Esas No: 2020/4409
Karar No: 2022/3159
Karar Tarihi: 16.03.2022
Danıştay 6. Daire 2020/4409 Esas 2022/3159 Karar Sayılı İlamı
Danıştay 6. Daire Başkanlığı 2020/4409 E. , 2022/3159 K."İçtihat Metni"
T.C.
D A N I Ş T A Y
ALTINCI DAİRE
Esas No : 2020/4409
Karar No : 2022/3159
DAVACI : ... Birliği
VEKİLİ : Av. ...
DAVALI : ... Bakanlığı - ANKARA
VEKİLİ : ..., Hukuk Müşaviri
DAVANIN KONUSU : 16/03/2020 tarih, 31070 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan Korunan Alanların Tespit, Tescil ve Onayına İlişkin Usul ve Esaslara Dair Yönetmelik'te Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik'in 5. ve 6. maddelerinin iptali istenilmektedir.
DAVACININ İDDİALARI : Genel olarak dava konusu düzenlemelerin ulusal ve uluslararası üst hukuk normlarına aykırı olduğu; 5. maddeye ilişkin olarak, maddede sayılan tesis ve faaliyetlerin nitelikli doğal koruma alanlarının tanımına uygun olmadığı gibi söz konusu tesis ve faaliyetlere ilişkin özel hukuki düzenlemelere de aykırı olduğu, nitelikli doğal koruma alanlarında yapılacak tesis ve faaliyetlerin genişletildiği; 6. maddeye ilişkin olarak, maddeyle sürdürülebilir koruma alanlarının tanımının değiştirilmesinin bu alanlarda entegre tesislerle madencilik faaliyetlerine izin verilmesinin alanın özelliklerine aykırı olduğu gibi, son derece önemli olan bu alanlarda tahribata yol açacağı ileri sürülmüştür.
DAVALININ SAVUNMASI :
Nitelikli doğal koruma alanlarında yapılabilecek faaliyetlerin genişletildiği iddiasının doğru olmadığı, aksine bungalov yapımı gibi bazı yapı ve faaliyetlerin engellenerek daha korumacı bir yaklaşım benimsendiği, nitelikli doğal koruma alanlarının, 1. derece doğal sit alanlarına benzer özellikler gösterdiği ve 1. derece doğal sit alanlarında yapılması uygun bulunan bazı faaliyetlere nitelikli doğal koruma alanlarında da izin verildiği; sürdürülebilir koruma alanlarının tampon bölge niteliği taşıdığı ve 728 sayılı ilke kararında, 3. Derece doğal sit alanlarında madencilik faaliyetlerine izin verildiği; sonuç olarak dava konusu düzenlemelerin hukuka uygun olduğu savunulmuştur.
DANIŞTAY TETKİK HAKİMİ ... 'IN DÜŞÜNCESİ : Dairemiz kararında belirtilen gerekçelerle; dava konusu Yönetmeliğin 5. maddesinde yer alan "tıbbi ve aromatik bitki uygulamaları, hayvancılık, balıkçı barınağı, iskele, doğal kaynak suyu kullanımına yönelik uygulamalar, doğal göl ve denizler hariç kültür balıkçılığı faaliyetleri, zorunlu teknik altyapı uygulamaları" ifadeleri ile 6. maddesinde yer alan "entegre tesis" ifadesinin iptaline; Yönetmeliğin dava konusu diğer düzenlemeleri yönünden ise davanın reddine karar verilmesi gerektiği düşünülmektedir.
DANIŞTAY SAVCISI ...'IN DÜŞÜNCESİ : Dava, 16/03/2020 günlü, 31070 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan Korunan Alanların Tespit, Tescil ve Onayına İlişkin Usul ve Esaslara Dair Yönetmelik'te Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik'in 5. ve 6. maddelerinin iptali istemiyle açılmıştır.
Dava konusu Yönetmeliğin 5. maddesiyle, 19/07/2012 günlü, 28358 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren Korunan Alanların Tespit, Tescil ve Onayına İlişkin Usul ve Esaslara Dair Yönetmeliğin 8. maddesi ve 6. maddesiyle, 9. maddesi değiştirilmiştir.
17/08/2011 günlü, 28028 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan 648 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu'nun "tanımlar ve kısaltmalar" başlıklı 3. maddesine eklenen fıkra ile doğal sit; "jeolojik devirlere ait olup, ender bulunmaları nedeniyle olağanüstü özelliklere sahip yer üstünde, yer altında veya su altında bulunan korunması gerekli alanlardır." şeklinde tanımlanmıştır.
Aynı KHK ile 2863 sayılı Kanun'a eklenen Ek 4. madde ile doğal sitlerle ilgili olarak, 2863 sayılı Yasa'dan kaynaklanan yetki ve görevler, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ile bu Bakanlığın bünyesinde kurulan Tabiat Varlıklarını Koruma Merkez Komisyonuna devredilmiş; tabiat varlıkları, doğal sit alanları ve bunlara ilişkin koruma alanları ile ilgili iş, işlem ve kararlara ilişkin usul ve esaslar ile bu konularda görev yapacak komisyonların teşkili ve çalışma usul ve esaslarının Çevre ve Şehircilik Bakanlığınca hazırlanacak yönetmelikle düzenleneceği kuralına yer verilmiş; 644 sayılı Çevre ve Şehircilik Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye eklenen 13/A maddesi ile de, Bakanlık bünyesinde Tabiat Varlıklarını Koruma Genel Müdürlüğü kurulmuştur.
Anılan hükümler uyarınca çıkarılan ve 19/07/2012 günlü, 28358 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan Korunan Alanların Tespit, Tescil ve Onayına İlişkin Usul ve Esaslara Dair Yönetmelikle doğal sit alanlarının tespit ve tesciline ilişkin yeni kriterler belirlenmiş, yönetmeliğin 7. maddesinde "kesin korunacak hassas alanların" 8. maddesinde "nitelikli doğal koruma alanlarının" ve 9. maddesinde de "sürdürülebilir koruma ve kontrollü kullanım alanlarının" ayırt edici özellikleri sayılmıştır.
Dava konusu Yönetmeliğin 5. maddesi ;
Madde hükmü ile 19/07/2012 günlü, 28358 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan Korunan Alanların Tespit, Tescil ve Onayına İlişkin Usul ve Esaslara Dair Yönetmelik'in "Nitelikli doğal koruma alanlarının ayırt edici özellikleri" başlıklı 8. maddesinin 2. fıkrasında yer alan "Bu alanlar, örtü altı tarım uygulamaları hariç tarım, kültür balıkçılığı hariç balıkçılık faaliyetleri ve alanın doğal yapısı ile uyumlu çadırlı kamp alanı, bungalov ve günübirlik faaliyetlerin yapılabildiği alanlardır. Alanın doğal özelliklerinin devamlılığı için halkın bu alanlara erişiminin uygun seviye ve şekilde tutulması esastır." hükmü, "Nitelikli doğal koruma alanları; entegre tesisler ve örtü altı tarım hariç tarım uygulamaları, tıbbi ve aromatik bitki uygulamaları, hayvancılık, balıkçı barınağı, iskele, doğal kaynak suyu kullanımına yönelik uygulamalar, içme suyu amaçlı baraj ve göletler, doğal göl ve denizler hariç kültür balıkçılığı faaliyetleri, zorunlu teknik altyapı uygulamaları ve alanın doğal yapısıyla uyumlu, beton, asfalt gibi malzemelerin kullanılmadığı çadırlı kamp, karavan ve günübirlik faaliyetlerin yapılabildiği alanlardır. Alanın ve doğal özelliklerin devamlılığı için halkın bu alanlara erişiminin uygun seviye ve şekilde tutulması esastır.” şeklinde değiştirilmiştir.
Dava konusu Yönetmeliğin 8. maddesinin 1. fıkrasında, nitelikli doğal koruma alanları, "Doğal yapısı değişmemiş veya az değişmiş, modern yaşam ve önemli ölçüde insan faaliyetleri tarafından etkilenmemiş, doğal süreçlerin hakim olduğu, koruma amaçlarına uygun olarak yörede yaşayanların alanın mevcut kaynaklarını kullanmasını sağlayarak doğal hayata dayalı geleneksel yaşam şekillerinin korunduğu kara, su, deniz alanlarıdır." olarak tanımlanmış; 3. fıkrasında ise, bu alanların, "(a) Doğal karakterini korumuş, büyük memeliler dahil besin zinciri içerisinde av-avcı ilişkisini muhafaza eden, yerli bitki ve hayvan topluluklarını bulunduran, özgün ekosistem yapısına sahiptir. (b) Modern yaşam ve önemli insan faaliyetleri tarafından etkilenmemiş, kırsal yaşam özellikleri taşır. (c) Doğal alanların ekolojik bütünlüğünü sağlar. (ç) Aşırı derecede ve uygunsuz insan kullanımı ve mevcudiyetinden uzaktır. (d) Yaban hayvanlarının barınma, beslenme ve üreme gibi hayati ihtiyaçlarını temin edebileceği uygun yaşama şartlarını sağlar. (e) Biyolojik çeşitliliği, ekolojik süreçleri, ekosistem hizmetlerini, ekolojik barınakları muhafaza eder ve iklim değişikliklerine tampon sağlar. (f) Korunacak hedef tür veya türlerin yıl içerisinde dönemlerine bağlı yaptıkları göç ve yayılma alanlarını ve göç yollarını ihtiva eder. (g) Peyzaj değeri yüksektir." kriterlerinden bir veya birkaçını taşıması gerektiği düzenlenmiştir.
Değişiklikle, nitelikli doğal koruma alanlarında yapılabileceği öngörülen"tıbbi ve aromatik bitki uygulamaları"nın araştırma, üretim tesisi kurarak bu bitkileri yetiştirme, üreterek satışını yapma ve farmasötik, kozmetik ve diğer endüstriyel hammadde ve ürünlerin geliştirilmesi gibi geniş faaliyet alanlarını içeren bir kavram olduğu; "hayvancılık" ifadesinin de geniş bir faaliyet alanını içerdiği; "balıkçı barınağı"nın mevzuatta yer alan tanımına bakıldığında geniş bir alanda kurulan ve büyük ölçüde yapılaşma gerektiren yerler olduğu; "doğal kaynak suyu kullanımına yönelik uygulamalar" ifadesinin de, uygulamanın niteliğine göre farklı türde pek çok tesisin kurulmasını kapsayan geniş bir kavram olduğu göz önünde bulundurulduğunda, belirtilen faaliyetlerin nitelikli doğal koruma alanlarının özelliğine ve bütünlüğüne zarar verebilecek, bölgenin doğal yapısının bozulmasına yol açabilecek uygulamalar içerdiği, diğer taraftan anılan faaliyetlere ilişkin olarak herhangi bir ölçüt, açıklama ve sınırlama öngörülmemiş olduğu anlaşılmaktadır.
Yine nitelikli koruma alanlarında yapılabileceği belirtilen "iskele" kullanımına yönelik herhangi bir belirleme ve sınırlama öngörülmediği; "içme suyu amaçlı baraj ve göletlere" ilişkin olarak, bu tesislerin ciddi yapılaşma gerektirebilen büyük tesisler olduğu dikkate alındığında koruma alanına zarar verebileceği gibi bu konuda da herhangi bir açıklık ve sınırlama getirilmediği;
Su Ürünleri Kanunu ve Su Ürünleri Yetiştiriciliği Yönetmeliği hükümleri uyarınca su ürünü yetiştiriciliği kapsamında olan kültür balıkçılığı faaliyeti kapsamında kullanılan besi maddeleri ve oluşan atıkların çevreye vereceği zarar nedeniyle "doğal göl ve denizler hariç kültür balıkçılığı faaliyetleri"nin koruma alanının doğal yapısının bozulmasına neden olabileceği gibi getirilen sınırlamanın yeterli kapsayıcılıkta olmadığı; "zorunlu teknik altyapı uygulamaları" ifadesinin de muğlak bir ifade olduğu görülmüştür.
Bu durumda, yönetmelik değişikliği ile nitelikli doğal koruma alanlarında yapılabileceği belirtilen tıbbi ve aromatik bitki uygulamaları, hayvancılık, balıkçı barınağı, iskele, doğal kaynak suyu kullanımına yönelik uygulamalar, içme suyu amaçlı baraj ve göletler, doğal göl ve denizler hariç kültür balıkçılığı faaliyetleri " ve "zorunlu teknik altyapı uygulamaları " ifadelerinin 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu'na, genel koruma ilkelerine ve "nitelikli doğal koruma alanı" tanımı ile bu alanların taşıması gereken kriterlere uygun olmadığı sonucuna varılmıştır.
Maddede yer verilen diğer kullanımlar nitelikli doğal koruma alanlarına zarar verecek özellikler taşımamaktadır.
Dava konusu Yönetmeliğin 6. maddesi yönünden;
Madde hükmü ile Korunan Alanların Tespit, Tescil ve Onayına İlişkin Usul ve Esaslara Dair Yönetmelik'in "Sürdürülebilir koruma ve kontrollü kullanım alanlarının ayırt edici özellikleri" başlıklı 9. maddesinin 1. fıkrasında yer alan "Kesin korunacak hassas alanlar veya nitelikli doğal koruma alanlarını etkileyen, bu koruma bölgeleri ile bütünlük gösteren, korumaya katkı sağlayacak, doğal ve kültürel bakımdan uyumlu düşük yoğunlukta faaliyetler, turizm ve yerleşimlere izin veren alanlardır." hüküm, "Sürdürülebilir koruma ve kontrollü kullanım alanları; barındırdığı siluet, jeolojik ve ekolojik değerlerin korunması ve geliştirilmesi amacıyla alanın potansiyeli ve kullanım özellikleri göz önünde bulundurularak, kesin korunacak hassas alan ve nitelikli doğal koruma alanlarında izin verilen faaliyetlere ek olarak doğal ve kültürel bakımdan uyumlu düşük yoğunlukta faaliyetler, entegre tesis, turizm ve yerleşimlere izin veren alanlardır.” şeklinde değiştirilmiş ve aynı maddeye "Sürdürülebilir koruma ve kontrollü kullanım alanlarında bulunan madenlerin milli menfaatlere uygun olarak aranması, hangi şartlarda ve ölçülerde işletileceği, kapatılması ve alanın rehabilitasyonu ilke kararları doğrultusunda alınacak olan Bölge Komisyonlarının kararları doğrultusunda yapılır." şeklindeki 3. fıkra eklenmiştir.
Korunan Alanların Tespit, Tescil ve Onayına İlişkin Usul ve Esaslara Dair Yönetmelik'in 9. maddesinin 2. fıkrasında, sürdürülebilir koruma ve kontrollü kullanım alanlarının, "(a) Peyzajı ile uyumlu insan yerleşimlerini içinde bulundurur. (b) Doğal kaynak yönetim sistemleri ve ilgili kültürel değerleri, ekosistemleri ve habitatları içerir veya korunmasına katkı sağlar. (c) İnsanlar ve doğa arasında dengeli ilişkilerin geliştirilmesine ve muhafaza edilmesine katkıda bulunur. (ç) Uygulanabilir durumlarda yerel halkın sosyal ve ekonomik kazançlarına katkı sağlar. (d) Ulusal, bölgesel ve yerel seviyelerde doğal kaynakların sürdürülebilir kullanımına ve kalkınmaya destek olur. (e) Ekolojik, ekonomik ve sosyal boyutları dikkate alarak doğal kaynakların sürdürülebilir koruma ve kontrollü kullanımına elverişli alanlardır." özelliklerinden bir veya birkaçını taşıması gerektiği hükme bağlanmıştır.
Dava konusu değişiklikle, maddenin 1. fıkrasında yer alan, sürdürülebilir koruma ve kontrollü kullanım alanı tanımı değiştirilmiştir. Anılan alanların sit alanı statüsü taşımasının yanında yönetmeliğin önceki halinde de tanımlandığı üzere kesin korunacak hassas alanlar ve nitelikli doğal koruma alanlarını etkileyen, bu bölgelerle bütünlük gösteren alanlar olduğu, bu özellikleri nedeniyle de korunması gerektiği göz önünde bulundurulduğunda, tanım değişikliği ile alanın bu özelliğinin gözardı edilerek hatalı uygulamalara yol açılabileceğinden düzenlemede bu yönüyle koruma ilkelerine uyarlık bulunmamaktadır. Diğer taraftan, fıkra hükmünde önceki düzenlemeyle izin verilen düşük yoğunlukta faaliyetler, turizm ve yerleşimlere ek olarak entegre tesislerin kurulmasına da izin verildiği, ancak bu faaliyetlere ilişkin herhangi bir belirleme/sınırlama yapılmadığı anlaşılmakla, anılan tesisler bölgenin doğal yapısına zarar verebileceğinden, "entegre tesis" ifadesinin de, 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu ve koruma ilkelerine aykırı olduğu sonucuna varılmıştır.
Dava konusu 6. madde hükmü ile 9. maddeye eklenen 3. fıkrada, maden arama ve işletme faaliyetlerine izin verilmesinin, madencilik faaliyetlerinin düşük yoğunlukta faaliyetler olarak kabul edilmesinin mümkün olmaması nedeniyle, doğal yapının bozulmasına yol açabilecek nitelikte olduğu, düşük yoğunlukta faaliyetlere izin verilebilecek olan sürdürülebilir koruma ve kontrollü kullanım alanlarında yapılmasının mümkün olmadığı sonucuna varılmıştır.
Açıklanan nedenlerle, dava konusu Yönetmeliğin 5. maddesinde yer alan "tıbbi ve aromatik bitki uygulamaları, hayvancılık, balıkçı barınağı, iskele, doğal kaynak suyu kullanımına yönelik uygulamalar, içme suyu amaçlı baraj ve göletler, doğal göl ve denizler hariç kültür balıkçılığı faaliyetleri " ve "zorunlu teknik altyapı uygulamaları" ifadelerinin, 6. maddesi ile değiştirilen sürdürülebilir koruma ve kontrollü kullanım alanı tanımının, maddede yer alan "entegre tesis" ifadesi ile 9. maddeye eklenen 3. fıkranın iptaline, iptali istenilen diğer hükümler yönünden davanın reddine karar verilmesi gerektiği düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Altıncı Dairesince, 29/10/2021 günlü, 31643 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 85 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin 1. maddesi uyarınca, 1 sayılı Cumhurbaşkanlığı Teşkilatı Hakkında Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin Altıncı Kısmının Dördüncü Bölümünün başlığı "Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği" şeklinde değiştirildiğinden husumetin Çevre ve Şehircilik Bakanlığı yerine Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığına yöneltilmesine karar verilerek, Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra işin gereği görüşüldü:
İNCELEME VE GEREKÇE:
MADDİ OLAY:
16/03/2020 günlü, 31070 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren Korunan Alanların Tespit, Tescil ve Onayına İlişkin Usul ve Esaslara Dair Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmeliğin 5. maddesiyle, 8. maddesinin 2. fıkrası değiştirilmiş; 6. maddesiyle, 9. maddesinin 1. fıkrası değiştirilmiş ve aynı maddeye 3. bir fıkra daha eklenmiştir.
Bakılan dava, söz konusu değişikliklerin hukuka aykırı olduğu iddialarıyla açılmıştır.
Bununla birlikte, yargılama devam ederken, 05/03/2022 tarihli, 31769 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan Korunan Alanların Tespit, Tescil ve Onayına İlişkin Usul ve Esaslara Dair Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelikle, 19/07/2012 günlü, 28358 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren Korunan Alanların Tespit, Tescil ve Onayına İlişkin Usul ve Esaslara Dair Yönetmelikte tekrar değişiklikler yapılmış olup, bu değişikliklerin bir kısmı, dava konusu düzenlemenin de konusunu teşkil eden, 8. maddenin 2. fıkrası, 9. maddenin 1. fıkrası ve 11. maddenin 1. fıkrasına ilişkindir.
05/03/2022 tarihli değişikliğe ilişkin olarak yapılan incelemede; esas Yönetmeliğin 8. maddesinin, değişiklikle yeniden düzenlenen 2. fıkrasının (g), (h) bentleri ile (ı) bendinde belirtilen "tarımsal sulama amaçlı göletler" ifadelerinin; 9. maddesinin, değişiklikle yeniden düzenlenen 1. fıkrasındaki "hidroelektrik, rüzgar ve güneş enerji santralleri" ifadelerinin yeni düzenlemeler olduğu sonucuna varılmış; bu nedenle, işin esasının incelenmesine geçilmiştir.
İLGİLİ MEVZUAT:
2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu'nun ilk şeklinde, doğal sit kavramı tanımlanmamış ise de, aynı Kanun uyarınca sit niteliğindeki alanların koruma ve kullanma koşullarını belirleme konusunda yetkili kılınan Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulunun 728 sayılı Doğal (Tabii) Sitler, Koruma Ve Kullanma Koşulları İle İlgili İlke Kararı'nda doğal sit, "Jeolojik devirlerle, tarih öncesi ve tarihi devirlere ait olup, ender bulunmaları veya özellikleri ve güzellikleri bakımından korunması gerekli yer üstünde, yer altında veya su altında bulunan korunması gerekli alanlardır." şeklinde tanımlanmış; doğal sitlerin tespitine, koruma ve kullanma koşullarına ilişkin usul ve esaslar da aynı İlke Kararı ile belirlenmiştir.
17/08/2011 tarih ve 28028 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan 648 sayılı Çevre ve Şehircilik Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararname ile doğal sitler konusunda köklü değişikliklere gidilmiş ve anılan KHK ile 2863 sayılı Kanun'un "tanımlar ve kısaltmalar" başlıklı 3. maddesine eklenen fıkra ile doğal sit; " jeolojik devirlere ait olup, ender bulunmaları nedeniyle olağanüstü özelliklere sahip yer üstünde, yer altında veya su altında bulunan korunması gerekli alanlardır." şeklinde tanımlanmıştır.
Yine 648 sayılı KHK ile 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu'na eklenen Ek 4. madde ile, doğal sitlerle ilgili olarak, 2863 sayılı Kanundan kaynaklanan yetki ve görevler, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ile bu Bakanlığın bünyesinde kurulan Tabiat Varlıklarını Koruma Merkez Komisyonu'na devredilmiş ve aynı KHK ile 644 sayılı Çevre ve Şehircilik Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye eklenen 13/A maddesi ile, Bakanlık bünyesinde Tabiat Varlıklarını Koruma Genel Müdürlüğü kurulmuş, ayrıca 644 sayılı KHK'ya eklenen geçici 6. madde ile de, tabiat varlıkları, doğal sit alanları ve bunlara ilişkin koruma alanları ile ilgili iş, işlem ve kararlara ilişkin usul ve esaslar ile bu konularda görev yapacak komisyonların teşkili ve çalışma usul ve esaslarının Çevre ve Şehircilik Bakanlığınca hazırlanacak yönetmelikle düzenleneceği hükme bağlanmıştır.
Anılan hükümler uyarınca çıkarılan ve 19/07/2012 tarih ve 28358 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan Korunan Alanların Tespit, Tescil ve Onayına İlişkin Usul ve Esaslara Dair Yönetmelikle doğal sit alanlarının tespit ve tesciline ilişkin yeni kriterler belirlenmiş, bu alanlar, kesin korunacak hassas alanlar, nitelikli doğal koruma alanları ve sürdürülebilir koruma ve kontrollü kullanım alanları olarak üç kategoriye ayrılmış ve bu alanlara ilişkin tanımlamalar ile bu alanların ayırt edici özelliklerine yer verilmiştir.
Bu kapsamda, Korunan Alanların Tespit, Tescil ve Onayına İlişkin Usul ve Esaslara Dair Yönetmelik'in "Tanımlar ve Kısaltmalar" başlıklı 4. maddesinin 1. fıkrasının (o) bendinde "Kesin Korunacak Hassas Alanlar", "Bölgesel, ulusal veya dünya ölçeğinde olağanüstü ekosistemlerin, türlerin, habitat ve jeolojik jeomorfolojik özelliklerin korunduğu, genel olarak insan etkisi olmadan meydana gelmiş, insan faaliyetleri sonucu bozulma veya tahrip olma riski yüksek olan alanlar" olarak tanımlanmış, "Kesin Korunacak Hassas Alanların Ayırt Edici Özellikleri" başlıklı 7. maddesinin 1. fıkrasında ise, "Kaynak değerlerinin korunması için; alan kullanımı ve alana tüm etkilerin sınırlandırıldığı, gerektiğinde insanların bölgeye girişlerinin engellendiği, bilimsel araştırmalar, eğitim ya da çevresel izleme amacıyla özel önlemler alınarak korunacak kara, su, deniz alanları olup, Cumhurbaşkanı kararı ile ilan edilerek yapı yasağı getirilen mutlak korunması gereken alanlardır." hükmüne yer verilmiştir.
Aynı Yönetmelik'in "Nitelikli Doğal Koruma Alanlarının Ayırt Edici Özellikleri" başlıklı 8. maddesinde; "Nitelikli Doğal Koruma Alanları"; "Doğal yapısı değişmemiş veya az değişmiş, modern yaşam ve önemli ölçüde insan faaliyetleri tarafından etkilenmemiş, doğal süreçlerin hakim olduğu, koruma amaçlarına uygun olarak yörede yaşayanların alanın mevcut kaynaklarını kullanmasını sağlayarak doğal hayata dayalı geleneksel yaşam şekillerinin korunduğu kara, su, deniz alanlarıdır." şeklinde tanımlanmış, aynı maddenin Nitelikli Doğal Koruma Alanlarının sahip olması gereken kriterleri düzenleyen 3. fıkrasında ise; bu alanların, modern yaşam ve önemli insan faaliyetleri tarafından etkilenmemiş, kırsal yaşam özellikleri taşıyan, aşırı derecede ve uygunsuz insan kullanımı ve mevcudiyetinden uzak alanlar olması gerektiği belirtilmiştir.
Yine anılan Yönetmelik'in "Sürdürülebilir Koruma ve Kontrollü Kullanım Alanlarının ayırt edici özellikleri" başlıklı 9. maddesinin 1. fıkrasında bu alanlar; "Kesin korunacak hassas alanlar veya nitelikli doğal koruma alanlarını etkileyen, bu koruma bölgeleri ile bütünlük gösteren, korumaya katkı sağlayacak, doğal ve kültürel bakımdan uyumlu düşük yoğunlukta faaliyetler, turizm ve yerleşimlere izin veren alanlar" olarak tanımlanmış iken dava konusu Yönetmelik değişikliği ile söz konusu 1. fıkra "Sürdürülebilir koruma ve kontrollü kullanım alanları; barındırdığı siluet, jeolojik ve ekolojik değerlerin korunması ve geliştirilmesi amacıyla alanın potansiyeli ve kullanım özellikleri göz önünde bulundurularak, kesin korunacak hassas alan ve nitelikli doğal koruma alanlarında izin verilen faaliyetlere ek olarak doğal ve kültürel bakımdan uyumlu düşük yoğunlukta faaliyetler, entegre tesis, turizm ve yerleşimlere izin veren alanlardır." şeklinde değiştirilmiştir.
HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
Dava konusu Yönetmelik'in 5. maddesi incelendiğinde;
19/07/2012 tarih, 28358 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan Korunan Alanların Tespit, Tescil ve Onayına İlişkin Usul ve Esaslara Dair Yönetmelik'in "Nitelikli doğal koruma alanlarının ayırt edici özellikleri" başlıklı 8. maddesinin "Bu alanlar, örtü altı tarım uygulamaları hariç tarım, kültür balıkçılığı hariç balıkçılık faaliyetleri ve alanın doğal yapısı ile uyumlu çadırlı kamp alanı, bungalov ve günübirlik faaliyetlerin yapılabildiği alanlardır. Alanın doğal özelliklerinin devamlılığı için halkın bu alanlara erişiminin uygun seviye ve şekilde tutulması esastır." şeklindeki 2. fıkrası, "Nitelikli doğal koruma alanları; entegre tesisler ve örtü altı tarım hariç tarım uygulamaları, tıbbi ve aromatik bitki uygulamaları, hayvancılık, balıkçı barınağı, iskele, doğal kaynak suyu kullanımına yönelik uygulamalar, içme suyu amaçlı baraj ve göletler, doğal göl ve denizler hariç kültür balıkçılığı faaliyetleri, zorunlu teknik altyapı uygulamaları ve alanın doğal yapısıyla uyumlu, beton, asfalt gibi malzemelerin kullanılmadığı çadırlı kamp, karavan ve günübirlik faaliyetlerin yapılabildiği alanlardır. Alanın ve doğal özelliklerin devamlılığı için halkın bu alanlara erişiminin uygun seviye ve şekilde tutulması esastır.” şeklinde değiştirilmiştir.
Söz konusu değişiklikle, nitelikli doğal koruma alanlarında, önceki düzenlemeye ek olarak, tıbbi ve aromatik bitki uygulamaları, hayvancılık, balıkçı barınağı, iskele, doğal kaynak suyu kullanımına yönelik uygulamalar, içme suyu amaçlı baraj ve göletler, doğal göl ve denizler hariç kültür balıkçılığı faaliyetleri, zorunlu teknik alt yapı uygulamaları ve beton, asfalt gibi malzemelerin kullanılmaması şartıyla karavan kullanımına izin verilmiştir.
Korunan Alanların Tespit, Tescil ve Onayına İlişkin Usul ve Esaslara Dair Yönetmelik'in 8. maddesinin 1. fıkrasında, nitelikli doğal koruma alanları, "Doğal yapısı değişmemiş veya az değişmiş, modern yaşam ve önemli ölçüde insan faaliyetleri tarafından etkilenmemiş, doğal süreçlerin hakim olduğu, koruma amaçlarına uygun olarak yörede yaşayanların alanın mevcut kaynaklarını kullanmasını sağlayarak doğal hayata dayalı geleneksel yaşam şekillerinin korunduğu kara, su, deniz alanlarıdır." olarak tanımlanmış; 3. fıkrasında ise, bu alanların, "(a) Doğal karakterini korumuş, büyük memeliler dahil besin zinciri içerisinde av-avcı ilişkisini muhafaza eden, yerli bitki ve hayvan topluluklarını bulunduran, özgün ekosistem yapısına sahiptir. (b) Modern yaşam ve önemli insan faaliyetleri tarafından etkilenmemiş, kırsal yaşam özellikleri taşır. (c) Doğal alanların ekolojik bütünlüğünü sağlar. (ç) Aşırı derecede ve uygunsuz insan kullanımı ve mevcudiyetinden uzaktır. (d) Yaban hayvanlarının barınma, beslenme ve üreme gibi hayati ihtiyaçlarını temin edebileceği uygun yaşama şartlarını sağlar. (e) Biyolojik çeşitliliği, ekolojik süreçleri, ekosistem hizmetlerini, ekolojik barınakları muhafaza eder ve iklim değişikliklerine tampon sağlar. (f) Korunacak hedef tür veya türlerin yıl içerisinde dönemlerine bağlı yaptıkları göç ve yayılma alanlarını ve göç yollarını ihtiva eder. (g) Peyzaj değeri yüksektir." kriterlerinden bir veya birkaçını taşıması gerektiği düzenlenmiştir.
Maddede geçen "doğal göl ve denizler hariç kültür balıkçılığı faaliyetleri" ifadesine ilişkin olarak;
1380 sayılı Su Ürünleri Kanunu'nun "Tarifler" başlıklı 2. maddesinde, " Su ürünleri: Denizlerde ve içsularda bulunan bitkiler ile hayvanlar ve bunların yumurtalarıdır." tanımına; 29.06.2004 tarihli, 25507 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan Su Ürünleri Yetiştiriciliği Yönetmeliği'nin "Tanımlar" başlıklı 4. maddesinde ise, "Su Ürünleri: Denizlerde ve iç sularda bulunan bitkiler ile hayvanlar ve bunların yumurtalarını (4915 Sayılı Kara Avcılığı Kanununun kapsamına giren hayvanlar hariç), Su Ürünleri Yetiştiriciliği: Yetiştiricilik tesislerinde, entansif, yarı entansif veya ekstansif şartlarda yapılan, su ürünlerini üretme ve/veya büyütme (besicilik) faaliyetini, Yetiştiricilik Tesisi: Su ürünleri yetiştiriciliğinin yapıldığı yerleri, İç Sular: Göller, suni göller, lagünler, baraj gölleri, bentler, regülatörler, kanallar, arklar, akarsular, mansaplar, üretme ve yetiştirme yerlerini, Kuluçkahane: Su ürünleri damızlık materyallerinden yumurta ve yavru materyaller elde etmek için kurulan tesisleri, Üretme Havuzları: Su ürünleri yetiştiriciliği yapmak amacıyla, toprak, beton ve ağ havuzlar ile plastik veya benzeri malzemeden yapılan tank ve benzer üniteleri, Ağ Havuz (Ağ Kafes): Denizlerde ve iç sularda su ürünleri yetiştiriciliği yapmak amacıyla ahşap, demir veya plastik malzemeler ile ağ kullanılarak yapılan üniteleri, Entansif Yetiştiricilik: Tamamen dıştan yemlemeye dayalı yoğun yetiştiriciliği, Yarı Entansif Yetiştiricilik: Gübreleme ve tamamlayıcı yemlemeye dayalı yetiştiriciliği, Ekstansif Yetiştiricilik: Suyun doğal verimliliğine dayanan, stok kontrolü yapılan düşük üretimli yetiştiriciliği," tanımlarına yer verilmiştir.
Bir tür su ürünü yetiştiriciliği olan kültür balıkçılığı, deniz içerisinde, göl, akarsu veya tatlı su kıyılarında tecrit edilmiş alanlar oluşturularak, balık çeşitleri, kabukluları, su canlıları ve su bitkilerinin doğal ortamlarının dışında yetiştirilerek, çeşitli ihtiyaçların karşılanmasıdır. Söz konusu faaliyet nedeniyle kullanılan besi maddeleri, hayvan dışkıları vb. unsurlardan oluşan atıkların çevreye zarar verdiği bilinen bir olgudur.
Bu durumda, önemli insan faaliyetleri tarafından etkilenmemiş, kırsal yaşam özellikleri taşıyan, aşırı derecede ve uygunsuz insan kullanımı mevcudiyetinden uzak alanlar olması gereken nitelikli doğal koruma alanlarının söz konusu nitelikleri dikkate alındığında, söz konusu faaliyet türlerinden bazılarının doğrudan doğruya, bazılarının ise belli bir kapasite ve büyüklüğe ulaşması durumunda, bu bölgelerin doğal yapısının bozulmasına yol açacağı, dolayısıyla, Yönetmeliğin 5. maddesinde yer alan, "entegre tesis" ve "doğal göl ve denizler hariç kültür balıkçılığı faaliyetleri" ifadelerinin 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu'na, genel koruma ilkelerine ve Yönetmelik'in 8. maddesinin herhangi bir değişikliğe konu edilmeyen 1. fıkrasında yer alan "nitelikli doğal koruma alanı" tanımı ile 3. fıkrasında belirtilen, nitelikli doğal koruma alanlarının taşıması gereken kriterlere uygun olmadığı sonucuna varılmıştır.
Ayrıca, kültür balıkçılığı faaliyetleri açısından, madde metninde her ne kadar doğal göller ve denizler, bu faaliyetlerin yapılabileceği alanların istisnası olarak belirlenmişse de; gerek akarsu, lagün vb... diğer iç suların istisna olarak düzenlenmemiş olması ve gerekse sırf kültür balıkçılığı amacıyla nitelikli doğal koruma alanlarında yapay gölet ya da karada tesis oluşturulmasının bu alanlarda yaratabileceği tahribat dikkate alındığında, nitelikli doğal koruma alanlarının korunmasında, balık yetiştiriciliğinden daha fazla kamu menfaati bulunduğu değerlendirildiğinden, doğal göl ve denizlerin istisna kapsamında düzenlenmiş olması, bu alanlarda kültür balıkçılığı faaliyetlerine izin verilmesi açısından yeterli görülmemiştir.
Maddede geçen "tıbbi ve aromatik bitki uygulamaları", "hayvancılık", "balıkçı barınağı", "iskele" ve "doğal kaynak suyu kullanımına yönelik uygulamalar"
ifadelerine ilişkin olarak;
Tıbbi ve aromatik bitkilerin, ilaç, gıda, meşrubat, kozmetik sanayi, sabun ve parfüm üretimi, organik tarım, hayvancılık ve tekstil gibi birçok farklı sektörde kullanımı mümkün olup; "tıbbi ve aromatik bitki uygulamaları" ise, bu bitkilerin ekolojik çeşitlilik potansiyelini araştırmaktan, üretim tesisi kurarak bu bitkileri yetiştirmek, üretmek, kullanıma sunmak, satışını yapmak ve dahi doğal kaynaklı her türlü farmasötik, kozmetik ve diğer endüstriyel hammadde ve ürünlerin geliştirilmesine kadar uzanan faaliyet alanlarını içeren, geniş bir kavramdır.
Dava konusu maddede geçen "hayvancılık" ifadesi de yine, yöre halkının sadece kendi yaşamsal ihtiyaçlarını karşılamaya yetecek büyüklükte bir hayvancılık faaliyetinden, Entegre Hayvancılık Tesisi (Entegre Büyükbaş Besi Hayvancılığı Tesisi, Entegre Büyükbaş Süt Hayvancılığı Tesisi, Entegre Küçükbaş Hayvancılık Tesisi, Entegre Kanatlı Et Üretim Tesisi ve Entegre Yumurta Üretim Tesisi) kurmaya kadar uzanan geniş bir faaliyet alanını içermektedir.
"Balıkçı barınağı", 03/08/1990 tarihli, 20594 sayılı Kıyı Kanunu'nun Uygulanmasına Dair Yönetmelik'in işlem tarihinde yürürlükte bulunan şeklinde "Balıkçı teknelerine hizmet vermek amacıyla dalgakıranla korunmuş, yöre balıkçılarının ihtiyacına yetecek kadar havuz ve geri sahaya sahip, bağlama rıjtımları ile suyu, elektriği, ağ kurutma sahası, çekek yeri, emsali kara alanının %2'sini, yüksekliği 6,50 metreyi (2 katı) aşmayan ve takılıp sökülebilir elemanlarla inşa edilen yönetim birimi, deniz ürünlerine geçici depolama ve satış üniteleri bulunan kıyı yapıları" olarak; 13/12/1996 günlü, 22846 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan Balıkçı Barınakları Yönetmeliği'nin "Tanımlar" başlıklı 3. maddesinde ise, "Her türlü balıkçı gemilerine hizmet vermek maksadı ile mendireklerle korunmuş, yeterli havuz ve geri saha ile barınacak gemilerin manevra yapabilecekleri su alanı ve derinliğe sahip, yükleme, boşaltma, bağlama rıhtımları ile suyu, elektriği, ağ kurtarma sahası, satış yeri, idare binası, ön soğutma ve çekek yeri bulunan, büyüklüğüne ve sağladığı imkanlara göre balıkçı limanı, barınma yeri veya çekek yeri olarak adlandırılan kıyı yapıları" olarak tanımlanmıştır. Söz konusu tanımlar incelendiğinde, balıkçı barınaklarının geniş bir alanda kurulan ve büyük ölçüde yapılaşma gerektiren yerler olduğu sonucuna ulaşılmaktadır. Dava konusu düzenlemede, nitelikli doğal koruma alanlarında yapılacak balıkçı barınaklarının hangi ölçü ve büyüklükte olacağı, hangi tip yapı ve yapılardan oluşacağı konusunda herhangi bir belirlemeye yer verilmemiştir.
3621 sayılı Kıyı Kanunu'nun "Kıyının Korunması, Yapı Yasağı, Kıyı ve Denizde Yapılacak Yapılar" başlılı 6. maddesinin 4. ve 5. fıkralarında, "(4) Kıyının kumluk veya çakıllık olduğu alanlarda denize girme, güneşlenme, amatör su sporları gibi faaliyetlerin gerçekleştirilmesine yönelik rekreatif amaçlı iskele yapılamaz. Ancak, kıyının kayalık karakter gösterdiği ya da kıyının kumluk veya çakıllık olmasına rağmen niteliği gereği su alanından başka türlü faydalanmanın mümkün olmadığı zorunlu hallerde genişliği üç metreyi geçmeyen ve platform niteliği taşımayan rekreatif amaçlı iskeleler yapılabilir. Buna ilişkin usul ve esaslar; 2634 sayılı Kanun kapsamındaki alanlarda Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından müştereken, diğer alanlarda ise Çevre ve Şehircilik Bakanlığınca belirlenir. (5) Kıyıda imar planı kararı ile; (a) İskele, liman, barınak, yanaşma yeri, rıhtım, dalgakıran, köprü, menfez, istinat duvarı, fener, çekek yeri, kayıkhane, tuzla, dalyan, tasfiye ve pompaj istasyonları gibi, kıyının kamu yararına kullanımı ve kıyıyı korumak amacına yönelik alt yapı ve tesisler, Sahil Güvenlik Komutanlığının faaliyetlerinin özelliği gereği kıyıdan başka yerde yapılması mümkün olmayan Sahil Güvenlik Komutanlığı bağlısı gemi/bot karakolları ve destek birimi binaları... yapılabilir." hükmüne; 03.08.1990 tarihli, 20594 sayılı Kıyı Kanunu'nun Uygulanmasına Dair Yönetmelik'in 13. maddesinin, dava konusu işlem tarihinde yürürlükte bulunan şeklinde ise, "Kıyıda onaylı uygulama imar planlarına göre ve çevre kirliliğinin önlenmesine ilişkin tüm önlemler alınmak koşulu ile aşağıdaki yapı ve tesisler yapılabilir: (a) Kıyının kamu yararına kullanımına ve kıyıyı korumak amacına yönelik altyapı ve tesisler: İskele, liman, barınak, yanaşma yeri, rıhtım, dalgakıran, köprü, menfez, istinat duvarı, fener, çekek yeri, kayıkhane, tuzla, dalyan, tasfiye ve pompaj istasyonları... (c) Kıyılarda ayrıca uygulama imar planı yapılmadan sabit olmayan duş, gölgelik, soyunma kabini, aralarında en az 150 metre mesafe olmak kaydı ile 6 m2’yi geçmeyen büfe ve kirletici etkisi olmayan fosseptik yapımını gerektirmeyen seyyar tuvalet ve ahşap iskeleler yapılabilir..." düzenlemesine yer verilmiştir.
Söz konusu düzenlemelerden de anlaşılacağı üzere, dava konusu maddede geçen "iskele" ifadesinden, imar planlarında gösterilmeden yapılabilecek ahşap iskelelerin mi yoksa daha farklı materyal ve inşa tekniklerinin kullanıldığı, uygulama imar planına işlenmesi zorunlu türde iskelelerin mi kastedildiği anlaşılamamaktadır.
"Doğal kaynak suyu kullanımına yönelik uygulamalar" ifadesi de yine uygulamanın niteliğine bağlı olarak, kaynak suyunun çıkarılmasından, şişelenmesi ve satışına kadar pek çok farklı türde tesisin kurulmasını kapsayan geniş bir kavramdır.
Dava konusu Yönetmelik'in 5. maddesinde, yukarıda belirtilen faaliyetlere ve yapılara ilişkin herhangi bir belirleme/sınırlama yapılmamış, başka bir deyişle, madde metninde, bu faaliyetlerin/yapıların hangilerine, hangi ölçülerde izin verileceğine ilişkin açık bir düzenlemeye yer verilmemiştir.
Bu durumda, önemli insan faaliyetleri tarafından etkilenmemiş, kırsal yaşam özellikleri taşıyan, aşırı derecede ve uygunsuz insan kullanımı mevcudiyetinden uzak alanlar olması gereken nitelikli doğal koruma alanlarının söz konusu nitelikleri dikkate alındığında, söz konusu faaliyet türlerinden bazılarının doğrudan doğruya, bazılarının ise belli bir kapasite ve büyüklüğe ulaşması durumunda, bu bölgelerin doğal yapısının bozulmasına yol açacağı, dolayısıyla, dava konusu madde metninin bu haliyle belirsizlik yarattığı ve "tıbbi ve aromatik bitki uygulamaları", "hayvancılık", "balıkçı barınağı", "iskele" ve "doğal kaynak suyu kullanımına yönelik uygulamalar" ifadelerinin, 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu'na, Yönetmelik'in 8. maddesinin herhangi bir değişikliğe konu edilmeyen 1. fıkrasında yer alan "nitelikli doğal koruma alanı" tanımına ve 3. fıkrasında belirtilen, nitelikli doğal koruma alanlarının taşıması gereken kriterler ile genel koruma ilkelerine uygun olmadığı sonucuna varılmıştır.
Maddede geçen "zorunlu teknik altyapı uygulamaları" ifadesine ilişkin olarak;
Dava konusu Yönetmelik değişikliği ile 19/07/2012 tarih ve 28358 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan Korunan Alanların Tespit, Tescil ve Onayına İlişkin Usul ve Esaslara Dair Yönetmelik'in "Nitelikli doğal koruma alanlarının ayırt edici özellikleri" başlıklı 8. maddesinin 2. fıkrası değiştirilmiş ve bu değişiklik kapsamında yer verilen diğer kullanımlar yanında nitelikli doğal koruma alanlarında "zorunlu teknik altyapı uygulamalarının" yapılabileceği kurala bağlanmıştır.
Teknik altyapı alanları, 14/06/2014 tarih ve 29030 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren Mekânsal Planlar Yapım Yönetmeliği
'nin "Mekânsal kullanım tanımları ve esasları" başlıklı 5. maddesinin 1. fıkrasının (k) alt bendinde: "Kamu veya özel sektör tarafından yapılacak elektrik, petrol ve doğalgaz iletim hatları, içme ve kullanma suyu ile yer altı ve yer üstü her türlü arıtma, kanalizasyon, atık işleme tesisleri, trafo, her türlü enerji, ulaştırma, haberleşme gibi servislerin temini için yapılan tesisler ile açık veya kapalı otopark kullanışlarına verilen genel isimdir." şeklinde tanımlanmıştır.
Dava konusu Yönetmelik'in 5. maddesinde, izin verilebileceği belirtilen, "teknik altyapı uygulamaları" ifadesinden kastın Mekansal Planlar Yapım Yönetmeliği'nde belirtilen teknik altyapı tanımı kapsamındaki uygulamalar olup olmadığının belirtilmediği gibi bu faaliyetlere hangi ölçülerde izin verileceğine ilişkin açık bir düzenlemeye de yer verilmemiştir.
Öte yandan teknik altyapı uygulamalarından zorunlu olanların yapılabileceği kurala bağlanmış ise de, nitelikli doğal koruma alanlarının yukarıda yer verilen tanımı ve özellikleri dikkate alındığında "zorunlu teknik altyapı uygulamaları" ifadesinin muğlak bir ifade olduğu, belirsizlik yarattığı ve açıklığa kavuşturulması gerektiği; düzenlemenin bu şekliyle hukuka uygun olmadığı sonucuna varılmıştır.
Dava konusu Yönetmelik'in 6. maddesi incelendiğinde;
19/07/2012 tarih, 28358 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan Korunan Alanların Tespit, Tescil ve Onayına İlişkin Usul ve Esaslara Dair Yönetmelik'in "Sürdürülebilir koruma ve kontrollü kullanım alanlarının ayırt edici özellikleri" başlıklı 9. maddesinin "Kesin korunacak hassas alanlar veya nitelikli doğal koruma alanlarını etkileyen, bu koruma bölgeleri ile bütünlük gösteren, korumaya katkı sağlayacak, doğal ve kültürel bakımdan uyumlu düşük yoğunlukta faaliyetler, turizm ve yerleşimlere izin veren alanlardır." şeklindeki 1. fıkrası, " Sürdürülebilir koruma ve kontrollü kullanım alanları; barındırdığı siluet, jeolojik ve ekolojik değerlerin korunması ve geliştirilmesi amacıyla alanın potansiyeli ve kullanım özellikleri göz önünde bulundurularak, kesin korunacak hassas alan ve nitelikli doğal koruma alanlarında izin verilen faaliyetlere ek olarak doğal ve kültürel bakımdan uyumlu düşük yoğunlukta faaliyetler, entegre tesis, turizm ve yerleşimlere izin veren alanlardır.” şeklinde değiştirilmiş ve aynı maddeye "Sürdürülebilir koruma ve kontrollü kullanım alanlarında bulunan madenlerin milli menfaatlere uygun olarak aranması, hangi şartlarda ve ölçülerde işletileceği, kapatılması ve alanın rehabilitasyonu ilke kararları doğrultusunda alınacak olan Bölge Komisyonlarının kararları doğrultusunda yapılır." şeklindeki 3. fıkra eklenmiştir.
Söz konusu değişiklikle, maddenin 1. fıkrasında, sürdürülebilir koruma ve kontrollü kullanım alanlarında, önceki düzenlemeyle izin verilen düşük yoğunlukta faaliyetler, turizm ve yerleşimlere ek olarak entegre tesislerin kurulmasına da izin verilmiş; maddeye eklenen 3. fıkrada ise, bu alanlarda, milli menfaatlere uygun olmak ve Bölge Komisyonlarınca, ilke kararları doğrultusunda karar alınmak şartlarıyla maden arama ve işletme faaliyetlerine izin verilmiştir.
Korunan Alanların Tespit, Tescil ve Onayına İlişkin Usul ve Esaslara Dair Yönetmelik'in 9. maddesinin 2. fıkrasında, sürdürülebilir koruma ve kontrollü kullanım alanlarının, "(a) Peyzajı ile uyumlu insan yerleşimlerini içinde bulundurur. (b) Doğal kaynak yönetim sistemleri ve ilgili kültürel değerleri, ekosistemleri ve habitatları içerir veya korunmasına katkı sağlar. (c) İnsanlar ve doğa arasında dengeli ilişkilerin geliştirilmesine ve muhafaza edilmesine katkıda bulunur. (ç) Uygulanabilir durumlarda yerel halkın sosyal ve ekonomik kazançlarına katkı sağlar. (d) Ulusal, bölgesel ve yerel seviyelerde doğal kaynakların sürdürülebilir kullanımına ve kalkınmaya destek olur. (e) Ekolojik, ekonomik ve sosyal boyutları dikkate alarak doğal kaynakların sürdürülebilir koruma ve kontrollü kullanımına elverişli alanlardır." özelliklerinden bir veya birkaçını taşıması gerektiği düzenlenmiştir.
Yukarıda da açıklandığı üzere, entegre sanayi, entegre ziraat, tarımsal amaçlı entegre işletmeler vb... farklı amaçla kurulmuş ve hedeflenen nihai ürünlerin elde edilmesine kadar gerekli fiziksel ve/veya kimyasal bütün işlemlerin yapılacağı ara kademeleri kendi bünyesinde barındıran entegre tesis kavramı geniş bir faaliyet alanını kapsamakta olup, dava konusu Yönetmelik'in 6. maddesinde, yukarıda belirtilen faaliyetlere ilişkin herhangi bir belirleme/sınırlama yapılmamış, başka bir deyişle, madde metninde, bu faaliyet türlerlerinden hangilerine ve hangi ölçülerde izin verileceğine ilişkin açık bir düzenlemeye yer verilmemiştir.
Barındırdığı peyzaj, jeolojik ve ekolojik değerler ve doğal kaynaklar nedeniyle korunması gerekli doğal sit alanı özellikleri gösteren sürdürülebilir koruma ve kontrollü kullanım alanlarında entegre tesislere izin verilmesi bu bölgelerin doğal yapısının bozulmasına yol açacağından, dava konusu Yönetmelik'in 6. maddesinde geçen "entegre tesis" ifadesinin, 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu ve koruma ilkelerine aykırı olduğu sonucuna varılmıştır.
Dava konusu düzenlemeyle 9. maddeye eklenen 3. fıkrada, sürdürülebilir koruma ve kontrollü kullanım alanlarında madencilik faaliyetlerine, milli menfaatlere uygun olmak ve madenin aranması, işletilmesi ve kapatılmasından, alanın rehabilitasyonuna kadarki tüm aşamalarda ilke kararlarına uygun olarak alınacak Bölge Komisyon kararları doğrultusunda faaliyet göstermek koşullarıyla izin verildiğinden ve bu koşullara uyulması halinde, sürdürülebilir koruma ve kontrollü kullanım alanlarının geri dönüşü mümkün olmayacak şekilde tahrip olmasından bahsedilemeyeceğinden, söz konusu düzenlemede ise 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu ve koruma ilkelerine aykırılık görülmemiştir.
Bu itibarla, dava konusu Yönetmelik'in 5. maddesinde yer alan "tıbbi ve aromatik bitki uygulamaları, hayvancılık, balıkçı barınağı, iskele, doğal kaynak suyu kullanımına yönelik uygulamalar, doğal göl ve denizler hariç kültür balıkçılığı faaliyetleri, zorunlu teknik altyapı uygulamaları" ifadeleri ile 6. maddesinde yer alan "entegre tesis" ifadesinde hukuka uygunluk; dava konusu maddelerdeki diğer düzenlemeler yönünden ise hukuka aykırılık bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
KARAR SONUCU:
Açıklanan nedenlerle;
1.Dava konusu Yönetmeliğin 5. maddesinde yer alan "tıbbi ve aromatik bitki uygulamaları, hayvancılık, balıkçı barınağı, iskele, doğal kaynak suyu kullanımına yönelik uygulamalar, doğal göl ve denizler hariç kültür balıkçılığı faaliyetleri, zorunlu teknik altyapı uygulamaları" ifadeleri ile 6. maddesinde yer alan "entegre tesis" ifadesinin İPTALİNE,
2. Yönetmeliğin dava konusu diğer düzenlemeleri yönünden ise DAVANIN REDDİNE,
3. Karar kısmen iptal, kısmen retle sonuçlandığından, ayrıntısı aşağıda gösterilen toplam ... TL yargılama giderinin ... TL'sinin davalı idareden alınarak davacıya verilmesine, kalan kısmının davacı üzerinde bırakılmasına, ... TL yargılama giderinin ... TL'sinin davacıdan alınarak davalı idareye verilmesine, kalan kısmının davalı üzerinde bırakılmasına,
4. Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca ... TL vekâlet ücretinin davalı idareden alınarak davacıya, ... TL vekâlet ücretinin ise davacıdan alınarak davalı idareye verilmesine,
5. Posta giderleri avansından artan tutarın kararın kesinleşmesinden sonra taraflara iadesine,
6. Bu kararın tebliğ tarihini izleyen 30 gün içerisinde Danıştay İdari Dava Daireleri Kuruluna temyiz yolu açık olmak üzere, 16/03/2022 tarihinde 6. madde yönünden oyçokluğuyla, diğer düzenlemeler yönünden oybirliğiyle karar verildi.
KARŞI OY (X) :
Dava konusu Yönetmeliğin 6. maddesi ile, Yönetmelik'in 9. maddesinin 1. fıkrasının değiştirilmesine ilişkin olarak; söz konusu değişiklikle "sürdürülebilir koruma ve kontrollü kullanım alanı" tanımının ortadan kaldırıldığı ve dava konusu düzenlemeyle daha çok, bu alanların korunması gereken niteliklerine değil, bu alanlarda yapılabilecek faaliyetlere yer verildiği görülmüştür.
Aynı madde ile Yönetmelik'in 9. maddesine eklenen 3. fıkrayla, sürdürülebilir koruma ve kontrollü kullanım alanlarında maden arama ve işletme faaliyetlerine izin verilmesinin ise, madencilik faaliyetlerinin düşük yoğunlukta faaliyetler olarak kabul edilmesinin mümkün olmadığı dikkate alındığında, doğal yapının bozulmasına yol açabilecek nitelikte olduğundan ancak düşük yoğunlukta faaliyetlere izin verilebilecek olan sürdürülebilir koruma ve kontrollü kullanım alanlarında yapılmasının mümkün olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
Açıklanan nedenlerle, dava konusu Yönetmeliğin 6. maddesinin iptaline karar verilmesi gerektiği oyuyla, aksi yöndeki çoğunluk kararına katılmıyoruz.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.