14. Hukuk Dairesi 2016/12146 E. , 2019/4685 K.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi (Tüketici Mahkemesi Sıfatıyla )
Davacı vekili tarafından, davalılar aleyhine 27.12.2010 gününde verilen dilekçe ile tapu iptali ve tecsil talebi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın reddine dair verilen 11.12.2015 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
K A R A R
Dava, yükleniciden temlik alınan şahsi hakka ve muvazaa iddiasına dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.
Davacı vekili; müvekkilinin 183 ada 1 parsel sayılı taşınmazda C Blok 5 numaralı bağımsız bölümü davalı yükleniciden harici olarak satın aldığını, ancak muvazaalı şekilde davalı ..."a devredildiğini tapu iptali ve tescil talebinde bulunmuştur.
Davalı ... cevap dilekçesi sunmamış aşamalardaki beyanlarında; yüklenici şirketten aslında bu daireyi değil başka daireyi satın aldığını tapudan bu dairenin devrinin yapıldığını, muvazaa iddiasının doğru olmadığını dairenin bedelini ödediğini buna ilişkin makbuzlarını da sunduğunu, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece muvazaa iddiası kanıtlanamadığından davanın reddine karar verilmiştir.
Hükmü, davacı vekili temyiz etmiştir.
Arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi uyarınca yükleniciye bırakılan bağımsız bölüm yüklenici tarafından (somut olayda davalı şirket yap-satçı konumundadır.) temlik ettiği kişi dışında üçüncü bir kişiye tapudan devredilebilir. Tapu kaydını devralan üçüncü kişinin hukuki durumu TMK"nin 1023 ve 1024. maddeleri gereği değerlendirilmesi gerekir. Hukukumuzda, kişilerin satın aldığı şeylerin ileride kendilerinden alınabileceği endişesi taşımamaları dolayısıyla toplum düzenini sağlamak düşüncesiyle, satın alan kişinin iyiniyetinin korunması ilkesi kabul edilmiştir. Bir tanımlama yapmak gerekirse iyiniyetten maksat “hakkın doğumuna engel olacak bir hususun hak iktisap edilirken kusursuz olarak bilinmemesidir." Belirtilen ilke, TMK"nin 1023. maddesinde aynen "tapu kütüğündeki sicile iyiniyetle dayanarak mülkiyet veya başka bir ayni hak kazanan üçüncü kişinin bu kazanımı korunur." hükmü yer almış, aynı ilke tamamlayıcı madde niteliğindeki TMK"nin 1024. maddesinde de "Bir ayni hak yolsuz olarak tescil edilmiş ise bunu bilen veya bilmesi gereken üçüncü kişi bu tescile dayanamaz" biçiminde vurgulanmıştır. Ne var ki, tapulu taşınmazların intikallerinde, huzur ve güveni koruma toplum düzenini sağlama uğruna, tapu kaydında ismi geçmeyen ama asıl malik olanın hakkı feda edildiğinden iktisapta bulunan kişinin iyiniyetli olup olmadığının tam olarak tespiti büyük önem taşımaktadır.
Gerçekten, kayıt malikinin mülkiyeti kötüniyetle kazandığı ileri sürülmüşse, üçüncü kişinin ayni hakkın yolsuz olarak tescil edildiğini bilen veya bilmesi gereken şahıs olup olmadığına bakılması gerekir. Çünkü, TMK"nin 1024. maddesi uyarınca bir ayni hak yolsuz olarak tescil edilmişse bunu bilen veya bilmesi gereken üçüncü kişilerin yolsuz olan bu tescile dayanma olanakları yoktur ve yasa ve uygulamadaki deyimiyle bağlayıcı olmayan bir hukuki işleme dayanan ve hukuki sebepten yoksun bulunan tesciller yolsuz tescil sayılacağından, hakkı zedelenen üçüncü kişinin iyiniyetli olmayan malike karşı doğrudan doğruya şahsi hakkına dayanması mümkündür.
Somut olayda; davacı, davalı yüklenici şirket ile imzaladığı adi yazılı satış sözleşmesi ile kura çekimi sonucu 5 numaralı bağımsız bölümü satın aldığını, 2004 yılından bu yana da zilyedi olduğunu belirterek tapu iptali ve tescil isteminde bulunmuştur. Ne var ki dava konusu bağımsız bölümün davalı şirket tarafından 31.12.2008 tarihinde davalı ..."a satılarak tapudan devredildiği anlaşılmaktadır. Davacı, muvazaa nedeniyle davalı ... adına olan tapu kaydının iptali ile adına tescilini talep etmiştir.
Uyuşmazlık davalının TMK’nin 1023. maddesi uyarınca iyiniyetli olup olmadığı, TMK’nin 3. maddesi karşısında yararına geçerli bir tescilin sonuçları meydana gelip gelmeyeceğine ilişkindir. Taşınmazın mülkiyetinin kötüniyetle kazanıldığının kural olarak davacı tarafından kanıtlanması gerekir. Davalı ..."un görevsiz...Sulh Hukuk Mahkemesinin 02.03.2012 tarihli celsesinde; ""2004 yılında davalı Özer inşaat bana bir daire verecekti ancak onu başkasına satmışlar, banada bu daireyi vermek istediler, bende vekalet verdim, ancak bana ilk taahhüt edilen dairenin verileceğini düşünüyordum, ancak davacıya ait dairenin tapusunu bana verdiler."" şeklindeki beyanı ile eldeki dava dosyasının duruşmalarındaki beyanlarına göre kendisine dava konusu dairenin değil başka bir dairenin satışının vaadedildiği ancak tapuda davaya konu dairenin devredildiği anlaşılmaktadır. Yine görevsiz mahkemece dinlenen davacı tanıklarının beyanları da bu doğrultuda olduğu gibi dosya içerisinde yer alan...Cumhuriyet Başsavcılığının 2011/161 soruşturma nolu dosyasında davacının şikayeti nedeniyle yüklenici şirket yetkilisi ..."in nitelikli dolandırıcılık suçundan şüpheli sıfatıyla alınan ifadesinde de davacıya eldeki davaya konu daireyi sattığını beyan etmiştir. Kaldı ki dava konusu bağımsız bölümün davacının zilyetliğinde bulunduğu, davalının tapudan taşınmazı devraldığı tarihten bu yana davacının kullanımına karşı herhangi bir hukuki yola başvurmadığı anlaşılmaktadır. Bu durumda davacının muvazaa iddiası kanıtlandığından tapu iptali ve tescile ilişkin talebinin kabulü gerekirken davalı ..."un beyanları ve açıklanan hususlar gözardı edilerek hüküm kurulması doğru görülmemiş, hükmün bu nedenle bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, davacı tüketici harçtan muaf olduğundan harç alınmasına yer olmadığına, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 22.05.2019 tarihinde oybirliği ile karar verildi.