22. Hukuk Dairesi 2013/3844 E. , 2013/3706 K.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
DAVA : Davacı, feshin geçersizliğine ve işe iadesine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme, isteği kısmen hüküm altına almıştır.
Hüküm süresi içinde davalı avukatı tarafından temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı İsteminin Özeti:
Davacı vekili, davacının davalı şirkete bağlı olarak İstanbul Deniz Otobüs İşletmesinde çağrı merkezi grup yöneticisi olarak 01.01.2009 - 26.04.2012 tarihleri arasında çalıştığını, iş sözleşmesinin davalı işveren tarafından "İstanbul Deniz Otobüleri San. Ve Tic. A.Ş operasyonunun 2011 yılı müşteri hizmetleri hizmet alımına ait sözleşmesinin sona ermesi ve 21.10.2011 - 21.04.2012 tarihleri arasında ücretsiz doğum izninde olması" gerekçe gösterilerek feshedildiğini, feshin geçerli ve haklı sebebe dayanmadığını, feshin geçersizliği ile davacının işe iadesine karar verilmesini, işe başlatılmama halinde ödenmesi gereken tazminat ile boşta geçen süre ücret ve diğer haklarının belirlenmesini istemiştir.
Davalı Cevabının Özeti:
Davalı vekili, davanın 1 aylık yasal süre içinde açılmadığını, davacının davalı şirkete bağlı olarak İDO"nun çağrı merkezinde çalıştığını, İDO"nun ihale ile başka bir şirkete verilmesi ve çağrı merkezi işinin de davalı şirketten alınması nedeniyle davacının başka ildeki bir çağrı merkezinde istihdam edilmesinin teklif edildiğini, ancak davacının İstanbul"da kalmak istemesi nedeniyle iş sözleşmesinin yasal hakları ödenerek feshedildiğini ileri sürerek davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
Mahkeme Kararının Özeti:
Mahkemece davacının 01.01.2009-26.04.2012 tarihleri arasında davalı şirketin ihale ile üstlendiği İDO Çağrı Merkezi işinde grup yöneticisi olarak çalıştığı, iş sözleşmesinin davalı işveren tarafından "İDO operasyonunun 2011 yılı müşteri hizmetleri merkezi hizmeti alımına ait sözleşmenin 31.12.2011 tarihinde sona ermesi ve 21.10.2011 - 21.04.2012 tarihleri arasında ücretsiz doğum izninde olması" gerekçesiyle feshedildiğini, davacının ücretsiz doğum izninde olması ve hizmet alım sözleşmesinin sona ermesi sebebinin geçerli neden teşkil etmediği, feshin son çare olması ilkesi gözetilmeksizin geçerli nedene dayanılarak yapılmadığı gerekçesi ile davanın kabulü ile feshin geçersizliğine ve davacının işe iadesine karar verilmiştir.
Temyiz:
Hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Gerekçe:
Alt işveren işçisi tarafından sadece asıl işveren aleyhine açılan davalarda asıl işveren-alt işveren ilişkisinin geçersiz veya muvazaaya dayandığının belirlenmesine bağlı olarak, davalı olarak gösterilen kişinin işçinin gerçek işvereni olmadığının belirlenmesi halinde taraf sıfatı sorunu ortaya çıkmaktadır. Davanın taraf sıfatı yokluğu sebebiyle reddedilmesi halinde gerçek işverene karşı açılacak davada işçi çoğunlukla işe iade davaları için öngörülen bir aylık dava açma süresini kaçırma tehlikesi ile karşılaşmaktadır. Böyle bir sonuç işçiyi mağdur edebileceği gibi bir aylık süre geçmemişse yeni bir dava açılmasını gerektirmesi sebebiyle usul ekonomisine de uygun düşmez. Gerek daha önce işe iade davalarına bakan Yargıtay 9. Hukuk Dairesince ve gerekse Dairemiz tarafından davacının temsilcide yanıldığı veya taraf sıfatında maddi hataya düştüğü kabul edilmek suretiyle taraf değişikliği konusunda mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu"nun katı kuralları aşılarak sorun çözülmeye çalışılmıştır.
Ne var ki, işe iade davası asıl işveren ve alt işverene karşı birlikte açıldığında asıl işveren hakkında taraf sıfatı yokluğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmezken sadece asıl işveren hakkında dava açılmışsa taraf sıfatının bulunmadığı ve taraf sıfatında yanılgı olduğunun kabulüne karar verilmesi sözü edilen çözümün çelişkisi olarak dikkat çekmiştir.
Öte yandan, 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun ve 124. maddesinde kabul edilebilir yanılgıya dayanan iradi taraf değişikliği taleplerinin mahkemece kabul edilmesi yönünde düzenleme yapılmıştır. Ancak sözü edilen düzenlemede taraf değişikliğinin talep şartına bağlanması karşısında hakim tarafından bu hususta taraflara hatırlatmada bulunulması mümkün değildir. Bu sebeple talep olmadığı halde taraf sıfatında maddi hataya düşüldüğünden söz edilmek suretiyle mahkeme kararının bozulmasına yönelik uygulamaya devam edilmesinin kanunun belirtilen açık düzenlemesi karşısında mümkün olmadığı görülmektedir.
Hal böyle olunca dairemizde yukarıda belirtilen içtihadın yeniden gözden geçirilerek değerlendirilmesi ihtiyacı doğmuştur.
Mahkemece verilecek hükmün etkisi bakımından mecburi dava arkadaşlığı, maddi bakımdan mecburi dava arkadaşlığı ve şekli bakımdan mecburi dava arkadaşlığı olarak ikiye ayrılmaktadır. Maddi bakımdan mecburi dava arkadaşlığı, maddi hukuka göre bir hakkın birden fazla kimse tarafından birlikte kullanılması veya birden fazla kimseye karşı birlikte ileri sürülmesi ve tamamı hakkında tek hüküm verilmesi zorunlu hallerde söz konusu olur. Şekli bakımdan mecburi dava arkadaşlığı ise kanunun özel hükümleri ve davanını niteliğinden kaynaklanan, birden fazla kişiye karşı dava açılmasının ve yürütülmesinin zorunlu olduğu hallerde oluşan dava arkadaşlığına denir(PEKCANITEZ Hakan/ATALAY Oğuz/ÖZEKES Muhammed, Medeni Usul Hukuku 12. Bası, Ankara 2011, s.223). Şekli dava arkadaşlığı, gerçeğin tam olarak ortaya çıkarılması ve taraflar arasındaki ilişkinin doğru karara bağlanmasını sağlamak için kabul edilmiştir. Bu durumda, dava konusu hukuki ilişki hakkında bütün dava arkadaşlarına yönelik tek ve aynı doğrultuda karar verme zorunluluğu yoktur. Ayrıca dava arkadaşlarının yaptıkları usuli işlemler birbirinden bağımsızdır.
4857 sayılı İş Kanunu"nun 2/6-7. maddesine göre asıl işveren-alt işveren ilişkisinin geçerli olup olmadığı veya muvazaaya dayanıp dayanmadığına yönelik re"sen yapılması gereken yargısal denetim ilişkinin taraflarının, yani asıl işveren ve alt işverenin davada yer almalarını ve kendi hukuklarını koruyacak açıklama ve ispat haklarını zorunlu kılmaktadır. Aksine bir düşünce Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkına ve 6100 sayılı Kanun"un 27. maddesinde öngörülen hukuki dinlenilme hakkına aykırılık teşkil eder. Buna göre, işe iade davalarına özgü olarak, asıl işveren-alt işveren ilişkisinin sözkonusu olduğu davalarda davalı taraf yönünden bir çeşit şekil bakımdan mecburi dava arkadaşlığının mevcut olduğu kabul edilmelidir.
Görüldüğü üzere bu çözüm tarzı hem işçi hem işveren yönünde hukuka uygun maddi ve usuli bakımdan her iki tarafın haklarının korunmasını sağlayan bir çözümdür.
Böyle olunca, işe iade davasının yalnızca asıl işveren veya alt işveren aleyhine açılması durumunda mahkemece dava hemen reddedilmemeli, davalı olarak gösterilmeyen asıl işveren veya alt işverene davanın teşmili için davacı tarafa süre verilmeli, verilen süre içinde diğer dava arkadaşına teşmil edilirse davaya devam edilmeli, aksi halde dava usulden reddedilmelidir.
Taraf teşkili sağlandıktan sonra işin esasına yönelik olarak yapılacak inceleme sonucunda, asıl işveren-alt işveren ilişkisinin kanuna aykırı olarak kurulmuş olması veya muvazaaya dayanması halinde feshin geçersizliğine yönelik verilen karar gerçek işveren hakkında kurulmalı, geçersiz veya muvazaaya dayalı ilişkinin diğer tarafı hakkında sıfat yokluğu sebebiyle davanını reddine karar verilmelidir. Ancak, 6100 sayılı Kanun"un 327/2. madesi uyarınca taraf sıfatı olmadığı halde davacıyı, davalı sıfatı kendisine aitmiş gibi yanıltarak kendisine karşı dava açılmasına sebebiyet verdiği için davanın sıfat yokluğu nedeniyle hakkındaki davanın reddine karar verilen taraf lehine vekalet ücreti takdir edilmemelidir.
Davalı ile aralarında alt işveren-asıl işveren ilişkisi bulunduğu anlaşılan ve taraflarca İDO olarak adlandırılan İstanbul Deniz Otobüs San. ve Tic. A.Ş. "nin ya da işletmesine de davanın yönetilmesi için davacıya gereken süre verilip taraf teşkili sağlandıktan ve İstanbul Deniz Otobüs San. Ve Tic. A.Ş. "nin sunacağı deliller toplandıktan sonra gerekirse teknik bilirkişi incelemesi de yapılmak suretiyle yukarıda açıklanan ilkeler ve esaslar doğrultusunda bir karar verilmesi gerekir. Yazılı şekilde eksik inceleme ile karar verilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı sebepten BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, 25.02.2013 gününde oybirliği ile karar verildi.