Abaküs Yazılım
1. Hukuk Dairesi
Esas No: 2016/4116
Karar No: 2019/4597
Karar Tarihi: 12.09.2019

Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2016/4116 Esas 2019/4597 Karar Sayılı İlamı

1. Hukuk Dairesi         2016/4116 E.  ,  2019/4597 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
    DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL-ELATMANIN


    Taraflar arasında birleştirilerek görülen tapu iptali ve tescil; karşı dava ise, bağımsız bölüme elatmanın önlenmesi ve ecrimisil davası sonunda, yerel mahkemece asıl davanın reddine karşı davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar davacılar-karşı davalılar vekili tarafından yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 12.09.2019 Salı günü saat 09.35 de daireye gelmeleri için taraf vekillerine tebligat yapıldığı halde gelmedikleri anlaşıldı, incelemenin dosya üzerinde yapılmasına, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hakimi ..."ın raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü:


    -KARAR-
    Asıl dava, inançlı işlem hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil; karşı dava ise, bağımsız bölüme el atmanın önlenmesi ve ecrimisil isteklerine ilişkindir.
    Davacılar-karşı davalılar, davacı ...’ın oğlu olan diğer davacı ...’in borçlarını ödemesine yardımcı olmak amacıyla maliki olduğu 735 ada 265 sayılı parseldeki 10 no’lu bağımsız bölümünü gelini ....’in kardeşi olan davalı ...’a satış göstererek devrettiğini, satış sırasında kullanılan krediden davalı ile birlikte oğlu ....’in yararlandığını, kredi ödendikten sonra evin iade edileceği kararlaştırılmasına rağmen davacı ... ile dava dışı ...’in boşanmaları sonrası bu hususun yerine getirilmediğini, inanca aykırı hareket edildiğini ileri sürerek, çekişmeli bağımsız bölümün tapu kaydının iptali ile davacı adına tescilini istemişler, karşı davanın ise reddini savunmuşlardır.
    Davalı-karşı davacı, iddiaların haksız ve yersiz olduğunu, dava konusu daireyi satın alabilmek için kredi kullandığını ve kredi taksitlerini kendisinin ödediğini, davacıların bir katkısının bulunmadığını, davacılar ile aralarında yazılı bir sözleşme olmadığını bildirip, asıl davanın reddini savunmuş, karşı dava ile; maliki olduğu 10 no’lu bağımsız bölüme ... ve ...’in herhangi bir üstün hakka dayanmaksızın el attıklarını ileri sürerek, el atmalarının önlenmesini ve geriye dönük beş yıl için fazlaya dair hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 1.000,00 TL ecrimisilin yasal faizi ile birlikte tahsilini istemiştir.
    Mahkemece, asıl dava yönünden iddianın yazılı delil ile kanıtlanamadığı gerekçesiyle reddine, karşı dava yönünden .... ve ...’in haklı ve geçerli bir nedene dayanmaksızın çekişmeli bağımsız bölümde ikamet ettikleri gerekçesiyle el atmalarının önlenmesine ve 1.000,00 TL ecrimisilin yasal faizi ile birlikte tahsiline karar verilmiştir.
    Dosya içeriği ve toplanan delillerden; dava konusu 10 no’lu bağımsız bölümün tamamı davacı ... ... ( ... ) adına kayıtlı iken, ...’nin bizzat tamamını 15.000,00 TL bedelle davalı ...’a 08.11.2007 tarihinde satış suretiyle temlik ettiği, celp edilen kredi işlem dosyası kayıtlarına göre, davalı ...’ın Türkiye Vakıflar Bankası T.A.O .../... şubesinden 28.339,69 TL konut kredisi kullandığı, 09.11.2007 tarihinde dava konusu bağımsız bölüm üzerine banka lehine 104.000,00 TL üzerinden 1. derece ipotek tesis edildiği, kredinin aylık 494,89 TL geri ödemesinin bulunduğu, gönderilen 16.01.2015 ( 81. taksit ), 26.02.2015 ( 82. taksit ), 08.04.2015 ( 83. taksit ) ve yine 08.04.2015 ( 84. taksit ) tarihli dekont suretleri uyarınca anılan kredi taksitlerini ...’ın ödediği, ne var ki önceki taksitlere ilişkin kayıtların gönderilmediği anlaşılmıştır.
    Bilindiği üzere; inanç sözleşmesi, inananla inanılan arasında yapılan, onların hak ve borçlarını belirleyen, inançlı muamelenin sona erme sebeplerini ve devredilen hakkın, inanılan tarafından inanana geri verme (iade) şartlarını içeren borçlandırıcı bir muameledir. Bu sözleşme, taraflarının hak ve borçlarını kapsayan bağımsız bir akit olup, alacak ve mülkiyetin naklinin hukuki sebebini teşkil eder.
    Taraflar böyle bir sözleşme ve buna bağlı işlemle genellikle, teminat teşkil etmek ve iade edilmek üzere, mal varlığına dahil bir şey veya hakkı, aynı amacı güden olağan hukuki muamelelerden daha güçlü bir hukuki durum yaratarak, inanılana inançlı olarak kazandırmak için başvururlar.
    Diğer bir anlatımla, bu işlemle borçlu, alacaklısına malını rehin edecek, yani yalnızca sınırlı ayni bir hak tanıyacak yerde, malının mülkiyetini geçirerek rehin hakkından daha güçlü, daha ileri giden bir hak tanır.
    Sözleşmenin ve buna bağlı temlikin, değinilen bu özellikleri nedeniyle, taşınmazı inanç sözleşmesi ile satan kimsenin artık sadece, ödünç almış olduğu parayı geri vererek taşınmazını kendisine temlik edilmesini istemek yolunda bir alacak hakkı; taşınmazı, inanç sözleşmesi ile alan kimsenin de borcun ödenmesi gününe kadar taşınmazı başkasına satmamak ve borç ödenince de geri vermek yolunda yalnızca bir borcu kalmıştır.
    Uygulamada mesele, 5.2.1947 tarih 20/6 sayılı İçtihadı Birleştirme kararı ile ilişkilendirilip, bu karar dayanak yapılmak suretiyle çözüme gidilmektedir.
    Söz konusu kararda; eski hukuka göre mümkün ve geçerli olan muvazaa ve nam-ı müstear iddialarının, Medeni Kanunun yürürlüğünden sonra taşınmaz mallar hakkında dinlenip dinlenemeyeceği tartışılmıştır.
    Anılan kararda; çeşitli sebep ve amaçlarla bir taşınmaz kaydına gerçek malik yerine başka bir nam ve bir sözleşmede akitlerden biri yerine üçüncü bir şahsın gösterilmesinin mümkün olduğu, bu gibi hallerde vekilin kendi namına ve müvekkili hesabına yaptığı tasarruflarda olduğu gibi hukuki bir durum veya herhangi bir maksatla üçüncü şahıslardan gerçeği gizleme gayesi güdülebileceği, “kötüniyetli ve haksız gizlemeler” dışında,belirtilen olasılıklara göre açılacak bir davanın, gerçekten, ya mevcut bir hakka dayanarak bir el değiştirme veya bir hakkın korunması niteliğini taşıyacağı; bu durumun da, temsil ve vekalet ilişkisinde, mülkiyette halefiyet esası olarak kabul edilmiş bir husus olup, halefiyeti düzeltme amacıyla öncelikle mülkiyetin vekile aidiyeti düşünülse bile, temsil hükümlerine aykırı olduğundan bunun korunması ve devamına hükmolunamayacağı, zira TBK"nin 509. maddesindeki “Vekilin, kendi adına ve vekâlet veren hesabına gördüğü işlerden doğan üçüncü kişilerdeki alacağı, vekâlet verenin vekile karşı bütün borçlarını ifa ettiği anda, kendiliğinden vekâlet verene geçer.” hükmünün bu düşünceyi doğruladığı, öte yandan gerek taşınır, gerek taşınmaz mallara ilişkin olsun nam-ı müstear hadiselerinde, meselenin bir istihkak ve mülkiyet davası niteliğini geçemeyeceğinden, ne resmi senet, ne de şekil meselesinin bahse konu olamayacağı, meselenin akitte ve isimde muvazaayı kapsamına alan TBK"nin 19. maddesi kapsamında düşünülmesinin kanunun amacına uygun düşeceğine, değinildikten sonra sonuçta, nam-ı müstear davalarının dinlenebilir ve yazılı delil ile ispatının mümkün olduğuna, hükmolunmuştur.
    İçtihadı Bileştirme kararlarının konularıyla sınırlı, sonuçlarıyla bağlayıcı bulunduğu tartışmasızdır. Nam-ı müstear için düzenleme getiren 1947 tarihli kararın, teminat amacıyla temlike dair inanç sözleşmelerini kapsadığı da kuşkusuzdur. Uygulamada anılan sözleşmeler gerek özü,gerek işleyişi açısından,genelde muvazaa, özelde ise nam-ı müstear başlıkları altında nitelendirilegelmektedir.
    Belirtilen İçtihadı Birleştirme Kararında da değinildiği üzere; inanç sözleşmeleri bir yandan mülkiyeti nakil borcu doğurması bakımından tarafları bağlayıcı, diğer yandan, mülkiyetin naklinin sebebini teşkil etmesi açısından tasarruf işlemlerini bünyesinde barındıran sözleşmelerdir. Bu durumda koşulların oluşması halinde taşınmaz mülkiyetini nakil özelliğini taşıdığı kabul edilmelidir.
    İçtihadı Birleştirme kararının sonuç bölümünde ifade olunduğu üzere, inançlı işleme dayalı olup dinlenilirliği kabul edilen iddiaların ispatı, şekle bağlı olmayan yazılı delildir. İnanç sözleşmesi olarak adlandırılan bu belgenin sözleşmeye taraf olanların imzasını içermesi gereklidir. Bunun dışındaki bir kabul, hem İçtihadı Birleştirme kararının kapsamının genişletilmesi, hemde taşınmazların tapu dışı satışlarına olanak sağlamak anlamını taşıyacağından kendine özgü bu sözleşmelerle bağdaştırılamaz.
    05.02.1947 tarihli 20/6 sayılı İnançları Birleştirme kararı uyarınca, inançlı işleme dayalı iddianın, şekle bağlı olmayan yazılı delille kanıtlanması gerekeceği kuşkusuzdur.
    Şayet, ispat külfeti kendisinde olan tarafın yazılı bir belgesi yok ise ancak taraflar arasında gerçekleştirilen mektup, banka dekontu, yazışmalar gibi birtakım belgeler var ise bunların yazılı delil başlangıcı sayılacağı ve iddianın her türlü delille kanıtlanmasının olanaklı hale geleceği sabittir. Şayet, yazılı delil başlangıcı sayılacak böylesi bir olgu da bulunmuyor ise iddia sahibinin son başvuracağı delilin karşı tarafa yemin teklif etme hakkı olduğu da şüphesizdir.
    Somut olaya gelince; taraflar arasında inançlı işlemin ispatına yarar yazılı bir delil bulunmadığı tarafların kabulündedir. Ancak davacı taraf, konut kredisi taksitlerinin kendileri tarafından ödendiğini iddia ederek banka kredi kayıtlarına delil olarak dayandığı gibi yemin deliline de dava dilekçesinde açıkça dayanmıştır. Mahkemece, kredi işlem dosyasındaki ödemelere ilişkin kayıtlar eksiksiz bir biçimde celp edilmemiştir. Banka tarafından gönderilen 4 adet taksit ödemesi dikkate alınarak eksik araştırma ile sonuca gidilmiştir. Öte yandan, davacı tarafa yemin delili de hatırlatılmamıştır.
    O halde, davalı ...’ın Türkiye Vakıflar Bankası T.A.O .../... şubesinden kullandığı konut kredisine ilişkin dosyanın eksiksiz bir şekilde ( ilk taksitten itibaren dekontlar dahil ) ilgili bankadan celp edilmesi, kredi ödemelerinin kim ya da kimler tarafından yapıldığının saptanması, ödeme sırasında işlem açıklaması yapılıp yapılmadığının belirlenmesi ile tespit edilen ödemelerin ( banka kayıtlarının ) delil başlangıcı olup olmadığının değerlendirilmesi, delil başlangıcı sayılması halinde iddianın her türlü delille kanıtlanması olanaklı hale geleceğinden dosyadaki tüm delillerin toplanıp irdelenmesi, inançlı işlemin varlığı saptanır ise bu aşamada 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu"nun 97. maddesindeki düzenleme de gözetilerek bir karar verilmesi, aksi halde yani ödeme belgeleri delil başlangıcı mahiyetinde sayılmaz ise davacının açıkça yemin deliline dayanması nedeniyle bu hakkının kendisine hatırlatılması ve hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken eksik araştırma ve inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.
    Davacılar-karşı davalıların yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, bozma nedenine göre karşı davaya yönelik temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 12.09.2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.









    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi