14. Hukuk Dairesi 2016/12813 E. , 2019/4653 K.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Davacı vekili tarafından, davalı aleyhine 29.01.2014 gününde verilen dilekçe ile suya elatmanın önlenmesi ve kal talebi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın kabulüne dair verilen 21.04.2016 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davalı vekili tarafından duruşmalı istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne, duruşma isteminin değerden reddine karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
K A R A R
Dava suya vaki müdahalenin meni ve kal istemine ilişkindir.
Davacı vekili, 7 adet taşınmazın maliki olan davacının 964 parsel sayılı taşınmazı üzerinde ruhsatlı su kuyusu bulunduğunu, 1043 ve 1045 parsel sayılı taşınmazların maliki olan davalının bu kuyunun yakınında ruhsatsız su kuyusu açtığını, davacının kuyusunun olumsuz etkilediğini belirterek, davalının açmış olduğu kuyunun davacının kuyusuna müdahalesinin meni ile kuyunun kal’ini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, kuyuların birbirini etkilemediğini, davalının su ihtiyacı bulunduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece davanın kabulüne, davacıya ait kuyuya davalının müdahalesinin meni ile davalıya ait 1043 parseldeki kuyunun kapatılmasına karar verilmiştir.
Hükmü davalı vekili temyiz etmiştir.
Türk Medeni Kanununun 718. maddesi gereğince; Arazi üzerindeki mülkiyet, kullanılmasında yarar olduğu ölçüde üstündeki hava ve altındaki arz katmanlarını kapsar. Bu mülkiyetin kapsamına yasal sınırlamalar saklı kalmak üzere yapılar, bitkiler ve kaynaklar da girer.
Bu madde hükmüne paralel olarak düzenlenen Türk Medeni Kanununun 756. maddesi gereğince de; "Kaynaklar, arazinin bütünleyici parçası olup bunların mülkiyeti ancak kaynadıkları arazinin mülkiyeti ile birlikte kazanılabilir. Başkasının arazisinde bulunan kaynaklar üzerindeki hak, bir irtifak hakkı olarak tapu kütüğüne tescil ile kurulur. Yeraltı suları, kamu yararına ait sulardandır. Arza malik olmak onun altındaki yeraltı sularına da malik olmak sonucunu doğurmaz. Arazi maliklerinin yer altı sularından yararlanma biçimi ve ölçüsüne ilişkin özel kanun hükümleri saklıdır."
Gerek Türk Medeni Kanununun 718. maddesi gerekse 756/2. maddesinde sözü edilen kaynaklar, yeraltı sularından farklıdır.
Kaynak, kökeni yeraltı suyu olan tabii ve sürekli olarak yeryüzüne çıkan özel mülkiyete girecek nitelikte özel bir su olup, suni bir şekilde veya ara sıra yeryüzüne çıkan su kaynak niteliğini kazanmaz (Gürsoy/Eren/Cansel, Türk Eşya Hukuku, Ankara 1978, s.618). Ayrıca, kaynaktan çıkan suyun yararı kamuya ait bir akarsu oluşturacak kadar bol çıkması halinde kaynak artık özel mülkiyete konu olamaz. Yine, yeraltı suyundan sondaj gibi suni yollarla çıkartılan sulardan yararlanma usulü de 167 sayılı Yeraltı Suları Kanununa tabidir.
Başka bir ifadeyle kaynak suyu kendiliğinden kaynadığı arazinin hudutlarını aşacak debide ise ya da malikinin ihtiyaçlarını karşıladıktan sonra fazlası varsa genel su kabul edilir ve komşular da yararlanabilir. Bunun yanında kaynak suyu tapulu olmayan araziden (örneğin mera,orman vb) çıkıyorsa suyun debisine bakılmaksızın genel sudur. Bu sudan ise kadim ve öncelik hakkı ihlal edilmemek suretiyle herkes ihtiyacı oranında yararlanabilir.
Özel su ise tapulu taşınmazdan çıkan ve sadece o taşınmazın ve malikinin kişisel ihtiyacını karşılamaya yeterli olan sudur. Arazinin mülkiyetine tabi olan kaynak suyu yani özel su üzerinde, hak sahibi dilediği gibi tasarruf etme yetkisine sahiptir. Bu suyu kendisi kullanabileceği gibi kaynağındaki suyu kullanması hususunda bir başkasına irtifak hakkı da tanıyabilir. Ayrıca mülkiyet hakkına dayanarak kaynağa elatma varsa elatmanın giderilmesi için davalar açmak yetkisi de bulunmaktadır.
Somut olayda;
1- Davacıya ait taşınmaz içinde bulunan kuyuya, davalının ruhsatsız su kuyusu açarak müdahale ettiği belirtilerek, suya yapılan müdahalenin önlenmesi istenilmiştir. Mahkemece mahallinde yapılan keşifler sonucu alınan bilirkişi raporları yetersiz olup, davalı tarafından açılan kuyunun davacıya ait kuyuyu hangi oranda etkilediği kesin olarak tespit edilememiş, özellikle de artezyen kuyusunun kapatılması halinde suyun tekrar davacıya ait kuyuya dönüp dönmeyeceği hususu saptanmamıştır.
Bu durumda mahkemece yapılacak iş, yukarıda belirtilen hususlar dikkate alınarak suların en az olduğu bir dönemde, su işlerinden anlayan uzman bilirkişi (2 jeoloji mühendisi), 1 ziraat mühendisi ve 1 fen bilirkişi ile yeniden keşif yapılarak önceki raporlardaki eksiklikler giderilmek suretiyle dava konusu kuyuların debisi ölçülerek, tarafların yararlandığı başka sular varsa bunlarda gözetilerek, davalının açtığı kuyunun davacıya ait kuyunun suyunu hangi oranda etkilediğinin kesin olarak belirlenmesi, davalıya ait su kuyusu kapatıldığında bu suyun tekrar davacıya ait su kuyusuna dönüp dönmeyeceğinin saptanması gerekmektedir.
2-Suyun kaynağa dönmesi söz konusu değil ise mevcut haliyle suyun kullanılması için tarafların içme, temizlik ve sulama sırasına göre ihtiyaçlarının belirlenmesi, özellikle davacı açısından başka bir su kaynağından bu ihtiyaçlarının giderilip giderilemeyeceğinin saptanması davacının suyu yetersiz ise davalının kuyusunda fazlalık varsa bu durum belirlenerek su rejiminin kurulması gerekmektedir.
Belirtilen hususlar gözetilmeden eksik araştırma ve inceleme ile yazılı şekilde hüküm tesisi doğru görülmemiş, hükmün bu nedenlerle bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin yatırılan harcın istek halinde yatırana iadesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 22.05.2019 gününde oy çokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY
Yapılan yargılamaya, toplanan delillere ve dosya içeriğine göre, mahkeme kararı ve dayandığı gerekçeler usul ve yasaya uygun bulunduğundan yerinde olmayan temyiz itirazlarının reddiyle hükmün onanması gerektiği görüşünde olduğumdan sayın çoğunluğun kararına katılamıyorum.