Hukuk Genel Kurulu 2017/2562 E. , 2019/1382 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki “kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescil” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Siirt 2. Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 11.03.2014 tarihli ve 2013/987 E., 2014/322 K. sayılı karar davacı Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü vekili ile davalılar ... ve ... vekili tarafından temyiz edilmekle Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 21.01.2016 tarihli ve 2015/20140 E., 2016/734 K. sayılı kararı ile;
“…Dava, 4650 sayılı Kanunla değişik 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun 10. maddesine dayanan kamulaştırma bedelinin tespiti ve kamulaştırılan taşınmazın davacı idare adına tescili istemine ilişkindir.
Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiş, hüküm davacı idare ve davalılardan ... vd. vekillerince temyiz edilmiştir.
Arazi niteliğindeki taşınmaza gelir metodu esas alınarak, üzerindeki eski yapılara da resmi birim fiyatları uygulanıp, yıpranma payı da düşülerek değer biçilmesinde yöntem itibari ile bir isabetsizlik görülmemiştir. Ancak;
1-Dava konusu taşınmazın niteliği ve bilirkişi raporuna yansıyan özelliklerine göre objektif değer arttırıcı unsur oranı % 50 den fazla olamayacağı halde, bu oran daha çok alınarak yüksek zemin bedeli tespit edilmesi,
2-Dava konusu taşınmaz üzerinde bulunan ağaçlarının dosya içerisindeki fotoğraflarına göre, dava tarihi itibari ile 3-4 yaşında olmadığı izlenimi edinildiğinden, mahallinde yeniden bilirkişi incelemesi yaptırılıp, gerektiğinde tanık da dinlenmek suretiyle ağaçların gerçek yaşı belirlenerek, yaşlarına göre dava tarihi itibari ile adet olarak maktu bedelleri İl, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğünden getirtilip, bilirkişi raporu denetlendikten sonra ağaç bedellerine hükmedilmesi gerektiğinin düşünülmemesi,
3-2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun 25. maddesine 6495 saylı Kanunun 27.maddesi ile eklenen son fıkra hükmü gereğince, öncelikle dava konusu taşınmazın bulunduğu köyde kamu yararı kararının ilan edilip edilmediği ve ilan edilmişse tarihi tespit edilip, taşınmazdaki yapının bu ilan tarihinden önce mi, sonra mı yapıldığının tespiti açısından ilan tarihi ve öncesine ilişkin uydu görüntüleri ile hava fotoğraflarının ilgili resmi kuruluşlardan getirtilmesi, bu şekilde tespit mümkün olmazsa, bu yapının teknik durumları ve gerektiğinde tanık anlatılarına göre yapılış tarihleri tam olarak belirlenip, sonuçta ilanın hiç yapılmadığı ya da yapının ilandan önce inşa edildiğinin tespiti halinde yapı bedeline hükmedilmesi gerektiği düşünülmeden, yazılı gerekçe ile bina bedeline karar verilmemesi,
Doğru görülmemiştir…”
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece bozma kararının üçüncü bendi yönünden önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescil istemine ilişkindir.
Davacı idare vekili; davalıya ait taşınmazın Ilısu Barajı ve HES Baraj Gölü alanında kalması nedeniyle kamulaştırmasına karar verildiğini, kamulaştırılacak taşınmazın değerinin belirlenmesi amacıyla uzlaşma komisyonu kurulduğunu ve mülk sahibinin kamulaştırmaya konu taşınmazı pazarlıkla satmak hususunda iradesini bildirmek ve uzlaşma komisyonu ile pazarlık görüşmeleri yapmak üzere davet edildiğini, ancak mülk sahibinin pazarlık görüşmesine katılmadığını, bu nedenle de kamulaştırma işleminin satın alma usulü ile gerçekleşmediğini ileri sürerek dava konusu taşınmazın kamulaştırma bedelinin tespiti ile ... adına tesciline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalılar vekili; taşınmazın değerinin düşük belirlendiğini savunmuştur.
Mahkemece; 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun 25. maddesinde 02.08.2013 tarihinde yapılan değişiklik ile kamu yararı kararının ilanından sonra taşınmaz üzerinde yapılacak sabit tesisler ile dikilecek ağaç değerinin bedel tespiti davasında dikkate alınmayacağının Kanun hükmü hâline geldiği, madde gerekçesine bakıldığında düzenlemenin amacının kamulaştırmanın öğrenilmesinden sonra kamulaştırılacak alanda kalan taşınmaz üzerinde yapı ve sabit tesis yapılmak suretiyle haksız kazanç elde edilmesinin önüne geçmek olduğu, dava tarihi itibariyle anılan düzenlemenin yapılmamış olduğu iddia edilse dahi haksız kazanımların koruma görmeyeceğinin hukukun bilinen ilkeleri arasında yer aldığının 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 2. maddesi ile 6098 sayılı Borçlar Kanunu’nun (BK) 77. ve devamı maddelerindeki düzenlemelerden anlaşılacağı, kamulaştırılacak taşınmazla ilgili davacı idare tarafından düzenlenen kıymet takdir raporundaki taşınmaz bilgileri ile yargılama sırasında aldırılan bilirkişi raporundaki taşınmaz bilgilerinin birbirini tutmadığı, keşif sırasında taşınmaz üzerinde kıymet takdir raporunda yer almayan yeni yapıların ve fidanların bulunduğunun gözlemlendiği, kamulaştırma kararı alınan ve kısa süre sonra terk edileceği bilinen bir alana yeni yapıların inşa edilmesinin ve yeni fidanların dikilmesinin olağan bir durum olmadığı ve söz konusu davranışın, taşınmazın kamulaştırma bedeline etkili olması amacıyla yapılan bir faaliyet olarak kabul edilmesinin gerektiği, yapıların ebadı, köydeki ve hanedeki nüfus sayısı ile yeni yapıların sayı ve alan bakımından uyumsuzluğu, adres kayıt bilgilerine göre taşınmaz maliklerinin büyük kısmının Siirt dışında yaşamaları nedeniyle konut ihtiyaçlarının bulunmaması ve yapıların kısa sürede yapımına başlanıp bitirilmiş olmasının da bu yargıyı desteklediği, bu yönüyle kıymet taktir raporundan sonra ve keşiften önceki bir zamanda yapıldığı anlaşılan yeni tarihli yapılar ile dikilen fidanların değerinin toplam bedele dâhil edilmesinin dürüstlük kuralı ile bağdaşmayacağı ve taşınmaz malikleri lehine haksız kazanç oluşturacağı gerekçesiyle yeni tarihli yapı ve fidanlar için belirlenen miktarlar çıkarıldıktan sonra belirlenen bedel üzerinden davanın kabulüne karar verilmiştir.
Davacı idare vekili ve davalılar vekilinin temyizi üzerine hüküm Özel Dairece, yukarıda açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.
Yerel mahkemece önceki gerekçeler tekrar edilmek suretiyle bozma kararının üçüncü bendi yönünden direnme kararı verilmiştir.
Direnme kararı davalılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescil istemiyle açılan eldeki davada taşınmaz üzerinde bulunan yapının ve fidanların değerinin kamulaştırma bedelinin tespitinde dikkate alınıp alınmayacağı, TMK’nın 2. maddesi uyarınca hakkın kötüye kullanılması yasağı kuralının uygulanmasının gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
I-Davalılar vekilinin direnme kararına karşı temyiz talepleri yönünden yapılan incelemede;
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında işin esasının incelenmesinden önce temyize konu kararın, ilk hükmün gerekçesinde yer almayan yeni bir olguya dayalı yeni hüküm niteliğinde olup olmadığı, burada varılacak sonuca göre temyiz incelemesinin Özel Daire tarafından mı yoksa Hukuk Genel Kurulu tarafından mı yapılması gerektiği hususu ön sorun olarak tartışılıp değerlendirilmiştir.
Bilindiği üzere direnme kararının varlığından söz edilebilmesi için mahkeme bozma kararından esinlenerek, yeni herhangi bir delil toplamadan önceki deliller çerçevesinde karar vermeli; gerekçesini önceki kararına göre genişletebilirse de değiştirmemelidir (6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"na eklenen “geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi).
Başka bir anlatımla mahkemenin yeni bir bilgi, belge ve delile dayanarak veya bozmadan esinlenip gerekçesini değiştirerek veya daha önce üzerinde durmadığı bir hususu bozmada işaret olunan şekilde değerlendirerek, dolayısıyla da ilk kararının gerekçesinde dayandığı hukuki olguyu değiştirerek karar vermiş olması hâlinde, direnme kararının varlığından söz edilemez.
Somut olayda mahkemece, Özel Daire bozma kararı sonrası taşınmazın bulunduğu köyde kamu yararı kararının ilan edilip edilmediği araştırılarak ve taşınmazda yapılan keşfe müteakip bilirkişilerden rapor alınıp değerlendirilmek suretiyle direnme olarak adlandırılan kararın verildiği anlaşılmıştır.
Buna göre mahkemenin direnme olarak adlandırdığı temyize konu kararın, usul hukuku anlamında gerçek bir direnme kararı olmadığı, Özel Daire bozma kararında belirtilen bozma nedeni esas alınmak suretiyle bozmadan önceki kararda tartışılıp değerlendirilmemiş bir gerekçeye dayalı, yeni hüküm niteliğinde olduğu her türlü duraksamadan uzaktır.
Hâl böyle olunca kurulan bu yeni hükmün temyizen incelenmesi görevi Hukuk Genel Kuruluna değil, Özel Daireye aittir.
Bu nedenle yeni hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosya Özel Daireye gönderilmelidir.
II- Öte yandan temyize konu bozma kararında yer alan ve “…1-Dava konusu taşınmazın niteliği ve bilirkişi raporuna yansıyan özelliklerine göre objektif değer arttırıcı unsur oranı %50 den fazla olamayacağı halde, bu oran daha çok alınarak yüksek zemin bedeli tespit edilmesi, 2-Dava konusu taşınmaz üzerinde bulunan ağaçlarının dosya içerisindeki fotoğraflarına göre, dava tarihi itibari ile 3-4 yaşında olmadığı izlenimi edinildiğinden, mahallinde yeniden bilirkişi incelemesi yaptırılıp, gerektiğinde tanık da dinlenmek suretiyle ağaçların gerçek yaşı belirlenerek, yaşlarına göre dava tarihi itibari ile adet olarak maktu bedelleri İl, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğünden getirtilip, bilirkişi raporu denetlendikten sonra ağaç bedellerine hükmedilmesi gerektiğinin düşünülmemesi,…”nin doğru olmadığı gereğine işaret eden, birinci ve ikinci bentlerde yer alan bozma nedenlerine mahkemece uyularak bozma doğrultusunda işlem yapılmıştır.
Bu durumda bozma kararına uyularak oluşturulan hüküm Özel Dairesince incelenmediğinden, bu hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosya Özel Daireye gönderilmelidir.
SONUÇ: Yukarıda (I) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalılar vekilinin yeni hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 5. Hukuk Dairesine gönderilmesine, ancak karar düzeltme yolunun açık olması sebebiyle öncelikle mahkemesince Hukuk Genel Kurulu kararının taraflara tebliği ile karar düzeltme yoluna başvurulması hâlinde dosyanın Hukuk Genel Kuruluna, başvurulmaması hâlinde ise mahkemesince doğrudan 5. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE,
(II) numaralı bentte açıklanan nedenlerle uyulan kısımlar yönünden kurulan hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 5. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu"nun 440. maddesi uyarınca kararın tebliği tarihinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 17.12.2019 tarihinde oy birliği ile karar verildi.