17. Ceza Dairesi 2019/9717 E. , 2019/10748 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Ceza Mahkemesi
SUÇ : Hırsızlık
HÜKÜM : Mahkumiyet
Hırsızlık suçundan sanık ...’in 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu"nun 142/2-h, 62/1. maddeleri uyarınca neticeten 4 yıl 2 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına dair Diyarbakır 8. Asliye Ceza Mahkemesinin 09/11/2017 tarihli ve 2017/397 Esas, 2017/533 Karar sayılı hükmünün kesinleşmesini müteakip mezkûr karara karşı Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğünün 16/05/2019 tarihli ve 94660652-105-21-5924-2019-KYB sayılı “Kanun Yararına Bozma” talebine dayanılarak dava dosyası Yargıtay Cumhuriyet Başavcılığının 23/05/2019 tarihli ve 2019/55212 sayılı ihbarnamesiyle Dairemize gönderilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının istem yazısında;
“Dosya kapsamına göre, Diyarbakır 4. Sulh Ceza Hakimliğinin 2017/229 sayılı dosyasında 09/04/2017 tarihinde yapılan sorguda ve 11/04/2017 tarihli tutuklama kararına karşı itiraz dilekçesinde sanığın ileri derece şizofreni akıl hastası olduğunun sanık müdafii tarafından beyan edildiği ve dilekçe ekinde bu yöne ilişkin Bismil Devlet Hastanesi Engelli Sağlık Kurulu"nun 13/01/2017 tarihli ve 1700000012 sayılı rapor fotokopisi sunulduğu halde, sanığın suç tarihi itibarıyla 5237 sayılı Kanun"un 32. maddesi uyarınca “Akıl hastalığı nedeniyle, işlediği fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılayıp algılayamadığı veya bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğinin önemli derecede azalmış olup olmadığı” konusunda 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu"nun 74. maddesine göre gözlem altında tutulup usulünce sağlık kurulu raporu alınarak, sonucuna göre sanığın hukukî durumunun belirlenmesi gerektiği gözetilmeden, yargılamaya devam edilerek yazılı şekilde karar verilmesinde isabet görülmemiştir.
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu"nun 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu Yüksek Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü ifadeli 16/05/2019 tarihli ve 94660652-105-21-5924-2019-Kyb sayılı yazılı istemlerine müsteniden ihbar ve mevcut evrak tebliğ olunur.” denilmektedir.
Hukuksal değerlendirme:
Ceza sorumluluğunu kaldıran veya azaltan nedenler arasında bulunan akıl hastalığı, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu"nun 32. maddesinde;
"1)Akıl hastalığı nedeniyle işlediği fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılayamayan veya bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneği önemli derecede azalmış olan kişiye ceza verilmez. Ancak, bu kişiler hakkında güvenlik tedbirine hükmolunur.
2)Birinci fıkrada yazılı derecede olmamakla birlikte işlediği fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneği azalmış olan kişiye, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine yirmibeş yıl, müebbet hapis cezası yerine yirmi yıl hapis cezası verilir. Diğer hâllerde
verilecek ceza, altıda birden fazla olmamak üzere indirilebilir. Mahkûm olunan ceza, süresi aynı olmak koşuluyla, kısmen veya tamamen, akıl hastalarına özgü güvenlik tedbiri olarak da uygulanabilir." şeklinde hüküm altına alınmıştır.
Anılan Kanunun "Akıl Hastalarına Özgü Güvenlik Tedbirleri " başlıklı 57. maddesi;
"1)Fiili işlediği sırada akıl hastası olan kişi hakkında, koruma ve tedavi amaçlı olarak güvenlik tedbirine hükmedilir. Hakkında güvenlik tedbirine hükmedilen akıl hastaları, yüksek güvenlikli sağlık kurumlarında koruma ve tedavi altına alınırlar.
2)Hakkında güvenlik tedbirine hükmedilmiş olan akıl hastası, yerleştirildiği kurumun sağlık kurulunca düzenlenen raporda toplum açısından tehlikeliliğinin ortadan kalktığının veya önemli ölçüde azaldığının belirtilmesi üzerine mahkeme veya hâkim kararıyla serbest bırakılabilir.
3)Sağlık kurulu raporunda, akıl hastalığının ve işlenen fiilin niteliğine göre, güvenlik bakımından kişinin tıbbî kontrol ve takibinin gerekip gerekmediği, gerekiyor ise, bunun süre ve aralıkları belirtilir.
4)Tıbbî kontrol ve takip, raporda gösterilen süre ve aralıklarla, Cumhuriyet Savcılığınca bu kişilerin teknik donanımı ve yetkili uzmanı olan sağlık kuruluşuna gönderilmeleri ile sağlanır.
5)Tıbbî kontrol ve takipte, kişinin akıl hastalığı itibarıyla toplum açısından tehlikeliliğinin arttığı anlaşıldığında, hazırlanan rapora dayanılarak, yeniden koruma ve tedavi amaçlı olarak güvenlik tedbirine hükmedilir. Bu durumda, bir ve devamı fıkralarda belirlenen işlemler tekrarlanır.
6)İşlediği fiille ilgili olarak hastalığı yüzünden davranışlarını yönlendirme yeteneği azalmış olan kişi hakkında birinci ve ikinci fıkra hükümlerine göre yerleştirildiği yüksek güvenlikli sağlık kuruluşunda düzenlenen kurul raporu üzerine, mahkûm olduğu hapis cezası, süresi aynı kalmak koşuluyla, kısmen veya tamamen, mahkeme kararıyla akıl hastalarına özgü güvenlik tedbiri olarak da uygulanabilir.
7)Suç işleyen alkol ya da uyuşturucu veya uyarıcı madde bağımlısı kişilerin, güvenlik tedbiri olarak, alkol ya da uyuşturucu veya uyarıcı madde bağımlılarına özgü sağlık kuruluşunda tedavi altına alınmasına karar verilir. Bu kişilerin tedavisi, alkol ya da uyuşturucu veya uyarıcı madde bağımlılığından kurtulmalarına kadar devam eder. Bu kişiler, yerleştirildiği kurumun sağlık kurulunca bu yönde düzenlenecek rapor üzerine mahkeme veya hâkim kararıyla serbest bırakılabilir." biçiminde düzenlenmiştir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 27/11/2018 tarihli ve 2017/17-467 Esas, 2018/576 Karar sayılı kararında da belirtildiği üzere; ortada bütün unsurlarıyla oluşmuş bir suç bulunmakta ise de, akıl hastası olduğu belirlenen sanık, işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılayamayacak durumda olduğundan, suçun işlenmesinden dolayı hukuki anlamda sorumlu tutulup cezalandırılamaz. TCK"nun 32. maddesinin birinci fıkrası gereğince bu durumda bulunan sanığa ceza tayin edilmesi mümkün olmadığından, Ceza Muhakemesi Kanununun 223. maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca "ceza verilmesine yer olmadığına" karar verilmesi gerekir. Öte yandan sanığa ceza verilemiyor olması, hakkında bir güvenlik tedbirine hükmolunmasına engel değildir. O halde akıl hastası sanığın tedavi ve muhafazasına karar verilebilmesi için, açılan davada isnat yeteneği ile "Fiil-fail-akıl hastalığı" arasındaki ilişkinin belirlenebilmesi için bir yargılama faaliyetine ihtiyaç vardır. TCK"nun 32. maddesinin ikinci fıkrasında, birinci fıkrada yazılı derecede olmamakla birlikte işlediği fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneği azalmış olan kişinin cezai sorumluluğunun bulunduğu fakat cezasında indirim yapılacağı hükme bağlanmıştır. Kanunumuz kusur yeteneğini azaltan akıl hastalığı dolayısıyla cezada indirim yapılabilmesini, akıl hastalığının, fiilin işlendiği anda mevcut olması, failin algılama ve irade yeteneğinin TCK"nun 32. maddesinin birinci fıkrasında yazılı dereceye varmamakla birlikte azalması koşullarına bağlı tutmuştur. Ancak burada hâkime bir takdir yetkisi de verilmiştir. Buna göre, mahkûm olunan ceza, süresi aynı olmak koşuluyla kısmen veya tamamen akıl hastalarına özgü güvenlik tedbiri olarak da uygulanabilir.
Ceza muhakemesinin amacı, usul kurallarının öngördüğü ilkeler nazara alınarak, somut gerçeğin her türlü şüpheden uzak biçimde kesin olarak ortaya çıkarılmasıdır. Bu bağlamda gerek 1412 sayılı CMUK, gerekse 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu; adil, etkin ve hukuka uygun bir yargılama yapılarak maddi gerçeğe varmayı amaç edinmiştir. Bu nedenle, ulaşılma imkanı bulunan bütün delillerin ele alınıp değerlendirilmesi gerekmektedir. Diğer bir deyişle, adaletin tam olarak tecelli edebilmesi için, maddi gerçeğe ulaşma amacına hizmet edecek tüm kanuni delillerin toplanması ve tartışılması zorunludur.
Tüm kanıtlar toplanıp değerlendirildikten sonra, kararın dayandığı tüm kanıtların, bu kanıtlar konusunda mahkemenin ulaştığı sonuçların, iddia, savunma ile mağdur ve tanık anlatımlarına ilişkin değerlendirmelerin, hangi anlatımın ne gerekçeyle diğerine üstün tutulduğunun açık olarak hükmün gerekçesine yansıtılması ve mahkemece ulaşılan vicdani kanı sonucunda sanığın hangi fiillerinin suç sayıldığı açıklandıktan sonra kabul edilen bu fiillerin hukuki nitelendirilmesinin yapılması, suçun kanıtlanması halinde ve sanığın akıl hastası olması durumunda, TCK"nun 32/1 veya 32/2. maddeleri uyarınca hüküm kurulması, kanıt bulunmaması halinde ise beraat kararı verilmesi gerekmektedir.
İnceleme konusu somut olayda:
Sanık ... hakkında 29/09/2016 tarihinde gerçekleştirdiği iddia olunan hırsızlık eylemi nedeniyle TCK"nun 142/2-h, 53/1. maddeleri uyarınca cezalandırılması talebiyle kamu davasının açıldığı, yargılama neticesinde Diyarbakır 8. Asliye Ceza Mahkemesinin 09/11/2017 tarihli ve 2017/397 Esas, 2017/570 Karar sayılı hükmüyle sanığın, TCK"nun 142/2-h, 62/1. maddeleri uyarınca 4 yıl 2 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına karar verildiği, hükmün temyiz edilmeden kesinleştiği,
Bismil Devlet Hastanesinin 13/01/2017 tarihli sağlık kurulu rapor fotokopisinin soruşturma aşamasında dosya içerisine alındığı, anılan raporda sanığa “tedavi ile işlevselliği düzelmeyen şizofren” tanısının konulduğunun belirtildiği anlaşılmıştır.
Dosya kapsamı, kanun yararına bozma istemi ve tüm bu açıklamalar birlikte değerlendirildiğinde; TCK"nun 32. maddesinin birinci fıkrasında akıl hastalığı nedeniyle, işlediği fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılayamayan veya bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneği önemli derecede azalmış olan kişiye ceza verilmeyeceğinin ancak bu kişiler hakkında güvenlik tedbirine hükmolacağının, anılan maddenin ikinci fıkrasında ise, birinci fıkrada yazılı derecede olmamakla birlikte işlediği fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneği azalmış olan kişiye, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine yirmibeş yıl, müebbet hapis cezası yerine yirmi yıl hapis cezası verileceğinin, diğer hâllerde verilecek cezanın, altıda birden fazla olmamak üzere indirilebileceğinin, mahkûm olunan cezanın, süresi aynı olmak koşuluyla, kısmen veya tamamen, akıl hastalarına özgü güvenlik tedbiri olarak da uygulanabileceğinin hüküm altına alınması, soruşturma aşamasında dosya içerisine alınan ... Devlet Hastanesinin 13/01/2017 tarihli sağlık kurulu rapor fotokopisinde sanığa “Tedavi ile işlevselliği düzelmeyen şizofren” tanısının konulduğunun belirtilmiş olması, ceza muhakemesinin amacının adil, etkin ve hukuka uygun bir yargılama yapılarak maddi gerçeğe ulaşılmak olması, bu nedenle, adaletin tam olarak tecelli edebilmesi için, maddi gerçeğe ulaşma amacına hizmet edecek ve ulaşılma imkanı bulunan bütün delillerin toplanıp değerlendirilmesinin gerekmesi karşısında; sanığın işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılayıp algılayamadığı veya bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğinin azalmış ya da önemli derecede azalmış olup olmadığı, buna bağlı olarak da hakkında TCK’nun 32. maddesinin birinci veya ikinci fıkralarının uygulanmasının gerekip gerekmediği hususunda rapor alınarak sonucuna göre hukuki durumunun belirlenmesi gerektiği gözetilmeden, hırsızlık suçundan TCK"nun 142/2-h, 62/1. maddeleri uyarınca 4 yıl 2 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına dair Diyarbakır 8. Asliye Ceza Mahkemesinin 09/11/2017 tarihli ve 2017/397 Esas, 2017/570 Karar sayılı kararında isabet bulunmamaktadır.
SONUÇ VE KARAR:
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının düzenlediği tebliğnamedeki düşünce yerinde görüldüğünden;
Gaziantep 8. Asliye Ceza Mahkemesinin 09/11/2017 tarihli ve 2017/397 Esas, 2017/570 Karar sayılı kararının, 5271 sayılı CMK"nun 309. maddesinin 3. fıkrası uyarınca KANUN YARARINA BOZULMASINA,
Aynı Kanun"un 309/4-b maddesi uyarınca müteakip işlemlerin mahallinde yerine getirilmesine, dosyanın mahal mahkemesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 17/09/2019 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.