11. Hukuk Dairesi 2016/7027 E. , 2018/964 K.
"İçtihat Metni"...
Taraflar arasında görülen davada .... 4. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nce verilen 19/10/2015 tarih ve 2014/138-2015/220 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi davalı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili, müvekkilinin ticaret unvanını da oluşturan tanınmış "..." markasını uzun yıllardır kullandığını, marka üzerinde önceye dayalı kullanım nedeniyle müvekkilinin hak sahibi olduğunu, davalının 2007/55937 sayılı "...." ibareli markayı kötüniyetle adına tescil ettirdiği halde kullanımının bulunmadığını, davalı markasının mevcudiyetinin müvekkilinin markasını tescil ettirmesine engel olduğunu ileri sürerek davalı adına tescilli markanın hükümsüzlüğünü talep ve dava etmiştir.
Davalı, davaya cevap vermemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre, hükümsüzlüğü istenen markanın tescil edildiği 04.02.2009 tarihinden itibaren dava tarihi olan 11.04.2014 tarihine kadar 556 sayılı KHK"nin 14. maddesi uyarınca kullanıldığının davalı tarafça ispatlanamadığı gerekçesiyle davanın kabulüne, davalı adına tescilli 2007/55937 sayılı markanın kullanılmaması sebebiyle 556 sayılı KHK"nin 14. maddesi uyarınca iptaline karar verilmiştir.
Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir.
1-7201 sayılı Tebligat Kanunu`nun 10. maddesinde tebligatın, tebliğ yapılacak şahsa bilinen en son adresinde yapılacağı, bilinen en son adresin tebligata elverişli olmadığının anlaşılması veya tebligat yapılamaması halinde muhatabın adres kayıt sisteminde bulunan adresinin bilinen en son adresi olarak kabul edileceği, aynı kanunun 35/4. maddesinde de tüzel kişiler yönünden tebligat yapılacak adresin resmi kayıtlarda görünen adres olduğu belirtilmiştir. Yine, 6100 sayılı HMK"nin 139. maddesi, "Mahkeme, dilekçelerin karşılıklı verilmesinden ve yukarıdaki maddelerde belirtilen incelemeyi tamamladıktan sonra, ön inceleme için bir duruşma günü tespit ederek taraflara bildirir. Çıkarılacak davetiyede, duruşma davetiyesine ve sonuçlarına ilişkin diğer hususlar yanında, taraflara sulh için gerekli hazırlığı yapmaları, duruşmaya sadece taraflardan birinin gelmesi ve yargılamaya devam etmek istemesi durumunda, gelmeyen tarafın yokluğunda yapılan işlemlere itiraz edemeyeceği ve diğer tarafın, onun muvafakati olmadan iddia ve savunmasını genişletebileceği yahut değiştirebileceği ayrıca ihtar edilir." şeklinde, 186. maddesi de "Mahkeme, tahkikatın bitiminden sonra, sözlü yargılama ve hüküm için tayin olacak gün ve saatte mahkemede hazır bulunmalarını sağlamak amacıyla iki tarafı davet eder. Taraflara çıkartılacak olan davetiyede, belirlenen gün ve saatte mahkemede hazır bulunmadıkları takdirde yokluklarında hüküm verileceği hususu bildirilir." şeklinde düzenlenmiştir.
.../...
TC Anayasasının 36. ve 6100 sayılı HMK’nin 27. maddelerinde, taraflar dinlenmeden, iddia ve savunmalarını beyan etmeleri için davet edilmeden, karar verilemeyeceği hüküm altına alınmıştır. Bu itibarla kişinin kendisinden habersiz olarak yargılama yapılarak karar verilmesi kural olarak mümkün değildir.
Somut olayda, dava dilekçesi davalının, davacı tarafından bildirilen ve .... kayıtlarında görünen adresine gönderilmişse de, tebliğ alındısı üzerinde herhangi bir isme ve unvana yer verilmemiş, sadece tebligat yapılan kişinin imzası alınmakla yetinilmiştir. Bu durumda, davalı şirkete yapılan tebligat usulüne uygun olmadığından taraf teşkilinin sağlandığından söz edilemeyecektir. Ayrıca, her ne kadar ön inceleme duruşmasının davalıya bildirilmesi için tebligat evrakı hazırlanmışsa da bunun davalıya tebliğ edildiğine ilişkin dosyada bir belge bulunmadığı gibi mahkemece sözlü yargılama için gün tayin edilip davalıya davetiye gönderilmemiştir. HMK"nin 139. ve 186. maddeleri uyarınca ön inceleme duruşmasının davalıya bildirilmemesi ve sözlü yargılama için gün tayin edilip davalının davet edilmemesi davalının savunma hakkını kısıtlar niteliktedir. Bu durumda mahkemece, yargılama sırasında usulüne uygun şekilde taraf teşkili sağlanması ve davalı tarafa savunma hakkı tanınmasından sonra işin esasına girilip, sonuca gidilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm tesisi doğru görülmemiş, hükmün davalı yararına bozulması gerekmiştir.
2- Bozma sebep ve şekline göre davalı vekilinin diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine gerek görülmeiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1) nolu bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile kararın davalı yararına BOZULMASINA, (2) nolu bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin diğer temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına, ödediği peşin temyiz harcının isteği halinde temyiz edene iadesine, 12/02/2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
....