
Esas No: 2022/3527
Karar No: 2022/4569
Karar Tarihi: 30.03.2022
Yargıtay 10. Hukuk Dairesi 2022/3527 Esas 2022/4569 Karar Sayılı İlamı
10. Hukuk Dairesi 2022/3527 E. , 2022/4569 K."İçtihat Metni"
Mahkemesi :Asliye Hukuk (İş) Mahkemesi
No : 2019/471-2021/146
Dava, rücûan tazminat istemine ilişkindir.
Mahkemece, bozma ilamına uyularak ilâmında belirtilen gerekçelerle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Hükmün, taraf vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
Dava; 23.08.2011 tarihli iş kazasında vefat eden sigortalının hak sahiplerine bağlanan ilk peşin değerli gelirin tahsili istemine ilişkin olup, davanın yasal dayanağı olay tarihinde yürürlükte bulunan ve 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun 21. maddesidir.
Mahkemece davanın kabulüne dair verilen ilk karar; Dairemizin 2016/ 18028 Esas ve 2019/ 3590 Karar sayılı ilamı ile bozulmuş olup; bozma ilamında ,”…... sigortalı işçinin geçirdiği iş kazası ile ilgili hükme esas alınan kusur raporunda; dava dışı müteveffa sigortalının %50 oranında, davalı işveren şirketin %50 oranında kusurlu olduğunun ve dava dışı sanıklar ..., ... ve... hakkında Saray Asliye Ceza Mahkemesi'nin 2012/29 esasına kayden kamu davası açıldığı ve sanıklar ...'nun %30 kusurlu, ...'un %10 oranda kusurlu olduğu, ...'ın %10 oranda, sigortalı müteveffanın %50 oranda kusurlu oldukları yapılan yargılamada sanıklar hakkında Taksirle ölüme sebebiyet vermekten hüküm tesis edilerek HAGB kararı verildiği, mahkemece aldırılan kusur raporu ile ceza dosyasından alınan bu kusur raporu arasında çelişki olduğu, bu çelişkinin giderilmeden karar verildiği anlaşılmıştır. Her ne kadar haklarında HAGB kararı verilmiş sanıkların kesinleşmiş mahkumiyetinden söz edilemeyecek ise de ceza mahkemesince alınan kusur raporu ile mahkemece alınan kusur raporu arasındaki, meydana gelen olay ile ilgili farklı oran ve aidiyetler belirlenerek çelişkinin oluştuğu, bu nedenle iş kazasının gerçekleştiği iş kolunda iş güvenliği bakımından uzman kişilerden oluşan bilirkişi heyetinden, tarafların kusur oranı ve aidiyeti konusunda raporlar arasındaki çelişkinin giderildiği rapor alınarak; sonucuna göre hüküm kurulması gerekirken çelişkili kusur raporuna dayanılarak hüküm kurulması bozma nedenidir…” şeklinde karar verilmiştir.
Bozma ilamı sonrası verilen ikinci kararda, dava dışı üç kişinin kusurları işverenin kusuru içinde değerlendirilmiş olup, kazalı sigortalıya %50 kusur atfı ve davalı işverenliğe %50 kusur atfı benimsenerek karar tesis edilmiştir.
İşveren veya üçüncü kişiye karşı açılan davalarda 5510 sayılı Kanunun 21. maddesine göre rücu alacağından sorumluluk belirlenirken kural olarak, işveren yönünden 1. fıkraya göre gelirin başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değeri ile yargılamada yöntemince hesaplanacak gerçek (maddi) zarar karşılaştırması yapılıp düşük (az) olan tutar esas alınmalı, üçüncü kişi bakımından 4. fıkra gereğince gerçek zarar gözetilmeksizin gelirin ilk peşin sermaye değerinin yarısı benimsenmeli ve bunlara kusur oranları uygulanmalı ise de işveren ve üçüncü kişinin birlikte taraf olarak yer aldığı, başka anlatımla aynı anda 1. ve 4. fıkralara dayalı uyuşmazlıklarda, fıkralarda yer alan hükümlerin nasıl anlaşılması ve giderek ne şekilde uygulama yapılması gerektiği önem arz etmektedir.
Sigortalının iş kazası veya meslek hastalığına uğramasına birden çok kişinin birlikte kusurlarıyla neden olmaları durumunda, anılan 50. ve 51. maddeler (6098 sayılı Kanunun 61. ve 62. maddeleri) gereğince teselsül hükümleri kapsamında bu kişilerin birlikte sorumlulukları vardır ve 146. maddeye (6098 sayılı Kanunun 62. maddesine) göre, kendi payından fazlasını ödeyenin diğer müteselsil borçlulara karşı rücu hakkı saklı kalmak kaydıyla, her bir borçlu yönünden kusurlarına karşılık gelen miktar ayrılmaksızın teselsül kurallarına göre sorumluluklarına karar verilmelidir. İş kazası veya meslek hastalığına birlikte sebebiyet veren sorumluların işveren ve üçüncü kişi olması durumunda ise, işverenden istenebilecek gerçek zararı aşmayan gelirin ilk peşin sermaye değerinin müteselsil sorumluların toplam kusuruna düşeninden işveren, gelirin ilk peşin sermaye değerinin yarısının müteselsil sorumluların toplam kusuruna karşılık gelen tutarından da üçüncü kişi sorumlu tutulmalıdır.
Daha açık anlatımla, işverenin müteselsilen sorumlu olacağı tutar, 1. fıkra gereğince kendi kusur payı gözetilerek sorumlu tutulacağı miktarın (gelirin ilk peşin sermaye değeri X işverenin kusur oranı), üçüncü kişinin 4. fıkraya göre sorumlu olacağı tutar (gelirin ilk peşin sermaye değerinin yarısı X üçüncü kişinin kusur oranı) ile toplamı kadar olmalı, kanun koyucunun getirdiği “gelirin ilk peşin sermaye değerinin yarısı” sınırlaması karşısında üçüncü kişinin müteselsilen sorumlu tutulacağı miktarın ise, gelirin ilk peşin sermaye değerinin yarısı ile işveren de dahil olmak üzere tüm davalıların kusurları toplamının çarpımı sonucu elde edilecek tutar kadar olması gerekmektedir. Bu yaklaşım ve uygulama, işvereni, iç ilişkide üçüncü kişiye rücu edemeyeceği miktarı Kuruma ödemek zorunda bırakmadığından da hakkaniyete uygundur.
5510 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu’nun 12. maddesinin 2. fıkrasına göre işveren adına ve hesabına, işin veya görülen hizmetin bütününün yönetim görevini yapan kimse, işveren vekilidir. Bu kanunda geçen işveren deyimi, işveren vekilini de kapsar. İşveren vekili, bu kanunda belirtilen yükümlülüklerinden dolayı işveren ile birlikte müştereken ve müteselsilen sorumludur. Gerek İş kanunu Gerekse 5510 sayılı Kanun hükümlerine göre; bir kimsenin işveren vekili sıfatını kazanabilmesi için; işyerinde işveren adına hareket etmesi ve işin ve işyerinin yönetiminde görev alması gerekir.
Öte yandan Mülga 506 sayılı Kanunun 4'üncü maddesinde de işveren vekili, “İşveren nam ve hesabına işin yönetimi görevini yapan kimseler” şeklinde tanımlanmış, anılan maddenin devamındaki, “Bu kanunda geçen işveren deyimi işveren vekilini de kapsar. İşveren vekili, bu Kanunda belirtilen yükümlülüklerinden dolayı aynen işveren gibi sorumludur.” hükmü ile işveren vekilinin sorumluluğunun kapsamı belirlenmiştir.
Bu düzenlemeler ışığında, şayet işyeri işveren vekilince yönetiliyorsa, maddelerde gösterilen "işveren" deyiminin yerine "işveren vekili" deyimi ikame olunacak ve işverenin sorumlu olduğu durumun sonuçlarına işveren vekili de katlanmak zorunda kalacaktır.
İş Kanunun, işveren vekilinin bu sıfatla işçilere karşı muamele ve yüklemlerinden doğrudan doğruya işverenin sorumluluğunu kabul eden ilgili maddesi, işveren ile işveren vekili arasında doğrudan doğruya temsil ilişkisi bulunduğunu gösterir. Şu halde işveren vekili işveren adına ve hesabına hareket eden ve yaptığı hukuki işlemler ile onu alacaklı ve borçlu kılan kimsedir. Bu anlamda işveren vekili teknik yönden bir işveren temsilcisidir.
Dava konusu olay iş kazası olup, iş hukuku ve sosyal güvenlik ilkeleri çerçevesinde değerlendirilmeye tutulmalıdır. İşverenin iş kazası sonucu meydana gelen zarar nedeniyle hukuki sorumluluğu yasa ve içtihatlarla belirlenmiş olan ayrık haller dışında ilke olarak iş aktinden doğan işçiyi gözetme (koruma) borcuna aykırılıktan kaynaklanan kusura dayalı sorumluluktur. Başka bir ifadeyle işveren sıfatına sahip şirketin ortağının meydana gelen iş kazasında şahsi kusurunun bulunup bulunmadığı araştırılmalı, şahsi kusurunun varlığının tespit edilmesi halinde şirket ortağı olması sıfatı ile değil de kişisel kusurundan dolayı sorumlu tutulabileceği göz ardı edilmemelidir. Aksi taktirde şirketin kusurundan, ortağın sorumlu tutulamayacağı insan yaşamının kutsallığı çerçevesinde işverenin işçilerin sağlığını ve güvenliğini sağlamak için gerekli olanı yapmak ve bu husustaki şartları sağlamak ve araçları noksansız bulundurmakla yükümlü olduğu İş Kanunu'nun 77. maddesinin açık buyruğudur. İş kazalarından kaynaklanan tazminat davalarında; iş kazasında kusuru olduğunun tespiti halinde, işveren vekili de, işveren yanında zarardan sorumlu olacaktır.
1-İfade edilen açıklamalar ışığında, mahkemece öncelikle kusur raporu alınarak, bu kapsamda kazalıya verilen %50 kusur yerinde görülmekle; alınacak kusur raporunda, işverenin ve dava dışı üç kişinin kusurları ayrıştırmalıdır.
2-Öte yandan, alınacak kusur raporunda, ceza davasında kendilerine kusur atfı yapılan üç kişinin işveren vekili olup olmadıkları ya da üçüncü kişi sıfatları değerlendirilmeli; şayet üçüncü kişi olduklarına kanaat getirilirse; işverenin sorumluluğu bu defa yukarıda işaret edilen çerçevede 5510 sayılı kanun madde 21/ 4 kapsamında irdelenmelidir.
Eldeki davada belirtilen hususlar ışığında, mahkemece kusur raporu alınmalı, işverenin kusuru dava dışı üç kişinin kusurundan ayrıştırılmalı ve alınacak kusur raporunda dava dışı şahısların üçüncü kişi olarak değerlendirilmesi durumunda, alınacak hesap raporu ile 21/4 . madde kapsamındaki sorumluluğu değerlendirilerek; sonucuna göre karar verilmelidir.
O hâlde, taraf vekillerinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ:Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde ilgilisine iadesine, 30.03.2022 gününde oybirliğiyle karar verildi.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için destek@ictihatlar.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.