Esas No: 2021/10913
Karar No: 2022/4084
Karar Tarihi: 22.03.2022
Yargıtay 10. Hukuk Dairesi 2021/10913 Esas 2022/4084 Karar Sayılı İlamı
10. Hukuk Dairesi 2021/10913 E. , 2022/4084 K."İçtihat Metni"
Mahkemesi :Asliye Hukuk (İş) Mahkemesi
Dava, iş kazası nedeniyle vefat eden sigortalının hak sahiplerinin maddi ve manevi zararlarının tazmini istemine ilişkindir.
Mahkemece, (kapatılan) 21. Hukuk Dairesinin bozma kararına uyularak ilamda belirtildiği şekilde davanın davalı ... hakkında feragat nedeniyle reddine, davalı ... Belediye Başkanlığı hakkındaki davanın ise kısmen kabul ve kısmen reddine dair karar verilmiştir.
Hükmün, davacılar ve davalılardan Kızıltepe Belediye Başkanlığı vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve bir kısım davacılar tarafından duruşma talep edilmesi üzerine dosya incelenerek temyiz isteklerinin süresinde olduğu, işin duruşmaya tabi olduğu anlaşılmış ve duruşma için 22/03/2022 Salı günü tayin edilerek taraflara çağrı kağıdı gönderilmiştir. Duruşma günü duruşmalı temyiz eden bir kısım davacılar adlarına duruşmaya gelen olmadı. Diğer temyiz eden bir kısım davacılar adlarına Ramazan Batu geldi. Davalılar adına duruşmaya gelen olmadı. Duruşmaya başlanarak, hazır bulunan avukatın sözlü açıklamaları dinlendikten sonra duruşmaya son verilerek aynı günde Tetkik Hâkimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
Dava sigortalının iş kazasında vefatı nedeniyle hak sahiplerinin maddi ve manevi zararlarının giderilmesi istemine ilişkindir.
Mahkemece uyulan bozma ilamlarına rağmen kusurun aidiyeti ve oranı noktasında uyuşmazlığın giderilemediği anlaşılmaktadır.
Mahkemece daha önce verilen 29.06.2010 tarihli davalı ... hakkındaki feragatten ret, davalı Belediye hakkındaki kusuru bulunmadığından bahisle ret kararının (Kapatılan) 21. Hukuk Dairesinin 26.11.2012 tarih ve 2012/18614 E-2012/21075 K sayılı ilamıyla özetle “davaya konu zararlandırıcı olayda davalı belediyenin bir kusurunun olup olmadığı, varsa kusurun aidiyeti ve oranına ilişkin iş güvenliği konusunda uzman bilirkişi heyetinden rapor alınmadan eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi” yönünden bozulduğu, bozmaya uyan mahkemece verilen 15.05.2014 tarihli kararda ise davalı ... hakkında bir önceki kararda olduğu gibi feragatten ret, davalı Belediyenin ise iş kazası olayının gerçekleşmesinde %40 oranında kusuru bulunduğu kabul edilerek davacılar lehine tazminatlara hükmedilmiş ise de kararın temyiz edilmesi üzerine, yine (Kapatılan) 21. Hukuk Dairesinin 16.02.2015 tarih ve 2014/23286 E- 2015/2550 K sayılı ilamıyla özetle “Somut olayda; davacılar yakınının ölümü ile neticelenen zararlandırıcı olay kasten adam öldürme hadisesi olup, ceza yargılaması neticesinde ortaya çıkan maddi hakikatler çerçevesinde bu öldürme hadisesinde taraflar arasında önceye dayalı bir husumetin etkili olduğu açıktır. Bilirkişi heyetince yukarıda özetlenen gerekçeler ile davalı işveren Belediyeye %40 oranında kusur atfedilmişse de kusur raporunda belirtilen gerekçelerin bir kısmının somut olaya uygun düşmemesi nedeniyle davalı Belediye için belirlenen bu kusur oranının fazla olduğu ortadadır. Zira zararlandırıcı olayın oluş şekli gözetildiğinde işverenin işçilerine iş sağlığı ve güvenliği eğitimi vermemesinin, işçileri etik kurallar ve psikososyal konularda eğitmemesinin ve işi işçilerin inisiyatifine terk etmesi gibi davalı Belediyeye atfedilen eylemlerin meydana gelen neticeye etkili olduğunun kabulü doğru bir değerlendirme değildir. Yapılması gereken iş; 16.01.2008 tarihli olayı yine iş güvenlik uzmanlarından oluşan bir heyete yeniden inceletip tüm delilleri bir arada gözeterek maddi ve manevi tazminat davaları bakımından neticeye varmaktan ibarettir.” gerekçesiyle hükmün bozulduğu, bozmaya uyan mahkemece bilirkişi heyetinden 23.10.2018 tarihli rapor alınmış ise de alınan raporda davalı Belediyeye idarenin kusuşuz sorumluluğu ilkesine dayanılarak % 5 davalı ...’a ise %95 oranında kusur verilmiş mahkemece bu rapora itibar edilerek karar verilmiş ise de varılan sonucun uyulan bozma kararı gereklerine uygun olmadığı açıktır.
Bilindiği üzere gerek kaza tarihinde yürürlükte olan 818 sayılı Borçlar Kanunu 53. maddesi gerekse de yargılama sırasında yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu 74. maddesi hükmü gereğince, hukuk hâkimi kesinleşen ceza mahkemesi kararındaki maddi olgu ile bağlıdır. Ceza mahkemesi kendine has usuli olanakları nedeniyle hükme esas aldığı maddi olayların varlığını saptamada daha geniş yetkilere sahiptir. Bu nedenle, hukuk hâkiminin, ceza hâkiminin fiilin hukuka aykırılığını ve illiyet bağı saptayan maddi vakıa konusundaki kabulü ve ceza mahkemesinin kabul ettiği olayın gerçekleşme şekli diğer bir deyişle maddi vakıanın kabulü konusunda kesinleşmiş olan bir mahkumiyet veya maddi vakıa tespiti yapan beraat hükmüyle bağlı olacağı hem ilmi (Prof Dr. Kemal Gözler, “Res Judicata’nın Türkçesi Üzerine”, ... Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt 56, Sayı 2, 2007, s.45-61 ) hem de kökleşmiş kazai içtihatlarla benimsenmiş bulunmaktadır.
Geniş anlamıyla sorumluluk kavramı, bir kişinin başka bir kişiye verdiği zararları giderme yükümlülüğü olarak açıklanmıştır. Hukuki anlamda sorumluluk ise, taraflar arasındaki borç ilişkisinin zedelenmesi sonucu doğan zararların giderilmesi (tazmin edilmesi) yükümlülüğünü içerir.
İşçi ve işverenin hizmet sözleşmesinden kaynaklanan sıkı iş ilişkisi, işçi yönünden işverene içten bağlılık (sadakat borcu), işveren yönünden işçiyi korumak ve gözetmek borcu şeklinde ortaya çıkar. Gerçekten işçi, işverenin işi ve iş yeri ile ilgili çıkarlarını korumak, çıkarlarına zarar verebilecek davranışlardan kaçınmak, buna karşı işveren de, işçinin kişiliğine saygı göstermek, işçiyi korumak, iş yeri tehlikelerinden zarar görmemesi için iş sağlığı ve güvenliği önlemlerini almak, işçinin özlük hakları ve diğer maddi çıkarlarının gerektirdiği uygun bildirimlerde ve davranışlarda bulunmak, işçinin çıkarına aykırı davranışlardan kaçınmakla yükümlüdür.
Sanayi ve teknolojideki gelişmeler, yeni işletmelerin açılması, fabrikaların kurulması iş yerlerindeki makineleşmenin artmasına yol açmış, bu durum iş kazaları ile meslek hastalıklarında artışlara neden olmuştur. Bu gelişme, iş yerinde iş sağlığı ve güvenliği önlemlerinin daha etkili şekilde alınması gereğini ortaya çıkarmıştır.
İşveren, gözetme borcu gereği, çalıştırdığı işçileri, iş yerinde meydana gelen tehlikelerden korumak, onların yaşam, bedensel ve ruhsal sağlık bütünlüklerini korumak için iş yerinde teknik ve tıbbi önlemler dahil olmak üzere bilimsel ve teknolojik gelişmelerin gerekli kıldığı tüm önlemleri almak zorundadır.
Anayasanın 17. maddesinde; “Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.” “Tıbbi zorunluluklar ve kanunda yazılı haller dışında, kişinin vücut bütünlüğüne dokunulamaz; rızası olmadan bilimsel ve tıbbi deneylere tabi tutulamaz.” hükmü getirilerek yaşama hakkı güvence altına alınmış, bu yasal güvencenin yaşama geçirilmesinde İş ve Sosyal Güvenlik Mevzuatında da işçilerin korunması, işin düzenlenmesi, iş güvenliği, sosyal düzen ve adaletin sağlanması düşüncesi ile koruyucu bir takım hükümler getirilmiştir.
818 sayılı Borçlar Kanununun 332. maddesinde; “İş sahibi, aktin özel halleri ve işin mahiyeti noktasından hakkaniyet dairesinde kendisinden istenilebileceği derecede çalışmak dolayısıyla maruz kaldığı tehlikelere karşı icabeden tedbirleri ittihaza ve münasip ve sıhhi çalışma mahalleri ile, işçi birlikte ikamet etmekte ise sıhhi yatacak bir yer tedarikine mecburdur.” “İş sahibinin yukarıdaki fıkra hükmüne aykırı hareketi neticesinde işçinin ölmesi halinde onun yardımından mahrum kalanların bu yüzden uğradıkları zararlara karşı isteyebilecekleri tazminat dahi akde aykırı hareketten doğan tazminat davaları hakkındaki hükümlere tabi olur.” hükmüne yer verilmiştir.
Bu maddeye göre, işverenin, işçinin yaşam, sağlık ve bedensel bütünlüğünü korumak için gerekli önlemleri alma yükümlülüğü öngörülmektedir. Burada işverenin özellikle iş kazalarına karşı gerekli önlemleri alma yükümlülüğü söz konusudur. Buna göre işveren, hizmet ilişkisinin ve yapılan işin niteliği göz önünde tutulduğunda, hakkaniyet gereği kendisinden beklenen; deneyimlerin zorunlu kıldığı, teknik açıdan uygulanabilir ve iş yerinin özelliklerine uygun olan önlemleri almakla yükümlüdür. Aynı maddelere paralel olarak, 4857 sayılı İş Kanunu’nun "İşverenlerin ve İşçilerin Yükümlülükleri" kenar başlıklı 77. maddesinin 1. fıkrasında da benzer bir düzenlemeye yer verilmiştir. Bu fıkraya göre; "İşverenler iş yerlerinde iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması için gerekli her türlü önlemi almak, araç ve gereçleri noksansız bulundurmak, işçiler de iş sağlığı ve güvenliği konusunda alınan her türlü önleme uymakla yükümlüdürler." düzenlemesi yer almıştır.
Bundan başka işveren, mevzuatta öngörülmemiş olsa dahi bilimsel ve teknolojik gelişmelerin gerekli kıldığı iş sağlığı ve güvenliği önlemlerini almak zorundadır. Bilim, teknik ve örgütlenme düşüncesi yönünden alınabilme olanağı bulunan, yapılacak gider ve emek ne olursa olsun bilimin, tekniğin ve örgütlenme düşüncesinin en yeni verileri göz önünde tutulduğunda işçi sakatlanmayacak, hastalanmayacak ve ölmeyecek ya da bu kötü sonuçlar daha da azalacaksa her önlem işverenin koruma önlemi alma borcu içine girer.
Bu önlemler konusunda işveren iş yerini yeni açması nedeniyle tecrübesizliğini, bilimsel ve teknik gelişmeler yönünden bilgisizliğini, ekonomik durumunun zayıflığını, benzer iş yerlerinde bu iş güvenliği önlemlerinin alınmadığını savunarak sorumluluktan kurtulamaz. Gerçekten, çalışma hayatında süregelen kötü alışkanlık ve geleneklerin varlığı işverenin önlem alma borcunu etkilemez. İşverenlerce, iş güvenliği açısından yaşamsal önem taşıyan araç ve gereçlerin işçiler tarafından kullanılması sağlandığında, kaza olasılığının tamamen ortadan kalkabileceği de tartışmasız bir gerçektir.
Mevzuatta yer alan teknik iş kurallarına uyulmaması işverenin kusurlu davranışı olarak kabul edilmelidir. Ancak işveren sadece anılan yazılı kurallara değil, yazılı olmayan ve teknolojinin gerekli kıldığı önlemlere aykırı davrandığında da kusurlu görülerek oluşan zararı karşılamalıdır. Öte yandan objektifleştirilen kusur, kusur sorumluluğunu kusursuz sorumluluğa yaklaştırsa da, onu kusursuz sorumluluk haline dönüştüremez. Çünkü, bazı istisnalar dışında işverenin sorumluluğu için kusurun varlığı şarttır. Diğer yandan işvereni, zararlandırıcı olay nedeniyle sorumluluktan kurtaracak olan durum, eylem ile meydana gelen zarar arasındaki uygun illiyet rabıtasının kesilmesidir. Kusursuz sorumlulukta olduğu gibi kusur sorumluluğunda da illiyet bağı; mücbir sebep, zarar görenin ve üçüncü kişinin ağır kusuru nedenleriyle kesilebilir. Uygun illiyet bağının kesildiğinin ispatı halinde, işverenin sorumluluğuna gidilmesi mümkün değildir. (HGK, 20/03/2013 tarih, 2012/21-1121 Esas, 2013/386 Karar)
Somut olayda, sigortalı ... ...’nun, ve davalı ...’ın davalı işveren ... Başkanlığı tarafından işletilen otogar işletmesinde işçi olarak çalıştıkları, davalı ...’un belediyede çalışan diğer işçiler gibi maaşlarını tam ve zamanında alamadığı için maddi sıkıntıda olması nedeniyle Belediye’de çalışan dava harici işçi ...’den borç para almasına sigortalı ...’in aracılık ettiği, davalı ...’un borç aldığı bu parayı zamanında ödeyememesi, sigortalının da borç alışverişine aracılık etmesi nedeniyle davalı ...’u borcu ödemesi hususunda uyarması nedeniyle, bu duruma sinirlenen davalı ...’un olay günü işyerinde ruhsatsız tabanca ile sigortalı ...’e beş el ateş etmek suretiyle ölümüne sebep olduğu, davaya konu olayla ilgili Mardin 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 2008/82 E- 2008/312 K sayılı dosyasında yargılama yapılarak karar verildiği sabittir.
Bu açıklamalar doğrultusunda Mahkemece yapılacak iş, davaya konu iş kazası ile ilgili Ceza Mahkemesinde görülen ve onanarak kesinleşen dava dosyasını dosya arasına getirterek bu dosyadaki delil ve belgeleri incelemek, sigortalı ... ile davalı ...’un olay tarihinde yaptıkları işi belirlemek, yapmış oldukları bu iş nedeniyle yapılan işin niteliğine göre silah bulundurmalarının gerekip gerekmediğini, işverenin bu hususta üzerine düşen yükümlülükleri yerine getirip getirmediği ile davalı ...’un işyerine ruhsatsız tabanca getirmiş olduğu hususunu da gözeterek, işverenin ruhsatsız silahın işyerine getirilmesini engellemek noktasında alabileceği tedbirleri belirleyip, almadığı tedbirleri de gözeterek iş sağlığı ve güvenliği kurallarına göre tarafların kusur oranını tayin etmek, tespit edilecek kusur oranında mahkemece uyulan daha önceki bozma ilamları nedeniyle oluşan usuli kazanılmış hakları (davalı belediyenin %40 oranında kusurlu kabul edilmesinin hatalı olduğuna dair bir önceki bozma ilamı içeriğini) gözetmek ve işveren Belediye’nin davaya konu olay nedeniyle sorumluluğunun kusura dayalı olup, idarenin kusursuz sorumluluğunu gerektirici bir hal olmamasına göre, kusur oranlarının belirlenmesi açısından alanında uzman A Sınıf İş Güvenliği uzmanı üç kişilik heyetten rapor almak, alınan bu raporla kesinleştirilecek kusur oranını usuli kazanılmış hak çerçevesinde davacı tarafın temyiz itirazlarının bulunmadığı bir önceki kararda esas alınan 21.04.2014 tarihli hesap raporuna uygulamak, bu rapordan sonra yürürlüğe giren asgari ücret değişikliklerini rapora yansıtmamak, (feragat edilen müteselsil sorumlu davalı ... kusur oranını hesaptan dışlamak) ve davacılara bağlanan gelirlerin davalı Belediye kusuru oranında rücuya kabil kısmını bu hesap raporuna göre tespit edilecek maddi tazminat alacaklarından tenzil ederek, davacıların hak kazandıkları maddi tazminat alacakları ile manevi tazminat alacakları noktasında usuli kazanılmış haklara riayet ederek bir karar vermekten ibarettir.
Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular gözetilmeksizin, hatalı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davacıların ve davalı ... Başkanlığı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve bozma sebebine göre bu aşamada tarafların sair temyiz itirazları incelenmeksizin ilk derece mahkemesince verilen hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, Dairemizde icra edilen duruşmada kendilerini vekille temsil ettiren ..., ..., ..., ..., ..., ... ve ... lehlerine toplam 3.815,00 TL duruşma vekalet ücretinin davalı ... Belediye Başkanlığından tahsili ile iş bu davacılara verilmesine, temyiz harcının istek halinde temyiz başvurusunda bulunan davacılar ve davalı ... Belediye Başkanlığına iadesine, 22.03.2022 gününde oybirliğiyle karar verildi.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.