4. Hukuk Dairesi 2018/180 E. , 2018/8115 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : ... Bölge Adliye Mahkemesi ... Hukuk Dairesi
İLK DERECE
MAHKEMESİ : ... Asliye Hukuk Mahkemesi
Davacı ... vekili Avukat ... tarafından, davalılar ... ve ... Gazetecilik Basım Yayın Sanayi ve Tic. AŞ aleyhine 26/10/2015 gününde verilen dilekçe ile basın yoluyla kişilik haklarına saldırı nedeniyle manevi tazminat, kınama kararı verilmesi ve kararın yayınlanmasının istenmesi istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın reddine dair verilen 07/03/2017 günlü karara karşı davacı tarafın istinaf başvurusu üzerine yapılan incelemede; davacı tarafın istinaf başvurusunun kabulüne, ... 15. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2015/425-2017/160 sayılı kararının Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun 353/1-b.2 maddesi uyarınca düzeltilerek; davanın kısmen kabulüne dair verilen 07/11/2017 günlü kararın Yargıtayca incelenmesi davacı vekili ve davalılar vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.
Dava, basın yoluyla kişilik haklarına saldırı nedeniyle manevi tazminat, kınama kararı verilmesi ve bu kararın ilan edilmesi istemine ilişkindir. Mahkemece, istemin reddine karar verilmiş; hükme karşı davacı vekilinin istinaf yolu başvurusu üzerine Bölge Adliye Mahkemesince; istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararı düzeltilerek istemin kısmen kabulüne karar verilmiş; hüküm davacı vekili ve davalılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı vekili, ... Gazetesi"nin 12/05/2015 tarihli nüshasında ""Dalkavuk Konuştu"" başlığı ile yayınlanmış yazı içeriğinde, müvekkilinin Cumhurbaşkanı hakkında ""Ona anam, babam, eşim, çocuklarım feda olsun"" şeklinde sözler söylediği yazılarak toplumsal saygınlığının rencide edildiğini, oysa ki müvekkili tarafından ""eşim"" kelimesi kullanılmadığı halde bu sözün de eklenerek müvekkili tarafından söylenilmiş gibi gösterildiğini ve bu durumun kişilik haklarına zarar verdiğini belirterek manevi zararının tazmini ile kınama kararı verilmesi ve bu kararın ilan edilmesi isteminde bulunmuştur.
Davalılar vekili; davanın reddine karar verilmesi gerektiğini savunmuştur.
Mahkemece, davaya konu yazıda davacı hakkında kullanılan dalkavuk kelimesinin, davacının birçok medya kanalında yayınlanan "...bu sözlerimi ..."a söylemeyin ona dalkavukluk yaptığımı sanır" şeklindeki beyanından alıntı olarak yazıldığı, özle biçim arasındaki dengenin korunduğu, haberin güncel nitelik taşıyıp başkaca bir yorum içermediği gibi başkaca basın ve medya organlarında da benzer şekilde yer aldığı, bu haliyle ifade ve basın özgürlüğü kapsamında bulunduğu gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.
Hükme karşı davacı vekili tarafından istinaf talebinde bulunulmuştur.
Bölge Adliye Mahkemesince; davacının söz konusu haber nedeniyle toplum nezdinde rencide olduğu, kişilik haklarının zarara uğradığı ayrıca haberin basın ve ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilemeyeceği belirtilerek, davacının istinaf başvurusunun kısmen kabulüne
ve ... 15. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2015/425 esas 2017/160 sayılı kararının HMK 353/1-b-2 maddesi uyarınca düzeltilerek; davanın manevi tazminat yönünden kabulüne, yayın ve kınama kararına dair talebin ise reddine karar verilmiş; hüküm, taraflarca temyiz edilmiştir.
Basın özgürlüğü, Anayasanın 28. maddesi ile 5187 sayılı Basın Yasasının 1. ve 3. maddelerinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemelerde basının özgürce yayın yapmasının güvence altına alındığı görülmektedir. Basına sağlanan güvencenin amacı; toplumun sağlıklı, mutlu ve güvenlik içinde yaşayabilmesini gerçekleştirmektir. Bu durum da halkın dünyada ve özellikle içinde yaşadığı toplumda meydana gelen ve toplumu ilgilendiren konularda bilgi sahibi olması ile olanaklıdır. Basın, olayları izleme, araştırma, değerlendirme, yayma ve böylece kişileri bilgilendirme, öğretme, aydınlatma ve yönlendirmede yetkili ve aynı zamanda sorumludur. Basının bu nedenle ayrı bir konumu bulunmaktadır.
Bunun içindir ki, bu tür davaların çözüme kavuşturulmasında ayrı ölçütlerin koşul olarak aranması, genel durumlardaki hukuka aykırılık teşkil eden eylemlerin değerlendirilmesinden farklı bir yöntemin izlenmesi gerekmektedir. Basın dışı bir olaydaki davranış biçiminin hukuka aykırılık oluşturduğunun kabul edildiği durumlarda, basın yoluyla yapılan bir yayındaki olay hukuka aykırılık oluşturmayabilir.
Ne var ki, basın özgürlüğü sınırsız olmayıp, yayınlarında Anayasanın Temel Hak ve Özgürlükler bölümü ile Türk Medeni Kanununun 24 ve 25. maddesinde yer alan ve yine özel yasalarla güvence altına alınmış bulunan kişilik haklarına saldırıda bulunulmaması da yasal ve hukuki bir zorunluluktur.
Basın özgürlüğü ile kişilik değerlerinin karşı karşıya geldiği durumlarda; hukuk düzeninin çatışan iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Bu iki değerden birinin diğerine üstün tutulması gerektiği, bunun sonucunda da, daha az üstün olan yararın daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir. Bunun için temel ölçüt kamu yararıdır. Gerek yazılı ve gerekse görsel basın bu işlevini yerine getirirken, özellikle yayının gerçek olmasını, kamu yararı bulunmasını, toplumsal ilginin varlığını, konunun güncelliğini gözetmeli, haberi verirken özle biçim arasındaki dengeyi de korumalıdır. Yine basın, objektif sınırlar içinde kalmak suretiyle yayın yapmalıdır. O anda ve görünürde var olup da sonradan gerçek olmadığı anlaşılan olayların yayınından da basın sorumlu tutulmamalıdır.
Davaya konu yayın bir bütün olarak değerlendirildiğinde; davacı tarafından televizyon programında sarfedilen söz ve ifadelere yayında kısmen eklenen sözlerin görünür gerçeğe uygun ve güncel olduğu, özle biçim arasındaki dengenin bozulmadığı, söz konusu yayında davacı tarafından kalıplaşmış, övgü mahiyetinde olan ifadelerin kullanıldığı, davacının kişilik haklarına saldırı oluşturacak bir ifade bulunmadığı ve yayının bir bütün halinde davacının övgü halindeki beyanlarını içerdiği, yazı başlığında kullanılan dalkavuk ifadesinin, davacının, "...bu sözlerimi ..."a söylemeyin ona dalkavukluk yaptığımı sanır" şeklindeki beyanından alındığı anlaşıldığından Bölge Adliye Mahkemesi tarafından davacının istinaf başvurusunun tümden reddine karar verilmesi gerekirken kısmen kabulüne karar verilmesi doğru değildir. Bu nedenle Bölge Adliye Mahkemesi kararının davalılar yararına bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle; temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının HMK 371. maddesi gereğince davalılar yararına BOZULMASINA, bozma nedenine göre davacının temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, dosyanın Bölge Adliye Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE ve davalılardan peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 19/12/2018gününde oy birliğiyle karar verildi.