![Abaküs Yazılım](/3.png)
Esas No: 2021/13044
Karar No: 2022/3065
Karar Tarihi: 07.03.2022
Yargıtay 10. Hukuk Dairesi 2021/13044 Esas 2022/3065 Karar Sayılı İlamı
10. Hukuk Dairesi 2021/13044 E. , 2022/3065 K."İçtihat Metni"
Bölge Adliye
Mahkemesi : ... Bölge Adliye Mahkemesi 7. Hukuk Dairesi
İlk Derece
Mahkemesi : ... İş Mahkemesi
Dava, hizmet tespiti istemine ilişkindir.
İlk Derece Mahkemesince, hükümde belirtilen gerekçelerle davanın kısmen kabulüne dair verilen karara karşı davalılar ve feri müdahil Kurum vekilleri tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine, ... Bölge Adliye Mahkemesi 7. Hukuk Dairesince istinaf başvurunun esastan reddine karar verilmiştir.
... Bölge Adliye Mahkemesi 7. Hukuk Dairesince verilen kararın, davalılar avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
I-İSTEM
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davacının, davalılara ait Kale Simit Fırını işletmesinde 10/07/1994 tarihinde işe başladığını ve 2006 yılının Temmuz ayında iş akdinin sona erdiğini, bu süre içerisinde davacının aralıksız çalıştığını, davacının sigorta günlerini öğrenmek için SGK'ya gittiğinde ya sigortalı gösterilmediğini ya da çalıştığı günlerin tamamının gösterilmemiş olduğunu öğrendiğini, sigorta kayıtlarında belirli aralıklarda sigortalı gözükmesinin nedeninin davalıların usulsüz beyanlarda bulunarak SGK'yı yanıltmaları olduğunu, bahse konu sürelerin davacının mağduriyetini giderebilecek süreler olmadığını, davacının gece saat 03.00- 04.00 saatlerine kadar aralıksız çalıştığını, günlük çalışmasının 15- 16 saati bulduğunu, Cumartesi- Pazar dahi çalıştığını, ağır şartlarda çalıştığını, işçi olarak çalışmış olduğu sürelerde simit fırınının temizliği, malzeme taşınması, fırının yakılması, ürünün malzemesinin hazırlanması, pişirilmesi, satıma hazır edilmesi vs. Bir çok işin müvekkil tarafından gerçekleştirildiğini, işletmenin davacı tarafından bir aile şirketi gibi düşünülmesi nedeniyle de normal bir işçiden daha fazla özveride bulunduğunu, zira davalılardan ...'ın davacının babası olduğunu belirterek, davanın kabulü ile, davacının 10/07/1994 tarihinden başlayarak 2006 Temmuz ayına kadarki sigorta hizmetlerinden faydalandırılmasına, sigortalandırma bedellerinin, yargılama giderlerinin ve vekalet ücretinin davalılara yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
II-CEVAP
Davalı işveren vekili davacının, davalılardan ...'ın oğlu olduğunu, diğer davalı ...'nın ise ...'ın ortağı olduğunu, davacının çalıştığı sürelerin SGK Sicil kayıtlarından anlaşılldığını, bunun dışında davacının bir çalışmışlığı olmadığını, çalışmalarının aralıklı olduğunu ve çalıştığı kadar hizmet karşılığında prim ödendiğini, davacının istikrarsız çalışmışlığı nedeniyle davalılardan ... ile ... arasında sorun bile yaşandığını, hizmet tespiti isteminde hak düşürücü sürenin 506 sayılı kanunun 79/10 maddesinin, yasanın yürürlüğe girdiği dönemlerde 5 yıl iken, 20/06/1987 tarih ve 3395 saylı yasanın 5. Maddesi ile on yıla çıkarıldığını, 01/06/1994 tarih 3995 sayılı yasanın üçüncü maddesi ile tekrar 5 yıla indirildiğini, iş bu yasanın yürürlükte olduğunu, kabul anlamına gelmemek üzere davacının bu süre içerisinde çalışmış olsa bile, işten ayrılma tarihinden itibaren 5 yıldan fazla süre geçmiş olduğundan, öncelikle davanın hak düşürücü süre nedeniyle reddinin gerektiğini, davacının davalıların işyerinden ayrıldıktan sonra başka iş yerlerinde çalıştığını, ayrıca davacının kendi adına, kendi adına olmasa bile başkası adına kayıtlı ortak olduğu bağımsız işyeri işlettiğini, davacının usul ve yasaya Yargıtay'ın yaygın ve yerleşik içtihatlarına göre yazılı belgeler dışında ayrıca sigortalı olarak aynı iş yerinde başka işyerinde çalışanların tanıklığıyla ve bordro tanıklarıyla davasını ispat etmek zorunda olduğunu belirterek, usul ve yasaya aykırı somut delillere dayanmayan davanın reddine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacı üzerine bırakılmasın karar verilmesini talep etmiştir.
Feri Müdahil SGK vekili cevap dilekçesinde özetle ; kurumu kayıtlarının resmi belge olması nedeniyle davacının resmi kayıtlarda görünmeyen hizmetinin varlığını aynı güçteki delillerle kanıtlaması gerektiğini, iddianın tanık beyanları ile ispatının mümkün olmadığını, bu itibarla kurum kayıtları ile çelişen davanın reddini talep ettiklerini beyan etmiştir.
III-MAHKEME KARARI
A-İLK DERECE MAHKEME KARARI
Davanın kısmen kabulü ile;
1-Davacının, ... sicil numaralı işyerinde 1998 yılında 300 gün, 1999 yılında 360 gün, 2000 yılında 360 gün, 2001 yılında 151 gün, 2004 yılında 120 gün, 2005 yılında 360 gün, 2006 yılında 180 gün daha hizmet akdi ile asgari ücretten çalıştığının tespitine, fazlaya ilişkin istemin reddine,karar vermiştir.
B-BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI
-İlk derece mahkemesinin kararının yasal ve hukuksal gerekçeleri ile dayanağı maddi delillere ve özellikle bu delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmadığından 6100 sayılı HMK'nun madde 353/1-b.1 hükmü gereğince davalılar vekilinin ve fer'i müdahil SGK vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine, karar verilmiştir.
IV-TEMYİZ KANUN YOLUNA BAŞVURU VE NEDENLERİ:
Davalı işverenler vekili, eksik araştırma olduğundan bahisle hükmün bozulmasını istemiştir.
V-İLGİLİ HUKUK KURALLARI VE İNCELEME:
1-Dosyadaki yazılara, toplanan delillere ve hükmün dayandığı gerektirici sebeplere göre, sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2-Davanın yasal dayanağı 506 sayılı Yasanın 79/10. maddesi olup bu tür sigortalı hizmetlerin tespitine ilişkin davaların, kamu düzeniyle ilgili olduğu ve bu nedenle de özel bir duyarlılıkla ve özenle yürütülmesinin zorunlu ve gerekli bulunduğu açıktır. Bu çerçevede, hak kayıplarının ve gerçeğe aykırı sigortalılık süresi edinme durumlarının önlenmesi, temel insan haklarından olan sosyal güvenlik hakkının korunabilmesi için, bu tür davalarda tarafların gösterdiği kanıtlarla yetinilmeyip, gerek görüldüğünde resen araştırma yapılarak kanıt toplanabileceği de göz önünde bulundurulmalıdır.
506 sayılı Kanunun 79/10. maddesi hükmüne göre; Kuruma bildirilmeyen hizmetlerin sigortalı hizmet olarak değerlendirilmesine ilişkin davanın, tespiti istenen hizmetin geçtiği yılın sonundan başlayarak 5 yıl içinde açılması gerekir. Bu yönde, anılan madde hükmünde yer alan hak düşürücü süre; yönetmelikle tespit edilen belgeleri işveren tarafından verilmeyen veya çalışmaları Kurumca tespit edilemeyen sigortalılar için geçerlidir. Bir başka anlatımla; sigortalıya ilişkin olarak işe giriş bildirgesi, dönem bordrosu gibi yönetmelikte belirtilen belgelerin Kuruma verilmesi ya da çalışmaların Kurumca tespit edilmesi halinde; Kurumca öğrenilen ve sonrasında kesintisiz biçimde devam eden çalışmalar bakımından hak düşürücü sürenin geçtiğinden söz edilemez. Ne var ki; sigortalının Kuruma bildiriminin işe giriş tarihinden sonra yapılması, bir başka ifade ile sigortalının hizmet süresinin başlangıçtaki bir bölümünün Kuruma bildirilmeyerek sonrasının bildirilmesi ve Kuruma bildirimin yapıldığı tarihten önceki çalışmaların, bildirgelerin verildiği tarihide kapsar biçimde kesintisiz devam etmiş olması halinde, Kuruma bildirilmeyen çalışma süresi yönünden hak düşürücü sürenin hesaplanmasında; bildirim dışı tutulan sürenin sonu değil, kesintisiz olarak geçen çalışmaların sona erdiği yılın sonu başlangıç alınmalıdır.
"Dosya kapsamındaki bilgi ve belgelere göre; davacının davalı işyerinde kesintisiz çalıştığını iddia ettiği dönem içerisinde 10/07/1994 - 31/05/1995, 01/03/1997 - 31/10/1997, 02/06/2001 - 31/08/2004, tarihleri arasında davalı 11521 sicil nolu işyerinden; 01/01/1998 - 28/02/1998 tarihleri arasında dava dışı 23125 sicil nolu, 04/10/2006 - 01/03/2007 arasında dava dışı 34612 sicil sayılı iş yerinden hizmetinin kuruma bildirildiği, davacının, 22/05/1995 - 01/12/1996 tarihleri arasında askerlik yaptığı belirgindir.
Mahkemece 8.10.2014 tarihinde açılan davaya göre; davacının 1.3.1998-2.6.2001 arasındaki süreye ilişkin talebinin hak düşürücü süreye uğradığı gözetilmeden yazılı şekilde karar verilmiş olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O hâlde, davalılar vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve ... Bölge Adliye Mahkemesi 7. Hukuk Dairesinin istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin kararı kaldırılarak İlk Derece Mahkemesince verilen hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: ... Bölge Adliye Mahkemesi 7. Hukuk Dairesi kararının 373/1 maddesi gereğince kaldırılarak temyiz edilen ilk derece mahkemesi hükmünün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde ilgililere iadesine, dosyanın kararı veren İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, Üye ...‘ın muhalefetine karşı, Başkan ..., Üyeler ..., ... ve ...'ün oyları ve oy çokluğuyla 07.03.2022 gününde karar verildi.
KARŞI OY
Kuruma bildirilmeyen sigortalı çalışmaların tespitine ilişkin dava şartları, 506 sayılı Kanunun 79/10. maddesinde belirtilmiştir. Bunlar; 506 sayılı Kanun kapsamında sigortalı sayılma, yönetmelikte belirtilen belgelerin işveren tarafından kuruma verilmemiş olması ya da çalışmaların Kurum tarafından saptanmaması ve davanın beş yıllık hak düşürücü süre içinde açılmış olması şeklinde ifade edilmiştir. Sayın çoğunluk ile aramızdaki ihtilaf davanın hak düşürücü süre içinde açılıp açılmadığı noktasından kaynaklanmaktadır.
Bildirimsiz kalan sigortalı çalışmaların tespiti davalarının, tespiti istenen hizmetin geçtiği yılın sonundan başlayarak beş yıl içinde açılabileceği öngörülmüştür. Bu sürenin hak düşürücü bir süre olduğu Yargıtay'ın yerleşmiş, oturmuş görüşlerindendir.
506 sayılı Kanunun 79/1 maddesinde açıkça, işveren tarafından sigortalılara ilişkin hangi belgeleri Kuruma vermesi gerektiğinin yönetmelikle düzenleneceği belirtilmiştir. Atıf yapılan Sosyal Sigorta İşlemleri Yönetmeliği'nde, işveren tarafından Kuruma verilmesi gereken belgeler; işe giriş bildirgesi, aylık sigorta primleri bildirgesi, dönem bordrosu vs. olarak belirtilmiştir. Bu belgelerden herhangi birinin Kuruma verilmesi veya Kurum tarafından fiilen ya da kayden sigortalı çalışma olgusunun tespiti halinde hak düşürücü süreden söz edilemeyecektir.
Kesintili çalışma halinde de, yukarıda açıklanan hususlar her bir çalışma dönemi açısından geçerli olacaktır.
Yönetmelikte belirtilen işe giriş bildirgesinin, sigortalı işe alınır alınmaz düzenlenerek Kuruma verilmesi gerekirken, somut uyuşmazlıkta olduğu gibi, çalışmaya başlandıktan bir süre sonra verildiği sıkça karşılaşılan bir durumdur. Bu nedenle işe giriş bildirgesinden önceki çalışmalar, işe giriş bildirgesi sonrasında da kesintisiz olarak devam etmiş ise; başka bir anlatımla blok bir çalışma dönemi varsa bu dönem içerisinde işe giriş bildirgesinin Kuruma verilmesi halinde hak düşürücü süreden söz edilmeyecektir. Zira işe giriş bildirgesi verilmekle sigortalının çalışmasından Kurum haberdar olduğundan, artık gerekli denetimleri yapmak sigortalının sigortalı hizmetlerinin eksiksiz bildirilmesini sağlamak Kurum sorumluluğundadır. Denetim görevini yapmayan Kurum'un kendi kusurundan yaralaması düşünülemez.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 26.2.2003 gün ve 2003/21-44- 98, 23.4.2004/21-369- 371 27.2.2008 gün ve 2008/21-163-207, 14.11.2012 gün ve 2012/21-735-795 Esas ve Karar sayılı ilamlarında da aynı ilkeler benimsenmiştir
Somut olayda da, bu ilkeler kapsamında hak düşürücü sürenin geçmediğine yönelik mahkeme kararının yerinde olduğu blok çalışma varsa hak düşürücü süreye uğramayacağından, davanın kabulüne dair mahkeme kararının onanması gerektiği kanaatinde olduğumdan, Sayın çoğunluğun kararına bu nedenle katılmıyorum.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.