9. Ceza Dairesi 2013/11854 E. , 2014/1002 K.
"İçtihat Metni"Mahkemesi :Asliye Ceza Mahkemesi
Suç : Hakaret, mühür bozma, iftira
Hüküm : 1- 15.01.2008, 14.04.2008 ve 10.06.2008 tarihli hakaret suçları nedeniyle; TCK"nın 125/1, 43, 52/2-4. maddeleri uyarınca mahkumiyet
2- 17.06.2008 tarihli hakaret suçu nedeniyle; TCK"nın 125/1, 52/2-4. maddeleri uyarınca mahkumiyet
3- Diğer hakaret suçları nedeniyle; Beraat
4- Mühür bozma suçu nedeniyle; TCK"nın 203, 52/2-4. maddeleri uyarınca mahkumiyet
5- İftira suçu nedeniyle; Karar verilmesine yer olmadığına
Dosya incelenerek gereği düşünüldü:
Temyiz dilekçesinin içeriğine göre, katılan tarafından Resmî belgeyi bozmak, yok etmek veya gizlemek suçundan verilen beraat hükmüne yönelik olarak bir itiraz ileri sürülmediğinden, bu hükmün temyiz kapsamı dışında kaldığı belirlenerek yapılan incelemede;
1- Katılanın mühür bozma suçundan kurulan hükme ilişkin temyizinin incelenmesinde;
Mühür bozma suçunun niteliği ve suçla korunan hukuki yarar da gözetildiğinde sanığa yüklenen suçtan doğrudan doğruya zarar görmeyen şikayetçinin davaya katılamayacağı ve tüm suçlar yönünden verilen katılma kararının bu suça ilişkin hükmü temyiz etme yetkisi vermeyeceğinden, katılanın anılan suçtan kurulan hükme yönelik temyiz isteminin 1412 sayılı CMUK"nın 317. maddesi gereğince REDDİNE,
Mühür bozma suçundan kurulan hükme yönelik sanık müdafiinin temyizine gelince;
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 31.03.2009 tarih, 2008/256 esas ve 2009/79 sayılı kararında da belirtildiği üzere; Ceza yargılamasının en önemli ilkelerinden biri olan “kuşkudan sanık yararlanır” kuralı uyarınca, sanığın bir suçtan cezalandırılmasının temel koşulu, suçun kuşkuya yer vermeyen bir kesinlikle ispat edilmesine bağlıdır. Gerçekleşme şekli kuşkulu olan ve tam olarak aydınlatılamamış olaylar ve iddialar sanığın aleyhine yorumlanarak mahkûmiyet hükmü kurulamaz. Ceza mahkumiyeti kesin ve açık bir ispata dayan-malıdır. Bu ispat, hiçbir kuşku ve başka türlü bir oluşa olanak vermeyecek açıklıkta olmalıdır. Yüksek de olsa bir olasılığa dayanılarak sanığı cezalandırmak, ceza yargılamasının en önemli amacı olan gerçeğe ulaşmadan, varsayıma dayalı olarak hüküm vermek anlamına gelir.
Somut olayda, mühürlenen yerin sanığın danışmanlığını yaptığı başka kişiler tarafından da kullanılan ve onlarında girip çıkabileceği bir iş yeri olması nedeniyle, sanığın mühürlenen binaya girdiği veya başka bir şahsı binaya girmeye azmettirdiğine dair her türlü kuşkudan uzak, yeterli inandırıcı ve kesin delil bulunmadığı gözetilmeden yüklenen suçtan beraati yerine yazılı şekilde mahkumiyetine karar verilmesi,
3- Hakaret ve iftira suçlarından kurulan hükümlere ilişkin sanık müdafii ve katılanın temyizlerinin incelenmesinde;
Hükümden sonra 02.07.2012 tarihinde kabul edilip 05.07.2012 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürülüğe giren 6352 sayılı Kanunun geçici 1. maddesi ile, “31.12.2011 tarihine kadar, basın ve yayın yoluyla ya da sair düşünce ve kanaat açıklama yöntemleriyle işlenmiş olup; temel şekli itibariyle adli para cezasını ya da üst sınırı beş yıldan fazla olmayan hapis cezasını gerektiren bir suçtan dolayı” açılan ve kovuşturma evresinde bulunan davaların ertelenmesi
öngörülmüştür. Düzenlemenin, erteleme bakımından amir bir hüküm içerdiği görülmektedir.
Kanun koyucunun “sair düşünce ve kanaat açıklama yöntemleri” ifadesiyle, 6352 sayılı Kanunun geçici 1. maddesinin uygulanma kapsamı bakımından; düşünce ve kanaatin suç oluşturduğu iddia edilen içeriğini değil ancak failin bunu açıklarken kullandığı yöntemi dikkate aldığı, suç için öngörülen cezanın tür ve miktarı ile suç tarihi yönünden sınırlama getiren kanun koyucu suçların katalog şeklinde tek tek sayılması yerine, düşünce ve kanaat açıklama yöntemleri bağlamında işlenebilecek fiillerin işlenme biçimleri itibariyle bir düzenleme yapmayı uygun gördüğü anlaşılmaktadır.
6352 sayılı Kanunun geçici 1. maddesinin amaç, kapsam ve gerekçesi birlikte nazara alındığında; yasa koyucunun “düşünce” açıklamaları yanında “kanaat” açıklamalarını da kamu davasının açılması, kovuşturma ve infazın ertelenmesi biçiminde koruduğu görülmekle birlikte düşünce ve kanaat açıklama özgürlüğü ile bağdaşmayacak derecede aşırılıklara varan ve düşünce ve kanaat olarak kabul edilemeyecek olan kaba sövme gibi fiillerin anılan madde kapsamı dışında tutulduğu anlaşılmaktadır.
Bu ilkeler ışığında somut olay incelendiğinde; Sanığa yüklenen suçların tarihi ve gerektirdiği cezalar ile fiillerin gerçekleştiriliş yöntemi de nazara alındığında anılan kanunun geçici 1. maddesi kapsamında kaldığı sanık tarafından gerçekleştirildiği iddia ve kabul edilen fiillerin kanun kapsamı dışına çıkarılmayı gerektirecek kaba sövme niteliğinde bulunmadığı anlaşıldığından sanığa yüklenen suçların 6352 sayılı Kanunun geçici 1. maddesi kapsamında düşünce ve kanaat açıklama yöntemiyle işlendiği ve anılan maddenin birinci fıkrasının "b" bendinde yer alan "kovuşturma evresinde, kovuşturmanın ertelenmesine karar verilir" şeklindeki düzenleme karşısında sanığın hukuki durumunun yeniden takdir ve tayininde zorunluluk bulunması,
Bozmayı gerektirmiş, sanık müdafii ile katılanın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükümlerin bu sebeplerden dolayı BOZULMASINA, 23.01.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.