14. Hukuk Dairesi 2016/5883 E. , 2019/4446 K.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Davacı vekili tarafından, davalı aleyhine 02.11.2012 gününde verilen dilekçe ile tapu iptali ve tescil talebi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın reddine dair verilen 15.10.2015 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
K A R A R
Dava, önalım hakkına dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Davacı vekili, davacının 31 parsel sayılı taşınmazın 1/2 oranında hissedarı olduğunu, diğer 1/2 payın ise 03/05/2012 tarihinde davalıya satıldığını, davacıya bu satış işleminin usulüne uygun olarak noter marifetiyle bildirilmediğini, davacının yasal önalım hakkını kullanmak istediğini, bu kapsamda davaya konu 31 parsel sayılı taşınmazın davalı adına tescil edilen 1/2 payın iptali ile davacı adına tescilini talep ve dava etmiştir.
Davalı, davanın filii taksim sebebiyle reddini istemiştir.
Mahkemece, her ne kadar zeminde fiili bir taksim olmasa da davacının davalının hissesini kullandığı ve davalıya hissesine düşen miktarın karşılığını verdiği, taksimin bu şekilde gerçekleştiği, taksimin illaki fiili olarak zeminde tespit edilmemesinin 04.02.1951 günlü ve 17/1 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının ruhuna uygun düşmediği, davacının davalının payına düşen geliri gönderdikten sonra işbu davayı açmasının Türk Medeni Kanununun 2. maddesine uygun düşmediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Hükmü, davacı vekili temyiz etmiştir.
Önalım hakkı paylı mülkiyet hükümlerine tabi taşınmazlarda bir paydaşın taşınmaz üzerindeki payını kısmen veya tamamen üçüncü bir kişiye satması halinde diğer paydaşlara bu satılan payı öncelikle satın alma yetkisi veren bir haktır. Bu hak paylı mülkiyet ilişkisi kurulduğu anda doğar ve satışın yapılmasıyla kullanılabilir hale gelir.
TMK"nın 733. maddesi gereğince yapılan satışın alıcı veya satıcı tarafından diğer paydaşlara noter aracılığıyla bildirilmesi zorunludur.
Önalım hakkı, satışın hak sahibine bildirdiği tarihin üzerinden üç ay ve herhalde satışın üzerinden iki yıl geçmekle düşer.
Bu süre hak düşürücü süre olup mahkemece kendiliğinden göz önünde bulundurulması gerekir.
TMK’nın 733/3 maddesi gereğince üç aylık hak düşürücü sürenin başlaması için öğrenme yeterli olmayıp yapılan satışın, alıcı veya satıcı tarafından diğer paydaşlara noter aracılığıyla bildirilmesi gerekir. Noter aracılılığıyla bildirimde bulunulmamışsa iki yıllık hak düşürücü süre içerisinde önalım hakkına dayanılarak tapu iptali ve tescil istenebilir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 21.09.2005 tarihli, 2005/6-358 E, 470 K. sayılı kararı da bu doğrultudadır.
Önalım davasına konu payın ilişkin bulunduğu taşınmaz paydaşlarca özel olarak kendi aralarında taksim edilip her bir paydaş belirli bir kısmı kullanırken bunlardan biri kendisinin kullandığı yeri ve bu yere tekabül eden payı bir üçüncü şahsa satarsa, satıcı zamanında bu yerde hak iddia etmeyen davacının tapuda yapılan satış nedeniyle önalım hakkını kullanması TMK’nın 2. maddesinde yer alan dürüst davranma kuralı ile bağdaşmaz. Kötüniyet iddiası 14.2.1951 tarihli ve 17/1 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca davanın her aşamasında ileri sürülebileceği gibi mahkemece de kendiliğinden nazara alınması gerekir. Bu gibi halde savunmanın genişletilmesi söz konusu değildir. Eylemli paylaşmanın varlığı halinde davanın reddi gerekir.
Somut olaya gelince; mahkemece fiili taksim olarak kabul edilen ürün kazancının dağıtılması şeklindeki kullanım, gerçek anlamda taraflar arasında fiili taksim olduğunu göstermez. Öte yandan, dava konusu 31 parsel sayılı taşınmazın alanı tapuda 71.500,00 m2 gözüktüğü halde 18.04.2014 tarihli fen bilirkişi raporunda fiili zeminde kullanılan alanın 45.000,00 m2 olduğu ve arta kalan 26.500,00 m2’lik kısmın taşınmazın kuzeyinde kalan ve köy tüzel kişiliği adına kayıtlı 123 parsel sayılı taşınmaz içinde kalmış olabileceği, keşifte davacının kullandığı belirtilen evin de 123 parsel sayılı bu taşınmaz içerisinde kaldığının tespit edildiği görülmüştür. Hal böyle iken, davalının ileri sürdüğü fiili taksim savunmasının araştırılması, yerinde keşif yapılarak HMK 259/2 maddesi gereğince tarafların tanıkları taşınmaz başında dinlenerek tüm taraf delilleri toplanıp, taşınmazın alanı konusundaki çelişkinin kullanım durumuna etkisi, zeminde davacı ve davalıya pay satanların kullandıkları yer olup olmadığı, bu bölümlerin kullanımına itirazlarının bulunup bulunmadığı hususu üzerinde durularak çelişkili beyanlar varsa giderilerek ve tanıklarca gösterilecek yerler fen bilirkişisi tarafından düzenlenecek krokide denetime elverişli şekilde işaretlenmek suretiyle eylemli paylaşım olup olmadığı tespit edilerek, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekir.
Yukarıda belirtilen hususlar gözetilmeden eksik araştırma ve incelemeye dayalı olarak davanın kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiş, kararın bu sebeplerle bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, bozma nedenine göre sair temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, peşin yatırılan harcın istek halinde yatırana iadesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 15.05.2019 tarihinde oyçokluğu ile karar verildi.
(Muhalif)
KARŞI OY
Yapılan yargılamaya, toplanan delillere ve dosya içeriğine göre, mahkeme kararı ve dayandığı gerekçeler usul ve yasaya uygun bulunduğundan yerinde olmayan temyiz itirazlarının reddiyle hükmün onanması gerektiği görüşünde olduğumdan sayın çoğunluğun kararına katılamıyorum.