16. Hukuk Dairesi 2016/13272 E. , 2019/7210 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen hükmün Yargıtay"ca incelenmesi istenilmekle; temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldı, inceleme raporu ve dosyadaki belgeler okundu, GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ:
Kadastro sonucu,... Köyü/Mahallesi çalışma alanında bulunan 211 ada 73 parsel sayılı 3.180,00 metrekare yüzölçümündeki taşınmaz, irsen intikal ve kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği nedeniyle, tarla vasfıyla ... oğlu ... adına tespit ve tescil edilmiştir. Davacılar ... ve arkadaşları, miras yoluyla gelen hakka ve kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine dayanarak tapu iptal ve tescil istemiyle dava açmışlardır. Mahkemece yapılan yargılama sonunda davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacılar ... ve arkadaşları vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, afet kadastrosu sonucu oluşan tapulu taşınmaz hakkında, açılan kadastro öncesi hukuki nedene dayalı tapu iptal ve tescil davasıdır. Davacılar, kadastro çalışmaları esnasında davalılar adına kayıtlı çekişmeli 211 ada 73 parselin (Afet kadastrosu parseli 28 ada 1 parsel) tapusu içinde kalan 500 metrekarelik kısmının murisleri ... oğlu ...’ten kendilerine intikal ettiğini ve taşınmaza malik sıfatıyla zilyet olduklarını ileri sürerek, iş bu kısmın tapusunun iptaliyle adlarına tescili istemiyle dava açmışlardır. Mahkemece, dava konusu taşınmazın 1968 tarihinde yapılan kadastro işlemi nedeniyle tapuya tescilinden itibaren, 3402 sayılı Yasa"nın 12/3. maddesinde öngörülen 10 yıllık hak düşürücü sürenin geçtiğinden söz edilerek davanın reddine karar verilmiş ise de, varılan sonuç usul ve yasaya uygun bulunmamaktadır. Uyuşmazlık, 7269 sayılı Yasa"nın 18. maddesi hükmü uyarınca yapılan kadastro işleminin niteliğinden kaynaklanmaktadır. Dosyadaki kayıt ve belgelerden, çekişmeli taşınmazın önceden kadastroya tabi tutulmadığı ve davalıların murisi ... oğlu ... adına oluşturulan kaydın edinme nedeninin, 7269 sayılı Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanuna dayandırıldığı anlaşılmaktadır. Anılan Kanunun 18. maddesinde "Bu kanuna göre afet sebebiyle İmar ve İskan Bakanlığı"nca lüzum görülecek yerlerin kadastro ilanlarının yapılmasına, kadastro komisyonlarının kurulmasına lüzum kalmaksızın kadastro postalarına belediyece ve köy ihtiyar heyetince iki bilirkişi verilmek ve tasarruf tetkikleri, mahalli kadastro müdürü ve tapu fen memuru tarafından ifa olunmak suretiyle 2613 sayılı Kadastro ve Tapu Tahrir Kanununa göre, öncelikle Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünce yaptırılır. Anlaşmazlıklar mahalli mahkemelerce hallolunur. Sözü edilen kadastro işlerine ilişkin uygulama İmar ve İskan Bakanlığı ile Tapu Kadastro Genel Müdürlüğünün bağlı olduğu Bakanlık arasında müştereken tespit edilecek esaslar dahilinde yapılır." hükmüne yer verilmiştir. Belirtilen yasal düzenleme ile kadastro işlemlerinin o tarihte yürürlükte bulunan 2613 sayılı Kadastro ve Tapu Tahrir Kanununa göre yapılması öngörülürken; özellikle "kadastro ilanlarının yapılması" ve doğacak anlaşmazlıkların "mahalli mahkemelerde" çözüme bağlanması bakımından, 2613 sayılı Yasa"nın temel düzenlemelerinden uzaklaşıldığı görülmektedir. Ayrıca, Yasa"nın 18. maddesi hükmü gereği Devlet Bakanlığı ile İmar İskan Bakanlığı arasında 30.06.1972 tarihinde yapılan "Afet Bölgelerinde Yapılacak Tapu ve Kadastro Hizmetlerine ilişkin" protokolde de, sadece kadastroya dair teknik hizmetlerin ne şekilde yapılacağına değinilmekle yetinilmiş, gerek yargı yeri belirlenmesi, gerekse kadastronun işleyişi ile ilgili ilanlara, yasa hükmü gereği yer verilmemiştir. Bilindiği üzere, 3402 sayılı Kadastro Kanunu"nun 1. maddesinde "Bu kanunun amacı, memleketin kadastral topografik haritasına dayalı olarak taşınmaz malların sınırlarını arazi ve harita üzerinde belirterek hukuki durumlarını tespit etmek ve bu suretle Türk Medeni Kanununun öngördüğü tapu sicilini kurmaktır." denilmiş; böylece, amacı belirleyen madde hükmü, "geometrik şekil" ve "taşınmaz malların hak durumlarını saptamak" gibi iki temel işlevi yerine getiren kadastroyu da tanımlamıştır. 3402 sayılı Kanunda deyimini bulan "amaç" ve "kadastro" tanımı, yürürlükten kaldırılan 2613 ve 766 sayılı kanunlarda da benzeri ifadeler ile yer almıştır. Hemen belirtilmelidir ki; kanunların düzenlediği geometrik şekil ve hak durumunu belli etme tespitleri için, özel (Kadastro) ve genel (Asliye ve Sulh Hukuk) mahkemelerinde hak arama yolları açılmadan, kadastronun tüm evreleriyle tamamlandığı ve kadastral bir sicilin ortaya çıktığından söz edilemez. Başka bir deyişle, hak arama imkanı tanınmadan; özellikle, kadastro tutanağı kanunlarında yazılı yöntemine uygun biçimde kesinleştirilmeden ortaya çıkan sicil yok hükmündedir. Kuşkusuz, hak arama durumunda olan kişi ya da kişiler yönünden, yapılan kadastro tespit işlemini öğrenme önem taşır. Kanunlarda öğrenmenin ilanen tebliğ ve bizzat tebliğ yoluyla olacağı düzenlenmiştir. Nitekim; 2613 ve 766 sayılı kanunlar, kadastro tutanaklarının ilanen; itiraz halinde de komisyon kararlarının bizzat tebliğlerini zorunlu kılmıştır. Bunun yanı sıra, tasfiye niteliğindeki hak düşürücü süreler ile de dava ve talep hakları sınırlandırılmıştır. Genel mahkemelerde (Asliye Hukuk ya da Sulh Hukuk Mahkemelerinde) kadastro öncesi nedenlere dayanılarak açılacak tespitin iptali ve tescil davaları, 3402 sayılı Kanun"un 12/3. maddesinde yazılı on yıllık hak düşürücü süre geçirilmeden açıldıklarının anlaşılması durumunda dinlenebilirler. Açıklanan nedenlerle, çekişmeli taşınmazın bulunduğu yörede 7269 sayılı Yasa"nın 18. maddesi uyarınca 1968 yılında yapılan afet kadastrosu işlemine, genel kadastro anlamı verilip, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu"nun 26.02.2003 gün ve 2003/130-121 sayılı kararında da açıkça vurgulandığı gibi 3402 sayılı Kanun"un 12/3. maddesinde öngörülen hak düşürücü süre uygulanmak suretiyle hüküm kurulması yerinde değildir.
Hal böyle olunca, mahkemece, Afet Kadastrosu sonucu oluşan çekişmeli parsel hakkında 3402 sayılı Kadastro Kanunu"nun 12/3. maddesindeki hak düşürücü sürenin uygulanmayacağı gözetilmek suretiyle, işin esasına girilip iddia ve savunma doğrultusunda araştırma yapılarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken; yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi isabetsiz olup, davacılar vekilinin temyiz itirazları açıklanan nedenlerle yerinde görüldüğünden kabulüyle hükmün BOZULMASINA, peşin yatırılan temyiz karar harcının talep halinde temyiz edenlere iadesine, yasal koşullar gerçekleştiğinde kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 12.11.2019 gününde oybirliğiyle karar verildi.