Abaküs Yazılım
Hukuk Genel Kurulu
Esas No: 2017/1618
Karar No: 2019/1370
Karar Tarihi: 17.12.2019

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2017/1618 Esas 2019/1370 Karar Sayılı İlamı

Hukuk Genel Kurulu         2017/1618 E.  ,  2019/1370 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ :Aile Mahkemesi


    Taraflar arasındaki “mal rejiminin tasfiyesinden kaynaklanan alacak” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Beykoz Aile Mahkemesince davanın reddine dair verilen 29.04.2013 tarihli ve 2013/195 E., 2013/390 K. sayılı kararın temyizen incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin 17.02.2014 tarihli ve 2014/182 E., 2014/2488 K. sayılı kararı ile:
    "...Davacı vekili, tarafların 1973 yılında evlendiklerini, evlilik birliği içerisinde edinilen 219 ada 1 parsel üzerindeki 6 nolu dairenin vekil edenin gelir ve birikimleriyle alındığını, taşınmazın her an için elden çıkarılabileceğini ileri sürerek söz konusu dairenin vekil edenine ait olduğunun tespitine karar verilmesini istemiş, harcını yatırmak suretiyle verdiği 27.03.2013 tarihli ıslah dilekçesinde, mal rejiminin tasfiyesi hükümleri uyarınca taşınmazın tapu kaydının 1/2 oranında iptaliyle müvekkili adına tapuya tesciline, olmadığı takdirde tasfiye hükümleri uyarınca mal rejiminin tasfiyesine karar verilmesini talep etmiştir.
    Davalı vekili, taşınmazın müvekkilinin kişisel malı olduğunu, davacının katkısı bulunmadığını ileri sürerek yersiz açılan davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
    Mahkemece, taşınmazın davalı adına tescili işleminin “gizli bağış” niteliğinde olduğu ve bağıştan rücu koşullarının gerçekleşmediği görüşünden hareketle davanın reddine karar verilmiştir. Hüküm, davacı vekili tarafından dilekçesinde yazılı nedenlerle bozma istekli olarak temyiz edilmiştir.
    Toplanan deliller tüm dosya kapsamından; Taraflar 10.09.1973 tarihinde evlenmişler, Uyap üzerinden alınan nüfus kaydına göre 29.04.2013 tarihinde boşanmışlardır. 4721 sayılı TMK"nın yürürlüğe girdiği 01.01.2002 tarihinden sonra bir yıl içinde başka mal rejimi seçilmediğinden, taraflar arasında bu tarihe kadar 743 Sayılı TKM"nin 170. maddesi uyarınca mal ayrılığı, bu tarihten sonra ise yasal edinilmiş mallara katılma rejimi geçerlidir. (TMK"nın 202, 4722 SK.10 m.).Yanlar arasındaki mal rejimi, boşanma davasının açıldığı tarihte sona ermiştir (TMK"nın 225/2). Dava konusu 219 ada 1 parsel üzerindeki 6 nolu dubleks daire 01.10.2009 tarihinde ferdileştirme yoluyla davalı ... Sönmez adına tescil edilmiş, kooperatif üyeliği ise 28.01.1999 tarihinde davalı tarafça devralınmıştır.
    Toplanan deliller ve dosya kapsamından, dava; 1999 yılında devralınan kooperatif üyeliği yoluyla edinilen taşınmazdan kaynaklanan mal rejiminin tasfiyesi isteğine ilişkindir. Mahkemece, yapılan katkının bağış niteliğinde olduğu, bağıştan dönüldüğünün kanıtlanamadığı açıklanarak davanın reddine karar verilmiş ise de verilen karar usul ve yasa ile toplanan delillere uygun düşmemektedir.
    Hemen belirtmek gerekir ki; davacı vekili, dava konusu taşınmazın müvekkilinin kendi gayreti ve çalışmasından elde ettiği gelirle alındığını ileri sürerek mal rejiminin tasfiyesine karar verilmesini istemiştir. Bağışı çağrıştıracak başka bir kavram, kelime veya söze dosya kapsamında rastlanılmamıştır. Karşılıklı güven ve sadakat, gerek örf ve adet, aile bütünlüğü kavramı ve gerekse olağan yaşam koşulları gereği, eşin birinin diğerine para intikal ettirmek suretiyle mal edinilmeleri mümkündür. Bunda bağış iradesi ve kastının olduğu sonucuna varmak oldukça güçtür. Dava dilekçesindeki açıklamalar gereği taşınmazın davalı adına tescil edilmiş olması Dairemiz ve Yargıtay’ın yerleşmiş uygulamasına göre, tek başına davacının gizli bağış iradesini ortaya koyduğunu göstermez. Mahkemece, kooperatif üyeliği ve ödemelere ilişkin kayıt, belge ve ödeme makbuzlarının getirtilmesi, taraf delillerinin eksiksiz olarak toplanması, 743 sayılı TKM"nın 170. maddesi uyarınca mal ayrılığı rejiminin geçerli olduğu 01.01.2002 tarihinden önceki döneme ilişkin ödemeler ile 4721 sayılı TMK"nın yürürlüğe girdiği tarihten sonraki yasal edinilmiş mallara katılma rejiminin geçerli olduğu dönemde yapılan ödemeler gözönünde bulundurularak davacı alacağının belirlenmesi, kooperatiften edinilen dairenin tamamlanmış ya da eksik haliyle teslim edilip edilmediğinin ve teslim tarihinin ilgili kooperatiften sorulması veya bu konuda taraflara süre ve imkan tanınması ve işin esasına ilişkin olumlu ya da olumsuz bir karar verilmesi gerekirken bağış nedeniyle yazılı şekilde davanın reddine karar verilmiş olması doğru olmamıştır…"
    gerekçesiyle oy çokluğuyla bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.


    HUKUK GENEL KURULU KARARI

    Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
    Dava; kooperatif üyeliği yoluyla edinilen taşınmaz hakkında mal rejiminin tasfiyesinden kaynaklanan alacak istemine ilişkindir.
    Davacı vekili Beykoz Asliye Hukuk Mahkemesine sunduğu 27.06.2012 havale tarihli dava dilekçesinde; tarafların müşterek hayatları devam ederken ve hâlen davalının ikamet ettiği Beykoz Hisarevleri 912 ada 1 parselde kayıtlı taşınmazın müvekkilinin emek, gayret ve çalışması neticesinde yapıldığını ancak tapuda davalı adına tescil edildiğini, şiddetli geçimsizlik nedeniyle taşınmazın her an satılabileceğini ileri sürerek 912 ada 1 parselde D: 21/6 nolu bağımsız bölümün müvekkiline ait olduğunun tespitine karar verilmesini istemiş, Asliye Hukuk Mahkemesince; uyuşmazlığın aile hukukundan kaynaklandığı gerekçesiyle görevsizlik kararı verilmesinden sonra, Beykoz Aile Mahkemesine sunduğu 27.03.2013 havale tarihli ıslah dilekçesinde; Beykoz Anadolu Hisarı Mahallesi 912 ada 1 parselde D: 21/6 numaralı bağımsız bölümün evlilik birliği sırasında 23.07.2009 tarihinde davalı adına satın alındığını, mal rejiminin tasfiyesi gereği 1/2"sinin davacı adına tesciline, ayrıca taşınmaz kooperatif kanalı ile alınmış olduğundan 01.01.2001 tarihinden öncesi için değerlendirme yapılırsa eski mal rejimi hükümlerine göre tasfiyesine (terditli) ve ıslah taleplerinin kabulüne karar verilmesini istemiştir.
    Davalı vekili; tarafların 1973 yılında evlendiklerini ve Beykoz Aile Mahkemesinin 24.05.2012 tarihli kararı ile boşandıklarını, dava konusu taşınmazın müvekkilinin çalışmaları sonucunda satın alındığını, davacının katkısı bulunmadığını, taşınmaz 1999 yılında satın alınmış olduğundan edinilmiş mallara katılma rejimine tabi olmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
    Yerel Mahkemece; davaya konu taşınmazın evlilik birliği içinde önce davalı adına kooperatif hissesi ve hak sahipliği olarak satın alındığı ve sonrasında taşınmazın bitimi ile bağımsız tapu oluşturulduğu, ilk satın alınma tarihinde de davalı adına işlem yapıldığı, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu (TMK)"da düzenlenen "Edinilmiş Mallara Katılma" rejiminin uygulanmasından önceki tarihlerde satın alınan taşınmazın kural olarak kimin adına satın alınmış ise onun kişisel malı olarak kabul edileceği, kaldı ki; evlilik içerisinde bir kişinin bedelini kendi gelirinden ya da parasından ödeyerek üçüncü kişiden eşi ya da aile efradı veya bir yakını adına taşınmaz mal veya trafikte tescilli bir otomobil vs. satın alınması hâllerinde bu işlemin gizli bağış olduğu dolayısıyla bağış yapan kişinin bundan rücu edemeyeceği ve böyle bir davanın dinlenemeyeceği gerekçeleriyle davanın reddine karar verilmiştir.
    Davacı vekilinin temyizi üzerine karar Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde açıklanan gerekçelerle oy çokluğuyla bozulmuştur.
    Yerel Mahkemece önceki gerekçelere ek olarak; davacı vekilince evlilik birliği içinde edinilen dava konusu taşınmazın edinilmesi sürecinde davalının öğretmen olduğu ve evlilik birliğinin devamı sırasında ailenin geçimine katkısı olduğu tamamen yadsınarak davaya konu taşınmazın sadece davacının kazancı ile alındığının iddia edildiği, davacının iddia ettiği şekilde tamamının davacının kazancı ile satın alındığı kabul edilse ve öğretmen olan davalının gerek davaya konu taşınmazın alınmasında gerekse aile birliğinin geçimine katkısı olmasa dahi taşınmazın davalı adına satın alınmış olması nedeniyle gerek yerleşik Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin emsal içtihatları gerekse 2012 yılı ortalarına kadar Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin emsal içtihatları (2012 yılı ortalarından itibaren sapma gösterse dahi) ile karşı oy yazısında belirtilen hususlar birlikte değerlendirildiğinde bu şekilde kararların mevcut olduğu gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
    Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
    Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; evlilik birliği içerisinde bedeli davacı (erkek) tarafından ödenerek satın alındığı iddia edilen taşınmazın tapu kaydının davalı (kadın) adına tescil edilmesinin, davacı (erkek) tarafından davalıya (kadın) yapılmış bir bağış olarak nitelendirilip nitelendirilemeyeceği noktasında toplanmaktadır.
    Konunun aydınlatılması açısından mal rejiminin tasfiyesi hakkındaki yasal düzenlemelere değinmekte yarar bulunmaktadır:
    01.01.2002 tarihinden önce 743 Sayılı Türk Kanunu Medenisi"nin (Medeni Kanun (MK)) yürürlükte olduğu dönemde, kural (yasal) mal rejimi mal ayrılığı olup ( MK m. 170), istenilirse mal birliği ve mal ortaklığı rejimlerinden biri de seçilebilmekteydi.
    MK"da, mal rejiminin tasfiyesine ilişkin düzenleme mevcut olmadığından, eşlerin bu dönemde edindikleri mal varlığının tasfiyesine ilişkin uyuşmazlık, aynı Kanun"un 5. maddesi yollamasıyla mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu (BK)"nun genel hükümleri göz önünde bulundurularak "katkı payı alacağı" hesaplama yöntemi kurallarına göre çözüme kavuşturulmalıdır. Zira Borçlar Kanunu, Medeni Kanun"un tamamlayıcısı olarak kabul edilmiştir (BK m. 544, TBK m. 646).
    Mal ayrılığı rejiminde; eşler kendi malları üzerinde tasarruf yetkisine ve intifa hakkına sahiptir ve mallarının idaresi kendisine aittir (MK m. 186/1). Her birinin malları, geliri ve kendi kazançları yine kendilerine ait kişisel mallarıdır (MK m. 189). Kadın veya kocanın, mal rejiminin devamı sırasında diğerinin edindiği mal varlığına katkısı nedeniyle katkı payı alacağı isteğinde bulunabilmesi için mutlaka para ya da para ile ölçülebilen maddi veya hizmet değeriyle katkıda bulunması gerekir.
    Mal ayrılığı rejiminin geçerli olduğu dönemde satın alınan tasfiyeye konu mala çalışma karşılığı elde edilen gelirlerle (maaş, gündelik, kar payı vb.) katkıda bulunulduğunun ileri sürüldüğü durumlarda; çalışarak, düzenli ve sürekli gelire sahip eşin, aksi kanıtlanmadıkça, yapabileceği tasarruf oranında katkıda bulunduğunun kabulü gerekir.
    01.01.2002 tarihinde yürürlüğe giren 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu"nda (TMK) ise "edinilmiş mallara katılma" rejimi yasal mal rejimi olarak kabul edilmiştir. Anılan mal rejiminde, eşler arasındaki dayanışmanın bir gereği olarak, evlilik birliği içinde edinmiş mallar üzerinde diğer eşe bir alacak hakkı tanınmıştır. Öğretide “katılma alacağı” olarak adlandırılan bu alacak "edinilmiş mallara katılma" rejimine ilişkin bir kavram olup, TMK’nın 218-241. maddelerinde düzenlenmiştir.
    TMK ile kabul edilen edinilmiş mallara katılma rejimi, edinilmiş mallar ile eşlerden her birinin kişisel mallarını kapsar (TMK m. 218). Edinilmiş mal, her eşin mal rejiminin devamı süresince karşılığını vererek elde ettiği mal varlığı değerleridir. Kişisel mallar ise TMK’nın 220. maddesinde sayılmıştır. Buna göre;
    “1. Eşlerden birinin yalnız kişisel kullanımına yarayan eşya,
    2. Mal rejiminin başlangıcında eşlerden birine ait bulunan veya bir eşin sonradan miras yoluyla ya da herhangi bir şekilde karşılıksız kazanma yoluyla elde ettiği malvarlığı değerleri,
    3. Manevi tazminat alacakları,
    4. Kişisel mallar yerine geçen değerler.” kanun gereğince kişisel mal sayılırlar.
    Öyle ise, eşlerin edinilmiş mallara katılma rejiminin başlangıcında sahip oldukları her türlü mal varlığı onların kişisel malı kabul edilecektir (TMK m. 220/2) .
    Eşler arasındaki mal rejiminin ne zaman sonra ereceği de 4721 sayılı TMK’nın 225. maddesinde düzenlenmiştir. Anılan maddenin 2. fıkrasında, mahkemece evliliğin iptal veya boşanma sebebiyle sona erdirilmesine veya mal ayrılığına geçilmesine karar verilmesi hâllerinde, mal rejiminin dava tarihinden geçerli olmak üzere sona ereceği belirtilmiştir.
    Yasal mal rejiminin tasfiyesi sırasında, alacağa ilişkin olarak iki taleple karşılaşılabilir. İlki katılma alacağı, diğeri ise değer artış payı alacağıdır.
    Katılma alacağına ilişkin talepte mahkemece yapılacak iş eklemeden ve denkleştirmeden elde edilen miktarlarda dahil olmak üzere edinilmiş malların toplam değerinden, bu mallara ilişkin borçlar çıkarıldıktan sonra, varsa kalan miktarın yarısının davacı eşe verilmesidir.(TMK m. 231)
    TMK’nın 229. maddesinde ise edinilmiş mallara eklenecek değerler düzenlenmiştir. Buna göre;
    “1. Eşlerden birinin mal rejiminin sona ermesinden önceki bir yıl içinde diğer eşin rızası olmadan, olağan hediyeler dışında yaptığı karşılıksız kazandırmalar,
    2. Bir eşin mal rejiminin devamı süresince diğer eşin katılma alacağını azaltmak kastıyla yaptığı devirler.
    Bu tür kazandırma veya devirlere ilişkin uyuşmazlıklarda mahkeme kararı, davanın kendisine ihbar edilmiş olması koşuluyla, kazandırma veya devirden yararlanan üçüncü kişilere karşı da ileri sürülebilir.”
    Gelinen bu aşamada uyuşmazlığın çözümü için “bağış” kavramı üzerinde de durulması gerekmektedir:
    6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu (TBK)’nda; bağışlama sözleşmesi, “bağışlayanın sağlararası sonuç doğurmak üzere, mal varlığından bağışlanana karşılıksız olarak bir kazandırma yapmayı üstlendiği sözleşme” olarak tanımlanmıştır (TBK m. 285/1). Öğretide de; “Bağışlama, bağışlayanın bir karşılık (ivaz) almaksızın, bağışlananın malvarlığında bir artış sağlamak amacıyla mal varlığından belirli değerleri ona vermeyi üstlenmesi ya da vermesi yoluyla bu iki kişi arasında yapılan sözleşme” olarak tanımlanmaktadır (Aydoğdu, M./Kahveci, N.: Türk Borçlar Hukuku Özel Borç İlişkileri, İzmir 2013, s. 344).
    Bağışlamanın unsurları öğretide çeşitli şekillerde ortaya konulsa da, somut uyuşmazlık açısından “causa donandi” unsuru önemlidir. Causa donandi ilkesi yani kazandırmanın bağışlama sebebiyle yapılmış olması; bağışlayanın bağışlanana kazandırmayı bir ivaz (karşılık) almaksızın, onu zenginleştirme amacıyla yapmasını ifade eder (Yavuz, C.: Türk Borçlar Hukuku Özel Hükümler, İstanbul 2002, s.222). Bu nedenledir ki, bir kısım kazandırmalar, bağışa benzese de salt kazandırmanın bağışlama amacıyla yapılmaması nedeniyle bağışlama olarak nitelendirilemez. Esasen bu nitelikteki kimi kazandırmalar TBK"da örnekleme yoluyla sayılmıştır. Buna göre; “Henüz edinilmemiş olan bir haktan feragat etmek veya bir mirası reddetmek, bağışlama değildir. Ahlâki bir ödevin yerine getirilmesi de bağışlama sayılmaz” (TBK m. 285/2-3). Bu gibi kazandırmalarda amaç bağışlama değildir. Sözgelimi “ahlaki bir görevin yerine getirilmesi”, “eksik bir borcun ödenmesi”nde bağışlama (causa donadi) değil, ifa (causa solvendi) amacı güdülmektedir (Yavuz, s. 222-223).
    Bağışlamanın açıklanan bu öğesi nazara alındığında öğretide, bir eşin diğer eşe ait bir mal varlığına yaptığı katkının açıklanan kapsamda bağışlama olmayacağı kabul edilmektedir (Gümüş, M.A: 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’na göre Borçlar Hukuku Özel Hükümler, C. I, İstanbul 2013, s. 205; Zeytin, Z.: Edinilmiş Mallara Katılma Rejimi ve Tasfiyesi, Ankara 2008, s.144).
    Yapılan açıklamalar ışığı altında somut olaya gelince, davacı dava ve ıslah dilekçesinde dava konusu Beykoz Hisarevleri 912 ada 1 parselde D: 21/6 numaralı bağımsız bölümünün tamamının kendi emek ve gayretleri ile yapıldığını ancak davalı adına tescil edildiğini ileri sürerek mal rejiminin tasfiyesi hükümlerine dayalı istekte bulunmuştur. Mahkemenin, 4721 sayılı TMK"da düzenlenen "edinilmiş mallara katılma" rejiminin uygulanmasından önce satın alınan taşınmazın kimin adına alınmış ise onun kişisel malı kabul edileceği, kaldı ki evlilik birliği içerisinde davalı adına satın alma işleminin gizli bağış niteliğinde bulunduğu şeklindeki gerekçesi doğru değildir. Az yukarıda da ifade edildiği üzere evlilik birliğinin ömür boyu süreceği inancının hakim olduğu düşüncesiyle ortak yaşamı ve ailenin geleceğini güvence altına almak, daha rahat yaşam sağlamak amacıyla beraberlikten doğan dayanışma ile karşılıklı güvene dayanarak, örf ve adete uygun olarak eşlerin birlikte yatırım yapmalarının bağış olarak değerlendirilmeyeceği kuşkusuzdur. Zira eşler arasında dayanışma, güven ve sadakat esastır. Gelecekte aile üyelerinin yararlanacakları beklentisiyle birlikte malvarlığı edinme çabaları, eşlerden birinin sebepsiz zenginleşmesiyle sonuçlanmamalıdır.
    Öte yandan; eşler, 10.09.1973 tarihinde evlenmiş, 11.04.2011 tarihinde açılan boşanma davasının kabulüne ilişkin hükmün 29.04.2013 tarihinde kesinleşmesiyle boşanmışlardır. Mal rejimi boşanma davasının açıldığı tarih itibarıyla sona ermiştir (TMK m. 225/son). Sözleşmeyle başka mal rejiminin seçildiği ileri sürülmediğinden evlilik tarihinden 4721 sayılı TMK"nın yürürlüğe girdiği 01.01.2002 tarihine kadar mal ayrılığı (MK m. 170), bu tarihten mal rejiminin sona erdiği tarihe kadar ise, edinilmiş mallara katılma rejimi geçerlidir (4722 sayılı Kanun m. 10, TMK m. 202/1). Tasfiyeye konu 912 ada 1 parseldeki D:21/6 nolu bağımsız bölüm, kooperatife üye olunmak suretiyle edinilmiş, davalı tarafından 28.01.1999 tarihinde kooperatifin üyeliği devralınmış, 02.10.2009 tarihinde ferdileşme yoluyla davalı eş adına tescil edilmiştir.
    Tasfiyeye konu taşınmazın kooperatif üyeliği yoluyla edinilmesi hâlinde, kooperatife yapılan ödemelerden ve bu ödemelerin isabet ettiği dönemlerden hareketle, mal rejiminin tasfiyesi ile eşlerin alacak miktarları belirlenmelidir. Kooperatif ödemelerinin 743 sayılı MK"nın 170. maddesi gereğince mal ayrılığı rejiminin geçerli olduğu 01.01.2002 tarihinden önceki dönemde yapılmış olması durumunda, eşler lehine katkı payı alacağı, 4721 sayılı TMK"nın 202/1. maddesi gereğince edinilmiş mallara katılma rejiminin geçerli olduğu 01.01.2002 tarihinden sonraki dönemde yapılan bölümler yönünden ise değer artış payı ve/veya artık değere katılma alacağı hakkı doğabilecektir.
    Kooperatif ödemelerinin bir kısmının mal ayrılığı, bir kısmının da edinilmiş mallara katılma rejiminin geçerli olduğu dönemlerde yapılması halinde; mal ayrılığı dönemindeki ödemelere diğer eşin yaptığı katkı oranı, daha sonra geçerli olacak edinilmiş mallara katılma rejimine kişisel mal olarak geçeceği kabul edilmektedir.
    Bunun için, öncelikle iddia ve savunmalar doğrultusunda kooperatif üyeliğine ve ödemelere ilişkin belgeler, eşlerin katkıda bulundukları ileri sürdükleri malvarlıkları (miras, ziynet, bağış vb.) ile mal ayrılığı dönemine ilişkin düzenli ve sürekli gelirlerine (maaş, gündelik, kar payı vb.) ilişkin belgeler bulundukları yerlerden eksiksiz olarak getirtilerek uyuşmazlığın çözümünde göz önünde bulundurulmalıdır. İhtiyaç duyulması hâlinde, değer tespiti, belirleme ve hesaplamaların yapılabilmesi için konusunda uzman bilirkişi veya bilirkişilerden de yardım alınmalıdır.
    O hâlde sağlıklı bir sonuca varılabilmesi için Özel Daire bozma kararında da belirtildiği üzere, kooperatif üyeliği ve ödemelere ilişkin kayıt, belge ve ödeme makbuzlarının getirtilmesi, taraf delillerinin eksiksiz olarak toplanması, 743 sayılı MK"nın 170. maddesi uyarınca mal ayrılığı rejiminin geçerli olduğu 01.01.2002 tarihinden önceki döneme ilişkin ödemeler, bu dönemde her iki tarafın da gelir elde etmesi, tasarruf miktarları ile MK"nın 152. maddesi nazara alınarak davacı eşin, 4721 sayılı TMK"nın yürürlüğe girdiği tarihten sonraki yasal edinilmiş mallara katılma rejiminin geçerli olduğu dönemde yapılan ödemeler, bu dönemde edinilmiş mallara katılma rejiminin geçerli olması sebebiyle kişisel mallarla ödemeye katkı yanında katılma alacağı yönünden eşin herhangi bir katkıda bulunması gerekmediği de göz önünde bulundurularak davacı alacağının dönemlere göre ayrı ayrı hesaplanarak belirlenmesi, hesaplamanın yukarıda açıklanan ilke ve uygulamalara göre yapılması, kooperatiften edinilen dairenin tamamlanmış ya da eksik hâliyle teslim edilip edilmediğinin, teslim tarihinin ilgili kooperatiften sorulması veya bu konuda taraflara süre ve imkân tanınması, işin esasına ilişkin olumlu ya da olumsuz bir karar verilmesi gereklidir.
    Hâl böyle olunca; yerel mahkemece Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
    Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
    SONUÇ: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında açıklanan nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu"nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, aynı Kanunun 440. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 17.12.2019 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.



    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi