Abaküs Yazılım
10. Hukuk Dairesi
Esas No: 2021/6185
Karar No: 2022/6580
Karar Tarihi: 27.04.2022

Yargıtay 10. Hukuk Dairesi 2021/6185 Esas 2022/6580 Karar Sayılı İlamı

10. Hukuk Dairesi         2021/6185 E.  ,  2022/6580 K.

    "İçtihat Metni"

    Mahkemesi : ... 6. İş Mahkemesi

    Dava, davacı şirketin tasarruf teşvik kesintisinden kaynaklanan borcu bulunmadığının tespiti istemine ilişkindir.
    İlk Derece Mahkemesince, hükümde belirtilen gerekçelerle davanın reddine dair verilen karara karşı, davacı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine, ... Bölge Adliye Mahkemesi 33. Hukuk Dairesince davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulüyle İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılarak, davanın kabulüne karar verilmiştir.
    ... Bölge Adliye Mahkemesi 33. Hukuk Dairesince verilen kararın davalı SGK avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
    I-İSTEM:
    Davacı vekili, davalı Kurumca davacıya gönderilen 28.10.2015 tarihli 15.208.150 sayılı yazının 04.11.2015 tarihinde tebliğ alındığını, davacı şirketin 1997-1998 yıllarına ait tasarrufu teşvik kesintisi ve prim borcu nedeniyle Kuruma toplam 176.316,38 TL borcunun zamanaşımına uğradığını belirterek borcun zamanaşımına uğramış olduğunun tespiti ile iptalini talep etmiştir.
    II-CEVAP:
    Davalı Kurum vekili, farazi iddialarla açılan davayı kabul etmediklerini beyanla davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
    III-MAHKEME KARARI:
    A-İLK DERECE MAHKEME KARARI
    Davaya konu takip dosyalarından davacı şirket adına düzenlenmiş ödeme emirlerinin en sonuncusunun 2009 yılında davacı şirkete tebliğ edildiği ve takiplerin kesinleşmiş olduğu, 6183 sayılı yasada da İcra İflas Kanununda tanımlandığı şekilde bir menfi tespit davası düzenlenmediği, kesinleşmiş ödeme emirleri için menfi tespit davası açılamayacağı, davacı şirketin talebinin hukuka uygun olmadığı gerekçeleriyle davanın reddine karar verilmiştir.
    B-BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI
    Bölge Adliye Mahkemesince davalı Kurum tarafından gönderilen 07.04.2017 tarihli 4 685 373 sayılı yazı ile "....bununla beraber ilgili işyerinin tüm borcunu ödemiş olmasından dolayı müdürlüğümüzde icra takibi nedeniyle kesinleşmiş prim borcu bulunmadığının" bildirildiği, davalı Kurumun bu yazısına göre davacı şirketin davalı Kuruma tüm borcunu ödemiş olması nedeniyle borcunun bulunmadığı gerekçesiyle “1-Davacının istinaf isteminin kabulüne,
    2-... 6.İş Mahkemesinin 2015/507 Esas 2016/594 Karar sayılı 08.11.2016 tarihli kararının kaldırılmasına,
    3-Davanın kabulüne,
    4-Davacının davalı Kuruma tüm borcunu ödemiş olması nedeniyle, dava konusu 176.316,38 TL borcu bulunmadığının tespitine,” karar verilmiştir.
    IV-TEMYİZ KANUN YOLUNA BAŞVURU VE NEDENLERİ:
    Davalı Kurum vekili, davanın konusunun davacı şirketin borçlu olduğu prim borcu ve tasarruf teşvik kesintisi borcunun varlığına itiraz etmeksizin zamanaşımına uğradığının tespiti talebine ilişkin olduğunu, İlk Derece Mahkemesi tarafından verilen red kararının hukuka ve Yargıtay 10. ve 21 H.D. kararlarına uygun olduğunu, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından yazılan müzekkereye cevaben Kurumca 07.04.2017 tarihli yazı ile davacı şirketin kesinleşmiş prim borcu bulunmadığına dair beyanının sadece prim borçlarına ilişkin olduğunu, dava konusu zamanaşımına uğradığı iddia olunan tasarruf teşvik borçlarını kapsamadığını, davacı şirketin halen 1998/7-1999/8. dönem arasına ilişkin toplam 209.004,07-TL. teşvik kesintisi borcunun bulunduğunu, sonuç olarak da davacıya gönderilen ödeme emirlerinin 2009 yılında kesinleştiğini, 6183 sayılı Yasaya göre kesinleşen ödeme emrine karşı menfi tespit davası açılamayacağından bahisle kararın bozulmasını talep etmiştir.
    V-İLGİLİ HUKUK KURALLARI VE İNCELEMESİ
    İnceleme konusu dosyada , davacı tarafça davalı Kurum tarafından şirket adına borç çıkartılan 176.316,38 TL prim ve tasarruf teşvik kesinti borçlarının 1997-1998 yıllarına ait olması sebebiyle zamanaşımına uğradığının ve buna göre davacı şirketin davalı Kuruma borçlu olmadığının tespitine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
    Türk sosyal sigortalar sistemi, ağırlıklı olarak primli rejime dayanmaktadır. Kurumun sosyal sigorta yardımlarını sağlaması, en önemli gelir kaynağı olan sigorta primlerinin zamanında ve eksiksiz olarak ödenmesine bağlıdır. Sosyal Güvenlik Kurumunun gelirleri arasında sayılan sosyal sigorta ve genel sağlık sigortası prim gelirleri, idari para cezaları, gecikme zamları ve katılım payları ilgililerce ödenmediğinde Kurum tarafından tahsili gerekmektedir. Prim tahsilatını kolaylaştırmak için birçok hüküm konulmakla birlikte Mülga 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu'nun 80. maddesi, primlerin zamanında ve düzenli olarak tahsilini sağlamaya yöneliktir. Anılan maddenin ilk şeklinde prim alacağının tahsili 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu hükümlerine göre yapılmakta iken, 01.12.1993 tarihli ve 3917 sayılı Kanunun 1. maddesi uyarınca yapılan değişiklik ile 6183 sayılı Kanun hükümlerine tabi kılınmıştır. Prim borçları, bu düzenleme ile kamu alacağı derecesine getirilerek, takip ve tahsilinde, İcra ve İflas Hukukuna göre çabukluk ve sadelik sağlanmak istenmiştir. Takip yetkisinin bizzat Kuruma tanınmış olması da aynı amaca yöneliktir. 01.07.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu'nun 88. maddesinde Kurumun prim ve diğer alacaklarını 6183 sayılı Kanun uyarınca takip ve tahsil edeceği düzenlemesine yer verilmiştir.
    6183 sayılı Kanun'a göre Kurum tarafından yapılan takip idari icra takip yöntemidir ve Kurum icra dairesine gerek kalmadan önce ödeme emri düzenleyerek tebligat çıkaracak ve sonrasında icra takibine başlayacaktır. Kurum tarafından kendisine ödeme emri gönderilen borçlunun, tebliğ tarihinden itibaren 7 gün (7061 sayılı Kanunla değişiklik ile 01.01.2018 tarihinden sonra 15 gün) içerisinde yetkili iş mahkemesinde ödeme emrinin iptali davası açması gerekmektedir.
    6183 sayılı Kanunun 58. maddesinde itirazın “vergi itiraz komisyonuna yapılacağı” hükmü yer almakta ise de, 5510 sayılı Kanun'un 88. maddesinin (SSK m. 80) “Kurumun prim ve diğer alacaklarının tahsilinde, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usûlü Hakkında Kanun'un uygulamasından doğacak uyuşmazlıkların çözümlenmesinde Kurumun alacaklı biriminin bulunduğu yer iş mahkemesi yetkilidir” hükümleri ile birlikte davalı Kurum bünyesinde 6183 sayılı Kanun'un itiraz mercii olarak belirttiği vergi itiraz komisyonunun bulunmaması hususları birlikte değerlendirildiğinde, maddede belirtilen vergi itiraz komisyonuna itiraz yolunun Sosyal Güvenlik Kurumu alacaklarının tahsili yönünden 6183 sayılı Kanun'un uygulanmasından doğacak uyuşmazlıklarda iş mahkemesine dava açılması yolu olarak kabulü zorunludur. Nitekim bu husus Hukuk Genel Kurulunun 26.04.2006 tarihli ve 2006/21-198 E. 2006/249 K. sayılı kararında da belirtilmiştir. Görüldüğü gibi 6183 sayılı Kanunda, Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından çıkarılan ödeme emirlerine karşı başvurulabilecek merci ve mahkeme yönünden tam bir açıklık yoktur.
    6183 sayılı Kanun'un 58. maddesinde düzenlenen 7 günlük hak düşürücü sürenin amacı kamu alacağının bir an önce tahsil edilmesidir. 7 gün gibi çok kısa bir süre olarak düzenlenen hak düşürücü sürenin varlığı kamu alacaklarını her ne pahasına olursa olsun tahsil etmek değil, sadece süreci hızlandırmaktır. Ancak bu kısa sürenin geçirilmesi durumunda ayrı bir menfi tespit davası açılıp açılamayacağı 6183 sayılı Kanun'da açıklanmamıştır. 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu'nun 72. maddesinde koşut bir düzenlemeye yer verilmemiş olması nedeniyle, kanunda öngörülen 7 günlük itiraz süresini geçiren kamu alacağı borçlusunun, aynı konuda yeni bir menfi tespit davası açamayacağını kabul etmek ve sorumlu olmadığı bir borcu ödemeye zorlamak, genel hukuk ilkeleriyle çelişmektedir. Önemle vurgulamak gerekir ki, kanunda da menfi tespit davası açılmasını yasaklayan bir hüküm de bulunmamaktadır (Halil Özdemir; Sosyal Güvenlik Kurumunun 6183 Sayılı Yasaya Göre Ödeme Emri Ve İptali Davaları, Sicil İş Hukuku Dergisi, S:31, Yıl:2014, s. 101-102).
    6183 sayılı Kanun'da menfi tespit davasına, "Üçüncü şahıslardaki menkul malların, alacak ve hakların haczini" düzenleyen 6183 sayılı Kanun'un 30.03.2006 tarihli ve 5479 sayılı Kanun ile değişik 79. maddesinde "...Herhangi bir nedenle itiraz süresinin geçirilmesi hâlinde üçüncü şahıs, haciz bildirisinin tebliğinden itibaren bir yıl içinde genel mahkemelerde menfi tespit davası açmak ve haciz bildirisinin tebliğ edildiği tarih itibarıyla amme borçlusuna borçlu olmadığını veya malın elinde bulunmadığını ispat etmek zorunda..." olduğuna ilişkin düzenleme ile üçüncü şahıslar yönünden yer verilmiş ise de, bu olanak, kamu alacağı borçluları yönünden öngörülmemiştir. Salt 6183 sayılı Kanun'da açık bir düzenleme bulunmadığı gerekçesi ile hak düşürücü süreyi kaçıran 3. şahıs için menfi tespit davası imkânını kabul etmemek büyük hak kayıplarına neden olabilecektir.
    Uyuşmazlığın çözümü yönünden üzerinde durulması gereken diğer bir nokta ise, hak arama hürriyetinin kısıtlanmamasıdır. Anayasa'nın 36. maddesinde hak arama hürriyeti düzenlenmiş olup kişilerin borçlu olmadığı bir miktarı sırf takip hukuku yönünden belli bir sürenin geçirilmesi sonucu kesinleşmesi nedeniyle ödemek zorunda bırakılması Anayasa'nın belirtilen hükmüne aykırılık teşkil eder. Kaldı ki, menfi tespit istemi hukuk sistemi içerisinde her zaman başvurulabilecek bir dava yolu olup kanunda açıkça bu hakkın tanınmadığı yönünde bir ifade yoksa menfi tespit davası açılabilmelidir (Özdemir, s. 101-102).
    Hakkında takip konusu alacakla ilgili şahsi sorumluluğa dair yasal koşullar gerçekleşmeyen kimse, Kurumun işlemine rağmen hukuken borçlu değil, üçüncü kişi konumundadır ve salt hak düşürücü süreyi geçirmesi nedeniyle, Kanunda açık düzenleme bulunmadığı gerekçesiyle borçlu olmadığını ispat yollarından mahrum bırakılması hukuka uygun kabul edilemez. Yeri gelmişken belirtilmelidir ki, 3. şahsın sorumlu olmadığı borcu sadece hak düşürücü süreyi geçirdiği için ödemek zorunda bırakılmaması, hukukun toplumsal yaşamı düzenleme ve ilişkilerden doğacak sorunları giderme görevine uygun bir çözüm anlayışı olduğu gibi, Anayasal hak arama özgürlüğü de zedelenmemiş olacaktır.
    Yukarıda belirtilen esaslar dahilinde, borçlunun 7 günlük (7061 sayılı Kanunla değişiklik ile 01.01.2018 tarihinden sonra 15 gün) itiraz süresi zarfında dava açması halinde, davanın esası hakkında bir değerlendirme yapılacağı hususunda bir tereddüt bulunmamaktadır. Bu sürenin geçirilmesi halinde ise, davacının kamu borçlusu olup olmadığı incelenecektir. Kamu borçluları açısından bu sürenin geçirilmesi halinde menfi tespit davası açma hakkı bulunmamaktadır.
    Eldeki davada, davalı Kurum tarafından 28.08.2015 tarih ve 12.530.045 sayılı yazı ile davacının 30.08.2015 tarihi itibariyle tasarruf teşvik kesintisi borcu 165.75,85 TL ve prim borcu 10.565,53 TL olduğunun bildirildiği, borcun dayanağının 2009/427 numaralı takip dosyasında tevhit edilen Osmangazi Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından düzenlenen 2009/10806, 1999/04497, 1999/04498, 2009/10807, 2009/10808, 2009/0047 sayılı takip dosyaları olduğunun bildirildiği, ödeme emirlerinin davacıya tebliğ edildiği, en son ödeme emri tebliğ tarihinin 29.11.1999 tarihi olduğu, davacı tarafından yapılandırma yapılarak takip süreci içinde borcun bir kısmının ödendiği, 7 günlük yasal süre içinde ödeme emrinin iptali için dava açmayan kamu borçlusu olan davacının yukarıda izah olunduğu üzere menfi tespit davası açamayacağı gözetilmeksizin yazılı şekilde hüküm kurulması, usûl ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
    O hâlde, davalı Kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve ... Bölge Adliye Mahkemesi 33. Hukuk Dairesinin istinaf başvurusunun kabulüne ilişkin kararı bozulmalıdır.
    SONUÇ: ... Bölge Adliye Mahkemesi 33. Hukuk Dairesi kararının yukarıda açıklanan nedenlerle HMK’nın 373/2 maddesi gereği BOZULMASINA, dosyanın kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine 27.04.2022 gününde oybirliğiyle karar verildi.

    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi