifade olduğu, belirsizlik yarattığı gerekçeleriyle yürütmesinin durdurulmasına karar verilmiştir.
Dava konusu İlke Kararı yürürlüğe girdikten sonra, Korunan Alanların Tespit, Tescil ve Onayına İlişkin Usul ve Esaslara Dair Yönetmelik'te 16/03/2020 günlü, 31070 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan Yönetmelik ile 8. maddesinin ikinci fıkrasında yapılan değişiklikler kapsamında, bu alanlarda diğer bazı kullanımlarla birlikte "zorunlu teknik altyapı uygulamalarının" da yapılabileceği yolundaki düzenlemenin, Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunca verilen 17/02/2021 günlü ve YD İtiraz No:2021/44, YD İtiraz No:2021/63, YD İtiraz No:2021/48 sayılı kararlarla, Mekansal Planlar Yapım Yönetmeliğindeki teknik altyapı alanlarına ilişkin tanıma değinilerek, "teknik altyapı uygulamaları" ifadesinden kastın Mekansal Planlar Yapım Yönetmeliği'nde belirtilen teknik altyapı tanımı kapsamındaki uygulamalar olup olmadığının belirtilmediği gibi, bu faaliyetlere hangi ölçülerde izin verileceğine ilişkin açık bir düzenlemeye de yer verilmediği, ayrıca "zorunlu" ifadesinin muğlak bir ifade olup belirsizlik yarattığı, nitekim 99 sayılı İlke Kararı'nda yer alan benzer düzenlemenin de Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun 05/02/2018 tarih ve YD İtiraz No:2017/1219 sayılı kararıyla yürütmesinin durdurulduğu gerekçeleriyle, yürütmesinin durdurulmasına karar verilmiştir.
Dava konusu İlke Kararında yapılan düzenleme ile dayanağı olan Yönetmelik hakkında verilen yargı kararlarında yer alan gerekçelere uygun bir şekilde, "Nitelikli Doğal Koruma Alanları"nda, zorunluluk halinde yapılabileceği belirtilen teknik alt yapı hizmetlerinin hangileri olduğu açıkça düzenlenmiş olmakla beraber, bu alanların nitelikleri gözetilmeksizin Mekansal Planlar Yapım Yönetmeliği'ndeki teknik alt yapı alanı tanımda yer verilen hemen hemen bütün kullanımların, zorunluluk halinde yapılabileceğinin belirtildiği, bu kullanımlardan bazılarının doğrudan bazılarının ise belli bir kapasite ve büyüklüğe ulaşması durumunda alanın doğal yapısının bozulmasına yol açabileceği, diğer taraftan, "zorunluluk halinde" ifadesinin muğlak bir ifade olduğu ve belirsizlik yarattığı anlaşıldığından, bent hükmünde koruma ilke ve esasları ile hukuka uyarlık bulunmamaktadır.
B bölümünün dördüncü fıkrasının (h) bendi yönünden; düzenlemede "imar ve kıyı mevzuatı çerçevesinde, imar planı yapılmasına gerek duyulmayan denize girme, güneşlenme ve amatör su sporları gibi faaliyetleri gerçekleştirmek amacıyla sabit olmayan duş, gölgelik, soyunma kabini, büfe, tuvalet, su sporları için kullanılan malzemelerin depolanabileceği sökülür takılır nitelikte yapılar ve ahşap iskele ile koruma amaçlı imar planı yapılması koşuluyla iskele yapılabilir."
hükmü yer almıştır.
Bentte yer alan "...koruma amaçlı imar planı yapılması koşuluyla iskele yapılabilir." ibaresi değerlendirildiğinde; bent hükmünün genel düzenleniş amacına bakıldığında imar ve kıyı mevzuatı çerçevesinde imar planı yapılması gerekmeyen ve denize girme, güneşlenme, amatör su sporları faaliyetleri için ihtiyaç duyulan, kıyıda bulunması zorunlu ve sabit nitelik taşımayan yapılara ilişkin olduğu ve düzenlemenin bu yönüyle yönetmeliğe ve hukuka aykırı olmadığı anlaşılmakta ise de, hükmün devamında koruma amaçlı imar planı yapılması koşuluyla iskele yapılabileceğinin de belirtildiği, ancak bentte ahşap iskele yer almakta iken plan kararıyla yapılabileceği belirtilen iskeleye yönelik olarak herhangi bir belirleme ve açıklama yapılmadığı, ölçü ve büyüklüğü belirtilmeyen iskele yapılanması nedeniyle alanın korumasının sağlanamayabileceği gibi ibarenin bent hükmü ile çeliştiği ve hükmün genel amacına da aykırılık taşıdığı, bu nedenle anılan ibarede koruma ilke ve esasları ile hukuka uyarlık bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
B bölümünün dördüncü fıkrasının (i) bendi yönünden; Düzenleme ile şehitlik ve/veya mezarlık alanları ile ilgili uygulamalar gerçekleştirilebileceği belirtilmiştir.
Nitelikli doğa koruma alanlarında alanın doğal yapısı ile uyumlu faaliyetlere ve zorunluluk hallerinde de gerekli tedbirler alınarak sınırlı kullanımlara izin verildiği gözönünde bulundurulduğunda, şehitlik ve mezarlık uygulamalarının belirli bir yapılanmayı ve faaliyeti gerektirmesine karşın bentte konuya ilişkin herhangi bir sınırlama veya belirleme yapılmamış olması nedeniyle hükmün yönetmelikle getirilen düzenlemeyi aşar nitelik taşıdığı, hukuka ve koruma ilkelerine aykırı olduğu sonucuna varılmıştır.
B Bölümünün 4. fıkrasının j) bendi yönünden; hükümde koruma amaçlı imar planı veya geçiş dönemi koruma esasları ve kullanma şartlarına uygun olarak bitkisel (süs bitkisi, tıbbi ve aromatik bitki, fidan) üretimi yapılabileceği düzenlenmiştir.
Yukarıda yer verilen yargı kararlarıyla, Korunan Alanların Tespit, Tescil ve Onayına İlişkin Usul ve Esaslara Yönetmeliğin değişik 8. maddesinin 2. fıkrasında yer verilen, nitelikli doğal koruma alanlarında, tıbbi ve aromatik bitki uygulamaları yapılmasına olanak sağlayan düzenlemenin, tıbbi ve aromatik bitki uygulamalarının, bu bitkilerin ekolojik çeşitlilik potansiyelini araştırmaktan, üretim tesisi kurarak bu bitkileri yetiştirmek, üretmek, kullanıma sunmak, satışını yapmak ve doğal kaynaklı her türlü farmasötik, kozmetik ve diğer endüstriyel hammadde ve ürünlerin geliştirilmesine kadar uzanan faaliyet alanlarını içeren, geniş bir kavram olduğu, belli bir kapasite ve büyüklüğe ulaşması durumunda, bu bölgelerin doğal yapısının bozulmasına yol açacağı ve maddede "tıbbi ve aromatik bitki uygulamalarının" neleri kapsadığı açıklanmadığından belirsizliğe neden olduğu gerekçesiyle yürütmesinin durdurulmasına karar verilmiştir. Dava konusu bent hükmünde yargı kararında yer verilen belirsizliğin giderilerek hükümde öngörülen şartlarla süs bitkisi, tıbbi ve aromatik bitki, fidan üretimi yapılabileceğinin belirtilmesi suretiyle sınırlama getirildiği anlaşıldığından, düzenlemede hukuka aykırılık bulunmamıştır.
C Bölümünün 3. ve 5. fıkraları yönünden;
Dava konusu İlke Kararının C Bölümünün 1. fıkrasında, sürdürülebilir koruma ve kontrollü kullanım alanı; barındırdığı siluet, jeolojik ve ekolojik değerlerin korunması ve geliştirilmesi amacıyla alanın potansiyeli ve kullanım özellikleri göz önünde bulundurularak, doğal ve kültürel bakımdan uyumlu düşük yoğunlukta faaliyetler, turizm ve yerleşimlere izin veren alanlar olarak tanımlanmış, 2. fıkrasında; bu alanların; ulusal, bölgesel ve yerel seviyelerde doğal kaynakların sürdürülebilir kullanımına ve kalkınmaya destek olan, insanlar ve doğa arasında dengeli ilişkilerin geliştirilmesine ve muhafaza edilmesine katkıda bulunan, ekonomik ve sosyal boyutları dikkate alarak doğal kaynakların sürdürülebilir koruma ve kontrollü kullanımına elverişli yerler olduğu belirtilmiştir.
3. fıkrasında "Bu alanlar; Kesin korunacak hassas alanlar veya nitelikli doğal koruma alanlarını etkileyen, bu koruma bölgeleri ile bütünlük gösteren tampon bölgeler olup düşük yoğunluklu yerleşim yerleri olarak planlanabilir. Sit kararı öncesi alınan ruhsatlı yapılar mevcudiyetini korur.", 5. fıkrasında; "Bu alanlarda sanayi tesislerine izin verilmez, ancak mevcut ruhsatlı sanayi tesisleri, gerekli çevresel tedbiri almak koşulu ile kullanılabilir." hükümlerine yer verilmiştir.
2863 sayılı Kanunun 17. maddesinde; koruma bölge kurulunca sit alanı olarak ilan edilen yerlerde, ilandan önce imar mevzuatına ve onanlı imar planlarına uygun olarak alınmış yapı ruhsatı ve eklerine göre subasman seviyesi tamamlanmış yapıların inşasına devam edilebileceği, subasman seviyesi tamamlanmamış yapıların ise yapı ruhsatlarının iptal edileceği, ancak, kesin yapı yasağı bulunan sit alanlarında bu madde hükmünün uygulanmayacağı kurala bağlanmıştır.
Korunan Alanların Tespit, Tescil ve Onayına İlişkin Usul ve Esaslara Dair Yönetmeliğin 16/03/2020 günlü, 31070 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan Yönetmelikle değişik 9. maddesinin 1. fıkrasında; Sürdürülebilir koruma ve kontrollü kullanım alanları; barındırdığı siluet, jeolojik ve ekolojik değerlerin korunması ve geliştirilmesi amacıyla alanın potansiyeli ve kullanım özellikleri göz önünde bulundurularak, kesin korunacak hassas alan ve nitelikli doğal koruma alanlarında izin verilen faaliyetlere ek olarak doğal ve kültürel bakımdan uyumlu düşük yoğunlukta faaliyetler, entegre tesis, turizm ve yerleşimlere izin veren alanlar olarak tanımlanmış, bu değişikliğe karşı Danıştay Altıncı Dairesi'nin E:2020/3979, E:2020/4236, E:2020/4409, E:2020/5181 ve E:2020/8231 sayılı dosyalarında açılan davalarda, "entegre tesis" ibaresi yönünden yürütmenin durdurulmasına, diğer kısımlar yönünden ise yürütmenin durdurulması isteminin reddine karar verilmiştir.
Anılan düzenlemelerle, sürdürülebilir koruma ve kontrollü kullanım alanlarının tescili yapılmadan önce mevzuata uygun olarak yapı ruhsatı alınarak yapılmış olan yapılara ilişkin olarak, kazanılmış hak çerçevesinde, ekonomik ömrünü tamamlayıncaya kadar korunması amaçlandığından, ilke kararının C bölümünün 3. ve 5. fıkrasında yer alan düzenlemelerin 2863 sayılı Kanunun 17. maddesine uygun olarak, kazanılmış hakların korunması amacını taşıdığı, düzenlemelerde hukuka ve mevzuata aykırılık bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
C Bölümünün 6. fıkrasının b) bendi yönünden;
İlke Kararının, "sürdürülebilir koruma ve kontrollü kullanım" alanı başlıklı C bölümünün 6. fıkrasında, bu alanlarda; koşulları, kapsamı, süresi Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Komisyonları tarafından belirlenmek şartı ile izin verilebilecek faaliyetler sayılmıştır.
Fıkranın b) bendinde "Teknik rapor ile tespit edilmiş zorunlu haller dışında delme-patlatma yöntemlerinin kullanılmaması, habitat bölünmesi ile flora, fauna kaybının en aza indirilerek ekolojik koridor oluşturacak tedbirlerin alınması, bölgeye ilişkin olarak ekolojik etki değerlendirme raporu hazırlanması koşullarıyla; Madencilik Faaliyetleri ile Bozulan Arazilerin Doğaya Yeniden Kazandırılması Yönetmeliği, Sanayi Kaynaklı Hava Kirliliğinin Kontrolü Yönetmeliği ve Hafriyat Toprağı, İnşaat ve Yıkıntı Atıklarının Kontrolü Yönetmeliği, ÇED Yönetmeliği hükümleri ve diğer ilgili mevzuata uygunluğun sağlanması şartlarıyla madencilik faaliyetleri yapılabilir. Doğal peyzaj ve siluet dikkate alınarak kum, çakıl, taş, maden vb. malzeme alınabilir, bu amaçla ocak açılabilir, ancak bozulan alanların doğaya yeniden kazandırılması amaçlı toprak dökümü hariç toprak, cüruf, çöp, hafriyat, sanayi artığı vb. dökülemez." hükmü yer almıştır.
Dava Konusu İlke Kararının dayanağı olan, Korunan Alanların Tespit, Tescil ve Onayına İlişkin Usul ve Esaslara Dair Yönetmeliğin 9. maddesine, 16/03/2020 günlü, 31070 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan Yönetmelik ile eklenen 3. fıkrada; sürdürülebilir koruma ve kontrollü kullanım alanlarında bulunan madenlerin milli menfaatlere uygun olarak aranmasının, hangi şartlarda ve ölçülerde işletileceğinin, kapatılması ve alanın rehabilitasyonunun ilke kararları doğrultusunda alınacak olan Bölge Komisyonlarının kararları doğrultusunda yapılabileceği düzenlenmiş, bu düzenlemeye karşı Danıştay Altıncı Dairesi'nin E:2020/3979, E:2020/4236, E:2020/4409, E:2020/5181 ve E:2020/8231 sayılı dosyalarında açılan davalarda, 01/10/2020 tarihli ve 17/11/2020 tarihli kararlarla yürütmenin durdurulması isteminin reddine karar verilmişse de; madencilik faaliyetlerinin, düşük yoğunlukta faaliyetler olarak kabul edilmesinin mümkün olmaması nedeniyle, doğal yapının bozulmasına yol açabilecek nitelikte olduğu, düşük yoğunlukta faaliyetlere izin verilebilecek olan sürdürülebilir koruma ve kontrollü kullanım alanlarında yapılmasının mümkün olmadığı, bu alanların ekolojik yapılarının bozulmasına yol açabilecek nitelikte olduğu sonucuna ulaşıldığından; yönetmelikte yer alan düzenlemede hukuka uyarlık görülmemiş olup, buna dayalı olarak düzenlenen İlke Kararının C Bölümünün 6. fıkrasının b) bendinde yer alan ve sürdürülebilir koruma ve kontrollü kullanım alanlarında madencilik faaliyetlerinin yapılmasına olanak sağlayan düzenlemede de, koruma ilke ve esaslarına uyarlık bulunmamaktadır.
C Bölümünün 6. fıkrasının c) bendi yönünden; bent hükmünde "Koruma amaçlı imar planına uygun olması koşulu ile turizm tesisleri, yat limanı, tekne imal ve çekek yeri ve 1. sınıf hariç düzenli depolama tesisi yapılabilir." düzenlemesi yer almıştır.
Bent hükmünde yer alan düzenli depolama tesisleri, 26/03/2010 günlü, 27533 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren Atıkların Düzenli Depolanmasına Dair Yönetmeliğin 4. maddesinde, atıkların oluştuğu tesis içinde geri kazanım, ön işlem veya bertarafa gönderilmek üzere geçici depolandığı birimler, atığın geri kazanım veya ön işleme tabi tutulmak amacıyla üç yıldan daha kısa süreli ara depolandığı tesisler ile atığın bertaraf işlemine tabi tutulmak üzere bir yılı geçmeyecek şekilde ara depolandığı tesisler hariç olmak üzere atıkların yeraltı veya yer üstünde belirli teknik standartlara göre bertaraf edildiği sahalar olarak tanımlanmış; 5. maddesinde düzenli depolama tesislerinin sınıflandırılması hükme bağlanmış ve I. sınıf düzenli depolama tesisi, tehlikeli atıkların depolanması için gereken altyapıya sahip tesis; II. sınıf düzenli depolama tesisi, belediye atıkları ile tehlikesiz atıkların depolanması için gereken altyapıya sahip tesis; III. sınıf düzenli depolama tesisi de, inert atıkların depolanması için gereken altyapıya sahip tesis şeklinde belirlenmiştir.
Düzenli depolama tesislerinin tanımı ve özellikleri ile dava konusu ilke kararının dayanağı olan yönetmelikte "Sürdürülebilir Koruma ve Kontrollü Kulanım Alanları"nda, düşük yoğunlukta faaliyetlere izin verilebileceğinin düzenlendiği dikkate alındığında, düzenli depolama tesislerinin bu alanların barındırdığı ekolojik değerlerin korunması ve geliştirilmesi amacına uygun, alanın doğal yapısıyla uyumlu bir faaliyet olmadığı, bu tesislerin, korunan alanlara dışarıdan atık girişine neden olabileceği gibi depolama tesisinden kaynaklanabilecek olumsuz etkilerin bu alana zarar verebileceği anlaşılmakla, bent hükmünde yer alan "1. sınıf hariç düzenli depolama tesisi" ibaresinde, üst hukuk normlarına, koruma ilke ve esaslarına uyarlık bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
Bentte yapılabileceği öngörülen diğer faaliyetler yönünden ise yönetmeliğe ve hukuka aykırılık bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle, 07/12/2019 günlü, 30971 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren, 109 sayılı "Doğal Sit Alanları Koruma ve Kullanma Koşulları İlke Kararı"nın A bölümünün 4. fıkrasının (f) ve (g) bentlerinin, B bölümünün 4. fıkrasının (ç) bendinin, (d) bendinde yer alan "A tipi hariç mesire alanları" ibaresinin, (e), (f), (ğ) bentlerinin, (h) bendinde yer alan "...koruma amaçlı imar planı yapılması koşuluyla iskele yapılabilir." ibaresinin ve (i) bendinin, C bölümünün 6. fıkrasının (b) bendinin ve (c) bendinde yer alan "1. sınıf hariç düzenli depolama tesisi" ibaresinin iptaline; B bölümünün 4. fıkrasının (b), (g) ve (ı) bentleri yönünden konusu kalmayan dava hakkında karar verilmesine yer olmadığına, iptali istenilen diğer hükümler yönünden ise davanın reddine karar verilmesi gerektiği düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Altıncı Dairesince duruşma için taraflara önceden bildirilen 16/03/2022 tarihinde, davacı vekili Av. … ve davalı idare vekili Av. …'nun geldiği, Danıştay Savcısının hazır olduğu görülmekle, açık duruşmaya başlandı. Taraflara usulüne uygun olarak söz verilerek dinlendikten ve Danıştay Savcısının düşüncesi alındıktan sonra taraflara son kez söz verilip, duruşma tamamlandı. 29/10/2021 günlü, 31643 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 85 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin 1. maddesi uyarınca, 1 sayılı Cumhurbaşkanlığı Teşkilatı Hakkında Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin Altıncı Kısmının Dördüncü Bölümünün başlığı "Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği" şeklinde değiştirildiğinden husumetin Çevre ve Şehircilik Bakanlığı yerine Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığına yöneltilmesine karar verilerek, Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
İNCELEME VE GEREKÇE:
MADDİ OLAY:
Korunan Alanların Tespit Tescil ve Onayına İlişkin Usul ve Esaslara Dair Yönetmelik doğrultusunda, ekolojik temelli bilimsel araştırma projeleri sonucunda ortaya çıkan raporlar dikkate alınarak doğal sit alanlarının güncel durumunun, kesin korunacak hassas alanlar, nitelikli doğal koruma alanları ve sürdürülebilir koruma ve kontrollü kullanım alanları olarak yeniden tescil edilmesi nedeniyle, bu Yönetmelikte belirtilmeyen hususlara açıklık getirilmesi amacıyla Tabiat Varlıklarını Koruma Merkez Komisyonunca … tarihli, … sayılı "Doğal Sit Alanları Koruma ve Kullanma Koşulları İlke Kararı" alınmış, 07/12/2019 tarih ve 30971 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren, … sayılı "Doğal Sit Alanları Koruma ve Kullanma Koşulları İlke Kararı" ile … sayılı İlke Kararı yürürlükten kaldırılmıştır.
Bakılan dava; 07/12/2019 tarih ve 30971 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren, 109 sayılı İlke Kararının A Bölümünün 2. fıkrası ile 4. fıkrasının (c), (d), (f) ve (g) bentlerinin, B Bölümünün 4. fıkrasının tüm bentlerinin, C Bölümünün 3. ve 5. fıkraları ile 6. fıkrasının (a), (b) ve (c) bentlerinin hukuka aykırı olduğu iddialarıyla açılmıştır.
İLGİLİ MEVZUAT:
2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununun 3. maddesinde; "Sit; tarih öncesinden günümüze kadar gelen çeşitli medeniyetlerin ürünü olup, yaşadıkları devirlerin sosyal, ekonomik, mimari ve benzeri özelliklerini yansıtan kent ve kent kalıntıları, kültür varlıklarının yoğun olarak bulunduğu sosyal yaşama konu olmuş veya önemli tarihi hadiselerin cereyan ettiği yerler ve tespiti yapılmış tabiat özellikleri ile korunması gerekli alanlardır." şeklinde; koruma ve korunma; "taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarında muhafaza, bakım, onarım, restorasyon, fonksiyon değiştirme işlemleri..." olarak tanımlanmıştır. Anılan Kanunun izinsiz müdahale ve kullanma yasağını düzenleyen 9. maddesinde; "Koruma Yüksek Kurulunun ilke kararları çerçevesinde koruma bölge kurullarınca alınan kararlara aykırı olarak, korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlıkları ve koruma alanları ile sit alanlarında inşaî ve fizikî müdahalede bulunulamaz, bunlar yeniden kullanıma açılamaz veya kullanımları değiştirilemez. Esaslı onarım, inşaat, tesisat, sondaj, kısmen veya tamamen yıkma, yakma, kazı veya benzeri işler inşaî ve fizikî müdahale sayılır." hükmü, 10. maddesinde; "Her kimin mülkiyetinde veya idaresinde olursa olsun, taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarının korunmasını sağlamak için gerekli tedbirleri almak, aldırmak ve bunların her türlü denetimini yapmak veya kamu kurum ve kuruluşları ile belediyeler ve valiliklere yaptırmak, Kültür ve Turizm Bakanlığına aittir.", hükmü, 51. maddesinde ise; "Yurtiçinde bulunan ve bu Kanun kapsamına giren korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlıkları ile ilgili hizmetlerin bilimsel esaslara göre yürütülmesini sağlamak üzere, Bakanlığa bağlı "Kültür Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulu" ile Bakanlıkça belirlenecek bölgelerde "Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulları" kurulur. Kültür Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulunun görev ve yetkileri şunlardır; a) Korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarının korunması ve restorasyonuyla ilgili işlerde uygulanacak ilkeleri belirlemek, ..." hükmü yer almıştır.
17/08/2011 tarihli, 28028 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 648 sayılı Çevre ve Şehircilik Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararnamenin 51. maddesi ile 2863 sayılı Kanuna eklenen Ek-4. maddenin 1. fıkrasında; taşınır tabiat varlıkları hariç tabiat varlıkları, doğal sit alanları ve bunlara ilişkin koruma alanları ile ilgili olarak 2863 sayılı Kanunda öngörülen iş, işlem ve kararlar bakımından görevli ve yetkili bakanlığın Çevre ve Şehircilik Bakanlığı olduğu, 2. fıkrasında; tabiat varlıkları, doğal sit alanları ve bunlara ilişkin koruma alanları ile ilgili hususlarda karar almak ve bu Kanunda öngörülen diğer iş ve işlemlerde Çevre ve Şehircilik Bakanlığına yardımcı olmak üzere; Çevre ve Şehircilik Bakanlığı merkez teşkilatı bünyesinde Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Bakan Yardımcısının başkanlığında, söz konusu varlıkların ve alanların özelliklerine göre konusunda uzmanlaşmış mimar veya şehir plancısı, orman veya çevre mühendisi ve hukukçular ile Çevre ve Şehircilik Bakanlığınca uygun görülecek uzmanlardan Tabiat Varlıklarını Koruma Merkez Komisyonu ve taşrada aynı meslek alanlarından yeterli sayıda uzmanın katılması suretiyle yeteri kadar Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Komisyonu teşkil edileceği, bu komisyonların iş, işlem ve kararları konusunda, bu Kanunun Koruma Yüksek Kurulu ve koruma bölge kurulları ile ilgili hükümleri, Çevre ve Şehircilik Bakanlığınca alınan ilke kararları çerçevesinde kıyasen uygulanacağı, 3. fıkrasında; bu Kanunda Koruma Yüksek Kurulunca alınması öngörülen kararların, tabiat varlıkları, doğal sit alanları ve bunlara ilişkin koruma alanları bakımından Koruma Merkez Komisyonunca, koruma bölge kurullarınca alınması öngörülen kararların koruma bölge komisyonlarınca alınacağı ve Çevre ve Şehircilik Bakanlığının onayıyla yürürlüğe konulacağı, 4. fıkrasında; bu Kanunda ve diğer mevzuatta tabiat varlıkları, doğal sit alanları ve bunlara ilişkin koruma alanları bakımından Koruma Yüksek Kuruluna ve koruma bölge kurullarına yapılan atıfların ilgisine göre Koruma Merkez Komisyonuna ve koruma bölge komisyonlarına yapılmış sayılacağı ve ilgili maddelerde geçen Koruma Yüksek Kurulundan Koruma Merkez Komisyonu ve koruma bölge kurullarından koruma bölge komisyonlarının anlaşılacağı, 6. fıkrasında; tabiat varlıkları, doğal sit alanları ve bunlara ilişkin koruma alanları ile ilgili iş, işlem ve kararlara ilişkin usul ve esaslar ile bu konularda görev yapacak komisyonların teşkili, çalışma usul ve esaslarının Çevre ve Şehircilik Bakanlığınca hazırlanacak yönetmelik ile düzenleneceği hükme bağlanmış; aynı Kanun Hükmünde Kararname ile 04/07/2011 tarihli, 27984 mükerrer sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 644 sayılı Çevre ve Şehircilik Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye eklenen 13/A maddesi ile; Çevre ve Şehircilik Bakanlığı merkez teşkilatı hizmet birimleri arasına, Tabiat Varlıklarını Koruma Genel Müdürlüğü eklenmiş ve "Tabiat varlıkları ve doğal sit alanları ile özel çevre koruma bölgelerinin tespit, tescil, onay, değişiklik ve ilanına dair usul ve esasları belirlemek ve bu alanların sınırlarını tespit ve tescil etmek, yönetmek ve yönetilmesini sağlamak" belirtilen Genel Müdürlüğün görevleri arasında sayılmış; "Mevcut statülerin değerlendirilmesi" başlıklı geçici 6. maddenin 1. fıkrasında da; "Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihte, doğal sit alanı ve tabiat varlığı olarak tespit ve tescil edilmiş alan ve varlıklara ilişkin her türlü belge, bu alan ve varlıkların statülerinin yeniden değerlendirilmesi için en geç altı ay içinde Bakanlığa devredilir. Tabiat varlıkları ve doğal sitlerle ilgili yeni değerlendirme yapılıncaya kadar bu alanlara ilişkin olarak kültür ve tabiat varlıklarını koruma bölge kurullarınca alınmış kararlar geçerlidir." hükmüne yer verilmiştir.
Belirtilen düzenlemeler doğrultusunda, Çevre ve Şehircilik Bakanlığınca hazırlanan ve işlem tarihinde yürürlükte olan 19/07/2012 tarihli, 28358 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren Korunan Alanların Tespit, Tescil ve Onayına İlişkin Usul ve Esaslara Dair Yönetmelik ile, doğal sit alanlarının tespit ve tesciline ilişkin yeni kriterler belirlenmiş ve bu alanlar, kesin korunacak hassas alanlar, nitelikli doğal koruma alanları ve sürdürülebilir koruma ve kontrollü kullanım alanları olarak üç kategoriye ayrılmış, Yönetmeliğin "Korunan alanlara ilişkin genel ilkeler" başlıklı 5. maddesinde; "(1) Korunan alanların belirlenmesi, değerlendirilmesi ve korunmasında aşağıdaki ilkelere uyulur. a) Korunan alanların statüsünün belirlenmesi ve değerlendirilebilmesi için zamana bağlı değişimleri ortaya koyan ekolojik süreçler tanımlanır. b) Herhangi bir korunan alanın güncel durumu tespit edilmeden, o alanın korunan alan statüsü yeniden değerlendirilemez. c) Korunan alanların güncel durumu; alanın biyolojik çeşitliliği, hidrolojisi ve hidrojeolojisi başta olmak üzere her açıdan durumu hazırlanacak ön değerlendirme raporu sonucuna göre veya gerekli görülmesi durumunda ise en az ardışık dört mevsimi kapsayan ekolojik temelli bilimsel araştırma yapılarak belirlenir. ç) (1) Doğal sit ilanı ile ilgili talepler veya Genel Müdürlükçe incelenmesi uygun görülen alanlar hakkında hazırlanacak ön değerlendirme raporu sonucuna göre doğal sit özelliği taşımayan talepler değerlendirmeye alınmaz, alanın doğal sit özelliği taşıdığının belirlenmesi durumunda ise ardışık en az dört mevsimi kapsayan ekolojik temelli bilimsel araştırma yapılarak koruma statüsü belirlenir. d) Herhangi bir korunan alanın statüsünün değerlendirilmesi için belirlenecek araştırma alanı sınırları; korunan alanın konumu, büyüklüğü ve doğal eşiklerle ilişkisi göz önüne alınarak tespit edilir. e) Doğrudan ve dolaylı çevresel etkilere karşı hassas tür ve habitatları içeren duyarlı alanlara öncelikli olarak koruma statüsü verilir. f) Korunan alanlarda tespit, tescil, planlama, koruma, kullanma, yönetim ve izlemeye esas teşkil edecek envanter ve veri tabanı çalışması yapılır veya yaptırılır. g) Korunan alanlarda ekosistem işlevlerinin sürekliliğini amaçlayan yönetim planı çalışmaları yapılır. ğ) Korunan alanların içinde ve birbiriyle ilişkili korunan alanlar arasında, ekolojik koridorlar tesis edilir. h) Korunan alanındaki koruma değerlerine yönelik tehdit analizleri yapılır. ı) Korunan alanlarda bozulmuş ya da bozulmaya yüz tutmuş ekosistem ve habitatların onarılması, ekolojik rehabilitasyonu, ekolojik restorasyonu yapılır. i) Korunan alanlar ekonomik, sosyal ve kültürel ihtiyaçların yanı sıra bölgesel ve yerel karakteristikleri de göz önünde bulundurularak korunur. j) Tabiat ve biyolojik çeşitlilik değerlerini koruma konusunda toplumun bilinç ve bilgi düzeyinin artırılması ve koruma amaçlarına uygun katkıların sağlanması amacı ile her türlü eğitim faaliyeti ve etkinlik desteklenir, yapılır. k) Çevre üzerinde ciddi veya tamiri mümkün olmayan tehditlerin varlığında, bilimsel kanıtların ortaya çıkmasını beklemeden gerekli önlemler alınır. l) Ekolojik dengeyi bozacak herhangi bir faaliyete izin verilmez. m) Korunan alanların doğallığını muhafaza etmek ve mevcut koruma değerlerinin devamlılığının sağlanması esastır. n) Korunması gerekli taşınmaz tabiat varlıkları, doğal sit alanları ve özel çevre koruma bölgelerinin tespiti ilgili kurum ve kuruluşların görüşleri alınarak Bakanlıkça belirlenir." düzenlemelerine yer verilmiş, "Kesin korunacak hassas alanların ayırt edici özellikleri" başlıklı 7. maddesinin 1. fıkrasında, kesin korunacak hassas alan; "Kaynak değerlerinin korunması için; alan kullanımı ve alana tüm etkilerin sınırlandırıldığı, gerektiğinde insanların bölgeye girişlerinin engellendiği, bilimsel araştırmalar, eğitim ya da çevresel izleme amacıyla özel önlemler alınarak korunacak kara, su, deniz alanları olup, Bakanlar Kurulu kararı ile ilan edilerek yapı yasağı getirilen mutlak korunması gereken alanlardır." şeklinde; "Nitelikli doğal koruma alanlarının ayırt edici özellikleri" başlıklı 8. maddesinin 1. fıkrasında, nitelikli doğal koruma alanı; "Doğal yapısı değişmemiş veya az değişmiş, modern yaşam ve önemli ölçüde insan faaliyetleri tarafından etkilenmemiş, doğal süreçlerin hakim olduğu, koruma amaçlarına uygun olarak yörede yaşayanların alanın mevcut kaynaklarını kullanmasını sağlayarak doğal hayata dayalı geleneksel yaşam şekillerinin korunduğu kara, su, deniz alanlarıdır." şeklinde , "Sürdürülebilir koruma ve kontrollü kullanım alanlarının ayırt edici özellikleri" başlıklı 9. maddesinin 1. fıkrasında ise sürdürülebilir koruma ve kontrollü kullanım alanları; "Kesin korunacak hassas alanlar veya nitelikli doğal koruma alanlarını etkileyen, bu koruma bölgeleri ile bütünlük gösteren, korumaya katkı sağlayacak, doğal ve kültürel bakımdan uyumlu düşük yoğunlukta faaliyetler, turizm ve yerleşimlere izin veren alanlardır." şeklinde tanımlanmıştır.
703 sayılı Anayasada Yapılan Değişikliklere Uyum Sağlanması Amacıyla Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin 5. maddesi ile 644 sayılı Çevre ve Şehircilik Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname yürürlükten kaldırılmış, 216. maddesinde ise; "Kanun ve kanun hükmünde kararnamelerle bakanlıklar ile kamu kurum ve kuruluşlarına yapılan atıflar Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinde bunlara karşılık olarak belirtilen ve düzenlenen bakanlıklar ile kamu kurum ve kuruluşlarına yapılmış sayılır." hükmüne yer verilmiştir.
10/07/2018 tarihli ve 30474 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 1 sayılı Cumhurbaşkanlığı Teşkilatı Hakkında Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin 109. maddesinin b) bendinde; tabiat varlıkları ve doğal sit alanları ile özel çevre koruma bölgelerinin tespit, tescil, onay, değişiklik ve ilanına dair usul ve esasları belirlemek ve bu alanların sınırlarını tespit ve tescil etmek, yönetmek ve yönetilmesini sağlamak, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Tabiat Varlıklarını Koruma Genel Müdürlüğünün görevleri arasında sayılmıştır.
Dava konusu İlke Kararının yürürlüğe girdiği tarihten sonra, Korunan Alanların Tespit, Tescil ve Onayına İlişkin Usul ve Esaslara Dair Yönetmelikte 16/03/2020 tarih ve 31070 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Yönetmelik ile değişiklik yapılmış ve anılan Yönetmeliğin 5. maddesinin birinci fıkrasına aşağıdaki bentler eklenerek. "o) Korunması gerekli tabiat varlıkları ve bunlara ait koruma alanları ile doğal sit alanlarında gerçekleştirilecek iş ve işlemler Merkez Komisyonu tarafından belirlenecek ilke kararları çerçevesinde Bölge Komisyonlarınca alınacak kararlar doğrultusunda yürütülür. ö) Bir doğal sit statüsünde, ilke kararları kapsamında yapılabileceği öngörülen faaliyetler, bu doğal sit statüsünden daha alt koruma statüsüne sahip doğal sit alanında/alanlarında da Bölge Komisyonu kararı ile gerçekleştirilebilir.” düzenlemeleri getirilmiş, Nitelikli doğal koruma alanlarının ayırt edici özellikleri başlıklı 8. maddesinin 2. fıkrası "Nitelikli doğal koruma alanları; entegre tesisler ve örtü altı tarım hariç tarım uygulamaları, tıbbi ve aromatik bitki uygulamaları, hayvancılık, balıkçı barınağı, iskele, doğal kaynak suyu kullanımına yönelik uygulamalar, içme suyu amaçlı baraj ve göletler, doğal göl ve denizler hariç kültür balıkçılığı faaliyetleri, zorunlu teknik altyapı uygulamaları ve alanın doğal yapısıyla uyumlu, beton, asfalt gibi malzemelerin kullanılmadığı çadırlı kamp, karavan ve günübirlik faaliyetlerin yapılabildiği alanlardır. Alanın ve doğal özelliklerin devamlılığı için halkın bu alanlara erişiminin uygun seviye ve şekilde tutulması esastır." şeklinde, Sürdürülebilir koruma ve kontrollü kullanım alanlarının ayırt edici özellikleri başlıklı 9. maddesinin 1. fıkrası; "Sürdürülebilir koruma ve kontrollü kullanım alanları; barındırdığı siluet, jeolojik ve ekolojik değerlerin korunması ve geliştirilmesi amacıyla alanın potansiyeli ve kullanım özellikleri göz önünde bulundurularak, kesin korunacak hassas alan ve nitelikli doğal koruma alanlarında izin verilen faaliyetlere ek olarak doğal ve kültürel bakımdan uyumlu düşük yoğunlukta faaliyetler, entegre tesis, turizm ve yerleşimlere izin veren alanlardır." şeklinde değişikliğe uğramış ve aynı maddeye eklenen 3. fıkra ile; "Sürdürülebilir koruma ve kontrollü kullanım alanlarında bulunan madenlerin milli menfaatlere uygun olarak aranması, hangi şartlarda ve ölçülerde işletileceği, kapatılması ve alanın rehabilitasyonu ilke kararları doğrultusunda alınacak olan Bölge Komisyonlarının kararları doğrultusunda yapılır." düzenlemesi getirilmiştir.
Yukarıda yer verilen değişikliklere karşı Dairemizin E:2020/3979, K:2022/3154; E:2020/4236, K:2022/3156; E:2020/4409, K:2022/3159; E:2020/5181, K:2022/3155 ve E:2020/8231, K: 2022/3157 sayılı, 16/03/2022 tarihli kararlarıyla; Yönetmeliğin 8. maddesinin 2. fıkrasının değiştirilmesine ilişkin 16/03/2020 tarih ve 31070 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Korunan Alanların Tespit, Tescil ve Onayına İlişkin Usul ve Esaslara Dair Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmeliğin 5. maddesinde yer verilen "tıbbi ve aromatik bitki uygulamaları, hayvancılık, balıkçı barınağı, iskele, doğal kaynak suyu kullanımına yönelik uygulamalar, doğal göl ve denizler hariç kültür balıkçılığı faaliyetleri, zorunlu teknik altyapı uygulamaları" ifadeleri ile 9. maddesinin birinci fıkrasının değiştirilmesine ilişkin 6. maddesinde yer alan "entegre tesis" ifadesinin iptaline, diğer değişiklikler yönünden ise davanın reddine karar verilmiştir.
Bununla birlikte; 05/03/2022 tarihli, 31769 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Korunan Alanların Tespit, Tescil ve Onayına İlişkin Usul ve Esaslara Dair Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelikle, Dairemizin yukarıda esas numaraları belirtilen dosyaları üzerinden verilen 01/10/2020 ve 17/11/2020 tarihli yürütmenin durdurulması kararları doğrultusunda, esas Yönetmeliğin 8. maddesinin 2. fıkrasıyla 9. maddesinin 1. fıkrası ile diğer bazı maddeleri yeniden değiştirilmiştir. Söz konusu Yönetmelik değişikliğine karşı, Dairemizin E:2022/2506, E:2022/2590 ve E:2022/2622 sayılı dosyalarında kayıtlı davalar derdest olup, savunma aşamasındadır.
HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
Usul Yönünden:
Davalı idare tarafından, davacının dava açma ehliyetinin bulunup bulunmadığı ve davanın süresi içinde açılmış olup olmadığı hususlarının re'sen değerlendirilmesi talep edilmiştir.
Davacıya ait Dernek Tüzüğünün incelenmesinden davacının dava açma ehliyetinin bulunduğu; dava konusu işlemin 07/12/2019 tarihli Resmi Gazetede yayımlandığı, davanın ise 05/02/2020 tarihinde açıldığı dikkate alındığında ise, bakılan davanın, 60 günlük yasal dava açma süresi içinde açıldığı sonucuna varılmıştır.
Bu nedenle, davalı idarenin ehliyete ve süre aşımına ilişkin itirazları yerinde bulunmamıştır.
Esas Yönünden:
Dava konusu İlke Kararının A Bölümünün 2. fıkrasının incelenmesinden;
İlke kararının A Bölümünün 1. fıkrasında, kesin korunacak hassas alan; ulusal ve uluslararası öneme sahip tür, habitat ve ekosistemleri bünyesinde barındıran, biyolojik, jeolojik ve jeomorfolojik özellikleri açısından ekosistem hizmetlerine katkı sağlayan, insan faaliyetleri sonucu bozulma veya tahrip olma riski yüksek olan, bitki örtüsü, topografya ve siluetin korunması ve gelecek nesillere aktarılması gereken ve Cumhurbaşkanı Kararı ile ilan edilen kara, su ve deniz alanları, olarak tanımlanmış, iptali istenilen 2. fıkrasında; "Bu alanlarda, doğal afet (deprem, yangın, sel, heyelan, taşkın vb.) durumunda yapılması gerekli acil müdahaleler yapılabilir." düzenlemesine yer verilmiştir.
Davacı tarafından; iptali istenilen düzenlemede, kesin korunacak hassas alanlarda yapılması gereken acil müdahalelerin neleri kapsadığının, müdahalenin gerekli olup olmadığına hangi merci tarafından karar verileceğinin ve hangi merci tarafından müdahalede bulunulacağının açık olmadığı, bu nedenlerle, düzenlemenin hukuki belirlilik ilkesine aykırılık taşıdığı ileri sürülmüştür.
Davalı tarafından; doğal sit alanlarında, gerekli tedbirleri almak, aldırmak ve denetim yetkisinin Bakanlıkta olduğu, bu kapsamda, kesin korunacak hassas alanlarda, yapılacak müdahalenin doğal afetin niteliğine göre ilgili mevzuatına göre belirleneceği ve düzenlemede belirsizlik olmadığı gibi üst hukuk normlarına aykırılık bulunmadığı savunulmuştur.
2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununun, 10. maddesi ile Ek-4. maddesi hükümleri birlikte değerlendirildiğinde; davalı Bakanlığa, tabiat varlıklarının korunmasını sağlamak için gerekli tedbirleri almak, aldırmak ve bunların her türlü denetimini yapmak veya kamu kurum ve kuruluşları ile belediyeler ve valiliklere yaptırmak yetki ve görevinin verildiği, kesin korunacak hassas alanlarda meydana gelebilecek deprem, yangın, sel, heyelan, taşkın gibi doğal afetlerde yapılması gereken acil müdahalelerin yapılabileceğine yönelik düzenlemenin ise söz konusu görev ve yetki kapsamında olduğu, acil müdahalenin içeriğinin ve hangi merci tarafından yapılacağının Bakanlıkça ilgili mevzuat hükümleri dikkate alınarak belirleneceğinin ise açık olduğu hususları göz önüne alındığında, iptali istenilen düzenlemede hukuki belirlilik ilkesine ve üst hukuk normlarına aykırılık bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
İlke Kararının A Bölümünün 4. fıkrasının c), d), f) ve g) bentlerinin incelenmesinden;
İlke Kararının A Bölümünün 4. fıkrasında;
"c. Bu alanların korunmasına ve ıslah edilmesine yönelik bilimsel rapor sonucu teklif edilen projeler yapılabilir.
d. Orman yangın yolu açılmasına, ormanların bakım ve onarımı, orman zararlıları ile mücadele edilmesi amacıyla çalışmalar yapılmasına izin verilebilir
f. Ekolojik dengenin devamlılığı ve tozlaşmanın sağlanabilmesini destekleyen arıcılık faaliyetleri yapılabilir.
g. Kuş gözlem kulesi yapılabilir. " düzenlemelerine yer verilmiştir.
Davacı tarafından; İlke Kararının dayanağı olan Korunan Alanların Tespit, Tescil ve Onayına İlişkin Usul ve Esaslara Dair Yönetmelikte, kesin korunacak hassas alanların yapı yasağı getirilen mutlak korunması gereken alanlar olarak tanımlandığı, gerektiğinde bölgeye girişlerinin engelleneceğinin belirtildiği, bu alanlarda bilimsel araştırmalar, eğitim ve çevresel izleme amacıyla gerekli önlemler alınarak faaliyette bulunulabileceğinin düzenlendiği ve herhangi bir istisna getirilmediği, İlke Kararının uyuşmazlığa konu A Bölümünün 4. fıkrasının c), d), f) ve g) bentlerindeki düzenlemelerin ise üst hukuk normunu aşar nitelikte olduğu ve Yönetmelikte yer verilmeyen istisnalara yer verilerek alanın korunması amacından uzaklaşıldığı ve yapılaşmaya açıldığı, öte yandan; c) bendindeki düzenlemede yer verilen bilimsel raporun içeriğinin, hangi kişi veya kuruluşlar tarafından hazırlanacağının açık olmadığı ve belirsizliğe yol açtığı ileri sürülmüştür.
Davalı tarafından; dava konusu İlke Kararının, Yönetmelikte belirtilmeyen hususlara açıklık getirmek amacıyla alındığı, iptali istenilen düzenlemelerde yer verilen ve kesin korunacak hassas alanlarda yapılabileceği belirtilen uygulamaların ve faaliyetlerin koruma ilkelerine uygun olduğu, öte yandan; 4. fıkranın c) bendindeki düzenlemede yer verilen bilimsel raporun içeriğinin, korunan alanın niteliklerine göre tek bir bilimsel yöntem veya uygulama bulunmadığından, araştırmayı yapacak uzmanlara bırakılması amacıyla açıklanmadığı ve belirsizliğe yol açmayacağı savunulmuştur.
Korunan Alanların Tespit, Tescil ve Onayına İlişkin Yönetmeliğin, 4. maddesinin 1. fıkrasının o) bendinde; Kesin Korunacak Hassas Alan; bölgesel, ulusal veya dünya ölçeğinde olağanüstü ekosistemlerin, türlerin, habitat ve jeolojik jeomorfolojik özelliklerin korunduğu, genel olarak insan etkisi olmadan meydana gelmiş, insan faaliyetleri sonucu bozulma veya tahrip olma riski yüksek olan alanlar olarak tanımlanmış, "Kesin Korunacak "Hassas Alanların Ayırt Edici Özellikleri" başlıklı 7. maddesinin 1. fıkrasında; bu alanların kaynak değerlerinin korunması için, alan kullanımı ve alana tüm etkilerin sınırlandırıldığı, gerektiğinde insanların bölgeye girişlerinin engellendiği, bilimsel araştırmalar, eğitim ya da çevresel izleme amacıyla özel önlemler alınarak, yapı yasağı getirilen korunacak kara, su, deniz alanları olduğu düzenlenmiştir.
Kesin Korunacak Hassas Alanların yukarıda yer verilen düzenlemelerdeki tanımı ve niteliği göz önüne alındığında, insan faaliyetlerinin sınırlandırıldığı ve yapı yasağı getirilen bu alanlarda, bilimsel araştırmalar, eğitim ve çevresel izleme faaliyetlerinin özel önlemler alınarak yapılabileceği gibi, ayrıca, Yönetmeliğin 5. maddesinde yer verilen, korunan alanların doğallığının muhafaza edilmesi ve mevcut koruma değerlerinin devamlılığının sağlanması, korunan alanlarda bozulmuş ya da bozulmaya yüz tutmuş ekosistem ve habitatlarının onarılması, ekolojik rehabilitasyonunun ve restorasyonunun yapılması gibi genel ilkeler doğrultusunda, gereken tedbirlerin alınabileceği açıktır.
Bu kapsamda; Korunan Alanların Tespit, Tescil ve Onayına İlişkin Yönetmelikte belirtilmeyen hususlara açıklık getirilmesi amacıyla alınan dava konusu İlke Kararının A Bölümünün 4. fıkrasının g) bendinde yer verilen faaliyetin, bilimsel araştırma, eğitim ve çevresel izleme amacı taşıdığı, c), d) ve f) bendinde yer verilen faaliyetlerin ise bu alanların doğal yapılarının korunarak, devamlılığının sağlanması, ekosistem ve habitatlarının onarılmasına yönelik olduğu anlaşıldığından, söz konusu düzenlemeler ile dayanağı Yönetmelikte öngörülmeyen bir istisnaya yer verilmediği ve düzenlemelerin üst hukuk normunu aşar nitelikte olmadığı sonucuna varılmış, bu faaliyetlerin, kesin korunacak hassas alanlara zarar verip vermeyeceğinin Koruma Bölge Komisyonlarınca değerlendirileceği ve faaliyetlerin koşulları ile kapsamının belirlenerek izin verilebileceği göz önüne alındığında, düzenlemelerde koruma ilke ve esaslarına aykırılık bulunmamıştır.
Öte yandan; davacı tarafından, İlke Kararının A Bölümünün 4. fıkrasının c) bendindeki düzenlemede yer verilen bilimsel raporun içeriğinin, hangi kişi veya kuruluşlar tarafından hazırlanacağının açık olmadığı ileri sürülmüş ise de; 2863 sayılı Kanunun yukarıda yer verilen 51. ve Ek-4. maddelerindeki düzenlemeler uyarınca, doğal sit alanlarında gerçekleştirilecek iş ve işlemler ve uygulamaya yönelik kararlar almak konusunda yetki ve görevi bulunan, mimar veya şehir plancısı, orman veya çevre mühendisi ve hukukçulardan oluşan Koruma Bölge Komisyonlarının, hassas koruma alanlarının korunmasına ve ıslah edilmesine yönelik bilimsel raporları, alanın niteliğine göre üniversitelerin ilgili bölümlerinden uzmanlar tarafından hazırlanması halinde değerlendirebileceği, bilimsel raporun içeriğinin yine korunacak ve ıslah edilecek alanın özelliklerine göre belirleneceği açık olduğundan, davacının bu iddiasına itibar edilmemiştir.
İlke Kararının B Bölümünün 4. fıkrasının a) bendi ile C Bölümünün 6. fıkrasının a) bendinin birlikte incelenmesinden;
İlke kararının "Nitelikli Doğal Koruma Alanı" başlıklı B Bölümünün 4. fıkrasının a) bendinde; "Kesin Korunacak Hassas Alanlarda izin verilebilen faaliyetler bu alanlarda da yapılabilir." düzenlemesi, "Sürdürülebilir Koruma ve Kontrollü Kullanım Alanı" başlıklı C bölümünün 6. fıkrasının a) bendinde; "Kesin Korunacak Hassas Alanlar ile Nitelikli Doğal Koruma Alanlarındaki faaliyetler bu alanlarda da yapılabilir." düzenlemesi yer almıştır.
Davacı tarafından; uyuşmazlığa konu düzenlemeler ile korunan alanlarda yapılmasına izin verilebilecek faaliyetlerin dayanak Yönetmeliğe aykırı olarak artırıldığı ve düzenlemelerin üst hukuk normuna aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
Davalı tarafından; dava konusu düzenlemelerin, Korunan Alanların Tespit, Tescil ve Onayına İlişkin Usul ve Esaslara Dair Yönetmeliğin 5. maddesinin ö) bendinde yer alan, bir doğal sit statüsünde İlke Kararı kapsamında yapılabileceği belirtilen faaliyetlerin, daha alt koruma statüsüne sahip doğal sit alanlarında da Koruma Bölge Komisyonu kararıyla yapılabileceğine ilişkin düzenlemeye uygun olduğu ve dayanağının bulunduğu savunulmuştur.
Her ne kadar, dava konusu İlke Kararının yürürlüğe girdiği, 07/12/2019 tarihinden sonra yürürlüğe girmiş olsa da, üst hukuk normu olması nedeniyle İlke Kararının hukuki denetiminin yapılmasında dikkate alınması gereken ve Korunan Alanların Tespit, Tescil ve Onayına İlişkin Usul ve Esaslara Dair Yönetmeliğin 5. maddesine, 16/03/2020 tarih ve 31070 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Yönetmeliğin 3. maddesiyle eklenen ö) bendinde; bir doğal sit statüsünde, ilke kararları kapsamında yapılabileceği öngörülen faaliyetlerin, bu doğal sit statüsünden daha alt koruma statüsüne sahip doğal sit alanlarında da Bölge Komisyonu kararı ile gerçekleştirilebileceği düzenlenmiş, bu düzenlemeye karşı açılan davalarda, Danıştay Altıncı Dairesinin 16/03/2022 tarihli, E:2020/3979, K:2022/3154; E:2020/4236, K:2022/3156 ve E:2020/5181, K:2022/3155 sayılı kararlarıyla, davanın reddine karar verilmiştir.
Bu kapsamda yapılan değerlendirmede; daha sıkı koruma koşullarına bağlanmış doğal sit statülerinde, ilke kararlarıyla yapılmasına izin verilen faaliyetlerin, bu doğal sit statüsünden daha alt koruma statüsüne sahip doğal sit alanlarında da Koruma Bölge Komisyonlarının izni ile yapılabileceği yolundaki dava konusu düzenlemelerde, dayanağı Yönetmelik hükümlerine aykırılık bulunmamıştır.
İlke Kararının B Bölümünün 4. fıkrasının c), ç), d), e), f), ğ), h), i) ve j) bentlerinin incelenmesinden;
İptali istenilen İlke Kararının B Bölümünün 4. fıkrasında, "Bu alanlarda; koşulları, kapsamı, süresi Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Komisyonları tarafından belirlenmek koşulu ve faaliyetin niteliğine göre geçiş dönemi koruma koşulları ve kullanım şartları veya koruma amaçlı imar planları ile aşağıdaki faaliyetlere izin verilebilir.
c. Doğal dengenin devamlılığının sağlanması amacıyla ilgili kamu kurum ve kuruluşlarının görüşleri doğrultusunda alanın özelliğinden kaynaklanan faaliyetler sürdürülebilir.
ç. Koruma amaçlı imar planı yapılması koşulu ile alanın ve çevrenin özelliklerinden kaynaklanan faaliyetlerin korunması ve geliştirilmesi amacına yönelik iskele, balıkçı barınağı, bekçi kulübesi yapılabilir.
d. Günübirlik alanlar, A tipi hariç mesire alanları ile kıyı mevzuatına uygun olarak park ve rekreaktif alanlar yapılabilir.
e. Doğal kaynak suyunun kullanımına ve kaynak tuzlasına yönelik uygulamalar, ekolojik dengeye etkisine ilişkin ÇED îzin Denetim Genel Müdürlüğü, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü ve Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğünün görüşleri doğrultusunda yapılabilir.
f. Herhangi bir yapılaşmaya gidilmeden Avlakların Kuruluşu, Yönetimi ve Denetimi Esas ve Usulleri ile İlgili Yönetmelik çerçevesinde avlak sahası ayrılabilir.
ğ. Zorunluluk halinde; teknik alt yapı hizmetlerinden; atık su arıtma tesisi, atık su deşarjı, kanalizasyon şebekesi, içme suyu temini, jeotermal suyun çıkartılması ve iletim hattı, enerji nakil hattı, trafo, şalt sahası, iletişim hattı, ulaşım hattı, açık otopark, teleferik ve telesiyej yapılabilir.
h. îmar ve kıyı mevzuatı çerçevesinde, imar planı yapılmasına gerek duyulmayan denize girme, güneşlenme ve amatör su sporları gibi faaliyetleri gerçekleştirmek amacıyla sabit olmayan duş, gölgelik, soyunma kabini, büfe, tuvalet, su sporları için kullanılan malzemelerin depolanabileceği sökülür takılır nitelikte yapılar ve ahşap iskele ile koruma amaçlı imar planı yapılması koşuluyla iskele yapılabilir.
i. Şehitlik ve/veya mezarlık alanları ile ilgili uygulamalar gerçekleştirilebilir.
j. Koruma amaçlı imar planı veya geçiş dönemi koruma esasları ve kullanma şartlarına uygun olarak bitkisel (süs bitkisi, tıbbi ve aromatik bitki, fidan) üretimi yapılabilir." düzenlemeleri getirilmiştir.
Davacı tarafından; İlke Kararının B Bölümünün 4. fıkrasının (c) bendi yönünden; alanın özelliğinden kaynaklanan faaliyetlerin neler olduğunun belirtilmediği, ç) bendi yönünden; iskele, balıkçı barınağı ve bekçi kulübesi yapılabileceği düzenlenmiş ise de, bu yapıların hangi ölçü ve büyükte olacağı, hangi tip yapılardan oluşacağı konusunda belirleme olmadığı, d) bendi yönünden; mesire, park ve rekreaktif alanların yapılmasına imkan tanınarak, Yönetmeliği aşar nitelikte ve bu alanların doğal yapılarının bozulması sonucunu doğuracak şekilde insan erişimine açılmasına neden olacağı, e) bendi yönünden; doğal kaynak suyu kullanımının ve kaynak tuzlasına ilişkin uygulamaların bir çok aşamayı içerdiği ve yapılaşma gerektirdiği, bu faaliyetlerin, nitelikli doğal koruma alanlarının özellikleriyle bağdaşmadığı, f) bendi yönünden; herhangi bir yapılaşmaya gidilmeden avlak sahası ayrılabileceğine ilişkin düzenlemenin, besin zinciri içerisinde av ve avcı ilişkisini muhafaza eden, yeterli bitki ve hayvan topluluklarını barındıran özgün ekosistem yapısına sahip bu alanların doğal dengesinin bozulmasına sebep olacağı, ğ) bendi yönünden; zorunluluk halinin açıklanmadığı ve maddede sayılan tesis ve yapıların yüksek yoğunluklu faaliyetlere neden olacağı, h) bendi yönünden; düzenlemenin, bu alanlarda su sporları yapılmasına olanak tanıyarak, halkın erişiminin uygun seviyede tutulması esasından uzaklaşılmasına neden olacağı ayrıca, anılan düzenlemede belirtilen yapıların imar planı olmaksızın inşa edilebilmesinin koruma amacıyla bağdaşmadığı, i) bendi yönünden; şehitlik ve mezarlık alanlarında, mermer ve beton gibi malzemeler kullanılmak suretiyle yapılacak uygulamaların nitelikli doğal koruma alanlarını tahrip edeceği, j) bendi yönünden; nitelikli doğal koruma alanlarında, tıbbi ve aromatik bitki, fidan ve süs bitkisi üretimine izin verilmesinin mevcut ekosistemin bozulmasına yol açacağı belirtilerek, iptali istenilen anılan düzenlemelerin, İlke Kararının dayanağı olan Korunan Alanların Tespit, Tescil ve Onayına İlişkin Usul ve Esaslara Dair Yönetmelik hükümlerini aşar nitelikte olduğu, düzenlemelerde kamu yararına, koruma ilke ve esaslarına uyarlık bulunmadığı ileri sürülmüştür.
Davalı tarafından; nitelikli doğal koruma alanlarının özellikleri değerlendirildiğinde, yörede yaşayanların alanların mevcut kaynaklarını kullandığı, doğal hayata dayalı geleneksel yaşam şekillerinin korunduğu alanlar olduğu, bu alanlarda yapı yasağı bulunmadığı, uyuşmazlığa konu düzenlemelerde yapılmasına izin verilebileceği belirtilen tesis ve faaliyetlerin, bu kapsamda alanın ve çevrenin özelliklerinden kaynaklanan niteliklerle uyumlu olduğu, öte yandan düzenlemelerde belirsizlik bulunmadığı, nitekim koşulları kapsamı ve süresinin Koruma Bölge Komisyonlarınca belirleneceği ve faaliyetin niteliğine göre ancak geçiş dönemi koruma ve kullanma koşulları veya koruma amaçlı imar planları ile bu faaliyetlere izin verilebileceği belirtilerek getirilen düzenlemelerde üst hukuk normlarına aykırılık bulunmadığı savunulmuştur.
Korunan Alanların Tespit, Tescil ve Onayına İlişkin Usul ve Esaslara Dair Yönetmeliğin 8. maddesinin 1. fıkrasında, nitelikli doğal koruma alanları; doğal yapısı değişmemiş veya az değişmiş, modern yaşam ve önemli ölçüde insan faaliyetleri tarafından etkilenmemiş, doğal süreçlerin hakim olduğu, koruma amaçlarına uygun olarak yörede yaşayanların alanın mevcut kaynaklarını kullanmasını sağlayarak doğal hayata dayalı geleneksel yaşam şekillerinin korunduğu alanlar şeklinde tanımlanmış, işlem tarihinde yürürlükte olan 2. fıkrasında; bu alanlarda örtü altı tarım uygulamaları hariç tarım, kültür balıkçılığı hariç balıkçılık faaliyetleri ve alanın doğal yapısıyla uyumlu çadırlı kamp alanı bungalov ve günübirlik faaliyetlerin yapılabileceği düzenlenmişken, 16/03/2020 tarih ve 31070 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Korunan Alanların Tespit, Tescil ve Onayına İlişkin Usul ve Esaslara Dair Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmeliğin 5. maddesi ile 8. maddenin 2. fıkrasında değişiklik yapılmış ve "Nitelikli doğal koruma alanları; entegre tesisler ve örtü altı tarım hariç tarım uygulamaları, tıbbi ve aromatik bitki uygulamaları, hayvancılık, balıkçı barınağı, iskele, doğal kaynak suyu kullanımına yönelik uygulamalar, içme suyu amaçlı baraj ve göletler, doğal göl ve denizler hariç kültür balıkçılığı faaliyetleri, zorunlu teknik altyapı uygulamaları ve alanın doğal yapısıyla uyumlu, beton, asfalt gibi malzemelerin kullanılmadığı çadırlı kamp, karavan ve günübirlik faaliyetlerin yapılabildiği alanlardır. Alanın ve doğal özelliklerin devamlılığı için halkın bu alanlara erişiminin uygun seviye ve şekilde tutulması esastır." düzenlemesi getirilmiştir
Bu düzenlemelere karşı açılan davalarda, Dairemizin E:2020/3979, K:2022/3154; E:2020/4236, K:2022/3156; E:2020/4409, K:2022/3159; E:2020/5181, K:2022/3155 ve E:2020/8231, K:2022/3157 sayılı, 16/03/2022 tarihli kararlarıyla; Yönetmeliğin 8. maddesinin 2. fıkrasının değiştirilmesine ilişkin 16/03/2020 tarih ve 31070 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan Korunan Alanların Tespit, Tescil ve Onayına İlişkin Usul ve Esaslara Dair Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmeliğin 5. maddesinde yer verilen "tıbbi ve aromatik bitki uygulamaları, hayvancılık, balıkçı barınağı, iskele, doğal kaynak suyu kullanımına yönelik uygulamalar, doğal göl ve denizler hariç kültür balıkçılığı faaliyetleri, zorunlu teknik altyapı uygulamaları" ifadelerinin iptaline karar verilmiştir.
İlke Kararının dayanağı olan Yönetmelik hükümleri ve Yönetmelikte yapılan değişikler ile bu değişikliklere karşı açılan ve yukarıda esas sayıları belirtilen davalarda Dairemizce verilen kararların gerekçeleri birlikte değerlendirildiğinde; Yönetmelikte, nitelikli doğal koruma alanlarının, koruma amaçlarına uygun olarak yörede yaşayanların alanın mevcut kaynaklarını kullanmasını sağlayarak, doğal hayata dayalı geleneksel yaşam şekillerinin korunduğu alanlar olduğunun belirtildiği dikkate alındığında, dava konusu B Bölümünün 4. fıkrasının c) bendinde yer alan, bu alanlarda doğal dengenin devamlılığının sağlanması amacıyla ilgili kamu kurum ve kuruluşlarının görüşleri doğrultusunda, alanın özelliğinden kaynaklanan faaliyetlerin sürdürülebileceğine ilişkin düzenlemede, alanın özelliğinden kaynaklanan faaliyetlerin neler olduğu hususunda belirsizlik olmadığı, nitekim, Yönetmelikte alanın özelliklerinin ve bu alanlarda yapılabilecek faaliyetlerin belirtildiği, Koruma Bölge Komisyonlarınca da faaliyetin niteliğinin ilgili Yönetmelik hükümlerine göre değerlendirileceği anlaşıldığından, düzenlemede dayanağı Yönetmeliğe aykırılık bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
İlke Kararının dava konusu B Bölümünün 4. fıkrasının ç) bendi değerlendirildiğinde;
2863 sayılı Kanunun 3. maddesinin 8. fıkrasında; koruma amaçlı imar planı; bu Kanun uyarınca belirlenen sit alanlarında, alanın etkileşim-geçiş sahasını da göz önünde bulundurarak, kültür ve tabiat varlıklarının sürdürülebilirlik ilkesi doğrultusunda korunması amacıyla arkeolojik, tarihi, doğal, mimari, demografik, kültürel, sosyo-ekonomik, mülkiyet ve yapılaşma verilerini içeren alan araştırmasına dayalı olarak; hali hazır haritalar üzerine, koruma alanı içinde yaşayan hane halkları ve faaliyet gösteren iş yerlerinin sosyal ve ekonomik yapılarını iyileştiren, istihdam ve katma değer yaratan stratejileri, koruma esasları ve kullanma şartları ile yapılaşma sınırlamalarını, sağlıklaştırma, yenileme alan ve projelerini, uygulama etap ve programlarını, açık alan sistemini, yaya dolaşımı ve taşıt ulaşımını, alt yapı tesislerinin tasarım esasları, yoğunluklar ve parsel tasarımlarını, yerel sahiplilik, uygulamanın finansmanı ilkeleri uyarınca katılımcı alan yönetimi modellerini de içerecek şekilde hazırlanan, hedefler, araçlar, stratejiler ile planlama kararları, tutumları, plan notları ve açıklama raporu ile bir bütün olan nazım ve uygulama imar planlarının gerektirdiği ölçekteki planlar olarak tanımlanmıştır.
Dairemizin yukarıda belirtilen kararları ile Korunan Alanların Tespit, Tescil ve Onayına İlişkin Usul ve Esaslara Dair Yönetmeliğin,16/03/2020 tarih ve 31070 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Yönetmelikle değişik 8. maddesinin 2. fıkrasında yer alan "balıkçı barınağı, iskele," ibarelerinin, nitelikli doğal koruma alanlarında yapılacak balıkçı barınaklarının hangi ölçü ve büyüklükte olacağı, hangi tip yapı ve yapılardan oluşacağı, iskele ibaresinden ise imar planlarında gösterilmeden yapılabilecek ahşap iskelelerin mi yoksa daha farklı materyal ve inşa tekniklerinin kullanıldığı, uygulama imar planına işlenmesi zorunlu türde iskelelerin mi kastedildiğinin anlaşılamadığı, bu yapıların belli bir kapasite ve büyüklüğe ulaşması durumunda, nitelikli doğal koruma alanlarının doğal yapısının bozulmasına yol açacağı gerekçeleriyle iptaline karar verilmiştir.
Dava konusu düzenlemede de, "Nitelikli Doğal Koruma Alanları"nda yapılabileceği belirtilen, "iskele", "balıkçı barınağı" ve "bekçi kulübesi"nin hangi ölçü ve büyüklükte olacağına ve hangi tip yapı ve yapılardan oluşacağına yönelik herhangi bir belirleme bulunmadığı gibi, "iskele" ibaresinden imar planlarında gösterilmeden yapılabilecek ahşap iskelelerin mi yoksa daha farklı materyal ve inşa tekniklerinin kullanıldığı, uygulama imar planına işlenmesi zorunlu türde iskelelerin mi kastedildiği de belirtilmemiştir.
Bu tür yapıların, koruma amaçlı imar planı ile yapılabilme ile alanın ve çevrenin özelliklerinden kaynaklanan faaliyetlerin korunması ve geliştirilmesi amacına yönelik olma koşullarına bağlanması, koruma ilke ve esasları açısından yerinde bir yaklaşım olmakla beraber, genel nitelikteki bu koşulların, "Nitelikli Doğal Koruma Alanları"nın korunması açısından yeterli bir düzenleme içermediği açıktır.
Uyuşmazlıkta, bu yapıların belli bir kapasite ve büyüklüğe ulaşması durumunda, "Nitelikli Doğal Koruma Alanları"nın doğal yapısının bozulmasına yol açabileceğinin de göz önünde bulundurulması gerekmektedir.
Belirtilen nedenlerle, Korunan Alanların Tespit, Tescil ve Onayına İlişkin Usul ve Esaslara Dair Yönetmeliğin 8. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan "balıkçı barınağı" ve "iskele" ibarelerinin iptaline ilişkin yargı kararlarının gerekçelerinde açıklanan sakıncaların dava konusu İlke Kararı açısından da geçerli olduğu sonucuna ulaşılmış olup, … sayılı İlke Kararı'nın (B) bölümünün dördüncü fıkrasının (ç) bendinde, koruma ilke ve esasları ile hukuka uyarlık bulunmamaktadır.
İlke Kararı'nın (B) bölümünün 4. fıkrasının (d) bendi değerlendirildiğinde;
Korunan Alanların Tespit, Tescil ve Onayına ilişkin Usul ve Esaslara Dair Yönetmeliğin 8. maddesinin birinci fıkrasında "Nitelikli Doğal Koruma Alanları", doğal yapısı değişmemiş veya az değişmiş, modern yaşam ve önemli ölçüde insan faaliyetleri tarafından etkilenmemiş, doğal süreçlerin hakim olduğu, koruma amaçlarına uygun olarak yörede yaşayanların alanın mevcut kaynaklarını kullanmasını sağlayarak doğal hayata dayalı geleneksel yaşam şekillerinin korunduğu alanlar şeklinde tanımlanmış; ikinci fıkrasında ise, bu alanların günübirlik faaliyetlerin yapılabildiği alanlar olduğu belirtilmiş ve alanın ve doğal özelliklerinin devamlılığı için halkın bu alanlara erişiminin uygun seviye ve şekilde tutulması esası getirilmiştir.
05/03/2013 tarih ve 28578 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren Mesire Yerleri Yönetmeliği'nin 3. maddesinde "B tipi mesire yeri"nin, toplumun çeşitli dinlenme, eğlenme ve spor ihtiyaçlarını karşılamak, yurdun güzelliğine katkı sağlamak ve turistik hareketlere imkân vermek maksadıyla yerleşim merkezlerinin çevresinde veya rekreasyonel kaynak değerlerine ve yüksek ziyaretçi potansiyeline sahip, sadece günübirlik kullanım imkanı sağlayan kır lokantası, kır kahvesi, yöresel ürünler sergi ve satış yeri, piknik üniteleri, kameriye gibi diğer rekreasyonel yapı ve tesisleri ihtiva eden mesire yerlerini, ifade ettiği belirtilmiştir.
Bu hükümlerin birlikte değerlendirilmesinden; "B tipi mesire yerleri"nin yüksek ziyaretçi potansiyeline sahip günübirlik kullanım alanları olduğu, dolayısıyla, "Nitelikli Doğal Koruma Alanları"nda, "B tipi mesire yerleri"ne izin verilmesinin, halkın bu alanlara erişiminin uygun seviye ve şekilde tutulması esasına aykırılık taşıyacağı açıktır.
Bu nedenle, dayanak Korunan Alanların Tespit, Tescil ve Onayına ilişkin Usul ve Esaslara Dair Yönetmelik"te yer alan düzenlemeleri aşar şekilde, "Nitelikli Doğal Koruma Alanları"nda, yüksek ziyaretçi potansiyeline sahip günübirlik kullanım alanlarından olan "B tipi mesire yerleri"nin yapılmasına olanak sağlayan, dava konusu 109 sayılı İlke Kararı'nın (B) bölümünün dördüncü fıkrasının (d) bendinde geçen "A tipi hariç mesire alanları" ibaresinde, üst hukuk normlarına uyarlık bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
İlke Kararının B Bölümünün 4. fıkrasının e) bendi değerlendirildiğinde; Korunan Alanların Tespit, Tescil ve Onayına İlişkin Usul ve Esaslara Yönetmeliğin 16/03/2020 tarih ve 31070 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan Yönetmelik ile değişik 8. maddesinin 2. fıkrasında yer verilen, "doğal kaynak suyu kullanımına yönelik uygulamalar" ibaresinin, doğal kaynak suyu uygulamalarının, kaynak suyunun çıkarılmasından, şişelenmesi ve satışına kadar pek çok farklı türde tesisin kurulmasını kapsayan geniş bir kavram olduğu, Yönetmelikte faaliyetlere ilişkin herhangi bir belirleme/sınırlama yapılmadığı ve bu faaliyetlere hangi ölçülerde izin verileceğine ilişkin açık bir düzenlemeye yer verilmediği, önemli insan faaliyetleri tarafından etkilenmemiş, kırsal yaşam özellikleri taşıyan, aşırı derecede ve uygunsuz insan kullanımı mevcudiyetinden uzak alanlar olması gereken nitelikli doğal koruma alanlarının söz konusu nitelikleri dikkate alındığında, faaliyetin belli bir kapasite ve büyüklüğe ulaşması durumunda, bu bölgelerin doğal yapısının bozulmasına yol açacağı gerekçesiyle, Dairemizin yukarıda esas numaraları belirtilen kararları ile iptaline karar verildiği, İlke Kararının dava konusu bendinde ise, Yönetmelikteki aynı ibareye yer verildiği ve doğal kaynak suyunun kullanımına yönelik uygulamaların, bazı kurumların görüşleri doğrultusunda yapılabileceğinin düzenlendiği, ayrıca, kaynak tuzlasına yönelik uygulamaların yapılabilmesine de olanak sağlandığı görülmüştür.
Bu itibarla; Korunan Alanların Tespit, Tescil ve Onayına İlişkin Usul ve Esaslara Yönetmeliğin 8. maddesi ve anılan maddeye yönelik Dairemiz kararları göz önüne alındığında, dava konusu düzenlemede, dayanağı Yönetmelikte belirtilmeyen ve üst hukuk normunu aşar nitelikte istisnalara yer verildiği anlaşıldığından, hukuka uyarlık bulunmamıştır.
İlke Kararının B Bölümünün 4. fıkrasının f), h) ve i) bentleri değerlendirildiğinde; mutlak yapı yasağı getirilmeyen ve yörede yaşayanların, mevcut kaynakları koruma amaçlarına uygun olarak kullandığı ve geleneksel yaşam şekillerini sürdürdüğü alanlar olan nitelikli koruma alanlarında, Korunan Alanların Tespit Tescil ve Onayına İlişkin Usul ve Esaslara Dair Yönetmeliğin, 16/03/2020 tarih ve 31070 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Yönetmelik ile değişik 8. maddesinin 2. fıkrası ile alanın doğal yapısıyla uyumlu, beton, asfalt gibi malzemelerin kullanılmadığı çadırlı kamp, karavan ve günübirlik faaliyetlerin yapılabileceğinin, alanın ve doğal özelliklerin devamlılığı için halkın bu alanlara erişiminin uygun seviye ve şekilde tutulmasının esas olduğunun düzenlendiği ve Yönetmelik değişikliklerine karşı açılan, yukarıda esas ve kara numaraları belirtilen davalarda, bu düzenlemeler yönünden davanın reddine karar verildiği göz önüne alındığında, dava konusu bentlerde yer verilen yapı tesis ve faaliyetlerin, dayanağı Yönetmelikte sayılan günübirlik faaliyetlere ve alanın kullanımından kaynaklanan ihtiyaçlara ilişkin olduğu, dolayısıyla dayanağı Yönetmeliği aşar nitelikte düzenlemeler içermediği anlaşılmıştır.
İlke Kararı'nın (B) bölümünün 4. fıkrasının (ğ) bendi değerlendirildiğinde;
Teknik altyapı alanları, 14/06/2014 tarih ve 29030 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren Mekânsal Planlar Yapım Yönetmeliği
'nin "Mekânsal kullanım tanımları ve esasları" başlıklı 5. maddesinin 1. fıkrasının (k) alt bendinde: "Kamu veya özel sektör tarafından yapılacak elektrik, petrol ve doğalgaz iletim hatları, içme ve kullanma suyu ile yer altı ve yer üstü her türlü arıtma, kanalizasyon, atık işleme tesisleri, trafo, her türlü enerji, ulaştırma, haberleşme gibi servislerin temini için yapılan tesisler ile açık veya kapalı otopark kullanışlarına verilen genel isimdir." şeklinde tanımlanmıştır.
Korunan Alanların Tespit, Tescil ve Onayına İlişkin Usul ve Esaslara Yönetmeliğin 16/03/2020 tarih ve 31070 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Yönetmelik ile değişik 8. maddesinin 2. fıkrasında yer verilen, "zorunlu teknik altyapı uygulamaları" ibaresinin, söz konusu ibareden kastın Mekansal Planlar Yapım Yönetmeliği'nde belirtilen teknik altyapı tanımı kapsamındaki uygulamalar olup olmadığının belirtilmediği gibi bu faaliyetlere hangi ölçülerde izin verileceğine ilişkin açık bir düzenlemeye de yer verilmediği; öte yandan teknik altyapı uygulamalarından zorunlu olanların yapılabileceği kurala bağlanmış ise de; nitelikli doğal koruma alanlarının yukarıda yer verilen tanımı ve özellikleri dikkate alındığında "zorunlu teknik altyapı uygulamaları" ifadesinin muğlak bir ifade olduğu, belirsizlik yarattığı ve açıklığa kavuşturulması gerektiği gerekçesiyle, Dairemizin yukarıda esas numaraları belirtilen kararları ile iptaline karar verilmiştir.
Dava konusu İlke Kararı'nda yapılan düzenleme ile, dayanak Yönetmelik hakkında verilen yargı kararlarında yer alan gerekçelere uygun bir şekilde, "Nitelikli Doğal Koruma Alanları"nda, zorunluluk halinde yapılabileceği belirtilen teknik alt yapı hizmetlerinin hangileri olduğu açıkça düzenlenmiş olmakla beraber, bu alanların, doğal yapısı değişmemiş veya az değişmiş, modern yaşam ve önemli ölçüde insan faaliyetleri tarafından etkilenmemiş, doğal süreçlerin hakim olduğu, koruma amaçlarına uygun olarak yörede yaşayanların alanın mevcut kaynaklarını kullanmasını sağlayarak doğal hayata dayalı geleneksel yaşam şekillerinin korunduğu alanlar olduğu gözetilmeksizin, dava konusu İlke Kararı'nda, Mekansal Planlar Yapım Yönetmeliği'ndeki teknik alt yapı alanı tanımda yer verilen neredeyse bütün kullanımların, "Nitelikli Doğal Koruma Alanları"nda, zorunluluk halinde yapılabileceğinin belirtildiği görülmektedir.
Anılan kullanımlardan bazılarının doğrudan bazılarının ise belli bir kapasite ve büyüklüğe ulaşması durumunda, "Nitelikli Doğal Koruma Alanları"nın doğal yapısının bozulmasına yol açabileceği açıktır.
Öte yandan, "Nitelikli Doğal Koruma Alanları"nın yukarıda yer verilen tanımı ve özellikleri dikkate alındığında "zorunluluk halinde" ifadesinin muğlak bir ifade olduğu ve belirsizlik yarattığı görülmekle, bu ifadenin de açıklığa kavuşturulması gerektiği sonucuna varılmıştır.
Bu nedenle, dava konusu … sayılı İlke Kararı'nın (B) bölümünün 4. fıkrasının (ğ) bendinde koruma ilke ve esasları ile hukuka uyarlık bulunmamaktadır.
İlke Kararının B Bölümünün 4. fıkrasının j) bendi değerlendirildiğinde;
Korunan Alanların Tespit, Tescil ve Onayına İlişkin Usul ve Esaslara Yönetmeliğin değişik 8. maddesinin 2. fıkrasında yer verilen, nitelikli doğal koruma alanlarında, tıbbi ve aromatik bitki uygulamaları yapılmasına olanak sağlayan düzenlemenin, tıbbi ve aromatik bitki uygulamalarının, bu bitkilerin ekolojik çeşitlilik potansiyelini araştırmaktan, üretim tesisi kurarak bu bitkileri yetiştirmek, üretmek, kullanıma sunmak, satışını yapmak ve doğal kaynaklı her türlü farmasötik, kozmetik ve diğer endüstriyel hammadde ve ürünlerin geliştirilmesine kadar uzanan faaliyet alanlarını içeren, geniş bir kavram olduğu, belli bir kapasite ve büyüklüğe ulaşması durumunda, bu bölgelerin doğal yapısının bozulmasına yol açacağı ve maddede "tıbbi ve aromatik bitki uygulamalarının" neleri kapsadığı açıklanmadığından belirsizliğe neden olduğu gerekçesiyle iptaline karar verildiği, İlke Kararının dava konusu bendinde ise, süs bitkisi, tıbbi ve aromatik bitki, fidan üretimi yapılabileceği belirtilerek, uygulamaların sadece "üretimle" sınırlandırılarak, karar gerekçesinde açıklanan belirsizliğin giderildiği, ayrıca, faaliyetin koruma amaçlı imar planı veya geçiş dönemi koruma esasları ve kullanma şartlarına uygun olması koşuluyla yapılabilmesine olanak tanındığı görüldüğünden, düzenlemede hukuka aykırılık bulunmamıştır.
İlke Kararının B Bölümünün 4. fıkrasının b), g) ve ı) bentlerine gelince;
İlke Kararının B bölümünün 4. fıkrasının b), g) ve ı) bendinde yer verilen düzenlemeler, 24/10/2020 tarihli, 31284 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan … tarihli, … sayılı "… Sayılı Doğal Sit Alanları Koruma ve Kullanma Koşulları İlke Kararında Değişiklik Yapılmasına Dair İlke Kararı" ile yürürlükten kaldırılarak, yeni düzenlemeler yapıldığından, söz konusu bentlere ilişkin olarak karar verilmesine yer olmadığı sonucuna varılmıştır.
İlke Kararının C Bölümünün 3. ve 5. fıkralarının incelenmesinden;
İlke Kararının C Bölümünün 1. fıkrasında, sürdürülebilir koruma ve kontrollü kullanım alanı; barındırdığı siluet, jeolojik ve ekolojik değerlerin korunması ve geliştirilmesi amacıyla alanın potansiyeli ve kullanım özellikleri göz önünde bulundurularak, doğal ve kültürel bakımdan uyumlu düşük yoğunlukta faaliyetler, turizm ve yerleşimlere izin veren alanlar olarak tanımlanmış, 2. fıkrasında; bu alanların; ulusal, bölgesel ve yerel seviyelerde doğal kaynakların sürdürülebilir kullanımına ve kalkınmaya destek olan, insanlar ve doğa arasında dengeli ilişkilerin geliştirilmesine ve muhafaza edilmesine katkıda bulunan, ekonomik ve sosyal boyutları dikkate alarak doğal kaynakların sürdürülebilir koruma ve kontrollü kullanımına elverişli yerler olduğu belirtilmiştir.
Dava konusu 3. fıkrasında, "Bu alanlar; Kesin korunacak hassas alanlar veya nitelikli doğal koruma alanlarını etkileyen, bu koruma bölgeleri ile bütünlük gösteren tampon bölgeler olup düşük yoğunluklu yerleşim yerleri olarak planlanabilir. Sit kararı öncesi alınan ruhsatlı yapılar mevcudiyetini korur." düzenlemesine; 5. fıkrasında, "Bu alanlarda sanayi tesislerine izin verilmez, ancak mevcut ruhsatlı sanayi tesisleri, gerekli çevresel tedbiri almak koşulu ile kullanılabilir." düzenlemesine yer verilmiştir.
Davacı tarafından; Korunan Alanların Tespit, Tescil ve Onayına İlişkin Usul ve Esaslara Yönetmelikte, sürdürülebilir koruma ve kontrollü kullanım alanlarının, korumaya katkı sağlayacak, doğal ve düşük yoğunlukta faaliyetlere izin verilen alanlar olduğunun belirtildiği, sit alanı ilan edildikten sonra bu alanlarda bulunan ve alanda yapılması olanağı bulunmayan yüksek yoğunluklu faaliyetlerin ve yapıların engellenmesi gerekirken, İlke Kararının C Bölümünün 3. ve 5. fıkraları ile ruhsatlı yapıların mevcudiyetini korumasına ve sanayi tesislerinin faaliyetlerini sürdürmesine izin verilerek, koruma ilke ve esaslarına aykırı düzenlemeler getirildiği ileri sürülmüştür.
Davalı tarafından; sürdürülebilir koruma ve kontrollü kullanım alanlarının, mutlak yapı yasağı getirilen alanlar olmadığı, bu nedenle, bu alanlarda müktesep hakların korunması amacıyla, İlke Kararının C Bölümünün 3. ve 5. fıkraları ile ruhsatlı yapıların mevcudiyetini koruması ve sanayi tesislerinin kullanılabilmesi yolunda düzenleme getirildiği, düzenlemelerde 2863 sayılı Kanunun 17. maddesine aykırılık bulunmadığı savunulmuştur.
Korunan Alanların Tespit, Tescil ve Onayına İlişkin Usul ve Esaslara Dair Yönetmeliğin 16/03/2020 tarih ve 31070 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Yönetmelik ile değişik 9. maddesinin 1. fıkrasında; Sürdürülebilir koruma ve kontrollü kullanım alanları; barındırdığı siluet, jeolojik ve ekolojik değerlerin korunması ve geliştirilmesi amacıyla alanın potansiyeli ve kullanım özellikleri göz önünde bulundurularak, kesin korunacak hassas alan ve nitelikli doğal koruma alanlarında izin verilen faaliyetlere ek olarak doğal ve kültürel bakımdan uyumlu düşük yoğunlukta faaliyetler, entegre tesis, turizm ve yerleşimlere izin veren alanlar olarak tanımlanmış, bu değişikliğe karşı Dairemizin E:2020/3979, E:2020/4236, E:2020/4409, E:2020/5181 ve E:2020/8231 sayılı dosyalarında açılan davalarda, "entegre tesis" ibaresinin iptaline, diğer kısımlar yönünden ise davanın reddine karar verilmiştir.
Yönetmelikteki düzenlemeler uyarınca, sürdürülebilir koruma ve kontrollü kullanım alanlarının, kesin yapı yasağı olan koruma alanları olmadığı göz önüne alındığında, İlke Kararının C Bölümünü 3. fıkrasındaki ruhsatlı yapıların mevcudiyetini korumasına ilişkin düzenlemenin, İlke kararının B Bölümünün 2. fıkrası yönünden yapılan değerlendirmede, 2863 sayılı Kanunun 17. maddesine uygun olarak, kazanılmış hakların korunması amacını taşıdığı ve düzenlemede hukuka aykırılık bulunmadığı anlaşılmıştır.
İlke Kararının C Bölümünün 6. fıkrasının b) ve c) bentlerinin incelenmesine gelince;
İlke Kararının, "sürdürülebilir koruma ve kontrollü kullanım" alanı başlıklı C bölümünün 6. fıkrasında; "bu alanlarda; koşulları, kapsamı, süresi Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Komisyonları tarafından belirlenmek şartı ile aşağıdaki faaliyetlere izin verilebilir.
b. Teknik rapor ile tespit edilmiş zorunlu haller dışında delme-patlatma yöntemlerinin kullanılmaması, habitat bölünmesi ile flora, fauna kaybının en aza indirilerek ekolojik koridor oluşturacak tedbirlerin alınması, bölgeye ilişkin olarak ekolojik etki değerlendirme raporu hazırlanması koşullarıyla; Madencilik Faaliyetleri ile Bozulan Arazilerin Doğaya Yeniden Kazandırılması Yönetmeliği, Sanayi Kaynaklı Hava Kirliliğinin Kontrolü Yönetmeliği ve Hafriyat Toprağı, İnşaat ve Yıkıntı Atıklarının Kontrolü Yönetmeliği, ÇED Yönetmeliği hükümleri ve diğer ilgili mevzuata uygunluğun sağlanması şartlarıyla madencilik faaliyetleri yapılabilir. Doğal peyzaj ve siluet dikkate alınarak kum, çakıl, taş, maden vb. malzeme alınabilir, bu amaçla ocak açılabilir, ancak bozulan alanların doğaya yeniden kazandırılması amaçlı toprak dökümü hariç toprak, cüruf, çöp, hafriyat, sanayi artığı vb. dökülemez.
c. Koruma amaçlı imar planına uygun olması koşulu ile turizm tesisleri, yat limanı, tekne imal ve çekek yeri ve 1. sınıf hariç düzenli depolama tesisi yapılabilir." düzenlemeleri yer almıştır.
Davacı tarafından; İlke Kararının dayanağı Yönetmelik hükümleri uyarınca, kesin korunacak hassas alanlar ile nitelikli doğal koruma alanlarıyla etkileşim halinde olan, sürdürülebilir koruma ve kontrollü kullanım alanlarında, korumaya katkı sağlayacak, doğal ve kültürel bakımdan düşük yoğunlukta faaliyetlere izin verilebileceği, dava konusu bentlerde yer verilen, madencilik faaliyeti, turizm tesisi, yat limanı, düzenli depolama tesisleri gibi yapı, tesis ve faaliyetlerin ise yüksek yoğunlukta yapılaşma ve kullanıma yol açacağı ve bu alanların ekolojik yapılarını bozacağı, düzenlemelerde dayanağı Yönetmelik ve koruma ilkelerine uyarlık bulunmadığı ileri sürülmüştür.
Davalı tarafından; dava konusu düzenlemelerle, Korunan Alanların Tespit Tescil ve Onayına İlişkin Usul ve Esaslara Dair Yönetmeliğin 9. maddesinde, bu alanlarda yapılabileceği belirtilen faaliyetlere açıklık getirildiği, faaliyetlerin koşul kapsam ve süresinin Koruma Bölge Komisyonlarınca değerlendirileceği, ayrıca, yapılması öngörülen turizm tesisi yat limanı gibi tesislerin yapılaşma koşullarının, koruma amaçlı imar planı veya geçiş dönemi koruma esasları ve kullanma şartlarıyla belirleneceği, düzenlemelerde hukuka aykırılık bulunmadığı savunulmuştur.
İlke kararının C Bölümünün 6. fıkrasının b) bendi değerlendirildiğinde;
Korunan Alanların Tespit Tescil ve Onayına İlişkin Usul ve Esaslara Dair Yönetmeliğin 9. maddesinin 1. fıkrasında, 16/03/2020 tarih ve 31070 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Yönetmelik ile değişiklik yapılmış, ayrıca, anılan maddeye eklenen 3. fıkrada; sürdürülebilir koruma ve kontrollü kullanım alanlarında bulunan madenlerin milli menfaatlere uygun olarak aranmasının, hangi şartlarda ve ölçülerde işletileceğinin, kapatılması ve alanın rehabilitasyonunun ilke kararları doğrultusunda alınacak olan Bölge Komisyonlarının kararları doğrultusunda yapılabileceği düzenlenmiş, bu düzenlemeye karşı açılan ve yukarıda esas numaraları belirtilen davalarda Dairemizce, anılan düzenleme yönünden davanın reddine karar verilmiştir.
İlke Kararının dayanağı olan Yönetmelik hükümleri, bu hükümlerde yapılan değişiklikler, bu değişikliklere karşı açılan davalarda verilen yargı kararları birlikte değerlendirildiğinde; sürdürülebilir kontrollü kulanım alanlarında, madencilik faaliyeti yapılabileceği, faaliyetin kapsamı, koşulları ile rehabilitasyonuna ilişkin hususların İlke Kararıyla belirleneceği, İlke Kararının C Bölümünün 6. fıkrasının b) bendindeki, dava konusu düzenlemelerin ise belirtilen konulara ilişkin olduğu gözetildiğinde, düzenlemede dayanağı Yönetmelik hükümlerine aykırılık bulunmamıştır.
İlke kararının C Bölümünün 6. fıkrasının c) bendi değerlendirildiğinde;
Dava konusu … sayılı İlke Kararı'nın dayanağı Yönetmeliğin 9. maddesinde; "Sürdürülebilir Koruma ve Kontrollü Kulanım Alanları", barındırdığı siluet, jeolojik ve ekolojik değerlerin korunması ve geliştirilmesi amacıyla alanın potansiyeli ve kullanım özellikleri göz önünde bulundurularak, doğal ve kültürel bakımdan uyumlu düşük yoğunlukta faaliyetlere izin verilen alanlar olduğu düzenlenmektedir.
Düzenli depolama tesisleri ise, 26/03/2010 tarih ve 27533 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren Atıkların Düzenli Depolanmasına Dair Yönetmeliğin 4. maddesinde, atıkların oluştuğu tesis içinde geri kazanım, ön işlem veya bertarafa gönderilmek üzere geçici depolandığı birimler, atığın geri kazanım veya ön işleme tabi tutulmak amacıyla üç yıldan daha kısa süreli ara depolandığı tesisler ile atığın bertaraf işlemine tabi tutulmak üzere bir yılı geçmeyecek şekilde ara depolandığı tesisler hariç olmak üzere atıkların yeraltı veya yer üstünde belirli teknik standartlara göre bertaraf edildiği sahalar olarak tanımlanmıştır.
Düzenli depolama tesislerinin tanımı ve özellikleri dikkate alındığında, "Sürdürülebilir Koruma ve Kontrollü Kulanım Alanları"nın barındırdığı ekolojik değerlerin korunması ve geliştirilmesi amacına uygun, alanın doğal yapısıyla uyumlu bir faaliyet olmadığı, bu tesislerin, doğal sit olması nedeniyle korunan alanlara dışarıdan atık girişine neden olabileceği açıktır.
Buna göre, dayanak Yönetmelik'te, "Sürdürülebilir Koruma ve Kontrollü Kulanım Alanları"nda, düşük yoğunlukta faaliyetlere izin verilebileceğinin düzenlendiği de dikkate alındığında, bu alanlarda 1. sınıf hariç düzenli depolama tesisi yapılmasına imkan tanıyan, dava konusu 109 sayılı İlke Kararı'nın (C) bölümünün altıncı fıkrasının (c) bendinde geçen "1. sınıf hariç düzenli depolama tesisi" ibaresinde, üst hukuk normlarına, koruma ilke ve esaslarına uyarlık bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
KARAR SONUCU:
Açıklanan nedenlerle;
1. Dava konusu 109 sayılı Doğal Sit Alanları Koruma ve Kullanma Koşulları İlke Kararının B Bölümünün 4. fıkrasının (ç), (e), (ğ) bentleri ile aynı fıkranın (d) bendinde geçen "A tipi hariç mesire yerleri" ibaresinin ve C Bölümünün 6. fıkrasının (c) bendinde geçen "1. sınıf hariç düzenli depolama tesisleri" ibaresinin İPTALİNE,
2. İlke Kararının B Bölümünün 4. fıkrasının (b), (g) ve (ı) bentleri yönünden, KARAR VERİLMESİNE YER OLMADIĞINA,
3. İlke Kararının dava konusu diğer düzenlemeleri yönünden ise DAVANIN REDDİNE,
4. Karar kısmen iptal, kısmen retle sonuçlandığından, ayrıntısı aşağıda gösterilen toplam … TL yargılama giderinin … TL'sinin davalı idareden alınarak davacıya; toplam … TL yargılama giderinin … TL'sinin davacıdan alınarak davalı idareye verilmesine,
5. Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca duruşmalı davalar için belirlenen … TL vekâlet ücretinin davalı idareden alınarak davacıya, … TL vekâlet ücretinin ise davacıdan alınarak davalı idareye verilmesine,
6. Posta giderleri avansından artan tutarın kararın kesinleşmesinden sonra taraflara iadesine,
7. Bu kararın tebliğ tarihini izleyen 30 gün içerisinde Danıştay İdari Dava Daireleri Kuruluna temyiz yolu açık olmak üzere, 16/03/2022 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.