22. Hukuk Dairesi 2012/16795 E. , 2013/4894 K.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
DAVA : Davacı, prim alacağı ve cezai şart alacaklarının ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme, isteğin reddine karar vermiştir.
Hüküm süresi içinde davacı avukatı tarafından temyiz edilmiş olmakla, dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı, davalı işçinin bireysel satış personeli olarak işe başladığını, 24.07.2009 tarihinde insan kaynaklarına verdiği dilekçesi ile herhangi bir haklı sebep göstermeden görevinden istifa ettiğini, davalıyla imzalanmış olan protokolün 3. ve 12. maddeleri uyarınca komisyon tarifesi olarak kendisine ücret, satış yaptığı poliçeler üzerinden prim ve ödül ödendiğini, çalıştığı sürece satışına aracılık ettiği tüm poliçelerden tahakkuk eden komisyon ve ödül toplamının 3.948,00 TL olduğunu, davacının işten ayrılmasından sonra aracılık ettiği altmışdört adet hayat poliçesinin kırkiki adedi için şirkete iptal talebi ulaştığını, bu talepler üzerine Aralık 2009 "a kadar kırkiki adet hayat poliçesi iptal edildiğini, iptal edilen tutarın toplam 1.987,00 TL olduğunu, poliçenin iptali ile davalının haksız kazanç sağlamış olacağından 1.987,00 TL ödemenin şirkete iadesi gerektiğini, iptallerinin tamamının istifasının ardından gelmeye başladığını, poliçe iptalleri sebebiyle şirket poliçe primleri açısından da ciddi bir maddi kayba uğradığını, iptal edilen poliçelere sebebiyle şirket hayat branşında toplam 45.060,00 TL prim alacağından mahrum kaldığını, protokolün 13. maddesi ile cezai şart düzenlendiğini, davalının söz konusu protokolün 3/c. hükmüne aykırı davranak istifasının hemen ardından üç aylık bekleme süresi dolmadan davacı ile benzer konuda faaliyet gösteren ... ve Reasürans Brokerlığı Ltd. Şti."de işe başladığını ve hatta davacı şirket sigortalılarına ulaşarak poliçelerin iptaline, şirketin portföy ve prim kaybına sebep olduğunu, davalıya dava öncesinde rekabet yasağına uygun davranması yolunda ihtarname gönderildiğini, ancak davalının ihtarnameyi tebliğden imtina ederek kötüniyetli davrandığını beyanla davalıya ödenen prim, komisyon ve ödül ücretinden 1.987,00 TL ile cezai şart kapsamında 32.400,00 TL"nin davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmişir.
Davalı, davacı şirkette satış temsilcisi olarak çalışmaktayken annesinin hastalandığını ve aynı zamanda ailevi sorunlar yaşadığını, eşiyle boşandığını, 24.07.2009 tarihinde annesinin durumunun ağırlaştığını, şirketten sürekli izin alamaması sebebiyle şirket yetkilileri ve insan kaynaklarında görevli yöneticilerle durumu görüşüp işten ayrılmak zorunda kaldığını, diğer çalışanların ayrılırken yaptığı gibi ay sonunu bekleyip alacaklarını
aldıktan sonra ayrılmak yerine ücretinin ve primlerinin tam ödeneceğinin kendisine söylenmesi sebebiyle ay sonunu beklemeden 24.07.2009 tarihinde istifa ettiğini, bu sırada eşinden ayrılması ve annesinin rahatsızlığı yüzünden çalışmak zorunda olduğundan yeniden bildiği işte çalışmak üzere ... Reasürans Brokerliği Ltd. Şti."ye başvurduğunu ve burada izin alma konusunda da sorun yaşamayacağının belirtilmesi üzerine çalışmaya başladığını, kısa bir süre sonrada annesini kaybettiğini, davacı şirket nezdinde çalıştığı sırada yapmış olduğu poliçelerin sonradan iptal edilmesinden haberdar olmadığını ve sorumlu tutulmasının da mümkün olmadığını savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece, davalının özel sebeplerle işyerinden ayrıldığı, hayatını devam ettirebilmesi için yeni bir işte çalışmak zorunda olduğu, bu konuda çalışmasının da kısıtlanamayacağı, davalının ayrıldığı işyeriyle aynı konuda faaliyet gösteren başka bir işyerinde belirli süre çalışma yasağına ilişkin sözleşme hükmünün rekabet yasağı kapsamında değerlendirilmesi halinde bu sürenin davalının hayatını zorlaştırmayacak nitelikte makul bir süre olması gerektiği, cezai şart olarak değerlendirme yapılması durumunda ise sözleşmede taraflar arasında davacıyı da aynı şekilde yükümlülük altına sokan hüküm bulunması gerektiği, bu konuda sözleşmede karşılık hüküm bulunmadığı, diğer taraftan davalının davacı işyerinden istifasından sonra davalı tarafından daha önceden gerçekleştirilen poliçelerin iptal edilmesinde davalının rolü olduğunun ispat edilmediği, dosyaya sunulan poliçe iptali gerçekleştirilen kişilere ait dilekçe içeriklerinde iptallerin davalıdan kaynaklandığına dair beyan bulunmadığı, sözkonusu poliçelerin iptalinden davalının doğrudan sorumlu tutulamayacağı kanaatine varıldığından davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davacı vekili tarafından süresi içinde temyiz edilmiştir.
Dava, rekabet yasağının ihlalinden doğduğu ileri sürülen cezai şart ile prim, komisyon ve ödül ücretinin tahsili istemine ilişkin olup, öncelikle dikkate alınması gereken husus uyuşmazlığın 4857 sayılı İş Kanunu kapsamında değerlendirilip değerlendirileme- yeceği ve bu bağlamda iş mahkemesinin görevli olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu"nun 1. maddesine göre, iş mahkemelerinin görevi “İş Kanununa göre işçi sayılan kimselerle işveren veya işveren vekilleri arasında iş sözleşmesinden veya iş kanununa dayanan her türlü hak iddialarından doğan hukuk uyuşmazlıklarının çözülmesi”dir.
Davanın açıldığı tarih itibariyle yürürlükte bulunan mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 348. maddesi “İş sahibinin müşterilerini tanımak veya işlerinin esrarına nüfuz etmek hususlarında işçiye müsait olan bir hizmet sözleşmesinde her iki taraf, sözleşmesinin hitamından sonra, işçinin kendi namına iş sahibi ile rekabet edecek bir iş yapamamasını ve rakip bir müessesede çalışamamasını ve böyle bir müessesede şerik veya sair sıfatla alakadar olamamasını şart edebilirler. Rekabet memnuiyetine dair olan şart, ancak işçinin müşterileri tanımasından ve esrara nüfuzundan istifade ederek iş sahibine hissolunacak derecede bir zarar husulüne sebebiyet verebilecek ise caizdir. İşçi, sözleşmesinin yapıldığı zamanda reşit değil ise rekabet memnuiyetine dair olan şart batıldır.” hükmünü haiz olup, madde metninden de anlaşılacağı üzere bu madde sözü edilen sırlara vakıf işçinin sözleşme yapmak şartıyla işten ayrılması halinde aynı işi kendi adına yapmamasını, rakip bir müessesede çalışmamasını ve böyle bir müessesede şerik veya sair sıfatla alakadar olmamasını düzenlemektedir. Düzenleme, iş sözleşmesi içinde yer almakla birlikte iş sözleşmesi süresi içinde yapılmaması gereken bir hususta değil, iş sözleşmesinin sona ermesinden sonra yapılmaması gereken bir hususta düzenleme getirmektedir.
İş sözleşmesinin devamı sırasında rekabet yasağının ihlali şeklindeki sadakatsizlik iş mahkemesinde görülecek bir davanın konusunu oluşturur. Bu rekabet yasağının sözleşmeden veya kanundan kaynaklanmasının hukuki sonuçları aynıdır.
Oysa somut uyuşmazlıkta davacı taraf, davalının sözleşmenin sona ermesinden sonra gerçekleşen eylemi sebebiyle cezai şart istemektedir. Rekabet yasağının iş sözleşmesinin bitiminden sonraki bir tarihte ihlal edilmesi iş mahkemelerini görevli olmaktan çıkarmaktadır. Ayrıca rekabet yasağının belirlenmesinde ticari sırrın ne olduğu uzman mahkemelerce değerlendirilmesi gereken ve piyasa şartlarıyla sıkı sıkıya bağlı bulunan ticari bir konudur. Kaldı ki, davanın açıldığı tarih itibariyle yürürlükte bulunan mülga 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu"nun 4. maddesiyle kanun koyucu çok açık bir şekilde 818 sayılı Kanun"un 348. maddesinden kaynaklanan davaların mutlak ticari davalardan olduğunu öngörmüştür. Mutlak ticari davalar herhangi bir unsurun, bağlama noktasının veya sebebin davanın ticari niteliğini değiştirmediği, mahkemenin kanaatinin rol oynamadığı davalardandır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 29.02.2012 tarihli 2011/11-781 esas, 2012/109 karar sayılı ilamında da hizmet sözleşmesinin sona ermesinden sonra gerçekleşen rekabet yasağına aykırılığı düzenleyen, 818 sayılı Kanun’un 348. maddesi kapsamında değerlendirilmesi gereken uyuşmazlıklara ilişkin davaların 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 4/1-3. maddesi gereğince mutlak ticari dava niteliği taşıdığı ve mutlak ticari davaların görülme yerinin ise açık biçimde ticaret mahkemeleri olduğu belirtilmiştir.
Açıklanan sebeplerle, mahkemece ticaret mahkemelerinin görevine giren davanın görev yönünden reddi yerine esasına girilerek hüküm kurulması hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı sebepten BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 08.03.2013 gününde oybirliğiyle karar verildi.