14. Hukuk Dairesi 2019/12 E. , 2019/4992 K.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki temliken tescil, ikinci kademede irtifak hakkı tesisi davasından dolayı mahal mahkemesinden verilen yukarıda gün ve sayısı yazılı hükmün; Dairemizin 05.07.2018 gün ve 2016/434 Esas, 2018/5113 Karar sayılı ilamı ile bozulmasına karar verilmişti. Süresi içinde davacı vekili tarafından kararın düzeltilmesi istenilmiş olmakla, dosya içerisindeki bütün evrak incelenerek gereği düşünüldü:
K A R A R
Dava, temliken tescil mümkün olmazsa irtifak hakkı tesisi isteğine ilişkindir.
Davacı vekili, müvekkiline ait, 581 ada 1 parseldeki binanın davalılara ait 581 ada 2 parsele taşkın olduğunu, bu taşkınlığın yenileme çalışmalarından kaynaklandığını, taşan kısmın tapusunun iptali ile davacı adına tescilini veya irtifak hakkı tesis edilmesini talep etmiştir.
Davalılar vekili; davacının iyiniyetli olmadığını davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece; davacının tapu iptali ve tescil talebi yönünden şartları oluşmadığından davanın reddine, davalılara ait 581 ada 2 parselin 115,67 m2"lik kısmında davacı lehine irtifak hakkı tesisine karar verilmiştir.
Hükmü, davacı vekili ve davalılar vekilinin temyiz etmesi üzerine; Dairemizin 05.07.2018 tarih 2016/434 Esas, 2018/5113 Karar sayılı ilamı ile, davacıya ait taşınmazın ilk tesisi olan 424 numaralı parsel sayılı taşınmazın 05.03.1954 yılında tapulama ile tescil edildiği, beyanlar hanesindeki 28.08.1988 tarihli şerhte ise; taşınmazdaki binanın 425 numaralı parsele 216 m2 tecavüzlü olduğunun belirtildiği, 05.11.2013 tarihli bilirkişi raporunda da; davacıya ait 581 ada 1 parseldeki binanın davalılara ait 581 ada 2 parsel sayılı taşınmaza 115,67 m2 taşkın olduğunun tespit edildiği, mahkemece davacının iyiniyetli olduğunun kabul edildiği, dosyadaki tapu kayıtlarındaki şerhe göre bu taşkınlığın yenileme çalışmalarından önceye dayandığının sabit olduğu, davacının iyiniyetli olmadığı anlaşıldığından mahkemece davanın reddine karar verilmesi gerekçesi ile, hükmün bozulmasına karar verilmiştir.
Davacı vekili karar düzeltme yoluna başvurmuştur.
Dairemizce karar düzeltme aşamasında dosya yeniden tetkik edilmiş; davacı vekilinin 18.09.2014 havale tarihli dilekçe ile hükmü süresinde temyiz ettiği ve temyiz harcını yatırdığı ancak bozma ilamında temyiz talebinin sehven değerlendirilmediği, bu defa yapılan incelemede anlaşılmakla; davacı vekilinin karar düzeltme isteminin kabulüne karar verilerek işin esasının incelenmesine geçilmiştir:
1-Yapılan yargılamaya, toplanan delillere ve dairemizce de benimsenen mahkeme kararının gerekçesine göre hüküm usul ve yasaya uygun bulunduğundan davacı vekilinin temyiz itirazları yerinde görülmemiş, reddi gerekmiştir.
2- Davalılar vekilinin temyiz itirazlarına gelince;
TMK’nın 684 ve 718. maddeleri hükümleri gereğince yapı, üzerinde bulunduğu taşınmazın mütemmim cüzü (tamamlayıcı parçası) haline gelir ve o taşınmazın mülkiyetine tabi olur. Ancak, yasa koyucu somut olaydaki taşınmazların durumunu genel hükümlere bırakmamış, bu konumdaki taşınmazların maliki ile yapıyı yapan kişi arasındaki ilişkiyi TMK’nın 722, 723. ve 724. maddelerinde özel olarak düzenlemiştir. Uyuşmazlığın bu kapsamda değerlendirilmesi gerekecektir.
Bir kimsenin kendi malzemesi ile başkasının tapulu taşınmazına sürekli, esaslı ve mütemmim cüzü (tamamlayıcı parçası) niteliğinde yapı yapması halinde malzeme sahibinin iyiniyetli olması yanında diğer bazı koşullar da mevcutsa malzeme sahibi yapının bulunduğu alan ile yapının kullanılması için zorunlu arazi parçasının tescilini mülkiyet hakkı sahibinden isteyebilir.
TMK’nın 724. maddesinde yapı sahibine tanınan bu hak, kişisel hak niteliğinde olup, bina sahibi ve onun külli halefleri tarafından, inşaat yapılırken taşınmazın maliki kim ise ona ya da onun külli haleflerine karşı ileri sürülebilir. Hemen belirtmek gerekir ki, taşınmaza sonradan malik olan kişiye karşı da bu kişisel hak ancak yapı sahibini bu haktan mahrum bırakmak amacıyla arsa sahibi ile el ve işbirliği içinde olduğu iddiasıyla ileri sürülebilir.
Malzeme sahibinin TMK’nın 724. maddesine dayanarak tescil talebinde bulunabilmesi bazı koşulların varlığına bağlıdır;
a) Birinci koşul, malzeme sahibinin iyiniyetli olmasıdır.
TMK’nın 724. maddesi hükmünden açıkça anlaşılacağı üzere, taşınmaz mülkiyetinin yapı sahibine verilebilmesi için öncelikli koşul iyiniyettir. Öngörülen iyiniyetin TMK’nın 3. maddesinde hükme bağlanan sübjektif iyiniyet olduğunda da kuşku yoktur. Bu kural, malzeme sahibinin, elattığı taşınmazın başkasının mülkü olduğunu bilmemesini veya beklenen tüm dikkat ve özeni göstermesine karşılık bilebilecek durumda olmamasını ya da yapıyı yapmakta haklı bir sebebinin bulunmasını ifade eder.
Malzeme sahibinin tescil istemi ile açtığı davada iyiniyetin varlığı iddia ve savunmaya bakılmaksızın mahkemece re’sen araştırılmalıdır. Ne var ki, 14.02.1951 tarihli ve 17/1 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında belirtildiği gibi olay ve karinelerden, durumun özelliklerine göre kendisinden beklenen dikkat ve özeni göstermemiş olduğu açık bulunan malzeme sahibinin temliken tescil talebinde bulunması mümkün değildir. Çünkü bu gibi durumlarda kötüniyet karşı tarafın ispatı gerekmeden belirlenmiş olur. Ayrıca iyiniyet inşaatın başladığı andan tamamlandığı ana kadar devam etmelidir. (Sübjektif koşul)
İyiniyet koşulunun gerçekleşmediği durumlarda diğer koşulların gerçekleşip gerçekleşmediğinin araştırılmasına gerek bulunmamaktadır.
b) İkinci koşul, yapı kıymetinin taşınmazın değerinden açıkça fazla olmasıdır.
Bu koşul dava tarihine ve objektif esaslara göre saptanmalı, fazlalık ilk bakışta da kolayca anlaşılmalıdır. İnşaatın kapsadığı alanın ifrazı kabil ise arsa değeri yalnız bu kısma göre, aksi halde tamamının değerine göre bulunmalıdır. İnşaatın kaldırılmasının arazi ve malzemeye vereceği zarar, kaldırılmasıyla malzeme sahibinin elde edeceği yarardan daha fazla ise inşaatın kaldırılması fahiş bir zarara yol açacaktır. (Objektif koşul)
c) Üçüncü koşul ise yapıyı yapanın (malzeme sahibinin), taşınmaz malikine uygun bir bedel ödemesidir.
Uygun bedel genellikle yapı için gerekli olan arsa miktarının dava tarihindeki gerçek değeri olarak kabul edilmekte ise de büyük bir taşınmazın bir kısmının devri gerektiğinde geri kalan kısmın bedelinde noksanlıklar meydana gelecekse, bunlar taşınmaza bağlı öteki zararlar da göz önünde bulundurularak hak ve yarar dengesi kurulması suretiyle hesaplattırılmalı, iptale konu zemin bedeli arsa sahibine ödenmek üzere depo ettirilmeli, önceden ödenmiş bedel var ise bu miktar ödenecek bedelden mahsup edilmelidir.
d) Yukarıda değinilen üç koşulun yanısıra, yapının bulunduğu arazi parçası davalıya ait taşınmazın bir kısmını kapsıyor ise tescile konu olacak yer, inşaat alanı ile zorunlu kullanım alanını kapsayacağından mahkemece iptal ve tescile karar verebilmek için bu kısmın ana taşınmazdan ifrazının da mümkün olması gereklidir.
Yapılan açıklamalar doğrultusunda somut olaya gelince; dosya içerisinde yer alan tapu kayıtlarından, davacıya ait taşınmazın ilk tesisi; 424 numaralı kadastral parsel iken ifrazı ile 3095 parselin, 3095 parselin de yenileme çalışmaları sonucunda dava konusu 581 ada 1 parselin oluştuğu, davalılar murisine ait taşınmazın ilk tesisi 425 numaralı kadastral parsel iken ifrazı ile 3140 parsel, yenileme çalışmalarıyla da dava konusu 581 ada 2 parselin oluştuğu anlaşılmaktadır. 424 numaralı parselin 05.03.1954 yılında tapulama ile dava dışı Hasan Duran adına tescil edildiği, beyanlar hanesindeki 28.08.1988 tarihli şerhte ise; taşınmazdaki binanın 425 numaralı parsele 216 m2 tecavüzlü olduğunun belirtildiği anlaşılmıştır. Mahkemece yapılan keşif sonucu alınan 05.11.2013 tarihli bilirkişi raporunda da; davacıya ait 581 ada 1 parseldeki binanın davalılara ait 581 ada 2 parsel sayılı taşınmaza 115,67 m2 taşkın olduğu tespit edilmiştir. Davacı vekili söz konusu taşkınlığın yenileme çalışmaları neticesinde oluştuğunu iddia etmiştir. Mahkemece de taşan kısmın 1987 yılında yapıldığı, yenileme çalışmalarının ise 1993 yılında yapıldığı gerekçesiyle davacının iyiniyetli olduğu kabul edilmiş fakat taşınmazın ifrazı mümkün olmadığından tescil şartlarının oluşmadığı gerekçesiyle tapu kaydının iptali talebi yönünden davanın reddine, davalılara ait taşınmazın 115,67 m2"lik kısmında davacı lehine irtifak hakkı tesisine karar verilmiştir. Ne var ki dosyadaki tapu kayıtları, bu taşkınlığın yenileme çalışmalarından da önceye dayandığını ortaya koymuştur. Bu durumda davacının iyi niyetli olduğu söylenemez. TMK"nın 725. maddesi “...aynı zamanda durum ve koşullar haklı gösterdiği takdirde, taşkın yapıyı iyiniyetle yapan kimse uygun bir bedel karşılığında taşan kısım için bir irtifak hakkı kurulmasını isteyebilir...” hükmünü içermekte olup davacının iyiniyetli olmadığı anlaşıldığından mahkemece davanın reddi gerekirken yanılgılı değerlendirmeyle irtifak hakkı tesisine karar verilmesi doğru görülmemiştir. Hükmün bu nedenle bozulması gerekmiştir.
Açıklanan nedenlerle davacı vekilinin karar düzeltme isteminin kabul edilerek Dairemizin 05.07.2018 tarih 2016/434 Esas, 2018/5113 Karar sayılı bozma ilamının kaldırılmasına, mahkeme hükmünün açıklanan nedenlerle bozulmasına karar verilmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin karar düzeltme itirazlarının kabulü ile Dairemizin 05.07.2018 tarih 2016/434 Esas, 2018/5113 Karar sayılı bozma ilamının KALDIRILMASINA, (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin tüm temyiz itirazlarının reddine, (2) numaralı bent uyarınca davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, temyiz olunan mahkeme kararının açıklanan nedenlerle, BOZULMASINA, 30.05.2019 tarihinde oy birliği ile karar verildi.