8. Hukuk Dairesi 2009/6634 E. , 2010/2088 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Sulh Hukuk Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : Tapu İptali Ve Tescil
... ile ... ve dahili davalı ... aralarındaki tapu iptali ve tescil davasının kabulüne dair Şabanözü Sulh Hukuk Mahkemesinden verilen 27.02.2009 gün ve 145/41 sayılı hükmün Yargıtay’ca incelenmesi davalı ... vekili tarafından süresinde istenilmiş olmakla dosya incelendi gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacı ... vekili, miras yoluyla intikal ve kazanmayı sağlayan eklemeli zilyetlik nedeniyle 121 ada 16 parselde davalı adına kayıtlı bulunan 1/3 payın iptaliyle 1/6 payının vekil edeni adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmesini istemiştir.
Davalı ... vekili, dava konusu taşınmazda vekil edeni adına kayıtlı bulunan payın, vekil edeninin babası ...’nin noter senetleriyle satın alıp vekil edenine sattığı pay olduğunu ve kadastro tespitinin doğru olduğunu belirterek davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
Dahili davalı ... , adına kayıtlı payın annesi ...ve dayısı ...’tan geldiğini beyan etmiştir.
Mahkemece; dava konusu taşınmazın davacının kök miras bırakanları ... ve ...’ten kalma olup, tüm mirasçılar arasında usulüne uygun taksim olmadığı ve davalı ...’un da mirasçı olmayıp, bir kısım mirasçılardan hisse satın almasının geçerli olmadığı ve davalının zilyetliğinin TMK.nun 713.maddesi uyarınca kazanım için yeterli bir zilyetlik olduğu ispatlanamadığından davacının davasında haklı olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne ve 121 ada 16 parselin tapu kaydının iptaliyle taşınmazın tamamı 6 pay kabul edilerek 1 payın davacı, 1 payın davalı ve 4 payın da dahili davalı ... adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmesi üzerine;hüküm, davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava; miras yoluyla intikal ve kazanmayı sağlayan eklemeli zilyetlik hukuksal sebebine dayalı olarak TMK.nun 713/1, 996 ve 3402 sayılı Kadastro Kanununun 14. maddeleri gereğince açılan mülkiyetin aktarılmasına yönelik tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Dava konusu 121 ada 16 parsele ait kadastro tutanağından; 589,08 m2 yüzölçümünde ve “ Bahçe ” niteliğiyle 16.06.1986 tarih, 4 ve 5 sıra numaralı tapu kayıtları kapsamında kaldığı, dayanak tapu kayıtlarında 1/3 pay maliki olan ... ’ın payını 1996 tarihli noter senediyle ...’e sattığı, onun da bu payı 1996 tarihli noter satış senediyle ...’e sattığı, diğer 1/3’er pay malikleri olan ... ve ... ’ın da paylarını ... ’ye satmalarıyla eklemeli zilyetlikten 2/3 payın ... ve 1/3 payın da ... ( davalı ) adlarına, müştereken 01.07.1998 tarihinde tespit edildiği ve tespitin itiraz edilmeksizin 13.08.1999 tarihinde kesinleştiği anlaşılmaktadır.
Davacı vekili, dava dilekçesinde ve yargılama oturumlarındaki beyanlarında; dava konusu 121 ada 16 parsel sayılı taşınmazın vekil edeninin kök miras bırakanı ... ve kardeşi ...’ten kaldığını, ...’ın kızı olan ...’nın vekil edeninin annesi olması ve annesinin tek mirasçısı olması nedeniyle taşınmazda vekil edeninin 1/6 miras payının bulunduğunu açıklayarak bu payın davalı adına kayıtlı bulunan 1/3 paydan iptal edilerek vekil edeni adına tapuya kayıt ve tescili talebinde bulunmuştur.Davalı vekili cevap dilekçesinde ve yargılama oturumlarındaki beyanlarında; kök miras bırakan ...’in mirasçılarından ... ’a ait payı ve kök miras bırakan ...’ın mirasçılarından ... ’e ait payı 1996 tarihli iki adet noter senediyle vekil edeninin babası ...’ün satın alıp, Şabanözü Noterliğinin 30.09.1996 tarihli senedi ile vekil edenine sattığını, yine davacıya ait payın da tarihsiz adi senetle davacı tarafından önce ...’e satılıp, daha sonra ondan da ...’ün satın aldığını, en son olarak ..."den de vekil edeninin satın alarak taşınmazın vekil edeninin zilyetliğinde bulunduğunu, davacının taşınmazda herhangi bir hakkı olmadığını, kadastro tespitinin doğru olduğunu açıklayarak davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
Mahallinde 20.12.2006 tarihli keşif sırasında dinlenen yerel bilirkişiler ve taraf tanıkları: dava konusu taşınmazın ilk önceleri ... ve ...’a ait iken, ... ölünce ½ payının kızı ...’ye, onun da ölümüyle çocukları ..., ... ve ...’ya kaldığını; ...’ın ölümüyle de ½ payının üç kızı ..., ... ve ...’a intikal ettiğini, mirasçılardan ... ve ...’nın paylarını ...’nın kızı olan ... ’ye verdiklerini, ... ve ...’in de paylarını ...’ın damadı ve davalının babası olan ...’e sattıklarını, ...’nın ölümüyle payının tek mirasçısı olan oğlu davacı ...’ye kaldığını, davacının da kendisine annesinden intikal eden payı teyzesinin eşi olan ...’e sattığını, onun da bu payı davalının babası ...’ye sattığını, uzun yıllardır taşınmaza davalının zilyet olduğunu, davacının ise şimdiye kadar taşınmaza zilyet olmadığını beyan etmişlerdir. Ayrıca, davalının dayanağı olan üç adet noter senediyle tarihsiz adi senedin ve 121 ada 16 parsele kadastro tespiti sırasında uygulanan 16.06.1986 tarih, 4 ve 5 sıra numaralı tapu kayıtlarının dava konusu taşınmaza uyduğu yerel bilirkişi beyanları ve teknik bilirkişi raporundan anlaşılmaktadır.
Dava konusu 121 ada 16 parsele kadastro tespiti sırasında uygulanan 16.06.1986 tarih, 4 ve 5 sıra numaralı tapu kayıtları hükmen tescil yoluyla oluşmuştur.Hükmen tescil dosyasının sel felaketi ve adliye arşivinin zarar görmesi nedeniyle bulanamadığı anlaşılmakta ise de, kesinleşme şerhi yazılı olmayan karar sureti dosya içinde bulunmaktadır. Şabanözü Asliye Hukuk Mahkemesinin 17.05.1983 tarih, 1975/28 Esas ve 1983/96 Karar sayılı karar örneğine göre; davacılar ... ve ..., davalılar ... ve ... ile davalılar Hazine ve Çerçi köyü arasındaki 20.03.1975 tarihinde açılan tescil davası yargılaması sonunda; tescil konusu 7 parça tapusuz taşınmazın davacıların miras bırakanı ... ’tan tüm mirasçılarına kaldığı ve lehlerine zilyetlikle kazanma koşulları oluştuğu gerekçesiyle davanın kabulüyle dava konusu taşınmazların ... mirasçıları olan ..., ... ve ... adlarına 1/3’er hisseyle tesciline karar verilmiştir.Karar suretinde kesinleşme şerhi yazılı değil ise de, dava konusu edilen taşınmazların daha sonra tapuda tescil edilerek sicil kaydı oluştuğu için bu kararın kesinleştiği anlaşılmaktadır.
Dosya içinde yer alan nüfus aile kayıt tablolarına ve Şabanözü Nüfus Müdürlüğünün mahkemeye hitaben yazdığı yazılara göre; davacının kök miras bırakanı 1881 doğumlu ... oğlu ... 03.04.1920 tarihinde ve kardeşi olduğu anlaşılan ... oğlu ...’te 1904 yılı yersel nüfus yazımı tarihinden önce ölmüştür.... oğlu ...’ın ölümü üzerine geriye mirasçı olarak çocukları ..., ... ve ... kalmış, ...’nın da 07.11.1956 tarihinde ölümü üzerine geriye tek mirasçı olarak oğlu davacı kalmıştır. ... oğlu ...’in ölümü üzerine geriye mirasçı olarak kızı ... kalmış, ...’nin de 12.12.1958 tarihinde ölümüyle geriye çocukları ..., ... ve ... kalmıştır.
HUMK. nun 76. maddesi uyarınca davanın esası olan maddi olayların ileri sürülmesi taraflara, bunların nitelendirilmesi ve kanun maddelerini bulmak hakime aittir.
TMK.nun 701. maddesinde “ Kanun veya kanunda öngörülen sözleşmeler uyarınca oluşan topluluk dolayısıyla mallara birlikte malik olanların mülkiyeti" olarak tanımlanan elbirliği mülkiyetinde mirasçıların tereke malları üzerinde belli pay veya payları olmayıp, hakları taşınmazın tamamı üzerine yayılmış olarak terekenin tamamını kapsar. TMK.nun 701 ve 702. maddeleri uyarınca ortakların belirlenmiş paylarının bulunmaması, her birinin hakkının ortaklığa giren malların tamamına yaygın olması ve topluluk devam ettiği sürece tasarrufî işlemlerde tüm ortakların oybirliğiyle karar vermeleri gereğinin sonucu olarak dava açmanın da tasarrufî bir işlem olması nedeniyle bir kısım mirasçıların elbirliği mülkiyeti hükümlerine tabi bir taşınmaz üzerinde tasarrufta bulunma yetkisi yoktur.Ancak, bu kurallar davalı tapu malikinin mirasçı olmadığı durumlarda geçerli olup, mirasçıların kendi aralarında açtığı davalarda oybirliği aranmayıp, diğer mirasçıların TMK.nun 640.maddesine göre davaya dahillerine gerek yoktur. Her bir mirasçı kendi payı oranında iptal ve tescil isteğinde bulunabilir.Bu husus, TMK. nun 702. maddesinde açıklanan ilkenin istisnasını oluşturmaktadır.
Mahkemece, yukarıda yazılı bulunan gerekçeyle davanın reddine karar verilmiş ise de; mahkemenin taşınmazda elbirliği mülkiyetinin geçerli olduğu yönündeki tespitiyle bu tespite göre davacı ve davalının husumet ehliyeti konusundaki değerlendirmeleri doğru olmamıştır.Mahkemenin kabulüne göre, taşınmazda elbirliği mülkiyeti geçerli kabul edilirse, davacı mirasçı olup davalı mirasçı olmadığından yukarıdaki paragrafta açıklandığı üzere davacının tek başına bu davayı açması mümkün bulunmadığından davacının aktif dava ehliyeti bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesi gerekirdi.Ancak, yerel mahkemenin taşınmazda davacı açısından elbirliği mülkiyeti hükümlerinin geçerli olduğu yönündeki tespiti yerinde bulunmamaktadır.Çünkü; davacının kök miras bırakanı ... oğlu ... 03.04.1920 tarihinde ve kardeşi ... oğlu ...’te 1904 yılı yersel nüfus yazımı tarihinden önce ölmüş olup, her iki miras bırakanın da Medeni Kanundan önce ölmüş olmaları nedeniyle terekelerinin paylı mülkiyet hükümlerine tabi olduğunun kabulü gerekir. Kök miras bırakanların yakın mirasçıları olan ... kızı ... ile ... çocukları olan ..., ... ve ... arasında da babalarının ölüm tarihleri nedeniyle paylı mülkiyet hükümleri geçerlidir.Davacı da annesi ...’nın tek mirasçısı olduğundan, davacı açısından da, paylı mülkiyet hükümleri geçerli bulunmaktadır.Açıklanan nedenlerle mahkemenin kabul gerekçeleri yerinde bulunmamaktadır.
Davalının satın aldığı hisseler açısından somut olaya bakıldığında; davalı ...’un babası olan ..., Şabanözü Noterliğinin 12.11.1996 tarih,1006 yevmiye nolu senetle mirasçı ... ’ün ve 25.09.1996 tarih, 561 yevmiye nolu senetle mirasçı ... ’ın hisselerini satın almış ve 30.09.1996 tarih, 581 yevmiye nolu senetle de bu satın aldığı hisseleri ( taşınmaz bölümlerini) oğlu davacıya satmıştır.Dava konusu senetlerin dava konusu taşınmaza uyduğu, mahallinde yapılan keşif sırasında dinlenen yerel bilirkişi beyanlarından ve teknik bilirkişi krokisinden anlaşılmaktadır.Yukarıda açıklandığı üzere, davalının satın aldığı paylar paylı mülkiyet hükümlerine tabi olup, satışlar geçerlidir.Nüfus kayıtlarındaki bilgilerle yerel bilirkişi ve tanık beyanlarına göre,davalının satın aldığı payların 2/6 pay olduğu anlaşılmakla kadastro tespitinin doğru olduğu anlaşılmaktadır.
Davacı ...’nin annesi ...’dan kendisine intikal ettiğini iddia ettiği hissenin değerlendirilmesine gelince: davacı ..., dedesinin kardeşi ...’in kızı olan ...’nin mirasçılarının 20.03.1975 tarihinde açtıkları tescil davasında paylı mülkiyete tabi olan dava konusu taşınmazın ..., ... ve ... adlarına hükmen tescil edilmesinden sonra oluşan tapu kayıtlarına dayanılarak 01.07.1998 tarihinde yapılan kadastro tespitine sessiz kalmış, yerel bilirkişi ve tanık beyanlarına göre de annesinin babası ...’tan gelen 1/6 paylı mülkiyetle ilgili taşınmaza hiç zilyet olmamıştır. Davalı ...’un delillerinden olup, dosya içinde bulunan “Senedi ...” başlığını taşıyan elle yazılı tarihsiz adi senetle ...’in 300 lira bedelle ...’e sattığı yerin dava konusu taşınmaz olduğu, senette yazılı olan ...’in davacı olduğu ve İbiş soyadının davacının annesi ...’nın eski soyadı olduğu, Yusuf’un da bu yeri davalının babası ...’ye sattığı yerel bilirkişi ve tanıklar tarafından beyan edilmiş, satış senedinin dava konusu taşınmaza uyduğu, ...’nin de satın aldığı yerleri 1996 tarihli noter senediyle davalı oğluna sattığı yerel bilirkişelerin beyanları ve teknik bilirkişi raporundan anlaşılmıştır.
Kaldı ki, ...’in mirasçısı ..."nin çocukları ..., ... ve ... tarafından açılan tescil davası ile ... ve ...’tan kalan taşınmaz sadece ... mirasçıları adına tescil edilmiştir. Artık ..."ın mirasçıları ile bir ilgisi kalmamıştır. Tapu oluştuktan sonra ...’ın mirasçılarından ... ile ...’nın oğlu davacı ...’nin taşınmazdaki miras paylarını haricen satmaları sanki hiç tapu yokmuş gibi paylı mülkiyete tabi taşınmazı paylaştıkları ve yeniden paylaşıma tabi tuttukları anlamı ortaya çıkmaktadır. Bunun yapılması için öncelikle tapunun iptali gerekirdi.
Davacı ...’nin, annesinin babası olan ve 03.04.1920 tarihinde ölen dedesi ...’tan geldiğini iddia ettiği müşterek payı dava ettiği; ancak, davalının da davacının payı dışında adına tespit ve tescil edilen 1/3 pay kadar kısmı noter senetleriyle satın aldığını kanıtlayıp, davacının iddiası doğru olsa bile davalıdan alabileceği herhangi bir hissesi bulunmadığına, davacının dava konusu taşınmazda herhangi bir zilyet ve tasarrufu olmadığına, davacının kendi payını tarihsiz senet karşılığı sattığı dosya kapsamından anlaşıldığına göre, davanın reddine karar verilmesi gerekirken, değişik düşünce ve gerekçelerle davanın kabulüne karar verilmesi doğru olmamıştır.
Davalı vekilinin temyiz itirazları bu bakımlardan yerinde olduğundan kabulü ile usul ve yasaya aykırı bulunan hükmün açıklanan nedenlerle ve HUMK.nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA ve 15,60 TL peşin harcın istek halinde temyiz eden davalıya iadesine 26.04.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.