Esas No: 2015/3541
Karar No: 2019/1383
Karar Tarihi: 17.12.2019
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2015/3541 Esas 2019/1383 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
Taraflar arasındaki “itirazın iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Ankara 11. İş Mahkemesince davanın reddine dair verilen 06.02.2014 tarihli ve 2007/917 E., 2014/98 K. sayılı karar davacı vekili tarafından temyiz edilmekle Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 16.09.2014 tarihli ve 2014/14638 E., 2014/17984 K. sayılı kararı ile:
"…Dava, itirazın iptali ve takibin devamı istemine ilişkindir.
Mahkemece, ilâmında belirtildiği şekilde davanın aktif husumet ehliyeti yokluğundan reddine karar verilmiştir.
Davacılar ... ve ... Medikal Analitik San. ve Tic. Ltd. Şti.’nin davalı Kurum aleyhine Ankara 13. İcra Müdürlüğünün 2006/7216 esas sayılı dosyasında fotoferez tedavisi için 13.01.2005-31.01.2006 tarihleri arasında kesilen 10 adet fatura miktarı olarak 41.183,34 TL asıl alacak ve ferileri ile toplam 47.454,84 TL tutar için takip talebinde bulundukları ve 28.06.2006 tarihinde ödeme emri düzenlendiği, Mahkemece; davacı ...’in fatura bedellerini diğer davacı şirkete ödemediğinden bahisle davanın aktif husumet ehliyeti yokluğundan reddine, davacı şirket yönünden ise görev hususunun değerlendirilmesi amacı ile dosyanın tefrikine ve ayrı bir esasa kaydedilmesine karar verildiği anlaşılmaktadır.
Hukuk Genel Kurulu’nun 04.03.2009 gün ve 2009/10-34 Esas 2009/104 Kararında da bahsedildiği üzere sıfat, dava konusu subjektif hak (dava hakkı) ile taraflar arasındaki ilişkidir. Taraf sıfatı dava konusu subjektif hakka ilişkindir. Bir subjektif hakkı dava etme yetkisi (dava hakkı) kural olarak o hakkın sahibine aittir. Bu nedenle o hakka ilişkin bir davada davacı olma sıfatı da o hakkın sahibine aittir. Bir kişinin bir davada gerçekten davacı sıfatına sahip olup olmadığı hususu, usul hukuku sorunu olmayıp, dava konusu (subjektif) hakkın özüne ilişkin bir maddi hukuk sorunudur. Bir davada davacı olma sıfatı dava konusu hakkın sahibine aittir (Prof. Dr. B. Kuru Hukuk Muhakemeleri Usulü 1990, 5. Baskı 1. Cilt Sy. 755 vd.).
Mahkemenin taraflar arasında dava konusu hakkın esası hakkında bir karar verebilmesi için, bu kişilerin o davada gerçekten davacı ve davalı sıfatlarına sahip olmaları gerekir. Bir davada taraf olarak gösterilen kişiler, taraf ve dava ehliyetine ve davayı takip yetkisine sahip olsalar bile, taraflardan birinin o davada gerçekten davacı ve davalı sıfatı yoksa, davanın esası hakkında bir karar verilemez; dava, sıfat yokluğundan (husumetten) reddedilir. Görüldüğü üzere, taraf sıfatı usul hukuku sorunu olmayıp, dava konusu sübjektif hakkın özüne ilişkin bir maddi hukuk sorunu olduğundan taraf sıfatının yokluğu, davada taraf olarak gözüken kişiler arasında dava konusu hakkın doğumuna engel olduğu için def"i değil, yargılamanın her aşamasında taraflarca ileri sürülmesi mümkün ve mahkemece de kendiliğinden nazara alınması zorunlu bir itiraz niteliğindedir (Hukuk Genel Kurulu’nun 18.04.2007 gün ve 2007/5-233 E., 2007/221 sayılı Kararı.).
Kurumun temini ile yükümlü olduğu cihazın, Kurumca temin edilmemesi ve bu yöndeki sigortalı talebinin Kurumca reddi halinde; cihazı temin eden sigortalı veya hak sahibinin Kurum işleminin iptalini ve kullanılan cihaz bedelinin tahsilini talep etme yönünde bu davayı açmakta taraf sıfatı bulunduğu açıktır. Hukuk Genel Kurulu’nun 01.03.2006 gün ve 2006/21-5 Esas 2006/33 sayılı kararında da, sigortalının alacağını temlik ettiği uyuşmazlıkta sıfat yönünden fatura bedelinin ödenmiş olması hususu aranmamıştır.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 167. Maddesinde: “Mahkeme, yargılamanın iyi bir şekilde yürütülmesini sağlamak için, birlikte açılmış veya sonradan birleştirilmiş davaların ayrılmasına, davanın her aşamasında, talep üzerine veya kendiliğinden karar verebilir. Bu durumda mahkeme, ayrılmasına karar verilen davalara bakmaya devam eder.” hükmü yer almaktadır.
Ayrıca usul hukukumuzda davaların birleştirilmesi ve ayrılması kurumlarının getirilmesi nedeni davaların gereksiz yere uzamasını önlemek, az masrafla ve az zamanda sonuçlanmasını, sağlamaktadır.
Dava konusu somut olayda; yukarıdaki açıklanan nedenlerle davacı ... hakkında aktif husumet ehliyeti yokluğu nedeni davanın reddine karar verilmesi ve birbiri ile bağlantılı dosyalarda ayırma kararı verilmesi isabetsizdir.
Açıklanan maddi ve hukuki esaslar gözetilmeden eksik araştırma ve inceleme ile yazılı biçimde karar verilmesi, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O hâlde, davacı ve davalı vekillerinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır…"
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, itirazın iptali istemine ilişkindir.
Davacı vekili; müvekkili sigortalı ..."in bakmakla yükümlü olduğu oğlu Recep Tekin"in diğer müvekkili ... unvanlı şirkette fotoferez tedavisi gördüğünü, müvekkili şirketin Türkiye sınırları içinde fotoferez tedavisi sunan tek firma olduğunu ve 2001 yılında müvekkili şirket ile Emekli Sandığı arasında fotoferez sözleşmesinin imzalandığını, bu sözleşme sayesinde sadece Emekli Sandığı kapsamında değil, Bağ-Kur ile SSK kapsamındaki hastalara da fotoferez tedavisi yapıldığını ve ödemeler konusunda kurumlar arasında sorun yaşanmadığını, Kurum tarafından düzenlenen 25.03.2003 ile 28.01.2004 tarihli raporlara istinaden Emekli Sandığı Genel Müdürlüğü tarafından sözleşmenin tek taraflı feshedildiğini ve firmanın sahibi Necati Adam hakkında kamu kurumunu dolandırmak suçundan şikayette bulunulduğunu, Ankara 9. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından suçun unsurları oluşmadığı gerekçesiyle beraat kararı verildiğini, Recep Tekin isimli hasta için yapılan tedavi nedeniyle düzenlenen faturaları ödemediğinden Kurum aleyhine icra takibi başlatıldığını ancak davalı Kurum tarafından takibe itiraz edildiğini ileri sürerek Ankara 13. İcra Müdürlüğünün 2006/7216 E. sayılı dosyasına yapılan itirazın iptaline, asıl alacağa reeskont faizi uygulanarak takibin devamına ve icra inkar tazminatına hükmedilmesini talep etmiştir.
Davalı ... vekili; davacı sigortalı yönünden görev itirazında bulunarak eldeki davada iş mahkemesinin görevli olduğunu, genel mahkemelerde görülemeyeceğini, ayrıca diğer davacı şirket ile müvekkili Kurum arasında herhangi bir bağ bulunmadığını, şirketin Kurumdan alacağın tahsilini isteme yetkisi bulunmadığı için şirket yönünden husumetten red kararı verilmesi gerektiğini, esasa ilişkin ise dava konusu edilen faturaların 2005 yılı Mali Bütçe Uygulama Talimatı Tebliği ve Genel Müdürlüğün 16.11.2005 tarihli ve 3676 sayılı talimatlarına göre Kurumca zamanında ödendiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
Ankara 22. Asliye Hukuk Mahkemesinin 07.06.2007 tarihli ve 2007/13 E., 2007/188 K. sayılı kararı ile eldeki davada iş mahkemelerinin görevli olduğu gerekçesiyle görevsizlik kararı verilmiştir. Görevsizlik kararı üzerine dosya davacı vekilinin talebi üzerine Ankara 11. İş Mahkemesinde görülmeye başlanmıştır.
Mahkemece; davacı ..."in hak sahibi oğlu Recep Tekin"in fotoferez tedavisi aldığı, bu tedavi nedeniyle ... unvanlı şirket tarafından davacı ... adına faturalar düzenlendiği, tedavi bedellerinin davalı Kurumca ödenmemesi üzerine Ankara 13. İcra Müdürlüğünün 2006/7216 sayılı takip dosyasında davacı ... ve ... unvanlı şirket tarafından davalı Kurum aleyhine icra takibi başlatıldığı, davalı borçlu Kurumun itirazı üzerine eldeki davanın açıldığı, davacı ..."in vekilinin 03.02.2014 tarihli dilekçesindeki beyanına göre fotoferez tedavi bedellerinin ... Medikal"e ödenmediğinin belirtildiği, dolayısıyla davacı ..."in ödemediği bir tedavi bedeli nedeniyle Kurumdan alacak talebinde bulunmaya hakkı olmadığı, bu konuda aktif dava ehliyetinin bulunmadığı gerekçesiyle davacı ... yönünden davanın reddine, diğer davacı şirket yönünden davanın tefrikine karar verilmiştir.
Yerel Mahkemece ... unvanlı şirket yönünden tefrik kararı verildikten sonra önce İş Mahkemesine kaydı yapılmış, İş Mahkemesince söz konusu davada Asliye Hukuk Mahkemesinin görevli olduğu gerekçesiyle görevsizlik kararı verilmiştir. ... unvanlı şirket yönünden yargı yerinin belirlenmesi amacıyla dosyanın Yargıtay 17. Hukuk Dairesine gönderilmesi üzerine, Yargıtay 17. Hukuk Dairesi tarafından Kurum ile şirket arasındaki davada Ankara 22. Asliye Hukuk Mahkemesinin görevli olduğu belirtilmiştir.
Davacı vekilinin ve davalı ... vekilinin temyizi üzerine karar, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.
Mahkemece; Özel Dairece şirket yönünden ayırma kararı verilmesinin isabetsiz olduğu belirtildiğinin ancak ayırma kararı sonrasında şirket yönünden görevsizlik kararı verildiği ve şirket yönünden davaya bakma görevinin Asliye Hukuk Mahkemesine ait olduğu hususunun Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin 06.11.2014 tarihli, 2014/12015 E., 2014/15118 K. sayılı ilamı ile belirlendiği, dosyanın tefrikine ilişkin karar yönünden yapılacak işlem bulunmadığından ve ayırma kararı sonrası şirketin bu dosyada taraf sıfatı kalmadığından bu konuda yeniden karar verilmesine yer olmadığına,
Davacı ... yönünden verilen hüküm yönünden ise ödemediği bir tedavi bedeli nedeniyle Kurumdan alacak talebine hakkı olmadığı, bu konuda aktif dava ehliyetinin olmadığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; sigortalının bakmakla yükümlü olduğu oğlu için yapılan tedavi giderini, dava dışı tedaviyi yapan şirkete ödememesine rağmen Kurumdan tahsilini istemesine ilişkin eldeki davada, aktif husumet (sıfat) ehliyetinin bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.
Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında, Özel Daire bozma kararının "...Kurumun temini ile yükümlü olduğu cihazın, Kurumca temin edilmemesi ve bu yöndeki sigortalı talebinin Kurumca reddi halinde; cihazı temin eden sigortalı veya hak sahibinin Kurum işleminin iptalini ve kullanılan cihaz bedelinin tahsilini talep etme yönünde bu davayı açmakta taraf sıfatı bulunduğu açıktır. Hukuk Genel Kurulu’nun 01.03.2006 gün ve 2006/21-5 Esas 2006/33 sayılı kararında da, sigortalının alacağını temlik ettiği uyuşmazlıkta sıfat yönünden fatura bedelinin ödenmiş olması hususu aranmamıştır..." bölümündeki tedavi ifadesi yerine cihaz ifadesinin maddi hata sonucu yazıldığı sonucuna varılarak "...Kurumun temini ile yükümlü olduğu tedavinin, Kurumca temin edilmemesi ve bu yöndeki sigortalı talebinin Kurumca reddi halinde; tedaviyi temin eden sigortalı veya hak sahibinin Kurum işleminin iptalini ve kullanılan tedavi bedelinin tahsilini talep etme yönünde bu davayı açmakta taraf sıfatı bulunduğu açıktır. Hukuk Genel Kurulu’nun 01.03.2006 gün ve 2006/21-5 Esas 2006/33 sayılı kararında da, sigortalının alacağını temlik ettiği uyuşmazlıkta sıfat yönünden fatura bedelinin ödenmiş olması hususu aranmamıştır..." şeklinde değiştirilmesine ve maddi hatanın bu şekilde düzeltilmesine karar verilerek işin esasının incelenmesine geçilmiştir.
Somut olay irdelenmeden önce, dava ehliyeti ve taraf sıfatı kavramları üzerinde durulmalıdır.
Dava ehliyeti, kişinin bizzat veya vekili aracılığıyla bir davayı davacı veya davalı olarak takip etme ve usulü işlemleri yapabilme ehliyetidir. Dava ehliyeti, medeni hakları kullanma ehliyetinin usul hukukunda büründüğü şekildir; dolayısıyla, medeni hakları kullanma ehliyetine (fiil ehliyetine) sahip gerçek ve tüzel kişiler dava ehliyetine de sahiptirler.
Taraf sıfatına gelince: Bir hakkı dava etme yetkisi (dava hakkı) kural olarak o hakkın sahibine aittir. Bir hakkın sahibinin kim olduğu, dolayısıyla o hakkı dava etme yetkisinin kime ait olduğu, (o davada davacı sıfatının kime ait olacağı) tamamen maddi hukuk kurallarına göre belirlenir. Ancak, bir davanın davacısının o dava yönünden davacı sıfatına sahip bulunmadığının belirlenmesi hâlinde, mahkeme dava konusu hakkın mevcut olup olmadığını inceleyemeyeceği ve sıfat yokluğundan davanın reddine karar vermek zorunda olduğu için, taraf sıfatı usul hukukunun da düzenleme alanındadır.
Eş söyleyişle, sıfat, dava konusu sübjektif hak (dava hakkı) ile taraflar arasındaki ilişkidir. Taraf ehliyeti, dava ehliyeti ve davayı takip yetkisi, davanın taraflarının kişilikleriyle ilgili olduğu hâlde, taraf sıfatı dava konusu sübjektif hakka ilişkindir.
O hâlde, dava konusu şey üzerinde kim veya kimler hak sahibi ise, davayı da bu kişi veya kişilerin açması gerekir. Davayı açabilmek için gerekli sıfat, dava konusu şey üzerinde hak sahibi olan kişiye aittir. Bir kimsenin davacı veya davalı sıfatına sahip olup olmadığı tıpkı hakkın mevcut olup olmadığının tayininde olduğu gibi maddi hukuka göre belirlenir.
Mahkemenin taraflar arasında dava konusu hakkın esası hakkında bir karar verebilmesi için, bu kişilerin o davada gerçekten davacı ve davalı sıfatlarına sahip olmaları gerekir. Bir davada taraf olarak gösterilen kişiler, taraf ve dava ehliyetine ve davayı takip yetkisine sahip olsalar bile, taraflardan birinin o davada gerçekten davacı ve davalı sıfatı yoksa, davanın esası hakkında bir karar verilemez; dava, sıfat yokluğundan (husumetten) reddedilir.
Görüldüğü üzere, taraf sıfatı usul hukuku sorunu olmayıp, dava konusu sübjektif hakkın özüne ilişkin bir maddi hukuk sorunu olduğundan taraf sıfatının yokluğu, davada taraf olarak gözüken kişiler arasında dava konusu hakkın doğumuna engel olduğu için def"i değil, yargılamanın her aşamasında taraflarca ileri sürülmesi mümkün ve mahkemece de kendiliğinden nazara alınması zorunlu bir itiraz niteliğindedir.
Nitekim aynı ilkeler, Hukuk Genel Kurulunun 23.06.2004 tarihli ve 2004/4-371 E., 2004/375 K.; 01.03.2006 tarihli ve 2006/21-5 E.; 2006/3 K., 18.04.2007 tarihli ve 2007/5-233 E, 2007/221 K.; 04.03.2009 tarihli ve 2009/10-34 E.; 2009/104 K., 04.11.2009 tarihli ve 2009/2-402 E., 2009/484 K.; 10.11.2010 tarihli ve 2010/21-497 E., 2010/590 K. sayılı kararlarında da benimsenmiştir.
Somut olay bakımından, her ne kadar davacı ... ile dava dışı şirket, davacı ..."in hak sahibi oğlu Recep Tekin"in fotoferez tedavisi karşılığı düzenlenen faturaların tahsili amacıyla birlikte Kurum aleyhine icra takibi başlatıp, itirazın iptali davası açmış iseler de, mahkemece şirket yönünden tefrik kararı verilip, asliye hukuk mahkemesinin görevli olduğu gerekçesiyle verilen görevsizlik kararının kesinleşmesi üzerine artık Özel Daire bozma kararında belirtilen şirket ve sigortalının davalarının tefrik edilmesinin isabetli olmadığı konusunda yapılan bozma kararı konusuz kalmış olmakla birlikte direnme konusu da değildir. Bu durumda dava konusu uyuşmazlığın çözümü yönünden, davacının aktif husumet (sıfat) ehliyetinin bulunup bulunmadığı konusunun yukarıda yapılan bilgiler ışığında çözüme kavuşturmak gereklidir. Davacının bakmakla yükümlü olduğu oğlunun tedavisinin gerçekleştirildiği dönemde yürürlükte olan, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu"nun hastalık sigortası yardımlarına ilişkin 32-42. maddeleri, tedavi süresince gerekli ilaç ve iyileştirme vasıtalarının, standartlara uygun olarak sağlanması olanağına yer vermiştir. Anılan Kanunun 35. maddesinde de sigortalının eşi ve geçindirmekle yükümlü olduğu çocuklarının, 33. maddede belirtilen sağlık yardımlarından yararlanacaklar belirtilmektedir. İlgili maddelerin açık düzenlemesi karşısında; Kurumun temini ile yükümlü olduğu tedavinin, Kurumca ücretinin karşılanmaması durumunda, tedaviyi temin eden sigortalı veya hak sahibinin Kurum işleminin iptalini ve tedavi bedelinin tahsilini talep etmesi yönünden bu davayı açmada taraf sıfatı bulunduğu açıktır. Sigortalının sıfat yönünden fatura bedelinin ödenmiş olması hususu aranmamaktadır.
Hâl böyle olunca Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ:1- Özel Daire bozma kararının "...Kurumun temini ile yükümlü olduğu cihazın, Kurumca temin edilmemesi ve bu yöndeki sigortalı talebinin Kurumca reddi halinde; cihazı temin eden sigortalı veya hak sahibinin Kurum işleminin iptalini ve kullanılan cihaz bedelinin tahsilini talep etme yönünde bu davayı açmakta taraf sıfatı bulunduğu açıktır. Hukuk Genel Kurulu’nun 01.03.2006 gün ve 2006/21-5 Esas 2006/33 sayılı kararında da, sigortalının alacağını temlik ettiği uyuşmazlıkta sıfat yönünden fatura bedelinin ödenmiş olması hususu aranmamıştır..." bölümündeki tedavi ifadesi yerine cihaz ifadesinin maddi hata sonucu yazıldığı sonucuna varılarak "...Kurumun temini ile yükümlü olduğu tedavinin, Kurumca temin edilmemesi ve bu yöndeki sigortalı talebinin Kurumca reddi halinde; tedaviyi temin eden sigortalı veya hak sahibinin Kurum işleminin iptalini ve kullanılan tedavi bedelinin tahsilini talep etme yönünde bu davayı açmakta taraf sıfatı bulunduğu açıktır. Hukuk Genel Kurulu’nun 01.03.2006 gün ve 2006/21-5 Esas 2006/33 sayılı kararında da, sigortalının alacağını temlik ettiği uyuşmazlıkta sıfat yönünden fatura bedelinin ödenmiş olması hususu aranmamıştır..." şeklinde değiştirilmesine ve maddi hatanın bu şekilde düzeltilmesine,
2-Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu"nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 17.12.2019 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.