1. Hukuk Dairesi 2019/4996 E. , 2021/3227 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın kabulüne dair verilen karar davalı vekili tarafından yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 10.06.2021 Perşembe günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davalı vekili Avukat ... ile temyiz edilen davacılar vekili Avukat ... geldiler, duruşmaya başlandı, süresinde verilen ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
-KARAR-
Dava, aldatma (hile) hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Davacı, mirasbırakan babasından kalan dava konusu 161, 171, 183, 276, 549, 570, 569 ve 3942 parsel sayılı taşınmazların intikal işlemlerinin yapılacağı telkini ile davalı kardeşinin kendisini tapu müdürlüğüne götürdüğünü ve gösterilen yerlere imza attığını, davalıya duyduğu güven, okuma-yazma bilmemesi ve yaşlı olmasından faydalanan davalının taşınmazlardaki paylarını hile ile adına tescilini sağladığını, herhangi bir bedel de ödenmediğini ileri sürerek tapu kayıtlarının iptali ile payı oranında adına tescilini istemiş, yargılama sırasında davacının ölümü üzerine mirasçıları davayı sürdürmüştür.
Davalı, davanın hak düşürücü süre içerisinde açılmadığını, davacının iradesi doğrultusunda taşınmazları bedelini ödeyerek satın aldığını, ayrıca taşınmazlarda dava dışı kardeşlerinin paylarını da satın aldığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, hak düşürücü süre nedeniyle davanın reddine ilişkin verilen karar, Dairece; “... Somut olaya gelince; davacı, kandırıldığını kısa süre önce öğrendiğini ve eldeki davayı açtığını ileri sürmüştür. Hâl böyle olunca; olayda hak düşürücü sürenin geçip geçmediğinin tarafların tüm delileri toplanmak suretiyle açıklığa kavuşturulması, davanın süresinde açıldığı sonucuna varılması durumunda, yukarıdaki ilkeler çerçevesinde işin esasının değerlendirilmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm kurulması doğru değildir.” gerekçesiyle bozulmuş, bozma ilamına uyularak yapılan yargılama neticesinde mahkemece iddianın ispatlandığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden, tarafların öz kardeş oldukları, dava konusu 161, 171, 183, 276, 549, 570, 569 ve 3942 parsel sayılı taşınmazlar 1/6’şar eşit payla davacı, davalı ve dava dışı kardeşleri adına kayıtlı iken davacının ve dava dışı kardeşlerin paylarının tamamını 27.09.2012 tarihli aynı akitle davalıya satış suretiyle temlik ettiği anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere ″hile″ (aldatma); genel olarak bir kimseyi irade beyanında bulunmaya, özellikle sözleşme yapmaya sevk etmek için onda kasten hatalı bir kanı uyandırmak veya esasen var olan hatalı bir kanıyı koruma yahut devamını sağlamak şeklinde tanımlanır. Hatada yanılma, hilede ise yanıltma söz konusudur. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun(TBK) 36/1.(818 sayılı Borçlar Kanununun (BK) 28/1.) maddesinde açıklandığı üzere taraflardan biri diğer tarafın kasıtlı aldatmasıyla sözleşme yapmaya yöneltilmişse yanılma(hata) esaslı olmasa bile aldatılan taraf için sözleşme bağlayıcı sayılamaz. Değinilen koşulların varlığı halinde aldatılan taraf hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili(makable şamil) olarak ortadan kaldırabilir ve verdiği şeyi geri isteyebilir.
Öte yandan, hile her türlü delille ispat edilebileceği gibi, iptal hakkının kullanılması hiç bir şekle bağlı değildir. Hilenin öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde karşı tarafa yöneltilecek bir irade açıklaması, defi yahut dava yoluyla da kullanılabilir.
Diğer taraftan, 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 6. maddesine göre "Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür." Yine 6100 sayılı HMK"nın 190/1 maddesi gereğince "İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir." Anılan maddeler uyarınca herkes iddiasını ispat etmekle mükelleftir.
Somut olaya gelince; hükme beyanı esas alınan mahalli bilirkişi taraflarca tanık olarak gösterilmemesine rağmen, mahkemece re’sen mahalli bilirkişi sıfatıyla dinlenilen kişinin beyanlarına itibar edilerek sonuca gidilmesi doğru olmadığı gibi, dinlenen tanıkların beyanları ve tüm dosya içeriği yukarıdaki ilkeler ile birlikte değerlendirildiğinde, HMK 190. ve TMK 6. maddeleri gereğince, temlikin hileli olduğu iddiasının davacı tarafından kanıtlandığını söyleyebilme olanağı yoktur.
Hal böyle olunca, ispatlanamayan davanın reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.
Davalının yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, 24.11.2020 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 3.050.00.-TL. duruşma vekâlet ücretinin temyiz edilenden alınmasına, 10/06/2021 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.