Abaküs Yazılım
10. Hukuk Dairesi
Esas No: 2021/9800
Karar No: 2022/7280
Karar Tarihi: 17.05.2022

Yargıtay 10. Hukuk Dairesi 2021/9800 Esas 2022/7280 Karar Sayılı İlamı

10. Hukuk Dairesi         2021/9800 E.  ,  2022/7280 K.

    "İçtihat Metni"

    Bölge Adliye
    Mahkemesi : Diyarbakır Bölge Adliye Mahkemesi 7. Hukuk Dairesi
    No : 2020/1643-2021/1155
    İlk Derece
    Mahkemesi : ... 1. İş Mahkemesi
    No : 2013/297-2020/279

    Dava, rücuan tazminat istemine ilişkindir.
    İlk Derece Mahkemesince, hükümde belirtilen gerekçelerle davanın kabulüne dair verilen karara karşı taraf vekilleri tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine, Diyarbakır Bölge Adliye Mahkemesi 7. Hukuk Dairesince, davacı Kurum vekilinin istinaf isteminin reddine, davalıların istinaf isteminin kısmen kabulüne, kararın kaldırılmasına, davanın kısmen kabulüne dair karar verilmiştir.
    Diyarbakır Bölge Adliye Mahkemesi 7. Hukuk Dairesince verilen kararın, taraf vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteklerinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
    I-İSTEM
    Davacı Kurum vekili; davalıya ait iş yeri işçilerinden ...'un 21/11/2011 tarihinde iş kazası geçirip vefat ettiğini, bu iş kazası nedeniyle hak sahiplerine 623.226,20 TL ilk peşin sermaye değerli gelir bağlandığını, iş kazası nedeniyle sosyal güvenlik müfettişi tarafından düzenlenen 22/01/2013 tarihli raporda da iş verenin işçi sağlığı ve iş güvenliği ile ilgili tedbirleri almaması nedeniyle meydana geldiğini, miktar ve kusur bakımından fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 623.226,20 TL kurum zararından şimdilik %70ine tekabül eden 436.258,34 TL nin 28/03/2013 tarihinden itibaren hesaplanacak yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir.
    II-CEVAP
    Davalı ... vekilinin cevap dilekçesinde özetle; kazazede işçinin olayda kusurlu bulunduğunu, kazanın işçinin kusuru ve ihmalinden kaynaklandığını, müvekkilinin diğer davalının kusurundan sorumlu tutulamayacağını belirterek davanın reddini savunmuştur.
    Davalı ... vekili cevap dilekçesinde özetle; zaman aşımı itirazında bulunduklarını, müvekkillerinin kusurlu olmadığını, kazaya neden olan kepçenin arızalı olması kazaya sebebiyet verdiğini davanın reddini talep etmiştir.
    III-MAHKEME KARARI
    A-İLK DERECE MAHKEME KARARI
    1-Davanın kabulüne,
    2-498.580,96 TL ilk peşin sermaye değerli gelirin gelir bağlama onay tarihi olan 28/03/2013 tarihinden itibaren işleyecek ve hesaplanacak yasal faizi ile davalı ... Belediyesinden tahsili ile davacıya ödenmesine,
    3-6.232,26 TL ilk peşin sermaye değerli gelirin gelir bağlama onay tarihi olan 28/03/2013 tarihinden itibaren işleyecek ve hesaplanacak yasal faizi ile davalı ...'den tahsili ile davacıya ödenmesine,
    B-BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
    Bölge Adliye Mahkemesince, I-Davacı ... vekilinin istinaf isteminin esastan reddine, davalı ... vekili ve davalı ... Belediyesi Başkanlığı vekilinin istinaf isteminin kısmen kabulüne; ilk derece mahkemesi kararının 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-b.2. maddesi uyarınca kaldırılmasına,
    II- Davanın kısmen kabulüne,
    1- 473.651,91 TL ilk peşin sermaye değerli gelirin onay tarihi olan 28.03.2013 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte (taleple bağlılık ilkesi uyarınca davalı ...’in 6.232,26 TL ile sınırlı sorumlu olmak kaydıyla) davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine,
    2-Fazlaya ilişkin talebin reddine, karar verilmiştir.
    IV-TEMYİZ KANUN YOLUNA BAŞVURU VE NEDENLERİ:
    Davacı Kurum vekili temyiz dilekçesinde; davalıların %100 kusurlu olduğunu, hak sahibi dosyasından davalı belediyenin %100 kusurlu bulunduğunun tespit edildiğini, tavan zarar hesaplamasında kurumun ödeyeceği miktarın çok yüksek olduğunun hesap edildiğini belirterek bu zarar içerisinde bulunması sebebiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmesinin hatalı olduğunu, ...’un 3 kişi kabul edilerek ilk PSD’nin yarısından sorumlu tutulmaması gerektiği müşterek müteselsil sorumluluğunun bulunduğunu ve kısmen ret nedeniyle vekalet ücretine hükmedilmesinin hatalı olduğunu belirterek kararı temyiz etmiştir.
    Davalı ... temyiz dilekçesinde; kusuru kabul etmemekle birlikte, 3 kişi olarak %1 kusur karşılığında sorumlu bulunduklarını, fazla miktar hükmedildiğini, davada talep edilen miktarın 436 bin olmasına karşın reddedilen miktar üzerinden nispi vekalet ücretine hükmedilmemesinin hatalı olduğunu belirterek kararın bozulmasını talep etmiştir.
    Davalı ... temyiz dilekçesinde; kusura itiraz ile kararın bozulmasını talep etmiştir.
    V-İLGİLİ HUKUK KURALLARI VE İNCELEME:
    Davacı Kurum, 21/11/2011 tarihinde meydana gelen iş kazasında vefat eden sigortalının hak sahiplerine bağlanan gelir nedeniyle oluşan kurum zararının tahsili istemli eldeki davayı açmış olup, davanın yasal dayanağı 5510 sayılı Kanununun 211 ve 21/4. maddeleridir.
    Davanın gelirler yönünden yasal dayanağı olan 5510 sayılı Kanun'un 21. maddesinin 1. fıkrasında, iş kazası ve meslek hastalığı, işverenin kastı veya sigortalıların sağlığını koruma ve iş güvenliği mevzuatına aykırı bir davranışı sonucu meydana gelmişse, Kurumca sigortalıya veya hak sahiplerine bu Kanun gereğince yapılan veya ileride yapılması gereken ödemeler ile bağlanan gelirin başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değeri toplamının, sigortalı veya hak sahiplerinin işverenden isteyebilecekleri tutarlarla sınırlı olmak üzere, Kurumca işverene ödettirileceği, 4. fıkrasında, iş kazası, meslek hastalığı ve hastalık, üçüncü bir kişinin kusuru nedeniyle gerçekleşmişse, sigortalıya ve hak sahiplerine yapılan veya ileride yapılması gereken ödemeler ile bağlanan gelirin başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değerinin yarısının, zarara sebep olan üçüncü kişilere ve şayet kusuru varsa bunları çalıştıranlara rücû edileceği belirtilmiştir. Anlaşılacağı üzere 21/1. madde işverenin, 21/4. madde üçüncü kişinin rücu alacağından sorumlulukları düzenlenmiş olup bu maddelere göre açılan rücuan tazminat davalarında işveren ile üçüncü kişi arasında müteselsil borçluluk ilişkisi bulunduğundan konuya ilişkin olarak 818 sayılı Borçlar Kanununun irdelenmesi de gerekmektedir.
    Söz konusu Kanun'un 141 – 148. maddelerinde müteselsil borçlara yer verilmiş olup 141. maddede, alacaklıya karşı, her biri borcun tümünden sorumlu olma yükümü altına girdiklerini beyan eden birden çok borçlu arasında teselsül bulunduğu, böyle bir beyanın yokluğunda teselsülün ancak kanunun belirlediği durumlarda olacağı, 142. maddede, alacaklının, müteselsil borçluların tümünden veya birinden borcun tamamen veya kısmen ödenmesini istemekte serbest olduğu, borç tamamen ödeninceye dek borçluların tümünün sorumluluklarının devam edeceği, 145. maddede, yaptığı ödeme veya takas ile borcun tamamını veya bir kısmını sona erdirmiş olan müteselsil borçlulardan birinin, sona eren borç oranında diğer borçluları borçtan kurtarmış olacağı, 146. maddede, borcun niteliğinden aksi anlaşılmadıkça, müteselsil borçlulardan her birinin alacaklıya yapılan ödemeden birbirine eşit birer payı üzerine almak zorunda olduğu ve payından çok ödeme yapanın, fazla tutar yönünden diğer borçlulara rücu hakkının bulunduğu, 147. maddede, rücu hakkından yararlanan müteselsil borçlulardan her birinin, ödediği tutar oranında alacaklının haklarına halef olacağı bildirilmiştir. Diğer taraftan Kanunun haksız eylem yönünden müteselsil sorumluluğa ilişkin 50. maddesinde, birden çok kimseler birlikte bir zarara sebebiyet verdikleri takdirde, önayak olan (kışkırtan) ile asıl gerçekleştiren ve yardımcı olanların, ayırım gözetilmeksizin müteselsilen sorumlu olacakları, hakimin, bunların birbiri aleyhinde rücu hakları olup olmadığını takdir ve gerektiğinde bu rücunun kapsamının derecesini saptayacağı belirtilmiş, çeşitli nedenlerin birleşmesi bakımından müteselsil sorumluluğa dair 51. maddesinde, birden çok kimseler çeşitli nedenlere (haksız eylem, sözleşme, kanun) dayanarak sorumlu oldukları takdirde haklarında, birlikte bir zarara sebebiyet veren kimselere ilişkin hükümlere göre işlem yapılacağı, kural olarak haksız bir eylemi ile zarara sebebiyet vermiş olan kimsenin en önce, tarafından hata gerçekleşmemiş ve üzerine borç alınmamış olmasına karşın yasal olarak sorumlu olan kimsenin de en sonra, zarar ile yükümlü tutulacağı açıklanmıştır.
    Müteselsil borç, birden çok borçlunun alacaklıya karşı borcun tümünden sorumlu olduğu, alacaklının tamamen veya kısmen edayı her bir borçludan isteyebildiği, eda tamamen yerine getirilinceye dek borçluların sorumluluklarının süregeldiği, her borçlunun iç ilişkideki payına bakılmaksızın borcun tamamını ifa etmekle yükümlü olduğu, borçlulardan birinin borcu ödemesi durumunda diğerlerinin de alacaklıya karşı borçtan kurtulduğu, borcun, her bir borçlu yönünden tali değil asli nitelik taşıdığı, alacaklı karşısında birden çok borç ve borçlunun bulunduğu borç ilişkisidir. Bu ilişkide ifa, asıl alacağı ortadan kaldırmayıp alacak hakkı, ödeme yapmak suretiyle rücu hakkını kazanan borçluya geçtiğinden, anılan borçlu, alacaklının halefi olarak diğerlerine rücu edebilmektedir. Bununla birlikte, rücua konu olan borcun müteselsil niteliği bulunmadığından, sorumluluktan kurtulmak için her borçlunun borcun tümü yerine, kendine düşen payını ödemesi yeterli olmaktadır ki burada kanundan doğan halefiyet söz konusudur. Kuşkusuz, ödeme yapan borçlu ile alacaklının öncesinde, halefiyeti ortadan kaldırıcı sözleşme yapmak yetkileri de bulunmaktadır. Öğreti ve yargı kararlarında, borçların aynı sebepten doğması durumuna “tam teselsül” denilmekte ve değinilen 50. maddenin bunu karşıladığı ifade edilmekte, borçların farklı nedenlerden (kanun, sözleşme, haksız eylem) doğması halinde ise “eksik teselsül”ün varlığından söz edilerek 51. maddenin de bunu tanımladığı kabul edilmektedir. 50. maddede, aynı zarardan dolayı birden çok kişinin birlikte müteselsilen sorumlu tutulmaları, birden çok kişinin ortak kusurlarıyla zarara birlikte sebebiyet vermiş olmaları koşuluna bağlanmıştır. 51. maddede ise, müteselsil sorumluluk, ortak kusur yerine farklı hukuksal nedenlere bağlanmıştır ve bunlar kanun, sözleşme veya haksız eylemdir. Birden çok kişi, kanun, sözleşme veya haksız eylem nedeniyle aynı zarar için, zarara uğrayana karşı sorumlu iseler, bunlar arasında, bir zarara ortaklaşa sebep olanlar hakkındaki dönmeye (rücu) ilişkin kurallar uygulanmakta, kural olarak ilk önce, haksız eylemiyle zarara yol açan sorumlu tutulmakta, en son olarak da kusuru olmaksızın ve sözleşme gereği sorumluluğu olmadığı halde kanun hükmü gereğince sorumlu tutulan kişiye başvurulmaktadır. Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 09.10.2013 gün ve 2013/9-1559 Esas - 2013/1461 Karar, 15.05.2015 gün ve 2013/17-2267 Esas - 2015/1352 Karar, 19.06.2015 gün ve 2013/10-2281 Esas - 2015/1727 Karar, 24.06.2015 gün ve 2014/13-19 Esas - 2015/1743 Karar sayılı ilamlarında aynı görüşlere yer verilmiştir.
    Önemle vurgulanmalıdır ki 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununda eksik ve tam teselsül ayırımına son verilmiş, 61. maddede, birden çok kişi birlikte bir zarara sebebiyet verdikleri veya aynı zarardan çeşitli sebeplerden dolayı sorumlu oldukları takdirde, haklarında müteselsil sorumluluğa ilişkin hükümlerin uygulanacağı, 62. maddede, tazminatın aynı zarardan sorumlu müteselsil borçlular arasında paylaştırılmasında, bütün durum ve koşullar, özellikle onlardan her birine yüklenebilecek kusurun ağırlığı ve yarattıkları tehlikenin yoğunluğunun göz önünde tutulacağı, tazminatın kendi payına düşeninden fazlasını ödeyen kişinin, bu fazla ödemesi için, diğer müteselsil sorumlulara karşı rücu hakkına sahip ve zarar görenin haklarına halef olacağı bildirilmiştir.
    İşveren veya üçüncü kişiye karşı açılan davalarda 5510 sayılı Kanunun 21. maddesine göre rücu alacağından sorumluluk belirlenirken kural olarak, işveren yönünden 1. fıkraya göre gelirin başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değeri ile yargılamada yöntemince hesaplanacak gerçek (maddi) zarar karşılaştırması yapılıp düşük (az) olan tutar esas alınmalı, üçüncü kişi bakımından 4. fıkra gereğince gerçek zarar gözetilmeksizin gelirin ilk peşin sermaye değerinin yarısı benimsenmeli ve bunlara kusur oranları uygulanmalı ise de işveren ve üçüncü kişinin birlikte taraf olarak yer aldığı, başka anlatımla aynı anda 1. ve 4. fıkralara dayalı uyuşmazlıklarda, fıkralarda yer alan hükümlerin nasıl anlaşılması ve giderek ne şekilde uygulama yapılması gerektiği önem arz etmektedir.
    Sigortalının iş kazası veya meslek hastalığına uğramasına birden çok kişinin birlikte kusurlarıyla neden olmaları durumunda, anılan 50. ve 51. maddeler (6098 sayılı Kanunun 61. ve 62. maddeleri) gereğince teselsül hükümleri kapsamında bu kişilerin birlikte sorumlulukları vardır ve 146. maddeye (6098 sayılı Kanunun 62. maddesine) göre, kendi payından fazlasını ödeyenin diğer müteselsil borçlulara karşı rücu hakkı saklı kalmak kaydıyla, her bir borçlu yönünden kusurlarına karşılık gelen miktar ayrılmaksızın teselsül kurallarına göre sorumluluklarına karar verilmelidir. İş kazası veya meslek hastalığına birlikte sebebiyet veren sorumluların işveren ve üçüncü kişi olması durumunda ise, işverenden istenebilecek gerçek zararı aşmayan gelirin ilk peşin sermaye değerinin müteselsil sorumluların toplam kusuruna düşeninden işveren, gelirin ilk peşin sermaye değerinin yarısının müteselsil sorumluların toplam kusuruna karşılık gelen tutarından da üçüncü kişi sorumlu tutulmalıdır. Daha açık anlatımla, işverenin müteselsilen sorumlu olacağı tutar, 1. fıkra gereğince kendi kusur payı gözetilerek sorumlu tutulacağı miktarın (gelirin ilk peşin sermaye değeri X işverenin kusur oranı), üçüncü kişinin 4. fıkraya göre sorumlu olacağı tutar (gelirin ilk peşin sermaye değerinin yarısı X üçüncü kişinin kusur oranı) ile toplamı kadar olmalı, kanun koyucunun getirdiği “gelirin ilk peşin sermaye değerinin yarısı” sınırlaması karşısında üçüncü kişinin müteselsilen sorumlu tutulacağı miktarın ise, gelirin ilk peşin sermaye değerinin yarısı ile işveren de dahil olmak üzere tüm davalıların kusurları toplamının çarpımı sonucu elde edilecek tutar kadar olması gerekmektedir. Bu yaklaşım ve uygulama, işvereni, iç ilişkide üçüncü kişiye rücu edemeyeceği miktarı Kuruma ödemek zorunda bırakmadığından da hakkaniyete uygundur.
    Eldeki dava dosyası incelendiğinde, karara esas alınan kusur raporunda Davalı işveren ... Belediyesinin %71 oranında, sigortalının %19 ve davalı vinç operatörü ...’in %1 oranında, dava dışı fen işleri müdürü ...’in %3, Fen işleri Müdür yardımcısı ...’in %3, Fen İşleri sorumlusu ...’un %3 oranında kusurlu olduğu kabul ile hüküm kurulmuş, yine aynı olay ile ilgili ceza soruşturması sonucunda, ... 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 2012/457 E sayılı dosyası ile yapılan yargılamada hükme esas alınan kusur raporunda ise, işveren adına hareket eden Fen İşleri Müdürü ...’in asli kusurlu, kazazede ...’un asli kusurlu, ..., ... ve ...’in tali kusurlu olduğu belirlenmiş ise de alınan kusur raporlarının olayın oluşuna uygun olmadığı, olayın oluşuna göre, davalı ...’in kendi fiili ile kazaya sebebiyet verdiği, meydana gelen olayda kusurunun daha yüksek olduğu gözetilerek yeni bir kusur raporu alınması gerekirken eksik inceleme ve araştırma ile hüküm kurulması bozmayı gerektirir.
    Mahkemece yapılacak iş; olayın oluşuna göre de, davalı ...’in kendi fiili ile olaya sebebiyet verdiği, kusurunun daha yüksek olduğu gözetilerek yeni bir kusur raporu alınarak sonucuna göre hüküm kurulmalıdır.
    O hâlde, taraf vekillerinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve Diyarbakır Bölge Adliye Mahkemesi 7. Hukuk Dairesinin; davacı Kurum vekilinin istinaf isteminin reddine, davalıların istinaf isteminin kabulüne, kararın kaldırılmasına, davanın kısmen kabulüne dair kararı bozulmalıdır.
    SONUÇ: Diyarbakır Bölge Adliye Mahkemesi 7. Hukuk Dairesi kararının HMK’nın 373/2 maddesi gereği BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davalılara iadesine, dosyanın kararı veren Bölge Adliye Mahkemesi'ne gönderilmesine, 17/05/2022 gününde oybirliğiyle karar verildi.

    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için destek@ictihatlar.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi