20. Hukuk Dairesi 2016/4724 E. , 2018/1866 K.
"İçtihat Metni".....
Taraflar arasındaki davanın yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca incelenmesi davalı Hazine vekili tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacılar vekili 17/10/2014 havale tarihli dilekçesinde özetle;.... Mahkemesinin 25/04/2013 tarih ve 2012/115 E.- 2013/192 K. sayılı dosyasından verilen ve derecattan geçerek 16/09/2014 tarihinde kesinleşen kararda davacıların toplam 3340/3500 oranında hissedarı olduklarını.....mahallesi 359 ada 12 sayılı parselde kayıtlı 1.559,87 m² yüzölçümlü taşınmazın 1.185,78 m²"lik kısmı kıyı kenar çizgisi içerisinde kaldığı gerekçesiyle bu kısmın tapusunun iptali ile tapu sicilinden terkinine hükmedildiğini, sözü edilen taşınmazın iptali ile tapudan terkinine karar verilen 1.185,78 m²"lik kısmının 1.131,57 m² lik miktarının müvekkilerine ait olduğunu, Yargıtayın istikrar kazanmış içtihatları gereğince iptal edilen taşınmaz kısmından müvekkillerine düşen 1.131,57 m²"lik kısmının davacılara tazminat olarak ödenmesi gerektiğini, taşınmazın Vakfıkebir ilçesinde mücavir alanda arsa vasfında olduğunu çevresinde bulunan taşınmazlarda yoğun bir yapılaşmanın olduğunu, bu yönünde taşınmazın son derece değerli bir konumda olduğunu belirterek tüm bu nedenlerle davacıların fazlaya dair talep ve dava hakları saklı kalmak ve keşifte belirlenecek bedel üzerinden taleblerinin ıslah edilmek üzere şimdilik 200.000,00.-TL tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak tapu kaydında ve veraset ilamında yazılı hisseleri oranında müvekkillerine verilmesini talep ve dava etmiştir.
Mahkemece davanın kabulü ile 200.000,00.-TL"sının dava tarihi 17/10/2014 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak tapu kaydındaki hisseleri ile tapu maliki muris Mehmet Hacıfettahoğlu"nun Vakfıkebir Sulh Hukuk Mahkemesinin 2014/199 E. - 2014/215 K. sayılı veraset ilâmındaki payları nispetinde davacılara verilmesine karar verilmiş, hüküm davalı Hazine vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, tapu kaydının mahkeme kararıyla iptal edilmesi nedeniyle uğranılan zararın, 4721 sayılı TMK"nın 1007. maddesi uyarınca tazmini istemine ilişkindir.
Mahkemece yapılan inceleme ve araştırma hükme yeterli değildir.
Dosya kapsamından; 1987 yılında yapılan genel arazi kadastrosu sırasında 662 parsel sayılı 1.509 m² yüzölçümündeki taşınmazın tapu kayıtları uygulanarak Zehra Karadeniz ve ortakları adlarına tespit ve tescil edildiği, satışlar yoluyla bir kısım davacılara bir kısım davacılarında murislerine ve dava dışı kişilere geçtiği, 2005 yılında yenileme kadastrosuyla 1.559,87 m² yüzöçümlü olarak 359 ada 12 parsel sayısını aldığı, Hazine tarafından açılan dava üzerine Vakfıkebir Asliye Hukuk Mahkemesinin 2012/115 E - 2013/192 K. sayılı kararıyla 359 ada 12 sayılı parselin 1.185,78 m² yüzöçümlü kesiminin kıyıda kaldığı gerekçesiyle tapu kaydının iptaline, sicilden terkinine karar verildiği, 16.09.2014 tarihinde kesinleştiği, davacıların
......
09.10.2014 tarihinde fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak 200.000.-TL tazminat istemiyle eldeki kısmî davayı açtıkları, ayrıca.... Hukuk Mahkemesinin 2015/629 E. - 2016/77 K. sayılı dosyasında bilirkişilerin belirlediği bedelden asıl dosyada talep edilmeyen 529.254,00.-TL için ek dava açtıkları, mahkemece kısmi davada (eldeki temyiz incelemesine konu dosyada) hüküm altına alınan 200.000,00.-TL bedel mahsup edilerek bakiye 495.917,34.-TL tazminatın dava (16.11.2015) tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalı Hazineden alınarak davacılara payları oranında ödenmesine karar verildiği temyiz üzerine Dairenin 2016/5597 E. - 2018/1840 K. sayılı kararıyla ek davanın araştırmaya yönelik olarak bozulduğu anlaşılmaktadır.
4721 sayılı Türk Medenî Kanununun 1007. maddesi gereğince, tapu sicilinin yanlış tutulması nedeniyle zarara uğrayan kişinin bütün zararlarından Devlet sorumludur. Tapu kaydının iptali nedeniyle, tapu sahibinin oluşan gerçek zararı neyse, tazminatın miktarı da o kadar olmalıdır. Gerçek zarar; tapu kaydının iptali nedeniyle, tapu malikinin mal varlığında meydana gelen azalmadır. Tazminat miktarı, zarar verici eylem gerçekleşmemiş olsaydı, zarar görenin mal varlığı ne durumda olacak idiyse, aynı durumun tesis edilebileceği miktarda olmalıdır (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 05.03.2003 gün ve 2003/19-152 E. - 2003/125 K.; 29.09.2010 gün ve 2010/14-386 E. - 2010/427 K.; 15.12.2010 gün ve 2010/13-618 E. - 2010/668 K. sayılı kararı). Zarara uğrayan kişinin gerçek zararı ise, tazminat miktarının belirlenmesinde esas alınacak değerlendirme tarihine göre belirlenecek olup, bu tarih ise zararın meydana geldiği tarihtir. 4721 sayılı TMK’nın 705/2. maddesi uyarınca tapu iptal ve tescil istekli davaların kesinleştiği tarih itibariyle mülkiyet hakkı sona ereceğinden bu tarih itibariyle tapusu iptal edilen gerçek ve tüzel kişilerin zararı oluşacaktır. Dolayısıyla bu tür bir dava, taşınmazların mülkiyetlerinin yitirilmesine ilişkin iptal ve tescil davasının kesinleştiği tarihten sonra açılabileceğinden, mülkiyetin kaybedildiği tarih itibariyle de taşınmazların değerinin tespit edilmesi gerektiği kuşkusuzdur. Zararın meydana geldiği tarihe göre, tapusu iptal edilen gayrimenkulün niteliği ve değeri belirlenmelidir. Taşınmazın niteliği arazi ise gelir metodu yöntemi ile, arsa vasfında ise değerlendirme gününden önceki özel amacı olmayan emsal satışlara göre hesaplanması suretiyle gerçek değer belirlenmelidir.
Somut olaya gelince, kıyılar özel mülkiyete konu olamayacak ise de genel arazi kadastrosu sırasında çekişmeli taşınmaz hakkında kadastro tespit tutanağı düzenlenerek tapu kütüğünün oluşturulduğu, satışlar yoluyla çekişmeli taşınmazın davacılara geçtiği bu şekilde tapu sicilinin hatalı olarak tutulduğundan, TMK"nın 1007. maddesi kapsamında Devletin kusursuz sorumluluğunun bulunduğu ve davacıların gerçek zararının karşılanması gerektiği kuşkusuzdur. Davacıların zararı, Vakfıkebir Asliye Hukuk Mahkemesinin 2012/115 E.- 2013/192 K. sayılı kararının kesinleştiği 16.09.2014 tarihinde oluşmuş olup, mahkemece bu tarihin değerlendirme tarihi olarak esas alınması gerekmektedir.
Ne var ki; eldeki kısmi ve ek davada hükme dayanak yapılan bir inşaat yüksek mühendisi, bir mülk ve bir şehir plancısı bilirkişi tarafından ortak düzenlenen 22.06.2015 tarihli raporda; tazminata konu taşınmazın kadastral arsa parseli olduğu belirtilip bir tane ve eski tarihli (15.03.1985 tarihli) emsal incelemesi yapılmak suretiyle taşınmazın dava tarihindeki değeri belirlenmiştir. Diğer taraftan, bilirkişi kurulunca emsal olarak incelenen taşınmazın satış akit tablosu tapu müdürlüğünden getirtilmediğinden, satış ve değerlendirme tarihleri itibariyle çekişmeli taşınmaz ile emsalin imar düzenlemesi sonucu oluşmuş imar parselleri olup olmadıkları, imar parseli iseler düzenleme ortaklık payının düşülüp düşülmediği, düşülmüş ise oranları yine davaya konu taşınmaz ile somut emsal alınarak incelenen taşınmazın bulundukları cadde veya sokak itibariyle belediyece belirlenen 2014 yılı emlak vergisine esas asgari m² değerleri belediye başkanlığından sorulup getirtilmediğinden bilirkişi kurul raporuda denetlenememektedir.
Somut olayda, davaya konu taşınmazın değerinin yöntemine uygun şekilde tespit edildiği söylenemez.
....
Bu nedenle, mahkemece öncelikle eldeki kısmî dava ile ek dava birleştirilmeli, ondan sonra mahkemece arsa niteliğinde bulunan dava konusu taşınmaza yönelik olarak, emsal satışların değerlendirme tarihindeki karşılıklarının fiyat artış endekslerinin uygulanması suretiyle tespiti, bundan sonra emsal ile dava konusu taşınmazın eksik ve üstün yönlerinin neler olduğu ve oranları açıklanmak, taşınmazdan ..... payının düşülmesinin gerekip gerekmediği belirtilmek gerektiğinden, taraflara, dava konusu taşınmaz ile aynı bölgeden bulunamaması halinde yakın bölgelerden ve değerlendirme tarihinden önce ve yakın zaman içinde satışı yapılan benzer nitelikli ve yüzölçümlü satışları bildirmeleri için olanak tanınması, gerekli görülürse re"sen emsal getirtme yoluna gidilmesi ve bu emsallere göre değer biçilmesi için konunun uzmanı bilirkişilerden oluşturulacak bilirkişi kurulu vasıtasıyla keşif yapılarak, denetlemeye olanak veren bilimsel verileri içeren rapor alınması, emsal alınan taşınmazlara ilişkin resmi satış akit tablolarının tapu müdürlüğünden getirtilmesi, emsal taşınmazlar ile çekişmeli taşınmaza ait arsa metrekare rayiç bedeli takdir komisyonu tarafından belirlenen emlak vergisine esas olan m² değerleri, ilgili belediye başkanlığı emlak vergi dairesinden istenip, dava konusu taşınmazın, emsal taşınmazlara göre üstünlük oranı yönünden bilirkişi kurulu raporununda denetlenmesi, emsal alınan taşınmaz/taşınmazların satış tarihi, davalı taşınmazın ise değerlendirme tarihi itibariyle imar düzenlemesi sonucu oluşmuş imar parselleri olup olmadıkları, imar parseli iseler düzenleme ortaklık payının düşülüp düşülmediğinin, düşülmüş ise oranının belediye başkanlığı imar ve tapu müdürlüklerinden sorulup, emsalin İmar Kanunu uyarınca imar parseli, dava konusu taşınmazın ise imar uygulaması yapılmamış arsa parseli olduğunun belirlenmesi halinde çekişmeli taşınmazın emsalle karşılaştırma sonucu bulunan değerinden düzenleme ortaklık payına karşılık gelecek oranda indirim yapılması gerektiğinin gözetilmesi, oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ve yetersiz bilirkişi raporuna dayanılarak yazılı şekilde hüküm kurulması bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle; davalı Hazine vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, 15/03/2018 günü oy birliği ile karar verildi.