
Esas No: 2021/9190
Karar No: 2022/5440
Karar Tarihi: 12.04.2022
Yargıtay 10. Hukuk Dairesi 2021/9190 Esas 2022/5440 Karar Sayılı İlamı
10. Hukuk Dairesi 2021/9190 E. , 2022/5440 K."İçtihat Metni"
Mahkemesi : ... Anadolu 2. İş Mahkemesi
Dava iş kazasından sürekli iş göremezliğe uğrayan sigortalının maddi ve manevi tazminat istemlerine ilişkindir.
İlk Derece Mahkemesince, hükümde belirtilen gerekçelerle davanın kısmen kabul ve kısmen reddine dair verilen karara karşı, davalı vekillerinin istinafa başvurması üzerine, ... Bölge Adliye Mahkemesi 24. Hukuk Dairesince davacının istinaf istemlerinin esastan reddine dair karar verilmiştir.
... Bölge Adliye Mahkemesi 24. Hukuk Dairesince verilen karar davalı vekili tarafından süresi içerisinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
I- İSTEM:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin 16.03.2009 tarihinde iş kazası geçirmesi nedeniyle belirsiz alacak davası niteliğinde 5.000 TL maddi tazminat ile 50.000 TL manevi tazminatın kaza tarihinden işleyecek faiziyle davalıdan tahsilini talep etmiş, yargılamanın devamında maddi tazminat istemini 161.887 TL’ye artırmıştır.
II- CEVAP:
Davalı vekili, cevap dilekçesinde özetle; davacının müvekkili şirket işçisi olmayıp ihbar olunan ... Gemi İnşa Bakım Onarım İnşaat Taah. Ve Tic. Ltd. Şti. işçisi olduğunu, davalı şirkete husumet yöneltilmesinin hukuki olmadığını, kazanın işçinin dikkatsiz ve tedbirsiz hareketinden kaynaklandığını, iş sağlığı ve güvenliği eğitimlerinin verilmesi ve iş güvenliği malzemelerinin tesliminin ... Gemi Şirketi yükümlülüğünde olduğunu, davacı işçiye belirli aralıklarla ve her iş başlangıcında yapılan işlerle ilgili olarak iş sağlığı ve iş güvenliği eğitimleri verildiğini, kazalı işçiye raporlu olduğu dönemde ödemeler yapıldığını, manevi tazminat talebinin sebepsiz zenginleşmeye sebebiyet verecek ölçüde olduğunu beyanla davanın reddini savunmuştur.
III- MAHKEME KARARI:
A-İLK DERECE MAHKEME KARARI
İlk derece mahkemesince; “Davacının davasının Kısmen Kabulü ile;
1- 160.512,29 TL maddi tazminatın kaza tarihi olan 16/03/2009 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
2- 40.000 TL manevi tazminat alacağının 16/03/2009 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, Fazlaya dair talebin reddine ,” karar verilmiştir.
B-BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI:
Bölge Adliye Mahkemesince “1–Davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK 353/1–b.1 maddesi gereğince esastan reddine” karar verilmiştir.
IV-TEMYİZ KANUN YOLUNA BAŞVURU VE NEDENLERİ:
Davalı vekili temyiz dilekçesinde özetle: İlk Derece Mahkemesi kararının gerekçesinde TRH 2010 tablosunun esas alınarak hesap yapıldığı belirtilmesine karşın aynı gerekçede PMF 1931 yaşam tablosunu esas alan rapora itibar edildiğinin belirtilerek çelişki yaratıldığı, maddi tazminatın gerekçede işaret olunan tenzilatlarla beraber 159.891,86 TL olarak hükmedilmesi gerekirken 160.512,29 TL’ye hüküm kurulmasının da çelişki yarattığını, müvekkiline atfedilebilecek kusur bulunmadığını davacının tam kusurlu olduğunu, sürekli iş göremezlik oranına itirazlarının karşılanmadığını, hüküm tarihine en yakın tarihli peşin sermaye değerinin tenzili gerektiğini, manevi tazminatın fazla olarak hükmedildiğini beyanla kararın bozulmasını talep etmiştir.
V-İLGİLİ HUKUK KURALLARI VE İNCELEME:
Anayasamızın 141. maddesinde, yargılamanın aleniyeti ilkesi benimsenmiştir. Bunun anlamı yargılama açık olarak yapılacak ve yargılamanın sonunda verilen karar da açıkça belirtilecektir. Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 149. (HMK’nun 28.) maddesinde de bu husus belirtilmiştir.
Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 294. maddesi gereğince mahkeme, hazır olan tarafları iddia ve savunmalarını dinledikten sonra yargılamanın sona erdiğini bildirerek kararını tefhim eder. Kararın tefhimi en az aynı Kanunun 297. maddesinde belirtilen hüküm sonucunun tutanağa geçirilerek okunması suretiyle olur.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 297/1-c. maddesinde, bir mahkeme hükmünün kapsamının ne şekilde olması gerektiği açıklanmıştır.
01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Hükmün Kapsamı” başlıklı 297. maddesinde ise:
“(1) Hüküm "Türk Milleti Adına" verilir ve bu ibareden sonra aşağıdaki hususları kapsar:
a)Hükmü veren mahkeme ile hâkim veya hâkimlerin ve zabıt kâtibinin ad ve soyadları ile sicil numaraları, mahkeme çeşitli sıfatlarla görev yapıyorsa hükmün hangi sıfatla verildiğini.
b)Tarafların ve davaya katılanların kimlikleri ile Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası, varsa kanuni temsilci ve vekillerinin ad ve soyadları ile adreslerini.
c)Tarafların iddia ve savunmalarının özetini, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delilleri, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesini, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepleri.
ç)Hüküm sonucu, yargılama giderleri ile taraflardan alınan avansın harcanmayan kısmının iadesi, varsa kanun yolları ve süresini.
d)Hükmün verildiği tarih ve hâkim veya hâkimlerin ve zabıt kâtibinin imzalarını.
e)Gerekçeli kararın yazıldığı tarihi.
(2)Hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir.” şeklinde düzenleme getirilmiştir.
Yine Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 298. maddesinde de hüküm kısmında iki tarafa yükletilen hak ve borçların tereddüde yer vermeyecek şekilde belirtilmesi zorunluluğu tekrarlanmıştır. Bu hükümden anlaşılacağı gibi, mahkeme hükmünü gerekçesi ile birlikte tam olarak yazmış olsa bile, bunu duruşma tutanağına tamamen yazdırması ve okunması gerekir. Bir başka ifade ile mahkeme hükmünün hukuki varlık kazanabilmesi için onun tefhim edilmesi, verilen kararla, ne şekilde tefhim edildiğinin duruşma tutanağına yazılması zorunludur. Aynı maddenin son fıkrası gereğince de zorunlu nedenlerle yalnız hüküm sonucunun tefhim edildiği hallerde, gerekçeli kararın sonradan belli bir süre içinde yazılması mümkündür.
Kısa karar, bir davayı sona erdiren (Nihai) temyizi mümkün olan son kararlardandır. Bu kararla mahkeme davadan elini çeker ve davayı sona erdirmiş olur. Asıl olan kısa karardır. Bu gibi hallerde de Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 297. maddesine uygun olarak tarafların hak ve yükümlülüklerini açıkça gösteren kısa karar ile daha sonra yazılan gerekçeli kararında buna uygun olarak düzenlenmesi gereklidir. (10.04.1992 gün ve 7/4 sayılı içtihadı birleştirme kararı) Nitekim aynı ilkeler Hukuk Genel Kurulu'nun 2011/21-23 E., 268 K., 2012/6–97 E., 203 K., 2012/10–149 E., 291 K. sayılı kararlarında da benimsenmiştir.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun “Hükmün Tashihi” başlığını taşıyan 304. maddesinde, hükümdeki yazı ve hesap hataları ile diğer benzeri açık hataların, mahkemece kendiliğinden veya taraflardan birinin istemi üzerine düzeltilebileceği belirtilmiş, “Hükmün Tavzihi” başlıklı 305. maddesinde, hüküm yeterince açık değilse veya yerine getirilmesinde duraksama uyandırıyor yahut birbirine aykırı fıkralar içeriyorsa, yerine getirilmesi tamamlanıncaya kadar taraflardan her birinin hükmün açıklanmasını veya duraksama ya da aykırılığın giderilmesini isteyebileceği, hüküm fıkrasında taraflara tanınan haklar ve yüklenen borçların, tavzih yolu ile sınırlandırılamayacağı, genişletilemeyeceği ve değiştirilemeyeceği açıklanmıştır.
Somut olayda, ilk derece Mahkemesi kararının gerekçe bölümünde '' Sürekli iş göremezlik tazminatının hesabı hayat sigortaları matematiği kapsamında dönem başı tam hayat annüitesi formülleri kullanılarak hesaplanmıştır. Beklenen yaşam sürelerinin belirlenmesinde TRH 2010 tablosu kullanılmış; teknik faiz oranı %1.8 olarak alınmış; hesaplama kaza tarihinden hesaplama tarihine kadar olan dönem için işlemiş dönem , hesaplama tarihinden sonrası için ise işleyecek dönem olarak iki ayrı dönem için yapılmıştır.” ifadelerine yer verildikten sonra “Bölge Adliye Mahkemesi kararında mahkememizin kararının gerekçesiz olması hangi bilirkişi raporuna itibar edildiğinin yazılmaması sebebiyle kaldırılmasına karar verdiği anlaşılmaktadır. Mahkememiz maddi tazminatın hesabında PMF -1931 yaşam tablosunun kullanıldığı 03/01/2017 tarihli rapor karara esas alınmıştır. Bu raporda davacının maddi zararı 187.543,32TL hesaplanmıştır. SGK kurumunun sarf ettiği tedavi giderleri bundan düşülmemiştir. Davacıya kurum tarafından bağlanan gelirlerin ilk peşin sermaye değeri 19.724,83 TL bu miktardan düşülmüştür. Davacıya kurum tarafından yapılan geçici iş göremezlik ödemesi ve faizi 1.602,11 TL bu miktardan düşülmüştür. Davalı tarafından ödendiği anlaşılan 3.750 TL ve faizi toplam 6324,52 TL bu miktardan düşülmüştür. Bakiye 159,891,86 TL’nin kabulüne karar verilmiştir.” şeklindeki ifadelere yer verilerek maddi tazminatın hesabında bakiye ömür tablosu olarak PMF 1931 mi TRH 2010 tablosu mu esas alındığı anlaşılamayacak şekilde karar verildiği, öte yandan kararın hüküm fıkrasında ise maddi tazminat olarak 160.512,29 TL’ye hükmedildiği, bu yönle maddi tazminat miktarının gerekçe ve hükümde birbirinden farklı ve çelişkili olduğu, öte yandan 01.10.2018 tarihli tavzih kararıyla gerekçedeki maddi tazminat miktarı ile hükümde yer alan maddi tazminat miktarının çeliştiğine işaretle “gerekçeli kararının 5. Sayfasında hüküm fıkrasının hemen üstünde gerekçe kısmında yazılı ''kalan bakiye 159.891,86 TL”nin kabulüne karar verilmiştir''. sözcüğünün gerekçeli karardan çıkarılmasına, dair karar verilerek gerekçenin düzeltilmeye çalışıldığı ancak tazminattan indirilmesi kabul edilen kalemlerle maddi tazminat alacağının 159.891,86 TL olarak hükmedilmesi gerektiği anlaşılmaktadır.
Bu açıklamalar doğrultusunda mahkemece açıklanan gerekçenin kısa kararda açıklanan hükme uygun olması gerektiği gibi gerekçenin de kendi içerisinde anlamlı ve tutarlı olması gerektiği açıktır. Öte yandan mahkemenin karar vererek dosyadan elini çektikten sonra tavzih kararıyla gerekçe dahil hükmü genişletip, değiştiremeyeceği hususu dikkate alınarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken yukarıda işaret olunan şekilde çelişkiler içeren ve icrasında tereddütler oluşturacak mahiyette karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olmuştur.
O halde davalı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve bu aşamada temyiz itirazlarının sair yönleri incelenmeksizin ... Bölge Adliye Mahkemesi 24. Hukuk Dairesinin istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin kararının kaldırılarak, İlk Derece Mahkemesince verilen hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: ... Bölge Adliye Mahkemesi 24. Hukuk Dairesi kararının, HMK'nın 373/1 maddesi gereğince kaldırılarak temyiz edilen ilk derece mahkemesi hükmünün, davalı vekilinin temyiz itirazlarının sair yönleri bu aşamada incelenmeksizin yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine, dosyanın kararı veren İlk Derece Mahkemesine, karardan bir örneğin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, 12.04.2022 gününde oybirliğiyle karar verildi.