Abaküs Yazılım
Hukuk Genel Kurulu
Esas No: 2017/1740
Karar No: 2019/1375
Karar Tarihi: 17.12.2019

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2017/1740 Esas 2019/1375 Karar Sayılı İlamı

Hukuk Genel Kurulu         2017/1740 E.  ,  2019/1375 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi


    Taraflar arasındaki “manevi tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Kemer 1.Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 03.04.2014 tarihli ve 2011/193 E., 2014/224 K. sayılı kararın davalı vekilince temyizi üzerine, Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 03.11.2014 tarihli ve 2014/10492 E., 2014/14404 K. sayılı kararı ile;
    “…Dava, kişilik haklarının ihlali nedeni ile manevi tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiş; hüküm, davalı tarafından temyiz edilmiştir.
    Davacı, davalının Kemer Gözcü ve Kemer Hakimiyet Gazetesi"nde yayınlanan sözleri ve Kemer Belediye Meclis toplantısında basına verdiği demeç ile kendisine iftira attığı ve asılsız iddialarda bulunduğu gerekçesi ile manevi tazminat talep etmiştir.
    Davalı cevap dilekçesinde; gazate haberlerine yansıyan söylemlerin doğru olduğunu, beyanlarının hakaret içermediğini, davacının adının hukuka aykırı şekilde suç isnad edilerek geçmediği belirtilerek davanın reddini savunmuştur.
    Mahkemece yapılan yargılama sonunda, davacı hakkında ileri sürülen iddiaların herhangi bir soruşturma ve ceza mahkumiyeti ile desteklenmediği, davalı tarafından basın yolu ile davacı hakkında yapılan açıklamaların gerçek olduğuna ilişkin dosya kapsamında belge ve bilgi olmadığı, yapılan açıklamalarla kişilik haklarının ihlal edildiği gerekçesi ile davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
    Dosya kapsamından, davacının iddia ettiği olayları da kapsayacak şekilde davalı hakkında bir takım ceza soruşturmaları yapıldığı, bazıları hakkında takipsizlik kararı verildiği, davacının iddialarını bazı emare ve olgulara dayandırdığı, zayıf ve dolaylı da olsa emare ve olguların bulunduğu ve söylemlerin görünürde ki gerçeğe uygun olduğu anlaşılmış olup, mahkemece davanın reddine karar vermek gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi doğru bulunmamış, bozmayı gerektirmiştir.…”
    gerekçesi ile bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.




    HUKUK GENEL KURULU KARARI

    Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
    Dava, kişilik haklarına saldırı nedeniyle manevi tazminat istemine ilişkindir.
    Davacı vekili; müvekkilinin Tekirova Belediye Başkanlığı ile birlikte resmî bir kurum olan Güney Antalya Turizmi Geliştirme ve Altyapı İşletme Birliği (GATAB) başkanlığı görevini de sürdürdüğünü; davalının Kemer eski kaymakamı olduğunu, İçişleri Bakanlığı tarafından Aydın vali yardımcılığı görevine atanması nedeniyle müvekkili hakkında asılsız iddialarla birlikte hakaretlerde bulunarak kişilik haklarını ağır şekilde ihlal ettiğini, müvekkili hakkında Kemer Hâkimiyet Gazetesinde yayımlanan ve Kemer Belediyesi meclis toplantı salonunda basına verdiği demeç ile, yine aynı konuda 09.04.2011 tarihli Kemer Gözcü Gazetesinde yayımlanan ve Hasır Restoran’da kahvaltı sırasında verdiği demeçteki beyanlarının bir kısmının çeşitli gazetelerde gündeme taşındığını, bu şekilde hakaret ve iftiralarla itibarının zedelenmesine ve kamuoyu nezdinde küçük düşürülmesine neden olunduğunu ileri sürerek 20.000TL manevi tazminatın yayım tarihi olan 09.04.2011’den itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsile karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
    Davalı vekili; müvekkilinin yaptığı açıklamalarda davacıya yönelik hakaret içerir sözler bulunmadığını, davacı hakkında yürütülen Kemer Cumhuriyet Başsavcılığının 2009/397 nolu soruşturması kapsamında, isnat edilen suçlamalardan beşine ilişkin olarak soruşturma izni verildiğini, bu suçlar nedeniyle davacının sanık olarak yargılandığı Kemer Sulh Ceza Mahkemesinin 2011/162 E. sayılı dava dosyasının hâlen derdest olduğunu, 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 49. maddesi gereği davacının manevi tazminat talebinde bulunabilmesi için hukuka aykırı bir eylemin mevcudiyetinin gerektiğini ancak davalının hukuka aykırı bir eyleminin olmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
    Mahkemece; davalının, davacı ve yönetiminde bulunduğu GATAB hakkında yaptığı açıklamaların Kemer Gözcü (14 Nisan 2011), Kemer Hakimiyet (12 Nisan 2011), Gazete Kemer (12 Nisan 2011), Gazete Akdeniz (7 Nisan 2011) ve Ayışığı (8 Nisan 2011) gazetelerinde haber yapıldığı; Gazete Kemer’de çıkan 12 Nisan 2012 tarihli haberde Çamyuva beldesinde işgaller olduğunun, su sporuyla ilgili davalıya rüşvet teklif edildiğinin, GATAB’da kırk trilyonluk zamk olduğunun, ihalelerin usulsüz iptal edildiğinin, Kemer Hakimiyet Gazetesinde çıkan haberlerde Mobese için beş trilyon gelir elde edilmesine rağmen iki trilyona yaptırılması nedeniyle GATAB’ın 3 trilyonun hesabını vermesi gerektiğinin, Yarıkpınar’daki restaurantın ruhsatı için ...’ın bir memura baskı yaptığının, GATAB’ı kimsenin şikâyet etmediğinin, eski bir istihbaratçının şirketi ile GATAB ilişkisinin araştırılması gerektiğinin yazıldığı; Gazete Akdeniz ve Ayışığı Gazetelerinde ise, davalının davacı ve GATAB hakkında kişilik hakkını ihlal edici herhangi bir beyanının bulunmadığının görüldüğü, söz konusu gazetelerde davalıya Kemer Belediyesi tarafından fahri hemşehrilik beratı verilmesinin haber yapıldığı ve davalının genel açıklamalarda bulunduğu, davalı tarafından davacı hakkında ileri sürülen iddiaların herhangi bir soruşturma veya ceza mahkûmiyeti ile desteklenmediği, davacının Belediye ve GATAB Başkanı olarak görevine devam ettiği göz önünde tutulduğunda, davacı hakkında ileri sürülen iddiaların onun ve mensubu olduğu partinin toplumdaki itibarını zedelediğinin kabul edildiği, iddiaların gerçek olmaması hâlinde kamu yararı ve güncellik olsa bile hukuka aykırılığın meydana geleceği, davalı tarafından basın yoluyla davacı hakkında yapılan açıklamaların gerçek olduğuna ilişkin bir belge veya bilginin olmadığı, gerçek olmayan bir iddianın kişilik hakkı kabul edilen şeref, itibar ve haysiyeti zedeleyici nitelikte olması hâlinde kişilik hakkına saldırı oluşturacağı, bu durumda davacı hakkında yapılan açıklamaların kişilik hakkını ihlal ettiği, tarafların sosyal ekonomik durumlarına göre 4.000TL manevi tazminat verilmesinin uygun olacağı gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

    Davalı vekilinin temyizi üzerine karar, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.
    Yerel Mahkemece, önceki gerekçeler tekrar edilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.
    Direnme kararı, davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
    Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davalının, Kemer Gözcü ve Kemer Hakimiyet Gazetesinde yayımlanan ve Kemer Belediyesi meclis toplantı salonunda basına verdiği demeçte sarf edilen sözlerinin ifade özgürlüğü kapsamında korunması gereken kişisel yorum ve eleştiri sınırlarını aşıp aşmadığı, davacının kişilik haklarına saldırı teşkil edip etmediği, burada varılacak sonuca göre davalının manevi tazminatla sorumlu tutulup tutulamayacağı noktasında toplanmaktadır.
    Uyuşmazlığın çözümü açısından öncelikle konuyla ilgili yasal düzenlemelerin irdelenmesinde yarar vardır.
    Manevi zarar, kişilik değerlerinde oluşan objektif eksilmedir. Duyulan acı, çekilen ızdırap manevi zarar değil, onun görüntüsü olarak ortaya çıkabilir. Acı ve elemin manevi zarar olarak nitelendirilmesi sonucu, tüzel kişileri ve bilinçsizleri; öte yandan, acılarını içlerinde gizleyenleri tazminat isteme haklarından yoksun bırakmamak için Kanunlar manevi tazminat verilebilecek bazı olguları özel olarak düzenlemiştir.
    Bunlar kişilik değerlerinin zedelenmesi (Türk Medeni Kanunu m. 24), isme saldırı (TMK m. 26), nişan bozulması (TMK m. 121), evlenmenin butlanı (TMK m. 158/2), boşanma (TMK m. 174/2) bedensel zarar ve ölüme neden olma (818 sayılı Borçlar Kanunu m. 47, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu m. 56) durumlarından biri ile kişilik haklarının zedelenmesi (818 sayılı BK m. 49, 6098 sayılı TBK m. 58) olarak sıralanabilir.
    TMK’nın 24. maddesi ile 818 sayılı BK’nın 49. maddesi diğer yasal düzenlemelere nazaran daha kapsamlıdır.
    TMK’nın 24. maddesinde;
    “Hukuka aykırı olarak kişilik hakkına saldırılan kimse, hakimden, saldırıda bulunanlara karşı korunmasını isteyebilir.
    Kişilik hakkı zedelenen kimsenin rızası, daha üstün nitelikte özel veya kamusal yarar ya da kanunun verdiği yetkinin kullanılması sebeplerinden biriyle haklı kılınmadıkça, kişilik haklarına yapılan her saldırı hukuka aykırıdır.”
    düzenlemesi mevcuttur.
    Dava konusu basın açıklamasının yapıldığı ve davanın açıldığı (18.04.2011) tarihte yürürlükte bulunan BK’nın 49. maddesinde ise;
    “Şahsiyet hakkı hukuka aykırı bir şekilde tecavüze uğrayan kişi, uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat namıyla bir miktar para ödenmesini dava edebilir.
    Hakim, manevi tazminatın miktarını tayin ederken, tarafların sıfatını, işgal ettikleri makamı ve diğer sosyal ve ekonomik durumlarını da dikkate alır.
    Hakim, bu tazminatın ödenmesi yerine, diğer bir tazmin sureti ikame veya ilave edebileceği gibi tecavüzü kınayan bir karar vermekle yetinebilir ve bu kararın basın yolu ile ilanına da hükmedebilir.”
    hükümleri yer almaktadır.
    TMK’nın 24 ve BK’nın 49. maddelerinde belirlenen kişisel haklar, bedensel ve ruhsal tamlık ve yaşam ile nesep gibi insanın, insan olmasından güç alan varlıklar ya da kişinin adı, onuru ve sır alanı gibi dolaylı varlıklar olarak iki kesimlidir.
    Görüldüğü üzere BK’nın 49. maddesi gereğince kişilik hakları zarara uğrayanların manevi tazminat isteme hakları vardır.
    Bu genel açıklamalardan sonra ifade özgürlüğüne ilişkin düzenlemelerin incelenmesinde yarar bulunmaktadır:
    2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 90. maddesinin son fıkrası; “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır.” hükmünü içermektedir. Bu durumda, mahkemelerce önlerine gelen uyuşmazlıklarda usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmalar ile iç hukukun birlikte yorumlanması ve uygulanması gerekmektedir.
    Hâl böyle olunca, Türkiye’nin taraf olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde (AİHS/Sözleşme) konunun nasıl düzenlendiğinin ve Sözleşme’nin uygulanmasını sağlayan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarının incelenmesi yerinde olacaktır.
    AİHS’nin “İfade özgürlüğü” başlıklı 10. maddesinin 1. fıkrası; “Herkes ifade özgürlüğü hakkına sahiptir. Bu hak, kamu makamlarının müdahalesi olmaksızın ve ülke sınırları gözetilmeksizin, kanaat özgürlüğünü ve haber ve görüş alma ve de verme özgürlüğünü de kapsar. Bu madde, devletlerin radyo, televizyon ve sinema işletmelerini bir izin rejimine tabi tutmalarına engel değildir.” hükmünü içermekte olup hangi hâllerde ifade özgürlüğünün sınırlandırılabileceği de aynı maddenin 2. fıkrasında düzenlenmiştir.
    İfade özgürlüğü demokratik bir toplumun en önemli temellerinden birisi olup, toplumsal ilerlemenin ve her bireyin gelişiminin başlıca koşullarından birini teşkil etmektedir. AİHS’nin 10. maddesinin 2. fıkrası saklı kalmak koşuluyla, ifade özgürlüğü yalnızca iyi karşılanan ya da zararsız veya önemsiz olduğu düşünülen değil, aynı zamanda kırıcı, hoş karşılanmayan ya da kaygı uyandıran “bilgiler” ya da “düşünceler” için de geçerlidir. Bunlar, çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin gerekleri olup, bunlar olmaksızın "demokratik toplum" olmaz (Handyside/Birleşik Krallık/Başvuru No: 5493/72, 07.12.1976/parag. 49).
    AİHS"nin 10. maddesinde benimsenen ifade özgürlüğü bu şekilde olmakla birlikte, yine de dar bir yorum gerektiren istisnalar içermektedir ve bu hakkı kısıtlama ihtiyacının ikna edici bir biçimde ortaya konması gerekmektedir (Pakdemirli/Türkiye kararı, Başvuru No: 35839/97, 22.02.2005).
    İfade özgürlüğü geniş bir şekilde yorumlanmakta ise de, sınırsız olmadığı da Sözleşme’nin 10. maddesinin 2. fıkrasında belirtilmiştir. Burada çözülmesi gereken temel sorun ifade özgürlüğü ile kişilik haklarına yönelik saldırı arasındaki sınırın hangi ölçütlere göre saptanacağıdır.
    AİHM önüne gelen uyuşmazlıklarda yapılan müdahalenin ifade özgürlüğünü ihlal edip etmediğini aşağıdaki kriterleri uygulayarak tespit etmektedir:
    1. Müdahalelerin yasayla öngörülmesi:
    AİHM, Sözleşme’nin 10. maddesinin 2. fıkrasında yer alan “yasayla öngörülme” ifadesinin, ilk olarak, itiraz konusunun iç hukukta bir dayanağı olması gerektiğini hatırlatır. Ancak söz konusu ifade hukuki normların ilgili kişinin erişiminde olmasını, sonuçlarının öngörülebilmesini ve hukukun üstünlüğü ilkesine uygun olmasını gerektiren kanun niteliğine de atıfta bulunmaktadır (Association Ekin/Fransa, Başvuru No: 39288/98; Ürper ve diğerleri/Türkiye kararı, Başvuru No: 14526/07, 14747/07, 15022/07, 15737/07, 36137/07, 47245/07, 50371/07, 50372/07 ve 54637/07, 20 Ekim 2009).
    2. Müdahalelerin meşru bir amaç izleyip izlemediği:
    Sözleşme’nin 10/2. maddesine göre, “…bu özgürlüklerin kullanılması, yasayla öngörülen ve demokratik bir toplumda ulusal güvenliğin, toprak bütünlüğünün veya kamu güvenliğinin korunması, kamu düzeninin sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlâkın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması, gizli bilgilerin yayılmasının önlenmesi veya yargı erkinin yetki ve tarafsızlığının güvence altına alınması için gerekli olan bazı formaliteler, koşullar, sınırlamalar veya yaptırımlara tabi tutulabilir.”
    Görüldüğü üzere yasayla düzenlemek şartıyla ve “başkalarının şöhret ve haklarının korunması” amacıyla ifade özgürlüğünün sınırlandırılabileceği kabul edilmekte olup sınırlama haklı olsa bile, bu kez sınırlamanın orantılılığı gündeme gelecektir (bkz. sınırlamanın orantısızlığı konusunda Pakdemirli/Türkiye kararı). Kişilik hakkının korunması ile ifade özgürlüğü arasındaki dengeyi iyi sağlamak gerekmektedir. Özellikle siyasetçilerin ve devlet görevlilerinin kişilik hakları ve şöhretleri söz konusu olduğunda bu dengede ifade özgürlüğünün ağır bastığı konusunda kuşku yoktur. Diğer bir deyişle, terazide bir yanda siyasetçilerin ve devlet görevlilerinin kişilik hakları, diğer yanda ifade özgürlüğü bulunduğu durumlarda, tercihin daha çok ifade özgürlüğünden yana kullanıldığı söylenebilir (Doğru, O./ Nalbant, A.: İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi Açıklama ve Önemli Kararlar, C. 2, Ankara 2013, s. 232).
    3. Müdahalelerin demokratik bir toplumda gerekli olup olmadığı:
    AİHM, ifade özgürlüğünün demokratik bir toplumun temel yapılarından birini oluşturduğu ve toplumun gelişimi ve bireyin kendini gerçekleştirmesinin temel koşullarından biri olduğunu hatırlatır (Lingens/Avusturya, Başvuru No: 9815/82, 08.07.1986). İfade özgürlüğü istisnalara tabi olsa da, bu istisnalar dar bir biçimde yorumlanmalı ve sınırlama nedeni ikna edici bir biçimde ortaya konmalıdır (Observer ve Guardian/Birleşik Krallık, A Serisi no: 216, Başvuru No: 13585/88, 26.11.1991).
    Kabul edilebilir eleştiri sınırları hususunda ise AİHM, sıradan bir kimse ile karşılaştırıldığında bu sınırların, halka mal olmuş bir kişi olarak hareket eden siyaset adamları için daha geniş olduğunu birçok kez kabul etmiştir. Siyasetçilerin fiil ve davranışları, kaçınılmaz olarak ve bilinçli bir şekilde, gazetecilerin olduğu kadar vatandaşların, hepsinden çok da siyasi rakibinin sıkı bir denetimine tabidir. Bir siyaset adamı, özellikle de kendisi eleştiriye yol açabilecek halka açık konuşmalar yaptığı zaman daha fazla hoşgörü göstermelidir. Elbette siyaset adamının namını koruma hakkı vardır, hatta özel yaşamının dışında bile, fakat ifade özgürlüğüne getirilen istisnalar dar bir yorumu zorunlu kıldığından, bu korumanın gerektirdikleri ile siyasi sorunların özgürce tartışılmasının getirdiği yararlar denge içinde olmalıdır (Bkz., özellikle, Oberschlick/Avusturya (no:2), 01.07.1997 tarihli karar, Derleme 1997-IV, s. 1274-1275, § 29 ve adı geçen Lingens/Avusturya, Başvuru No: 9815/82, 08.07.1986, parag. 42).
    Nitekim aynı ilkeler Hukuk Genel Kurulunun 25.04.2018 tarihli ve 2017/4-1320 E., 2018/986 K.; 30.05.2018 tarihli ve 2017/4-1470 E., 2018/1144 K.; 07.05.2019 tarihli ve 2017/4-1488 E., 2019/527 K. sayılı kararlarında da benimsenmiştir.
    Tüm bu açıklamalar ve yasal düzenlemeler ışığında somut olay incelendiğinde;
    Dava tarihi itibariyle, davacının Tekirova Belediye Başkanlığı ile birlikte resmi bir kurum olan GATAB başkanlığını da yaptığı, davalının ise 12.06.2011 tarihinde yapılan 24. dönem milletvekilliği genel seçimlerinde Rize’den bağımsız milletvekili adayı olan Kemer eski kaymakamı olduğu, davalı tarafından, davacının yaptığı bazı işlerin eleştirildiği, davalının iddia ettiği olayları da kapsayacak şekilde davacı hakkında bir takım ceza soruşturmalarının yapıldığı, bazıları hakkında kovuşturmaya yer olmadığı kararı verildiği, davalının iddialarını zayıf ve dolaylı da olsa bazı emare ve olgulara dayandırdığı ve söylemlerin görünürdeki gerçeğe uygun olduğunun kabulü gerekir.
    Ayrıca, siyasi kimliğe sahip kişilerin kendilerine yönelik sert ve ağır eleştirilere olağandan daha fazla katlanmaları gerektiği, olay ve dava tarihinde Tekirova Belediye Başkanı olan davacının siyaset içerisindeki konumu dikkate alındığında, kullanılan ifadelerin katlanması gereken eleştiri sınırlarını aşmadığı, açıklamaların ifade özgürlüğü kapsamında kaldığı ve davacının kişilik haklarına saldırı teşkil etmediği de kabul edilmelidir.
    Öte yandan, Özel Daire bozma kararının altıncı paragrafında “davacı” ve “davalı” ifadelerinin sehven karıştırıldığı, birbiri yerine kullanıldığı anlaşılmış ise de maddi hata teşkil eden bu husus işin esasına etkili görülmemiştir.
    Hâl böyle olunca; Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uymak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
    SONUÇ: Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu"nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, aynı Kanun’un 440/III-1. maddesi gereğince karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 17.12.2019 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.

    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi