1. Hukuk Dairesi 2016/9802 E. , 2019/4257 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL-TENKİS
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil- tenkis davası sonunda, yerel mahkemece davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ... "nın raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
-KARAR-
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil, olmadığı takdirde tenkis istemine ilişkindir.
Davacılar, mirasbırakan babaları ...’in 83 parsel sayılı taşınmazdaki payını ikinci eşi ...’ya satış suretiyle temlik ettiğini, ...’nın da davalı oğlunun yakın arkadaşı olan ...’a, ...’ın da davalıya devrettiğini, temlikin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu, ayrıca ...’nın temlik işlemlerinden önce psikolojik rahatsızlığı bulunduğunu ve tedavi gördüğünü, yapılan devirlerin bu yönüyle de iptali gerektiğini ileri sürerek, tapunun iptali ile miras payları oranında adlarına tescilini, olmadığı takdirde tenkisini istemişlerdir.
Davalı, temlik işlemlerinin gerçek satış olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, "murisin amacının mirasçılarını miras hakkından mahrum etmek olduğu ve gerçekte dava dışı eşine bağışlamak istediği tapulu taşınmazını tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış doğrultusunda açıklayarak devretmek suretiyle gerçekleştirdiği, davalı ... ile dava dışı ... arasında irtibat bulunduğu, yine davalının dava konusu taşınmazda davacıların miras hakkı bulunduğunu bildiği ve bilebilecek konumda bulunduğu bu yönde taraflar arasında ırsi ilişki mevcut olduğu’’ gerekçeleri ile davanın kabulüne karar verilmiştir.
Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 01.04.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunu"nun (TMK) 706., Türk Borçlar Kanunu"nun (TBK) 237. (Borçlar Kanunu"nun (BK) 213.) ve Tapu Kanunu"nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Öte yandan, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun (HMK) 190. maddesinde, " İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir." 4721 sayılı Türk medeni Kanunu"nun (TMK) 6. maddesinde, " Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça , taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür." şeklinde yer alan hükümlerle, açılmış bir davada ispat yükünün kural olarak davacıya yüklehndiği tartışmasızdır.
Somut olaya gelince; tüm tanık anlatımları birlikte değerlendirildiğinde murisin dava konusu taşınmazı davalıya, ilk eşinden olan çocuklarına bakma karşılığı verdiği, diğer mirasçılardan mal kaçırma kastı bulunmadığından 01.04.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı"nın uygulama şartlarının oluşmadığı anlaşılmaktadır.
Hal böyle olunca, temlikin mal kaçırma amaçlı olduğu iddiasının davacı tarafça usulünce kanıtlanamadığı gözetilerek davanın reddine karar verilmesi gerekirken, delillerin yanılgılı değerlendirilmesi sonucu yazılı şekilde karar verilmiş olması doğru değildir.
Davalının yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3. maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"un 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 01/07/2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.