11. Ceza Dairesi 2019/4408 E. , 2019/5925 K.
"İçtihat Metni"Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü’nün 21.05.2019 tarihli ve 2019/4692 sayılı kanun yararına bozma istemine atfen, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 27.05.2019 tarihli ve KYB-2019/56468 sayılı ihbarname ile;
Resmi belgede sahtecilik ve iftira suçlarından sanık ..."un, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 204/1, 268 delaletiyle 267/1 ve 269/3. maddeleri gereğince 2 yıl ve 4 ay hapis cezaları ile cezalandırılmasına, 5237 sayılı Kanun"un 58. maddesi gereğince cezalarının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ve ayrıca cezanın infazından sonra denetimli serbestlik hükümlerinin uygulanmasına dair İzmir 5. Asliye Ceza Mahkemesinin 13/09/2010 tarihli ve 2010/45 esas, 2010/561 sayılı kararının "Benzer bir olay sebebiyle Yargıtay 11. Ceza Dairesinin 02/06/2016 tarihli ve 2015/8482 esas, 2016/5178 karar sayılı ilâmında belirtildiği üzere, İzmir Cumhuriyet Başsavcılığının 28/12/2009 ve 11/03/2010 tarihli iddianamelerinde, sanık hakkında 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu"nun 58. maddesinin uygulanmasının talep edilmediği gözetilmeden, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 226. maddesi uyarınca ek savunma hakkı verilmeksizin tekerrür hükümlerinin uygulanmasında isabet görülmediğinden” bahisle 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309. maddesi uyarınca, bozulması istenilmiş olmakla,
Dosya incelendi, gereği görüşüldü:
Kanun yararına bozma, hâkim veya mahkemeler tarafından verilen ve istinaf veya temyiz incelenmesinden geçmeksizin kesinleşen hüküm ve kararlardaki hukuka aykırılıkların giderilmesi için kabul edilen olağanüstü bir kanun yoludur.
5271 sayılı CMK‘nin 309. maddesi uyarınca, hâkim veya mahkemece verilip istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümlerde, maddî hukuka veya yargılama hukukuna ilişkin hukuka aykırılık bulunduğunu öğrenen Adalet Bakanlığı, o karar veya hükmün Yargıtay’ca bozulması istemini, yasal nedenlerini açıklayarak, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına yazılı olarak bildirecektir. Bunun üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı da hükmün veya kararın bozulması istemini içeren yazısına bu nedenleri aynen yazarak, Yargıtay ceza dairesine verecek, ileri sürülen nedenlerin Yargıtay’ca yerinde görülmesi halinde karar veya hüküm yasa yararına bozulacak, yerinde görülmezse istem reddedilecektir.
Böylece ülke sathında uygulama birliğine ulaşılacak, hâkim ve mahkemelerce verilen cezaya ilişkin karar veya hükümlerdeki hukuka aykırılıkların, toplum ve birey açısından hukuk yararına giderilmesi sağlanacaktır.
Kanun yararına bozma yasa yoluna, istinaf ve temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşmiş hüküm ve kararlara karşı gidilmesi nedeniyle kesin hükmün otoritesinin bütünüyle zedelenmemesi amacıyla bu yola başvurabilmek için hukuka aykırılık halinin ciddi boyutlara ulaşması gerekmektedir.
Kanun yararına bozma konusu karar veya hükmün hukuka aykırı olmakla birlikte hukuken geçerli bir karar veya hüküm olması gerekir. Henüz kesinleşmeyen kararlar aleyhine kanun yararına bozma isteminde bulunulamaz.
Bu bilgi ve açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
7201 sayılı Tebligat Kanunu‘nun 10. maddesi uyarınca “Tebligat, tebliğ yapılacak şahsa bilinen en son adresinde yapılır” hükmü ile 6099 sayılı Kanunla yapılan değişiklik sonucunda anılan maddeye eklenen “bilinen en son adresin tebligata elverişli olmadığının anlaşılması veya tebligat yapılamaması hâlinde, muhatabın adres kayıt sisteminde bulunan yerleşim yeri adresi, bilinen en son adresi olarak kabul edilir ve tebligat buraya yapılır” ek fıkra hükmüne aykırı olarak, yokluğunda verilen ve sanığın sorgusunda bildirdiği “...“ adresine tebliğe çıkartılan gerekçeli kararın, muhatabın adresten ayrılması nedeniyle iade edilmesi üzerine, sanığın MERNİS adresine 7201 sayılı Kanunun 21/2. maddesi uyarınca tebligat yapılması gerekirken, ilk olarak sanığın aynı zamanda MERNİS adresi olan "..." adresine MERNİS ibaresi konulmaksızın tebliğe çıkartıldığı ve bu tebligatın da iade edilmesi sonrası, daha önce adli merciilerce usulüne uygun bir tebligat yapılmamış olmasına rağmen sorgusunda bildirdiği adreste 20.11.2010 tarihinde 7201 sayılı Tebligat Kanunu‘nun 35. maddesine göre yapılan tebliğ işleminin usulsüz olduğu, talebe konu ilamın usulüne uygun olarak kesinleşmediği ve sanığın öğrenme ile 23.06.2014 tarihli yargılamanın yenilenmesi talepli dilekçesinin temyiz dilekçesi olarak kabul edilmesi neticesinde süresinde olduğu anlaşılmakla, İzmir 5. Asliye Ceza Mahkemesi‘nin 13.09.2010 tarihli 2010/45 Esas ve 2010/561 Karar sayılı ilamı henüz kesinleşmediğinden, kanun yararına bozma istemine atfen düzenlenen ihbarnamedeki bozma isteminin CMK’nin 309. maddesi uyarınca REDDİNE, henüz kesinleşmeyen hüküm yönünden sanık hakkındaki infazın durdurulmasına, başka suçtan tutuklu veya hükümlü değilse bu suçtan tahliyesi için müzekkere yazılmasına, dosyanın temyiz incelemesi için hazırlanması amacıyla mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına İADESİNE, 04.07.2019 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.