10. Hukuk Dairesi 2019/228 E. , 2020/1295 K.
"İçtihat Metni"Bölge Adliye
Mahkemesi : Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesi
Dava, hizmet tespiti istemine ilişkindir.
İlk Derece Mahkemesince, hükümde belirtilen gerekçelerle davanın kabulüne dair verilen karara karşı, fer’i müdahil Kurum vekili tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine, Erzurum Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesince fer’i müdahil Kurum vekilinin istinaf başvurusunun HMK 353/1-b-(1) maddesi gereğince esastan reddine karar verilmiştir.
Erzurum Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesince verilen kararın, fer’i müdahil Kurum vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
I-İSTEM
Davacı vekili; davacının 15.11.2005 – 19.3.2016 tarihleri arasında davalıya ait işyerinde kesintisiz olarak ustabaşı aşçı olarak çalıştığını, çalıştığı dönem boyunca günlük yevmiye üzerinden maaş aldığı, aldığı maaşın asgari ücret tutarındaki kısmını banka aracılığıyla, geri kalan kısmını elden aldığını, tanık ifadeleri ile de sabit olacağı üzerine, 2006 yılında günlük 25 TL, 2007 yılında 30 TL, 2008 yılında 45 TL, 2010 yılında 55 TL, 2011 yılında 60 TL, 2012 yılında 75 TL, 2013-2014-2015-2016 tarihlerinde 80 TL maaş aldığını, maaşını 2009 yılına kadar elden aldığını, 2009 yılından sonra asgari ücret tutarındaki kısmın bankaya yatırıldığı, kalanını elden aldığını, emeklilik sebebiyle iş akdinin davacı tarafından feshedildiğini belirterek, davacının çalıştığı dönem boyunca eksik ödenen sigorta primlerinin tespitini talep etmiştir.
II- CEVAP:
Davalı ... Yemekçilik Turizm San. ve Tic. Ltd. Şti. cevap dilekçesi sunmamıştır.
Fer"i müdahil SGK vekili; 6552 sayılı kanunun 64. maddesi 5521 sayılı kanunun 7. maddesine eklenen hükme göre davaların kuruma ihbar edileceği ve ihbar üzerine kurumun feri müdahil olarak duruşmalara katılacağının düzenlendiğini, kuruma husumet yöneltilmesinin mümkün olmadığını, davacı ve davalı arasındaki hizmet ilişkisine dair kurum kayıtlarına itibar edilmesi gerektiğini belirterek davanın reddini talep etmiştir.
III- MAHKEME KARARI:
A- İLK DERECE MAHKEME KARARI
Davanın kabulüne, davacının davalı ... Yemekçilik Turizm Sanayi ve Ticaret Limited Şirketinde hizmet sözleşmesi ile 01/07/2006-06/11/2006 tarihleri arasında asgari ücret ile çalıştığının, bu çalışmalarının SGK"ya bildirilmemiş olduğunun tespitine, karar vermiştir.
İSTİNAF:
Fer’i Müdahil Kurum vekili tarafından anılan karara yönelik istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
B- BAM KARARI
Yerel mahkemenin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararına yönelik fer"i müdahil vekilinin istinaf başvurusunun Hukuk Muhakemeleri Kanun’un 353-(1)-b.1 maddesi gereğince esastan reddine, karar verilmiştir.
TEMYİZ KANUN YOLUNA BAŞVURU VE NEDENLERİ:
Fer’i Müdahil Kurum vekilince, Davanın kabulüne karar verilirken davacının çalışmalarının geçtiği işyerinde davacı ile aynı dönemlerde çalışmış ve işyerinin resmi kayıtlarına geçmiş bordro anıkları ya da komlu işverenlerin aynı nitelikte işi yapan bordrolarına/resmi kayıtlarına geçmiş çalışanları ve işverenleri tespit edilip beyanlarına başvurulmadan yeterli araştırma ve inceleme yapılmadan davacı iddiaları ve soyut tanık anlatımlarına itibarla hüküm kurulduğu belirtilerek, BAM kararının bozulması talep edilmiştir.
IV- İLGİLİ HUKUK KURALLARI VE İNCELEME:
Hukuk Muhakemeleri Kanununun 26. maddesi uyarınca; "Hakim tarafların talep sonuçlarıyla bağlıdır; ondan fazlasına veya başka bir şeye karar veremez. Duruma göre, talep sonucundan daha azına karar verebilir. Aynı Kanunun 294-301 maddelerinde ise mahkeme kararlarının nasıl olması gerektiği belirlenmiştir. Bu düzenlemelere göre Mahkeme, usule veya esasa ilişkin bir nihai kararla davayı sona erdirir. Yargılama sonunda uyuşmazlığın esası hakkında verilen nihai karar, hükümdür. Yine aynı Kanunun 297. maddesinin (2). fıkrasında “hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, mümkünse sıra numarası altında açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir”, hükümleri öngörülmüş olup, hüküm sonucu kısmında gerekçeye ait her hangi bir söz tekrar edilmeksizin isteklerin her biri hakkında verilen hükümle taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların mümkünse sıra numarası altında birer birer açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gerekir. Zira tarafların o dava yönünden, hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri ve Yargıtay’ın hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için, ortada, usulüne uygun şekilde oluşturulmuş; hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntılarıyla gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması, zorunludur.
Davacının, 15.11.2005 – 19.3.2016 tarihleri arasında davalıya ait işyerinde kesintisiz olarak ustabaşı aşçı olarak çalıştığını, çalıştığı dönem boyunca günlük yevmiye üzerinden maaş aldığı, aldığı maaşın asgari ücret tutarındaki kısmını banka aracılığıyla, geri kalan kısmını elden aldığını, 2006 yılında günlük 25 TL, 2007 yılında 30 TL, 2008 yılında 45 TL, 2010 yılında 55 TL, 2011 yılında 60 TL, 2012 yılında 75 TL, 2013-2014-2015-2016 tarihlerinde 80 TL maaş aldığını, maaşını 2009 yılına kadar elden aldığını, 2009 yılından sonra asgari ücret tutarındaki kısmın bankaya yatırıldığı, kalanını elden aldığını iddia ile, çalışmalarının tespitini talep ettiği davada; Mahkemece davanın kabulüne karar verilmiş ise de, ücret yönünden davacının talebi kabul edilmemekle birlikte, tam kabul şeklinde hüküm kurulması, hükmü kendi içinde çelişkili kılacağından, yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde karar verilmesi isabetsizdir.
O hâlde, fer’i müdahil Kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve Erzurum Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesinin istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin kararının kaldırılarak İlk Derece Mahkemesince verilen hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ : Erzurum Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesi kararının HMK’nın 373/1 maddesi gereği kaldırılarak, temyiz edilen ilk derece mahkemesi hükmünün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, dosyanın kararı veren İlk Derece Mahkemesine gönderilmesine, Başkan ..."in muhalefetine karşı, Üyeler ..., ..., ... ve ..."ün oyları ve oyçokluğuyla 18.02.2019 gününde karar verildi.
(M)
E.Ü.G.
KARŞI OY
Daire çoğunluğu ile aramızdaki uyuşmazlık, mahkeme hükmünün kendi içinde çelişkili olup olmadığı ve bun nedenle usul bozması yapılıp yapılamayacağı noktasındadır.
Mahkeme kararı kanunda açıkça belirtilmiş unsurları ihtiva etmeli ve belli bir şekle uygun olarak yazılmalıdır. Kararda bulunması gereken hususlar HMK 297. maddede ayrıntılı olarak tek tek sayılarak gösterilmiştir. Bunun sebebi, kararın açık ve gerekçeli olması, infazı kabil olması ve hukuki dinlenilme hakkının yerine getirilmesidir. 298. maddeye göre de gerekçeli karar, tefhim edilen hüküm sonucuna aykırı olamayacaktır.
Kararda yazılması gereken en önemli unsurlardan birisi de hüküm sonucudur. Zira hüküm sonucu, davacının somut talepleri hakkında infaz edilebilecek ve kesin hükme konu olabilecek şekilde kaleme alınmalıdır. Madde 297/2 “Hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir”
10.04.1992 tarih, 1991/7 E. - 1992/4 karar sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının konusu, kısa karar ile gerekçeli kararın aynı olması gerektiği hususundadır. Sonradan yazılan gerekçeli kararın kısa karara uygun olması gerekir. İçtihadı birleştirme kararı, HMK m. 298/2"de, “gerekçeli karar, tefhim edilen hüküm sonucuna aykırı olamaz” şeklinde kanun maddesi haline gelmiştir. Tefhim edilen kısa karardan farklı olarak gerekçeli karar yazılamaz ise de somut olayda bu içtihadı birleştirme kararının uygulanma yeri yoktur.
Usul bozması mutlaka usul kanununda bir hükme istinaden yapılmalıdır. Mahkemece kurulan hüküm HMK 294 vd. maddelere uygun olarak verildikten sonra gerekçenin çelişkiler içermesi veya hüküm fıkrasının kendi içinde çelişkili olması nedeniyle usul bozması kanunda öngörülmemiştir.
Hüküm yeterince açık değilse veya icrasında tereddüt uyandırıyor yahut birbirine aykırı fıkralar içeriyorsa, icrası tamamlanıncaya kadar taraflardan her biri hükmün açıklanmasını veya tereddüt ya da aykırılığın giderilmesini isteyebilir (HMK 305/1).
Bir hüküm, davada veya karşılık davada ileri sürülen taleplerden, sadece hükme bağlanmış olanlar hakkında kesin hüküm teşkil eder (HMK 303/2). Taraflarca talep edilen ancak mahkemece hükme bağlanmayan hususlar kesin hüküm oluşturmayacaktır.
Kısa karar ile gerekçeli karar aynı ancak mevcut hüküm ile bunun gerekçesi arasında çelişki bulunması, başka deyişle, hâkim tarafından temyiz olunan karara uygun gerekçe oluşturulmaması halinde izlenecek yol ne olmalıdır? Bu hususu ikiye ayırarak incelemek gerekir.
Birinci durum, temyiz olunan hüküm esas yönünden kanuna uygun olup da bu kararı yeterince açıklayan gerekçe oluşturulmaması veya hükümle gerekçenin birbiri ile çelişmesi halidir. Bu konu HMK m. 370/2 maddesinde açıklığa kavuşturulmuştur. “Temyiz olunan kararın, esas yönünden kanuna uygun olup da kanunun olaya uygulanmasında hata edilmiş olmasından dolayı bozulması gerektiği ve kanuna uymayan husus hakkında yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmadığı takdirde Yargıtay, kararı düzelterek onayabilir. Esas yönünden kanuna uygun olmayan kararlar ile hâkimin takdir yetkisi kapsamında karara bağladığı edalar hakkında bu fıkra hükmü uygulanmaz.” Madde hükmüne göre mahkemece verilen karar doğru ancak gerekçede yanlışlıklar varsa Yargıtayca bu kararın gerekçesi düzeltilerek yani doğru gerekçe belirtilerek onanabilir. Kararın usulden bozulmasına gerek yoktur.
İkinci durum, temyiz olunan karar esas yönünden kanuna aykırı olduğu gibi buna oluşturulan gerekçe ile de arasında çelişki olması halidir. Bu durumda, madde 370/2 hükmünden, esas yönünden kanuna uygun olmayan kararlar hakkında düzelterek onama kararı verilemeyeceği, bozma kararı verilmesi gerektiği sonucu çıkmaktadır. Bu hüküm dışında kanunlarda meseleye ışık tutan başka hüküm olmadığı gibi yukarıda sözü edilen içtihadı birleştirme kararı ise bu hali kapsamamaktadır.
Temyiz olunan hüküm kanuna aykırı olduğu gibi buna uygun gerekçe oluşturulmamışsa, yani sonuç olarak Yargıtayca bozulması gereken hüküm ile de çelişen bir gerekçe oluşturulmuş ise bunların tamamı bozma kapsamı içinde değerlendirilecektir. Kanuna aykırı olarak verilen bir hükme, kanuna uygun bir gerekçe yazılamayacağı gibi bozma kararı hem hükmün hem de gerekçenin yanlışlığına ilişkin olabilir. Aksi halde yerel mahkeme kanuna aykırı hükmüne uygun bir gerekçe oluşturmaya zorlandıktan sonra bu sefer hükmün kanuna aykırı olması nedeniyle bozulması gerekecektir. Yani karar önce usulden bozulup sonra esas yönünden bozulacaktır.
Hükmün kendi içinde birbirine aykırı fıkralar içermesi hali üzerinde de durmak gerekir. Hüküm fıkraları birbiri ile çelişkili ise, örneğin davanın kabulü denildikten sonra kısmen kabul şeklinde kabul kararı verilmesi halindeki durum, HMK 305. madde kapsamında değerlendirilmelidir. Taraflardan her biri hükmün açıklanmasını ya da aykırılığın giderilmesini mahkemeden isteyebilir.
Somut olayımızda, davacı sigortalılık süresinin tespiti ve prime esas kazançlarının da tespitini talep etmiş, Bölge Adliye mahkemece davanın kabulüne denilerek sigortalılık süresinin kabulüne karar verilmiş ancak prime esas kazanç yönünden davacının ve işverenin istinaf talebi olmaması nedeniyle karar verilmemiştir. Prime esas kazanç yönünden hüküm kurulmaması HMK 303/2 maddesi uyarınca kesin hüküm teşkil etmeyeceği gibi kararı temyiz eden fer’i müdahil Kurum lehine de yargılama gideri oluşturulamayacaktır.
Usul mevzuatımızda, hükmün kendi içerisinde çelişkili olması durumunda sırf bu nedenle usul bozması yapılması gerektiği yönünde düzenleme olmadığı, davanın esasına girilerek hüküm yanlış ise esas yönünden bozma kararı verilebileceği düşüncesinde olduğumdan sayın çoğunluğun görüşüne katılmıyorum.