1. Hukuk Dairesi 2016/4110 E. , 2019/4123 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ:ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ: TAPU İPTALİ VE TESCİL - TAZMİNAT
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil-tazminat davası sonunda, yerel mahkemece dava konusu 5-6-7-8 nolu daireler açısından davanın kabulüne, hakkındaki dava geri alındığından davalı ...’la ilgili olarak hüküm kurulmasına yer olmadığına ilişkin olarak verilen karar davalılardan Hakkı, İsmail,Hulusi ve ... vekili tarafından yasal süre içerisinde duruşma istemli olarak temyiz edilmiş olmakla duruşma isteği pul eksikliğinden reddedilerek dosya incelendi, Tetkik Hakimi ...’ın raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü.
KARAR-
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil, olmadığı takdirde bedelin tahsili isteğine ilişkindir.Davacı, 1539 parsel sayılı taşınmaz üzerinde bulunan 5-6-7-8 ve 2 nolu dairelere davalıların malik olduklarını, söz konusu taşınmazın geçmişte mirasbırakanları ... adına kayıtlı iken 21/01/2000 tarihinde 5.000 TL bedelle davalılardan ..."a satıldığını, bu taşınmaz üzerinde ... adlı müteahhit tarafından yapılan zemin ve 4 normal kattan oluşan binada 02/02/2001 tarihinde kat irtifakı kurulduğunu, daha sonra davalılardan ...’nın 8, ...’in 5, ...’in 7 , ...’nin 6, murisin ise 9 nolu daireleri davalı ..." dan satın aldıklarını, muris ..." nun maliki bulunduğu taşınmaz üzerinde kat karşılığı inşaat yapma imkanı varken 21/01/2000 tarihinde 5.000 TL bedelle davalı ..."a satışı ve iki buçuk yıl sonra 11.850 TL vererek binadan daire satın almasının olağan olmadığını, aynı binadan aynı tarihlerde dört kardeşin daire satın alması olağan hayat tecrübelerine aykırı olduğunu, işlemlerin muvazaalı ve diğer mirasçılardan mal kaçırmak amacı ile yapıldığını ileri sürerek dava konusu taşınmazların tapu kayıtlarının iptali ile payı oranında adına tesciline, olmadığı takdirde bedelin tahsiline karar verilmesini istemiştir.Davalılar ..., ..., ... ve ..., dava konusu taşınmazları diğer davalı ...’den bedelini ödemek sureti ile satın aldıklarını, muristen almadıklarını, muvazaa iddialarının doğru olmadığını, davalı ... davacının murisi ile aralarında yapılan alım satım işleminin genel hükümlere göre yapılan bir işlem olduğunu, davacının 2 yıllık hak düşürücü süre içinde dava açmadığını, kendisinin... Limited Şirketi adı altında mobilya ticareti yapan şirketi bulunduğunu, dükkan küçük geldiği için daha büyük bir dükkana sahip olmak amacıyla murise ait taşınmazı 2000 yılında satın aldığını, 2001 yılında meydana gelen ekonomik kriz nedeni ile binanın altını dükkanı üst katlarını ise mesken olarak yapıp sattığını, dairelerden murisin de satın aldığını, diğer davalıların ise murisle aynı binada oturmak için daire satın aldıklarını belirterek davanın reddini savunmuşlardır.Mahkemece, temlik işlemlerinin muvazaalı olduğu gerekçesi ile dava konusu 5-6-7-8 nolu daireler açısından davanın kabulüne, hakkındaki dava geri alındığından davalı ...’la ilgili olarak hüküm kurulmasına yer olmadığına karar verilmiştir. Dosya içeriği ve toplanan delillerden; 1919 doğumlu mirasbırakan ...’nun 03.12.2006 tarihinde öldüğü, geriye mirasçı olarak davacı oğlu ..., davalı oğulları ..., ..., ..., ... ile dava dışı çocukları ... ,... ve ...’nin kaldıkları, diğer davalı ...’ın mirasçı olmadığı, murisin, 1539 parsel sayılı taşınmazını 21.01.2000 tarihinde davalı ...’a satış yolu ile devrettiği, söz konusu taşınmaz üzerine ... ve dava dışı müteahhit tarafından bina inşa edildiği ve 02.02.2001 tarihinde kat irtifakı tesis edildiği, daha sonra binadaki 5 nolu bağımsız bölümün 27.12.2002 tarihinde davalı ...’e, 6 nolu bağımsız bölümün 13.11.2002 tarihinde davalı ...’ye, 7 nolu bağımsız bölümün 27.12.2002 tarihinde davalı ...’e, 8 nolu bağımsız bölümün 26.12.2002 tarihinde davalı ...’ya diğer davalı ... tarafından satış yolu ile devredildiği, yine aynı taşınmazdaki 9 nolu bağımsız bölümün davalı ... tarafından 13.11.2002 tarihinde muris ...’ye satıldığı, murisin ölümü ile mirasçılarına intikal ettiği, daha sonra mirasçılar tarafından üçüncü kişiye satıldığı, dava konusu 2 nolu bağımsız bölümün ise davalı ... adına kayıtlı olduğu, 16.06.2015 tarihli celsede davacının davalı ... hakkındaki davayı geri aldığı anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 1.4.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunu"nun (TMK) 706., Türk Borçlar Kanunu"nun (TBK) 237. (Borçlar Kanunu"nun (BK) 213.) ve Tapu Kanunu"nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.Somut olaya gelince;davalı ... ile muris ...arasında imzalanmış bir kat karşılığı inşaat sözleşmesinin bulunmadığı, dava konusu 1539 parsel sayılı taşınmaz arsa vasfında iken muris tarafından davalı ...’e satış suretiyle temlik edildiği daha sonra üzerine bina inşa edildiği ve bir kısım bağımsız bölümlerin davalılar ve murise satıldığı, davacıların, davalılara yapılan satışların muvazaalı olduğunu ileri sürerek eldeki davayı açtıkları, ancak eldeki davanın kabulü halinde hak sahibi olacak diğer mirasçılar ..., ... ve ...’nin davalı tanığı olarak alınan ifadelerinde satış işlemlerinin gerçek olduğunu, davalı kardeşlerinin dava konusu 5,6,7 ve 8 nolu bağımsız bölümleri bedelini ödeyerek satın aldıklarını, hatta aynı binadan daire almaları hususunun kendilerine de teklif edildiğini, ancak kabul etmediklerini beyan ettikleri,dosya kapsamında muris muvazaasının varlığını gösteren başka bir delilin de bulunmadığı, bedeller arasındaki farkın tek başına muvazaanın kanıtı olamayacağı açıktır.Hal böyle olunca, muris muvazaası iddiasının kanıtlanamadığı gözetilerek davanın reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir. Davalıların yerinde görülen temyiz itirazının kabulüyle, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 26.06.2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.