1. Hukuk Dairesi 2019/2375 E. , 2019/4677 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ..."in raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Davacılar, mirasbırakan ..."nun 14.05.2010 tarihinde öldüğünü, ölümünden sonra bakıcılığını yapan davalı ile 11.03.2010 tarihinde evlendiğini ve kayden maliki olduğu 306 parsel sayılı taşınmazdaki kat irtifakı kurulu 2 numaralı tripleks meskeni davalıya satış suretiyle temlik ettiğini öğrendiklerini, yapılan temlikin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek, tapu kaydının iptali ile mirasçılar adına tescili isteğinde bulunmuşlar, 16.07.2012 tarihli dilekçe ile de taşınmazın mirasbırakan ... adına tesciline karar verilmesini talep etmişlerdir.
Davalı, temlik tarihinde murisin yanında çalıştığını ve taşınmazı bedeli karşılığında satın aldığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar Dairece; “... mahkemece gerek kısa kararda gerekse gerekçeli kararın hüküm fıkrasında ""davanın kabulüne"" denilmekle yetinilmiş olup, çekişmeli taşınmazın tapu kaydının ne şekilde iptal edildiği ve kimler adına ne şekilde tesciline karar verildiğini gösterir şekilde infazı olanaklı bir hüküm kurulmamıştır ... O halde, mahkemece yasanın emredici nitelikteki hükmü gözetilerek öncelikle, denetimi ve infazı olanaklı olacak şekilde bir hüküm kurulmalıdır...” gerekçesiyle bozulmuş, mahkemece bozma ilmaına uyularak yapılan yargılama sonunda muvazaa iddiasının kanıtlandığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; 306 sayılı parseldeki çekişme konusu 2 nolu bağımsız bölüm mirasbırakan ... adına kayıtlı iken 15.07.2004 tarihinde intifa hakkını üzerinde tutarak kuru mülkiyetini satış suretiyle davalı ..."a satış suretiyle devrettiği, davalı ile murisin 11.03.2010 tarihinde evlendikleri, evliliğin iptali isteği ile açılan dava sonucunda ... Asliye Hukuk Mahkemesinin (Aile Mahkemesi Sıfatıyla ) 17.07.2012 tarih ve 2010/372 E- 2012/264 K sayılı kararı ile Türk Medeni Kanununu 145/3.maddesi uyarınca evliliğin iptaline karar verildiği, mirasbırakan Sami"nin 14.05.2010 tarihinde ölümü ile geride sağ eşi davalı ... ile davacı çocukları .... ..., ... ...,... ile davacı torunu... ve dava dışı kızı ... ile torunu ..."nun kaldıkları anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 01.04.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunun 706., Türk Borçlar Kanunun 237. (Borçlar Kanunun 213.) ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile mirasbırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Öte yandan, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun (HMK) 190. maddesinde, "İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir."; 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu"nun(TMK) 6. maddesinde, "Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür." şeklinde yer alan hükümlerle, açılmış bir davada ispat yükünün kural olarak davacıya yüklendiği tartışmasızdır.
Somut olayda, dinlenen tanıkların dava konusu temlikin muvazaalı olduğu yönünde görgüye dayalı beyanda bulunmadıkları, mirasbırakanın mal kaçırmasını gerektirir somut bir durumu ortaya koyamadıkları da açıktır. Salt bedeller arasındaki oransızlık da tek başına muvazaanın delili değildir.
Bu durumda, toplanan deliller ve yukarıda değinilen ilkeler birlikte değerlendirildiğinde temlikin mal kaçırmak amaçlı ve muvazaalı olduğu iddiasının ispat edilmediği sabittir.
Hal böyle olunca, davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile kabulüne karar verilmesi doğru değildir.
Davalının yerinde görülen temyiz itirazlarının kabulüyle, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 18.09.2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.