Esas No: 2015/899
Karar No: 2015/932
Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü 2015/899 Esas 2015/932 Karar Sayılı İlamı
T.C. UYUŞMAZLIK MAHKEMESİ HUKUK BÖLÜMÜ ESAS NO : 2015 / 899 KARAR NO : 2015 / 932 KARAR TR : 28.12.2015
|
ÖZET : Ceza Muhakemesi Kanununun 141-144 ncü maddelerinin yürürlüğe girdiği tarihten önce hakkında verilen şartla tahliye kararı geri alınan ve bu karar uyarınca düzenlenen süre belgesi (müddetname) uyarınca cezasının kalan bölümü infaz edilen davacının, bu kararların hatalı olduğu ve bu nedenle dokuz yıla yakın fazladan hapis yattığı iddiasıyla, uğradığı maddi ve manevi zararın tazmini istemiyle açtığı davanın; anılan işlemlerin “adli” nitelik taşıması ve infaz aşamasına yönelik bulunması ve adli yargı yerlerince tesis edilmesi karşısında, ADLİ YARGI YERİNDE çözümlenmesi gerektiği hk.
|
K A R A R
Davacı : H. E.
Vekili : Av. E.Ö.
Davalı : Adalet Bakanlığı
O L A Y : Davacı vekili, dava dilekçesinde özetle; “Müvekkilinin, Erzincan 3.0rdu ve Sıkıyönetim Komutanlığı 1 Nolu Askeri Mahkemesinin 05.03.1987 tarih 1985/37 E.-1987/9 K. sayılı ilamı ile idam cezası ile cezalandırılmıştır. Cezanın infazı sırasında 3713 sayılı yasa gereğince 31.07 1991 tarihinde ise şartla salıverilmiştir. Başka bir olay nedeniyle, Ankara 1 Nolu Devlet Güvenlik Mahkemesinin 1993/143 E.- 1994/177 K. sayılı ilamı ile 18 yıl 9 ay ağır hapis cezası ile cezalandırılmıştır. 5237 sayılı yasa uyarınca Ankara 1l.Ağır Ceza Mahkemesinin 14.07.2005 tarihli ek karar sayılı ilamı ile müvekkilim hakkındaki cezayı 12 yıl 6 ay hapis cezasına uyarlamış, anılan karar 27.12.2006 tarihinde kesinleşmiştir. Ankara 8.Ağır Ceza Mahkemesi 18.10.1995 tarih. 1995/212 D.İş sayılı kararı ile 31.7.1991 tarihli koşullu salıvermenin geri alınmasına karar vermiş ve infaz uygulaması bu karar doğrultusunda yapıldığı için müvekkilim 30.04.2013 tarihinde salıverilmiştir. Müvekkilim hakkında yapılan uygulama aşağıda belirttiğimiz yasal düzenleme ve emsal kararlar değerlendirildiğinde haksız ve yanlıştır…
Yukarıda belirtilen nedenlerle müvekkilim hakkındaki şartlı salıverme kararı geri alınamayacağından, Ankara 1 Nolu Devlet Güvenlik Mahkemesinin 1993/143 E.- 1994/177 K. sayılı ilamında belirtilen 18 yıl 9 ay cezanın İnfaz aşamasında 12.10.2004 tarihinde yürürlüğe giren 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu uyarınca müvekkilim hakkındaki 18 yıl 9 aylık ceza 12 yıl 6 aya indirildiğinden, infazın iyi halli geçirilmesi halinde cezaevinde kalacağı süre 9 yıl 4 ay 15 gündür. 12.10.2004 tarihine kadar müvekkilim H.E.’nin cezaevinde geçirdiği süre (gözaltı ve tutukluluk dahil olmak üzere) 10 yıl 5 ay 7 gün olduğundan cezaevinde kaldığı süre fazlasıyla karşılamaktaydı. Dolayısıyla 12.10.2004 tarihinde müvekkilim H.E.’nin derhal salıverilmesi gerekiyordu. 30.04.2013 tarihinde cezaevinden salınan Müvekkilim H.E., idarenin yanlış ve hukuka aykırı uygulaması sonucunda en az 8 yıl 6 ay 18 gün cezaevinde haksız ve hukuksuz olarak fazladan tutulmuştur. Davacı müvekkilimin maddi ve manevi tazminat talebini içerir ekli dilekçemiz ile davalı idareye 1.04.2014 tanzim, 15.04.2014 teslim tarihli dilekçemize, davalı idare 73649484/719/1854 sayı ve 24.04.2014 tarihli ekli yazısı ile 27.05.2014 tarihinde tarafımıza ulaşan yazısı ile; “Bakanlığımız aleyhine hükmedilmiş ve kesinleşmiş mahkeme ilamı bulunmadığından, talebiniz hakkında Bakanlığımızca yapılacak herhangi bir işlem bulunmamaktadır” denilerek talebimiz reddedilmesi üzerine işbu davayı açmak gerekli olmuştur. Müvekkilim H.E.’nin cezaevinde fazladan kaldığı 8 yıl 6 ay 18 günde mahrum kaldığı gelir asgari olarak 100.000.TL olduğundan işbu dilekçe ile fazlaya ilişkin haklar saklı tutularak maddi kayıpların karşılığı olarak şimdilik 100.000.TL talep etmekteyiz. Müvekkilim H.E.’nin cezaevinde fazladan kaldığı 8 yıl 6 ay 18 gün, telafisi mümkün olmayan manevi acılara ve kayıplara neden olduğundan işbu dilekçe ile manevi kayıp karşılığı olarak 3.000.000.TL talep etmekteyiz. Davaya konu ettiğimiz hakkımıza idari yargı sürecinde ulaşılamaması halinde Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde hak arayışı yoluna gidilecektir. Davacı müvekkilim 30.04.2013 tarihine kadar uzun yıllar cezaevinde kalmış olduğundan eğitimini sürdürememiş, meslek sahibi olamamıştır. Ayrıca şu anda herhangi bir geliri olmadığı gibi adına kayıtlı taşınır-taşınmaz mal varlığı, kayıtlı aracı ve parası yoktur…
Belirtilen nedenlerle; Adli yardım talebimizin kabulü ile davalı idarenin red işleminin iptali ve Müvekkilim H.E.’nin cezaevinde fazladan kaldığı 8 yıl 6 ay 18 gün için fazlaya ilişkin haklar saklı tutularak maddi kayıpların karşılığı olarak fazlaya ilişkin miktar saklı tutularak 100.000.TL, telafisi mümkün olmayan manevi acılara ve kayıplara neden olunduğundan manevi kayıp karşılığı olarak en az 3.000.000.TL olmak üzere 3.100.000.TL’nin müvekkilim H.E.’ye hakkın doğum tarihinden itibaren en yüksek faiz ile birlikte ödenmesine, yargılama giderleri ve avukatlık ücretinin davalı idareden alınmasına karar verilmesini vekaleten dilerim.” diyerek idari yargı yerinde dava açmıştır.
MUĞLA 1.İDARE MAHKEMESİ : 16.6.2014 gün ve E:2014/713, K:2014/567 sayı ile, haksız yere fazladan hapis yatan kimselerin uğradıklarını öne sürdükleri her türlü zararın tazminin 466 sayılı Yasa kapsamında kaldığı ve yukarıda belirtilen durumlara ilişkin tazminat talebinin anılan Kanunun 2.maddesi hükmü uyarınca ağır ceza mahkemesine yapılması gerektiği açık olup buna göre uyuşmazlığın görüm ve çözümlenmesi görevinin adli yargı yerlerine (Ağır Ceza Mahkemesi) ait olduğu, dolayısıyla idare mahkemesinin bu davaya bakmakla görevli bulunmadığından davanın görev yönünden reddi gerektiği sonucuna varıldığı gerekçesiyle, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Yasasının 15/1-a. maddesi hükmü uyarınca görev yönünden reddine karar vermiş, bu karar davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Danıştay Onuncu Daire : 27.4.2015 gün ve E:2014/5357, K: 2015/2037 sayı ile, karar usul ve hukuka uygun olup, dilekçede ileri sürülen temyiz nedenleri kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmediğinden, temyiz isteminin reddi ile Muğla 1. İdare Mahkemesinin 16.6.2014 tarihli, E:2014/713; K:2014/567 sayılı kararının onanmasına karar vermiş, bu karar kesinleşmiştir.
Davacı vekili aynı istemle adli yargı yerinde dava açmıştır.
FETHİYE AĞIR CEZA MAHKEMESİ : 15.9.2015 gün ve 2015/238. K: 2015/260 sayı ile, “Her ne kadar idari yargı merciileri tarafından görevsizlik kararı verilerek adli yargının görevli olduğundan bahisle 5271 sayılı CMK"nın 141 vd. maddeleri gereğince dosya mahkememize gönderilmiş ise de; dosyaya konu uyuşmazlığın, adli yargı yerine idari yargıda çözümlenmesi gerektiği, Ağır Ceza Mahkemeleri"nin 5271 sayılı CMK"nın 141 vd. maddeleri kapsamındaki görevinin yalnızca koruma tedbirinden kaynaklanan tazminat talepleriyle sınırlı olduğu, somut dosyaya konu tazminat talebinin infaz aşamasından kaynaklandığı, infaz aşamasından kaynaklı tazminat taleplerinde ise idari yargının görevli olduğu, infaz aşamasından kaynaklanan tazminat taleplerinde idari yargının görevli olduğuna dair bir çok Yargıtay kararı olduğu, bu konuya dair Yargıtay 12. Ceza Dairesi"nin 12/02/2013 tarihli ve 2012/32001 esas, 2013/2755 karar sayılı ilamında "....Tazminat istemine ilişkin 5271 sayılı CMK"nın 141. maddesinde "suç soruşturması ve kovuşturması sırasında" gerçekleşen koruma tedbirlerindeki hukuka aykırılıklar yönünden bu kanun hükümlerine göre tazminat istenebileceği ve madde metninde bu aykırılıkların tahdidi şekilde sıralandığı,infaz aşamasında meydana gelen hukuka aykırılıkların madde kapsamında bulunmadığı bu yöndeki hukuka aykırılıkların idari yargı görev alanında kaldığı ve bu mahkemeler önünde tazminat isteminde bulunulabileceği gözetilmeden görevsizlik kararı yerine yargılamaya devamla yazılı şekilde davanın reddine karar verilmesi kanuna aykırı olup..." hususuna yer verildiği,aynı konuda başka bir karar olarak Yargıtay 12. Ceza Dairesi"nin 30/06/2014 tarihli ve 2014/2121 esas, 2014/16123 karar sayılı ilamında "....müddetname içeriğine göre 647 sayılı Kanun"un ek 2. maddesine göre koşullu salıverilme tarihinin 21.07.2009 olmasına rağmen,bu tarihten itibaren geçerli olmak kaydıyla 03.08.2009 tarihinde tahliye edildiği,...davaya konu hak ihlalinin CMK"nın 141. maddesinde düzenlenen suç soruşturması ve kovuşturması sırasında yapılan bir işlemden kaynaklanmadığı,aksine kesinleşmiş mahkeme kararı ile hükümlü durumunda bulunan davacının cezasının infazı sırasında idari merciin hatalı işleminden kaynaklandığı,bu tür hukuka aykırılıkların İdari Yargı görev alanında kaldığı ve bu mahkemeler önünde tazminat isteminde bulunabileceği gözetilerek görevsizlik kararı verilmesi gerektiği...." hususuna yer verildiği, verilen Yargıtay kararlarından da anlaşılacağı üzere dosyaya konu uyuşmazlıkta görevli merciin idari yargı olduğu sonucuna varılarak adli yargı olarak mahkememizin görevsiz olduğuna karar vermek gerektiği, dava konusu uyuşmazlığın çözümünün idari yargının görev alanına girdiği” gerekçesiyle talebin görev yönünden reddine karar vermiş, davacı vekili tarafından bu konuda açılmış olan davanın idari yargı tarafından da görev yönünden reddedildiği gözetilerek; görevsizlik kararı kesinleştiğinde görev uyuşmazlığının çözümü için dosyanın Uyuşmazlık Mahkemesine gönderilmesine karar vermiş, bu karar kesinleşmiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE :
Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü’nün, Serdar ÖZGÜLDÜR’ün Başkanlığında, Üyeler: Ali ÇOLAK, Yusuf Ziyaattin CENİK, Alaittin Ali ÖĞÜŞ, Süleyman Hilmi AYDIN, Mehmet AKBULUT ve Yüksel DOĞAN’ın katılımlarıyla yapılan 28.12.2015 günlü toplantısında:
l-İLK İNCELEME:Dosya üzerinde 2247 sayılı Yasa’nın 27. maddesi uyarınca yapılan incelemeye göre,
2247 sayılı Yasa’nın 19. maddesindeki “Adli, idari, askeri yargı mercilerinden birisinin kesin veya kesinleşmiş görevsizlik kararı üzerine kendine gelen bir davayı incelemeye başlayan veya incelemekte olan bir yargı mercii davada görevsizlik kararı veren merciin görevli olduğu kanısına varırsa, gerekçeli bir karar ile görevli merciin belirtilmesi için Uyuşmazlık Mahkemesine başvurur ve elindeki işin incelenmesini Uyuşmazlık Mahkemesinin karar vermesine değin erteler.” hükmüne göre, adli yargı yeri, davaya bakma görevinin daha önce görevsizlik kararı veren idari yargı yerine ait olduğunu belirten gerekçeli bir karar ile doğrudan Uyuşmazlık Mahkemesi’ne başvurma olanağına sahiptir. Şu kadar ki, başvuru kararının, görev konusunda Uyuşmazlık Mahkemesi’nce karar verilmesine değin işin incelenmesinin ertelenmesi hususunu da ihtiva etmesi gerekir.
Yasakoyucu, 14. maddeye göre hukuk alanında olumsuz görev uyuşmazlığı doğması halinde her iki yargı merciince işten el çekilmiş olduğundan başvurma iradesini davanın taraflarına bırakmış iken, bu yönteme nazaran daha kısa zamanda çözüme ulaşılmasını amaçladığı 19. madde ile, daha önce görevsizlik kararı veren yargı merciinden sonra davayı inceleyen yargı merciine, işten el çekmeden doğrudan Uyuşmazlık Mahkemesi’ne başvurma olanağını tanımıştır.
Olayda, adli yargı yerince, öncelikle görevsizlik kararı verilmekle birlikte, bununla yetinilmemiş ve görevli merciin belirtilmesi için re’sen Uyuşmazlık Mahkemesi’ne başvurulmasına da karar verilmiştir.
Bu haliyle, her ne kadar 2247 sayılı Yasa’da öngörülen yönteme uymamakta ise de, davanın taraflarınca başvuruda bulunulmadığı gözetilerek, Ağır Ceza Mahkemesi’nce re’sen yapılan başvurunun 2247 sayılı Yasa’nın 19. maddesi kapsamında olduğunun kabulü ile Uyuşmazlık Mahkemesi’nin önüne gelmiş bulunan görev uyuşmazlığının çözüme kavuşturulması, gerek dava ekonomisine gerekse Uyuşmazlık Mahkemesi’nin kuruluş amacına uygun olacaktır. Sonuçta usule ilişkin herhangi bir noksanlık bulunmadığı anlaşıldığından, adli ve idari yargı yerleri arasında doğan görev uyuşmazlığının esasının incelenmesine oy birliği ile karar verildi.
II-ESASIN İNCELENMESİ: Raportör-Hakim Gülşen AKAR PEHLİVAN’ın, davanın çözümünde adli yargının görevli olduğu yolundaki raporu ile dosyadaki belgeler okunduktan; ilgili Başsavcılarca görevlendirilen Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Uğurtan ALTUN ile Danıştay Savcısı Yakup BAL’ın davada adli yargının görevli olduğu yolundaki sözlü açıklamaları da dinlendikten sonra GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:
Dava, davacının haksız yere cezaevinde fazladan kaldığı iddiası ile maddi ve manevi tazminat istemiyle açılmıştır.
Dosyanın incelenmesinden; Erzincan 3. Ordu ve Sıkıyönetim 1 Nolu Askeri Mahkemesinin 05.03.1987 tarih ve E: 1985/37,K: 1987/9 sayılı kararı ile idam cezası ile cezalandırıldığı, cezanın infazı sırasında 3713 sayılı Yasa uyarınca 31.07.1991 tarihinde şartla salıverildiği, başka bir olay nedeniyle Ankara 1 Nolu Devlet Güvenlik Mahkemesinin E: 1993/143,K: 1994/177 sayılı kararı ile 18 yıl 9 ay ağır hapis cezası ile cezalandırıldığı, Ankara 8. Ağır Ceza Mahkemesinin 18.10.1995 tarih ve 1995/212 D.İş sayılı kararı ile davacı hakkında 31.07.1991 tarihinde verilen şartlı salıverilmenin geri alınmasına karar verildiği ve bu karar doğrultusunda infaz uygulaması yapılarak 30.04.2014 tarihinde salıverilmesi üzerine Adalet Bakanlığına başvurarak maddi ve manevi tazminat talebinde bulunulduğu, yapılan başvurunun reddi üzerine uğranıldığı öne sürülen 100.000,00 TL maddi ve 3.000.000,00 TL manevi tazminatın yasal faiziyle birlikte tazmini istemiyle bakılmakta olan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un amacı, Kanun’un 1.maddesinde de belirtildiği üzere ceza ve güvenlik tedbirlerinin infazına ilişkin usul ve esasları düzenlemektir. Kişi hakkında verilmiş olan bir mahkumiyet ilamının infaz edilebilmesi için temel şart ise 4.maddede de belirtildiği gibi bu mahkumiyet ilamının kesinleşmiş olmasıdır.
Kesinleşen mahkumiyet ilamına ilişkin olarak, infazın dayanakları ve infaz işlemini kimin takip edeceği ise Kanun’un 5.maddesinde düzenlenmiştir. 5.maddede; “Mahkeme, kesinleşen ve yerine getirilmesini onayladığı cezaya ilişkin hükmü Cumhuriyet Başsavcılığına gönderir. Bu hükme göre cezanın infazı Cumhuriyet savcısı tarafından izlenir ve denetlenir.” hükmü yer almakta olup, böylece Mahkemece kesinleştirmesi yapılarak yerine getirilmesi onaylanan mahkumiyet ilamının ilgili Cumhuriyet başsavcılığına gönderilmesinden sonra, ilamın infazının Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yerine getirileceği belirtilmiştir.
Bu aşamadan sonra hakkında verilen mahkumiyet ilamı kesinleşmiş olan hükümlünün ceza infaz kurumuna kabulü aşamasına geçilir ki, bu da Kanun’un Cumhuriyet Başsavcılığınca Yapılacak İşlemler başlıklı 20.maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre 20.maddede; “ (1) Hapis cezasını içeren kesinleşmiş mahkûmiyet kararları, mahkemece, hangi hükümlü ve hangi cezanın infazına ilişkin olduğu açıkça belirtilmek suretiyle Cumhuriyet Başsavcılığına verilir.
(2) Cumhuriyet Başsavcılığınca infaz defterine kaydedilen ilâmdaki cezanın süresi gözetilerek hükümlü hakkında çağrı kâğıdı veya yakalama emri çıkarılır.
(3) Çağrı kâğıdı, hükümde gösterilen adrese tebliğ edilir. Hükümlü, adres değişikliklerini mahkemeye veya Cumhuriyet Başsavcılığına bildirmekle yükümlüdür. Aksi hâlde hükümde gösterilen adreste yapılan tebligat geçerlidir.
(4) Hükümlüye, Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen ceza infaz kurumuna alındığı ve salıverileceği tarih ile ceza süresini ve cezanın hangi hükme ilişkin bulunduğunu belirten bir belge verilir.’’ hükmü yer almaktadır.
5275 sayılı Kanun’un “Koşullu Salıverilme’’ başlıklı 107.maddesinin (11) numaralı fıkrasında; “Bir hükümlünün koşullu salıverilmesi hakkında ceza infaz kurumu idaresi tarafından hazırlanan gerekçeli rapor, hükmü veren mahkemeye; hükümlü başka bir yerde bulunuyorsa o yerde bulunan aynı derecedeki mahkemeye verilir. Mahkeme, bu raporu uygun bulursa hükümlünün koşullu salıverilmesine dosya üzerinden karar verir. Mahkeme, raporu uygun bulmadığı takdirde gerekçesini kararında gösterir. Bu kararlara karşı itiraz yoluna gidilebilir.” denilmek suretiyle koşullu salıverilmenin usulü anlatılmıştır.
Belirtilen yasal düzenlemeler dikkate alındığında, hükümlü hakkında koşullu salıverilmeye karar verecek olan makam, hükmü veren mahkeme, hükümlü başka bir yerde bulunuyorsa o yerde bulunan aynı derecedeki mahkeme olarak belirtilmiştir. Burada hükmü veren mahkemenin adli yargı düzeni içerisindeki bir ceza mahkemesi olduğunda kuşku bulunmamaktadır.
Ayrıca; 06.08.2013 gün, 28730 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Cumhuriyet Başsavcılıkları ve Adli Yargı İlk Derece Ceza Mahkemeleri Yazı İşleri Hizmetlerinin Yürütülmesine Dair Yönetmeliğin “ Süre Belgesi “ başlıklı 55. maddesinde; “ İlâmı infaz eden Cumhuriyet Başsavcılığınca, ceza infaz kurumuna tesliminde hükümlüye; infaz kaydı numarasını, ceza infaz kurumuna alındığı ve salıverileceği tarihi, ceza süresi ile cezanın hangi mahkeme ve hükme ilişkin olduğunu ihtiva eden belge verilir. Hükümlünün ceza infaz kurumuna kabulünde de belgenin bir örneği kurum idaresine gönderilir.’’ hükmü, 06.04.2006 gün, 26131 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Tüzük’ün “Cumhuriyet Başsavcılığınca yapılacak işlemler’’ başlıklı 66.maddesinin (3) numaralı fıkrasında; “(3) Kuruma alındıktan sonra Cumhuriyet Başsavcılığınca hükümlüye bir süre belgesi verilir. Düzenlenecek bu belgede hükümlünün:
a-Kimlik, tebligat ve iletişim bilgileri,
b-İnfaz defteri numarası,
c-Kuruma alındığı tarih,
d-Tutuklulukta veya göz altında geçirdiği süre,
e-Ceza süresi, hak ederek ve koşullu salıverileceği tarih,
f-Cezanın hangi hükme ilişkin olduğu belirtilir. ’’ denilmek suretiyle süre belgesinin kapsamı ve unsurları sayılmıştır.
Süre belgesinin tanzimine ilişkin sürece bakıldığında, adli yargı mercii olan ceza mahkemesi tarafından verilen mahkumiyet ilamının kesinleşmesinden sonra, cezanın infazı aşamasına geçilmekte olup, Cumhuriyet savcısı tarafından tanzim edilen süre belgesi ceza infaz kurumuna alınacak olan hükümlüye bu aşamada verilir. Bu belge, yukarıda belirtildiği üzere adli yargı mercii tarafından verilen ve kesinleşen mahkumiyet ilamının infazına ilişkin bir takım bilgileri içermekte ve adli yargı mercii tarafından icra edilen işlemler silsilesinin bir parçası olduğundan, bu yargı merciince icra edilen ve birbirinin sonucunu doğuran işlemlerin idari bir işlem olarak değerlendirilmesi, bu işlemlerin sonuçlarının farklı bir yargı kolu tarafından denetlenmesi sonucunu doğuracak, bu da bir yargı koluna ait işleminin başka bir yargı kolu tarafından denetimi anlamına gelecektir. Dolayısıyla adli yargı mercii tarafından tesis edilen ve öncesinden gelen adli süreçten kaynaklanan süre belgesi tanzimine ilişkin işlemin adli bir işlem olduğu sonucuna varılmıştır. Süre belgesine ilişkin bu açıklama ve varılan sonucun, şartla tahliye kararı / bu kararın geri alınması kararı yönünden de aynen geçerli olduğu, şartla tahliye kararı / bu kararın geri alınmasına ilişkin işlemin (yetkili mahkeme kararının) de adli bir işlem olduğu kuşkusuzdur.
Davacının gerek Adalet Bakanlığına vaki yazılı başvurusu, gerek idari yargı yerinde açtığı davaya ilişkin dilekçesi incelendiğinde; şartla tahliye kararının geri alınmasının, buna bağlı olarak da düzenlenen süre belgesinin (müddetnamenin) hukuka aykırı olduğunu, dolayısiyle 8 yıl 6 ay 18 gün fazladan hapis yattığını ileri sürdüğü anlaşılmaktadır.
Bu kabuller ve belirtilen yasal düzenlemeler neticesinde; kişinin hürriyetinden yoksun bırakıldığı iddiasının ve bundan kaynaklanan zararın tazmini isteminin adli yargı mercii tarafından değerlendirilmesi gerektiği, infaz aşamasında tesis edilen Savcılık işlemi ile Ağır Ceza Mahkemesince verilen şartlı tahliye kararının birer idari işlem olarak kabulüne hukuken imkan bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
Açıklanan nedenlerle, davanın görüm ve çözümünde adli yargı görevli olduğundan, Fethiye Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2247 sayılı Yasa’nın 19. maddesi kapsamında görülen başvurusunun reddi ile, aynı mahkemece ayrıca verilen 15.9.2015 gün ve 2015/238. K: 2015/260 sayılı görevsizlik kararının kaldırılması gerekmiştir.
S O N U Ç : Davanın çözümünde ADLİ YARGININ görevli olduğuna, bu nedenle Fethiye Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2247 sayılı Yasa’nın 19. maddesi kapsamında görülen BAŞVURUSUNUN REDDİ ile, aynı mahkemece ayrıca verilen 15.9.2015 gün ve 2015/238. K: 2015/260 sayılı GÖREVSİZLİK KARARININ KALDIRILMASINA, 28.12.2015 gününde OY BİRLİĞİ İLE KESİN OLARAK karar verildi.
Başkan Serdar ÖZGÜLDÜR
|
Üye Ali ÇOLAK
Üye Süleyman Hilmi AYDIN |
Üye Yusuf Ziyaattin CENİK
Üye Mehmet AKBULUT |
Üye Alaittin Ali ÖĞÜŞ
Üye Yüksel DOĞAN |