22. Hukuk Dairesi 2012/13243 E. , 2013/5028 K.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
DAVACI-KARŞI
AVUKAT ...
DAVALI-KARŞI
DAVA : Davacı, kıdem, ihbar tazminatı, yıllık izin, fazla mesai ile genel tatil ücreti alacaklarının ödetilmesine, karşı davacı ise uğranılan şirket zararının tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme, asıl davanın kabulüne, karşı davanın ise reddine karar vermiştir.
Hüküm süresi içinde davalı-karşı davacı avukatı tarafından temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı vekili, davacının davalı şirkette 30.09.1999-08.03.2004 tarihleri arasında çalıştığını, 08.03.2004 tarihinde davalı işverenlik tarafından gerçeklerle bağdaşmayan, iftira içerikli belge imzalatılmaya çalışıldığını, davacının işveren tarafından sunulan belgeyi imzalamaması üzerine iş sözleşmesinin haklı bir neden bulunmadığı halde feshedildiğini ileri sürerek, bir kısım işçilik alacaklarının tahsilini talep etmiştir.
Davalı - karşı davacı vekili davacının müvekkili şirkette depocu olarak çalıştığı dönemde kendisine teslim edilen mallarda eksiklikler olduğunun tespit edildiğini, davacının kendisinden beklenen özeni göstermemesi, depoda yapılan incelemelerde tespit edilen eksiklikler konusunda makul bir açıklama yapamaması sonucunda müvekkili şirkete 27. 293,04 Euro zarar verdiğinin tespit edildiğini, bu şekilde müvekkili şirketin güvenini kötüye kullanan ve doğruluk ve bağlılığa uymayan davranışlarda bulunduğundan davacının iş sözleşmesinin 4857 sayılı İş Kanunu"nun 25/II-e maddesi uyarınca haklı olarak feshedildiğini belirterek davanın reddi gerektiğini savunmuş; birleşen dava dosyasında davacı işçinin 30.09.1999-08.03.2004 tarihleri arasında depocu olarak çalışmakta iken kendisine emanet edilen malzemeleri eksilterek müvekkili şirketi zarara uğrattığı iddiasıyla 51.521,82 TL alacağın tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkemece yapılan yargılama sonunda davalı işverenin haklı fesih gerekçesi olarak dayandığı güveni kötüye kullanarak zarar verme olgusunun gerçekleşmediği, ceza davasında hukuk hakimi yönünden bağlayıcılık kazanan maddi olgular dikkate alınarak ispat yükümlülüğü altındaki davalı işverenin haklı fesih gerekçelerini kanıtlayamadığı gerekçesiyle davanın kabulüne; karşı davanın ise reddine karar verilmiştir.
Karar davalı – karşı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
1-Dosyadaki yazılara, toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre davalı- karşı davacı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.
2-Dosya içeriğine göre davacının davalı işyerinde 30.09.1999-08.03.2004 tarihleri arasında depocu olarak çalıştığı, iş sözleşmesi davalı işveren tarafından davacın sorumluluğu altındaki depoda yapılan incelemelerde tespit edilen eksiklikler nedeniyle 4857 sayılı Kanun"un 25/II-e maddesi gereğince feshedilmiştir.
4857 sayılı İş Kanunu"nun ahlak ve iyi niyet kurallarına uymayan haller ve benzerleri başlığı altında düzenlenen 25/II-e bendine göre, işçinin işverenin güvenini kötüye kullanması, hırsızlık yapması, işverenin meslek sırlarını ortaya atması gibi doğruluk ve bağlılığa uymayan davranışlarda bulunması işverene haklı sebeple derhal fesih hakkı vermektedir.
Somut uyuşmazlıkta, işyerine ait depoda mal açığı tespit edildiği, bu duruma ilişkin tutanak düzenlendiği ve davacının savunmasının alındığı anlaşılmaktadır. Yine davalı işyerinin davacı hakkında fesih sebebi yapılan davranışı ile ilgili hizmet sebebiyle emniyeti suistimal, güveni kötüye kullanma suçundan şikayetçi olduğu, davacının sanık sıfatı ile yargılandığı İzmir 8. Asliye Ceza Mahkemesinin 07.06.2007 gün 2005/ 173 Esas 2007/ 409 K. sayılı ceza davasında depodaki mal açığının davacı tarafından gerçekleştirildiği yönünde delil elde edilemediği gerekçesiyle beraatine karar verildiği ve kararın temyizi üzerine Yargıtay 15. Ceza Dairesi"nin 04.07.2012 gün ve 2012/8794 E. 2012/40676 K. sayılı ilamıyla sanık hakkındaki davanın zamanaşımı nedeniyle düşürülmesine karar verildiği anlaşılmaktadır.
Öncelikle somut bir olayla ilgili olarak ceza yargılaması ve hukuk yargılaması arasındaki ilişki genel olarak dava ve karar tarihinde yürürlükte bulunan 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 53. maddesinde ortaya konulmuştur. Anılan maddeye göre, “Hakim, kusur olup olmadığına yahut haksız fiilin faili temyiz kudretini haiz bulunup bulunmadığına karar vermek için ceza hukukunun mesuliyete dair ahkamiyle bağlı olmadığı gibi, ceza mahkemesinde verilen beraet karariyle de mukayyet değildir. Bundan başka ceza mahkemesi kararı, kusurun takdiri ve zararın miktarını tayin hususunda dahi hukuk hakimini takyit etmez.” denilmektedir. Benzer düzenleme karar tarihinden sonra yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 74. maddesinde de yer almaktadır. Bu hükümlerde kısaca, hukuk hakimin ceza ve hukuk yargılamasının kendisine özgü kuralları bulunması sebebiyle ceza mahkemesinde yapılan işlemler ve verilen kararlarla kural olarak bağlı olmadığı ifade edilmek istenmiştir. Ancak söz konusu hükümlere dayanılarak ceza mahkemesince yapılan, maddi vakıaların tespiti ile sanığa yüklenen eylemin sabit olup olmadığına ilişkin belirlemelerin hukuk hakimini bağlamayacağı söylenemez. Çünkü aksinin kabulü halinde aynı olayla ilgili olarak yargı tarafından iki farklı gerçeklik oluşturulmasına zemin hazırlanması söz konusu olur ki bu durumun benimsenmesi mümkün değildir.
Mahkemece emekli iş müfettişinden alınan hesap raporuna itibarla davacı hakkında açılan ceza davasındaki hukuk hakimi yönünden bağlayıcılık kazandığı belirtilen maddi olgulara göre yapılan değerlendirme ile feshin haklı nedene dayanmadığı gerekçesiyle davanın kabulüne karşı davanın reddine karar verilmiş ise de davacı hakkında fesih nedeni yapılan eylemi ile ilgili yürütülen soruşturma sonucunda açılan ceza davası temyiz incelemesi sırasında zamanaşımı nedeniyle düşürülmesine karar verilmek suretiyle kesinleşmiştir. Ceza davasının kesinleşme nedenine göre davacının işveren tarafından fesih nedeni yapılan eyleminin gerçekleşip gerçekleşmediği yönünden ceza dosyasının hukuk hakimini bağlayıcı bir yönü bulunmamaktadır. Buna rağmen mahkemece davacının ceza dosyasındaki deliller dikkate alınmak suretiyle konusunda uzman olmayan bilirkişinin mütalaasına itibarla karar verilmesi hatalıdır.
Davalı şirkete ait işyerinde keşif yapılarak muhasebeci, mali müşavir ve davalı şirketin faaliyet alanında deneyimli işletme ekonomisinde uzman bilirkişi heyetinden rapor alınarak davacının sorumlu olduğu depoda oluştuğu iddia edilen mal açığının bulunup bulunmadığı, mal açığı varsa davacının oluşan mal açığından sorumlu tutulmasını gerektirecek bir kusurunun bulunup bulunmadığı tespit edilerek; feshin haklı nedene dayanıp dayanmadığı kesin olarak belirlendikten sonra sonucuna göre bir karar verilmesi yerine eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı sebepten BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 12.03.2013 gününde oybirliğiyle karar verildi.