14. Hukuk Dairesi 2016/11379 E. , 2019/4700 K.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Sulh Hukuk Mahkemesi
Davacı vekili tarafından 19/06/2014 gününde verilen dilekçe ile mirasçılık belgesi istenmesi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın reddine dair verilen 11/06/2015 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
K A R A R
Dava, mirasçılık belgesi istemine ilişkindir.
Davacı vekili, müvekkilinin amcasının kızı olan muris ...’ün vefat ettiğini, murisin mirasını reddetmek için açtıkları ... Sulh Hukuk Mahkemesinin 2014/586 Esas sayılı davasında mahkemece muris ...’ün mirasçılık belgesini ibraz etmelerinin istendiğini, bu nedenle muris ..."ün mirasçılık belgesinin verilmesini istemiştir.
Mahkeme, davanın reddine karar vermiştir.
Hükmü, davacı vekili temyiz etmiştir.
Bir kimsenin ölümü ile geriye bıraktığı mirasçılarını ve miras paylarını gösteren mirasçılık belgesinin verilmesi istemiyle dava açma hakkı kural olarak o kişinin mirasçılarına aittir. Mahkemelerce yetki verilmiş olması koşuluyla mirasçı sıfatları bulunmayan kişilerin dahi bu tür davaları açabilecekleri, bunlar dışında mirasçı sıfatı bulunmayan ve kendilerine mahkemelerce yetki de verilmemiş olan kişilerce açılacak davaların ise esasa girilmeden aktif husumet nedeniyle reddine karar verilmesi gerektiği kuşkusuzdur.
6100 sayılı HMK’nun 90.maddesi gereğince; süreler, kanunda belirtilir veya hâkim tarafından tespit edilir. Kanunda belirtilen istisnai durumlar dışında, hâkim kanundaki süreleri artıramaz veya eksiltemez. Hâkim, kendisinin tespit ettiği süreleri, haklı sebeplerle artırabilir veya eksiltebilir; gerekli gördüğü takdirde, bu konudaki kararından önce tarafları da dinler.
Aynı yasanın 94.maddesi gereğince; kanunun belirlediği süreler kesindir. Hâkim, tayin ettiği sürenin kesin olduğuna karar verebilir. Aksi hâlde, belirlenen süreyi geçirmiş olan taraf yeniden süre isteyebilir. Bu şekilde verilecek ikinci süre kesindir ve yeniden süre verilemez. Kesin süre içinde yapılması gereken işlemi, süresinde yapmayan tarafın, o işlemi yapma hakkı ortadan kalkar.
Kanun ya da hakim tarafından tayin edilmiş olan kesin süre içerisinde yerine getirilmeyen bir işlemin bu süre geçtikten sonra yerine getirilmesine yasal olanak bulunmamaktadır. Kesin süre içerisinde yerine getirilmeyen işlem bazen davanın kaybedilmesi sonuçlarını da doğurmaktadır. Davaların uzamasını veya uzatılmak istenmesini engellemek üzere konan kesin süre kuralı, kanunun amacına uygun olarak kullanılmalı, davanın reddi için bir araç sayılmamalıdır.
Bu nedenle de hakim tarafından kesin süre verilirken;
1-Kesin süreye konu işlemin gerekli ve tarafların yerine getirebileceği bir işlem olması,
2-Verilen sürenin işlemin yapılması için yeterli ve makul bir süre olması, duruşma gününe kadar kesin süre nedeniyle yapılacak işlem sonrası başka bir işleme gerek yok ise bu sürenin takip eden duruşma gününe kadar verilmesi,
3-Yapılması gereken iş veya işlemler birer birer, varsa masraflarının da miktarıyla birlikte açıkça gösterilmesi,
4-Sürenin kesin olduğu ve sonuçlarının tarafa açıklanması ile tarafların bu konuda açıkça uyarılmış olması zorunludur.
Öte yandan, bir davada sağlıklı bir sonuca varılabilmesi için, taraflardan delillerinin sorulup saptanması, gösterilecek ve davanın sonucunu etkileyecek tüm delillerin eksiksiz toplanması, ilgili yerlerden gerekli belgelerin getirtilmesi, daha sonra toplanan tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre bir hüküm verilmesi gerekir. Bunun yanında mirasçılık belgesi verilmesi istemiyle açılan davaların çekişmesiz yargıya tabi olması nedeniyle bu tür davalarda resen araştırma prensibinin uygulanacağı, mirasçılar tarafından açılmış bu tür davalarda davacının sadece kendisinin mirasçı olduğunu, bir başka deyişle kendisi ile miras bırakan arasındaki soybağını kanıtlamak zorunda olduğu, başka mirasçı bulunup bulunmadığının ve miras paylarının ise mahkemece resen belirleneceği de kuşkusuzdur.
Ayrıca, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunun 30. maddesi hükmünde; doğum ve ölümün öncelikle nüfus sicilindeki kayıtlarla, nüfus sicilinde kayıt bulunmaması veya bulunan kaydın doğru olmadığının anlaşılması halinde gerçek durumun her türlü delille kanıtlanabileceği belirtilmiştir.
Somut olaya gelince, dava dilekçesinde ... Sulh Hukuk Mahkemesinin 2014/586 Esas sayılı davasında murisin mirasçılık belgesinin ibrazının istenmiş olması nedeni ile eldeki davanın açıldığının belirtilmiş olmasına göre davacının aktif husumet ehliyetinin denetlenebilmesi bakımından ilgili dosyadan mirasçılık belgesi istemi ile dava açma hususunda davacıya yetki verilmiş ise bu yetki kararının temini gerekmektedir. Davacının yetki belgesinin veya mirasçılık sıfatının olmadığının anlaşılması halinde ise davanın aktif husumet nedeniyle reddi gerekir.
Öte yandan, davacı vekiline 07.04.2015 tarihli duruşmada muris ile davacı arasındaki bağlantıyı kurması için bir sonraki celseye kadar kesin süre verilmiş ve duruşma zaptı davacı vekiline 20.04.2015 tarihinde tebliğ edilmiş ise de kesin sürenin sonuçlarının tarafa açıklanmamış olması nedeni ile verilen kesin süre usulüne uygun değildir. Bu nedenle davanın reddi doğru görülmemiştir.
Davacı, dava dilekçesinde tanık deliline ve diğer delillere dayanmıştır. Mahkemece, davacıya delillerini bildirmesi için usulüne uygun olarak süre verilmeli ve bildirdiğinde yukarıdaki ilkeler ışığında delilleri toplanarak karar verilmelidir. Mahkemece eksik araştırma ile yazılı şekilde hüküm kurulması isabetsiz olduğundan hükmün bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün BOZULMASINA, peşin yatırılan harcın istek halinde yatırana iadesine, 23.05.2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.