1. Hukuk Dairesi 2016/4105 E. , 2019/4593 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL-TENKİS
Taraflar arasında birleştirilerek görülen tapu iptali ve tescil-tenkis davası sonunda, yerel mahkemece asıl ve birleştirilen davaların davacılar ..., ... ve ... yönünden kabulüne ilişkin olarak verilen karar davacı ... vekili tarafından süresinde davalı vekili tarafından yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 12.09.2019 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davalı vekili Avukat ... ile davacılar ... vd. vekili Avukat ...geldiler, davetiye tebliğine rağmen diğer temyiz eden davacı ... vekili Avukat gelmedi, yokluğunda duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
-KARAR-
Asıl dava, hile ( aldatma ) hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil; birleştirilen dava ise, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil, olmazsa tenkis isteğine ilişkindir.
Davacı ..., asıl davada; büyük oğlu davalı ...’in kendisine çok yakın davranması ve ömür boyu bakıp gözeteceği, kardeşleri ile ilgileneceği şeklindeki telkinleriyle maliki olduğu 430 ada 273 sayılı parseldeki 35/120 paylı depolu dükkanını ( 1 ve 2 no’lu bağımsız bölümler ) 15.08.1995 tarihinde intifa hakkını üzerinde tutarak çıplak mülkiyetini bedelsiz olarak davalıya devrettiğini, devir işlemini yıllarca diğer çocuklarından gizlediğini, ancak zaman içerisinde davalı oğlunun soğuk ve ilgisiz davranmaya başladığını, saygısızca davranışlarda bulunduğunu, çekişmeli taşınmazı alabilmek için davalının kendisini kandırdığını ileri sürerek, dava konusu 1 ve 2 no’lu bağımsız bölümlerin davalı adına olan tapu kayıtlarının iptali ile adına tescilini istemiş, yargılama sırasında ölümü üzerine davaya mirasçıları Yılmaz, ..., ... ve ... tarafından devam olunmuştur.
Davacı ..., birleştirilen davada; mirasbırakanı ...’ın 430 ada 279 sayılı parseldeki 35/120 arsa paylı 1 ve 2 no’lu bağımsız bölümlerini davalı oğlu ...’a satış suretiyle temlik ettiğini, yapılan temlikin mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek, tapu kayıtlarının iptali ile miras payı oranında adına tescilini, mümkün olmazsa tenkisini istemiştir.
Davalı, asıl ve birleştirilen davaya yönelik; mirasbırakanın paraya ihtiyacı olması nedeniyle çekişmeli taşınmazları satmak istemesi üzerine bedeli karşılığında çıplak mülkiyetlerini satın aldığını, intifa haklarını mirasbırakan üzerinde bırakarak ömür boyu elde edeceği gelir ile geçinmesini temin etmeye çalıştığını, iddiaların haksız ve yersiz olduğunu, kardeşleri ile sorun yaşaması üzerine davaların açıldığını bildirip, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, temlikin mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunun kanıtlandığı gerekçesiyle asıl ve birleştirilen davaların davacılar ..., ... ve ... yönünden kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; 1934 doğumlu asıl dava davacısı ...’ın maliki olduğu 430 ada 279 sayılı parseldeki kat irtifakına ayrılı 10/120 arsa paylı 1 no’lu depo ile 25/120 arsa paylı 2 no’lu dükkanın intifa hakkını üzerinde bırakarak çıplak mülkiyetini 15.08.1995 tarih ve 4032 yevmiye no’lu işlemle davalı oğlu ...’a satış göstererek temlik ettiği, yargılama sırasında davacı ...’nin 26.01.2007 tarihinde ölümü üzerine geriye mirasçı olarak davalı ... ile davaya dahil edilen davacılar Yılmaz, ..., ... ve ...’i bıraktığı, mirasçı ...’in mirasbırakan ...’ın ölümünden sonra 05.02.2007 tarihinde dava konusu taşınmazların temliki nedeniyle muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı miras payı oranında iptal ve tescil istemli birleştirilen davayı açtığı anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun ‘’ İrade bozukluğunun giderilmesi ‘’ başlığını taşıyan 39. maddesinde; ‘’ Yanılma veya aldatma sebebiyle ya da korkutulma sonucunda sözleşme yapan taraf, yanılma veya aldatmayı öğrendiği ya da korkutmanın etkisinin ortadan kalktığı andan başlayarak bir yıl içinde sözleşme ile bağlı olmadığını bildirmez veya verdiği şeyi geri istemezse, sözleşmeyi onamış sayılır. ‘’ düzenlemesine yer verilmiştir. Anılan maddede düzenlenen sürenin hak düşürücü süre niteliğinde olduğu tartışmasızdır.
Eldeki asıl davada; davacı ..., çekişmeli temliki 15.08.1995 tarihinde satış yoluyla yapmış, bu temlikin aslında bedelsiz olduğunu, oğlu İsmail’in kendisine bakacağından bahisle kendisini kandırdığını iddia ederek ve uzun yıllar diğer çocuklarından gizlediğini beyanla davasını açmıştır. Dosya kapsamındaki deliller, temlikin tarihi ve taraflar arasında süre gelen olaylar ile davacı ...’nin 19.07.2004 tarihinde davalının oğlu Turgay’ı şikayeti sırasında başvurulan beyanı birlikte değerlendirildiğinde, hile iddiasına dayalı asıl davanın yukarıda yer verilen maddede düzenlenen bir yıllık hak düşürücü süre geçtikten sonra açıldığı anlaşılmıştır. O halde, asıl davanın anılan gerekçe ile reddi gerekirken gerekçe kısmında hile iddiasının kanıtlanamadığı belirtildikten sonra hüküm kısmında gerekçe ile çelişki oluşturularak kabulüne karar verilmesi doğru değildir.
Birleştirilen davaya gelince;
Dosya içeriğine, toplanan delillere, hükmün dayandığı yasal ve hukuksal gerekçeye, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına ve özellikle, mirasbırakan ...’nin dava konusu taşınmazları mirastan mal kaçırma amaçlı, muvazaalı ve bedelsiz olarak temlik ettiği saptanmak suretiyle birleştirilen davanın kabulüne karar verilmesinde kural olarak bir isabetsizlik bulunmamaktadır. Davalı vekilinin birleştirilen davada işin esasına yönelik temyiz itirazları yerinde görülmediğinden reddine.
Davalı vekilinin diğer temyiz itirazlarına gelince;
6100 sayılı HMK’nın 26/1. maddesinde; ‘’ Hâkim, tarafların talep sonuçlarıyla bağlıdır; ondan fazlasına veya başka bir şeye karar veremez. Duruma göre, talep sonucundan daha azına karar verebilir. ‘’ düzenlemesine yer verilmiştir.
Birleştirilen dava davacısı ... miras payı oranında iptal ve tescil isteğinde bulunmuştur. Ne var ki mahkemece, talebi aşar şekilde birleştirilen davada diğer mirasçılar ... ve ... adına da tescil hükmü kurulmuştur.
Hal böyle olunca, asıl davanın hak düşürücü süre nedeniyle reddine, birleştirilen davada ise; davacı ...’ın miras payı oranında iptal ve tescile karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.
Davalının yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, bozma nedenine göre asıl dava davacısı ... vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, 02.01.2019 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 2.037.00.-TL. duruşma vekâlet ücretinin diğer temyiz eden davacıdan alınmasına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 12/09/2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.