9. Ceza Dairesi 2013/16902 E. , 2014/149 K.
"İçtihat Metni"Mahkemesi :Ağır Ceza Mahkemesi
Örgüt faaliyeti kapsamında kişisel verileri başkasına vermek ve Türkiye Cumhuriyeti İcra Vekiller Heyetini cebren ıskat veya vazife görmekten cebren men etmek suçlarından sanık ... hakkında 765 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 147, 61/1 ve 59/2. maddesi uyarınca 12 yıl 6 ay hapis ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 136/1, 43/1-2 ve 62. maddeleri uyarınca 1 yıl 15 gün hapis cezaları ile cezalandırılmasına ve yurt dışına çıkış yasağı şeklinde adli kontrol koruma tedbirine tabi tutulmasına dair İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinin 05/08/2013 tarihli ve 2009/191 esas, 2013/95 sayılı kararını müteakip, sanık müdafii tarafından adli kontrol kararına yapılan itirazın reddine ilişkin İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesinin 22/08/2013 tarihli ve 2013/554 değişik iş sayılı kararı ile ilgili olarak;
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu"nun "Adli kontrol" başlıklı 109. maddesinde "Bir suç sebebiyle yürütülen soruşturmada, 100 üncü maddede belirtilen tutuklama sebeplerinin varlığı halinde, şüphelinin tutuklanması yerine adlî kontrol altına alınmasına karar verilebilir." şeklindeki düzenleme ve aynı Kanun"un "Tutuklama nedenleri" başlıklı 100. maddesinde "Kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli veya sanık hakkında tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama kararı verilemez..." şeklindeki düzenlemeler uyarınca adli kontrol koruma tedbirine kuvvetli suç şüphesi ve tutuklama nedeni bulunması halinde karar verilebileceği, her ne kadar sanık hakkında mahkemesince üzerine atılı suçları işlediği kabul edilerek mahkumiyete karar verilmiş ise de, dosya kapsamına göre sanığın yargılama aşamasında tutukluluğu sonlandırıldıktan sonra dahi bir çok kez yurt dışına çıktığı, kaçma imkanları bulunmasına rağmen sanığın bu yollara tevessül etmediği, milletvekili olması nedeniyle temsil görevini ifa ettiği, sanığın kaçması, delilleri karartma, saklanma sebeplerinin bulunmadığı cihetle itirazın kabulü yerine yazılı gerekçeyle reddedilmesinde isabet görülmediğinden bahisle, 5271 sayılı CMK"nın 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu Yüksek Adalet Bakanlığının 11.10.2013 tarih ve 2013/15522/63195 sayılı kanun yararına bozma talebine atfen, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 04.11.2013 tarih ve 2013/347619 sayılı tebliğnamesi ile daireye ihbar ve dava evrakı tevdii kılınmakla;
Dosya incelenerek gereği düşünüldü:
İnceleme yerinin Yargıtay olması ve kesinleşmiş kararlara yönelik bulunması nedeniyle olağanüstü temyiz de denilen kanun yararına bozma, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 15.11.2005 tarih ve 132–128 sayılı kararında da vurgulandığı gibi, sadece karar veya hükmün verildiği zamanda yürürlükte bulunan usul veya maddi ceza hukukuna aykırılıkların giderilmesi ile sınırlı olarak başvurulabilen olağanüstü bir kanun yoludur. Hukuka aykırılığın giderilmesi için başka bir kanun yolunun mümkün olduğu veya yargılama makamlarının asıl ceza davasına devam ettikleri durumlarda bu kanun yoluna başvurulamayacaktır. Diğer yandan, 14.11.1977 tarih ve 3–2 sayılı içtihadı birleştirme kararı ve başta Yargıtay Ceza Genel Kurulu kararları olmak üzere yerleşik Yargıtay uygulamalarında da belirtildiği gibi, mahkemenin veya hakimin kanaat ve takdirine ait fiili sorunlara ilişkin olarak kanun yararına bozma yoluna başvurulamayacaktır.
Somut olay bakımından;
Hükümle birlikte CMK’nın 109. maddesi uyarınca verilen adli kontrol altına alınma ve yurtdışına çıkamama yükümlülüğüne tabi tutulma kararı esas hükümle birlikte bu hükme bağlı olarak temyizen incelenecektir. CMK’nın 2/f maddesi uyarınca; kanun yararına bozma talebine konu edilen hukuka aykırılık iddiası da dahil olmak üzere, asıl hükme yönelik olarak 1412 sayılı CMUK’nın halen yürürlükte olan 307. maddesi uyarınca temyizen ileri sürülmüş bulunan hukuka aykırılıkların da neticeye bağlanacağı kovuşturma süreci henüz bitmemiş ve temyiz aşamasında beklemektedir.
Kanun yararına bozma talebinde hukuka aykırılık bağlamında ileri sürülen talebin sanığa yüklenen suçun sübutu ve vasfıyla ilişkisi de nazara alındığında, temyize de konu edilmiş mahkumiyet hükmünün bir yönüyle temyizden önce incelenmesi sonucunu doğuracak ve bu durum kanun yararına bozma yolunun niteliğiyle bağdaşmayacaktır.
Ayrıca; sanığın, yasal olarak bir tutuklama nedeninin var sayılabileceği CMK’nın 100/11. maddesi kapsamında yüklenen bir suçtan tutuklanıp tahliye edildiği, sonradan hükümle birlikte CMK’nın 109. maddesi uyarınca adli kontrole ve anılan maddenin 3. fıkrasının (a) bendi uyarınca yurtdışına çıkamama yükümlülüğüne tabi tutulduğu, bu işlemlerin tamamının mahkemenin takdiri çerçevesinde gerçekleştiği görülmektedir. Kanun yararına bozma talebinde ileri sürülen bozma nedeninin, tutukluluğun, adli kontrolün ve sanığın tabi tutulmakta olduğu yükümlülüğün CMK’nın ilgili hükümlerinde gösterilen objektif kurallara aykırılık iddiasını içermediği, aksine; takdire ilişkin hususlara yönelik olduğu görülmektedir.
İtirazın kabulü yerine reddedilmesinde isabet görülmediğine ilişkin kanun yararına bozma talebine dayanılarak düzenlenen tebliğnamedeki bozma isteği incelenen dosya kapsamına nazaran bu gerekçelerle yerinde görülmediğinden REDDİNE, dosyanın gereği için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 07.01.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.