1. Hukuk Dairesi 2016/3643 E. , 2019/4076 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ:ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ: TAPU İPTALİ VE TESCİL-TENKİS
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil -tenkis davası sonunda, yerel mahkemece davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı vekili tarafından yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 25.06.2019 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davalı ... ve vekili Avukat ... ile temyiz edilen davacılar vekili Avukat ... geldiler, duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR-
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil, mümkün olmazsa tenkis isteğine ilişkindir.Davacı, mirasbırakanı ...’in, 11 no’lu bağımsız bölümünü 01.10.1996 tarihinde davalı çocuğuna satış göstererek temlik ettiğini, temlikin mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek, tapu kaydının iptali ile miras payı oranında adına tescilini, mümkün olmazsa tenkisini istemiştir.Davalı, iddiaların haksız ve yersiz olduğunu, çekişmeli taşınmazı bedeli karşılığında satın aldığını, öte yandan şeker hastalığı nedeniyle ayağı kesilen ve son 6 yılını yatalak geçiren mirasbırakan ile davacıların hiç ilgilenmediğini, mirasbırakanın tüm bakımı ve ihtiyaçları ile ölümüne kadar kendisinin ilgilendiğini, mirasbırakanın mal kaçırma amacı bulunmadığını belirterek, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, iddianın kanıtlandığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
1931 doğumlu mirasbırakan ...’ın 09.01.2013 tarihinde ölümü ile geriye mirasçı olarak davacı çocukları ..., ... ve ...’i, davalı oğlu ...’ı, dava dışı oğlu...’ı ve 2012 yılında ölen oğlu Sebahattin’in dava dışı mirasçılarını ( torunları ..., ... ve ... ) bıraktığı, mirasbırakanın maliki olduğu dava konusu 877 ada 129 sayılı parseldeki 11 no’lu bağımsız bölümünün intifa hakkını üzerinde bırakarak çıplak mülkiyetini 01.10.1996 tarih ve 4816 yevmiye no’lu işlemle davalı ...’a satış suretiyle temlik ettiği kayden sabittir.Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 1.4.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunu"nun (TMK) 706., Türk Borçlar Kanunu"nun (TBK) 237. (Borçlar Kanunu"nun (BK) 213.) ve Tapu Kanunu"nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile mirasbırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Öte yandan; satışa konu edilen bir malın devrinin belirli bir semen karşılığında olacağı kuşkusuzdur. Semenin (bir başka ifade ile malın bedelinin) ise mutlaka para olması şart olmayıp belirli bir hizmet ya da emek de olabileceği kabul edilmelidir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu"nun 29.04.2009 günlü 2009/1-130 sayılı kararı). Esasen, yukarıda da değinildiği üzere muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı olarak açılan davaların hukuki dayanağını teşkil eden 01.04.1974 günlü 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında mirasbırakanın gerçek iradesinin mirasçıdan mal kaçırma olması halinde uygulanabilirliğinin kabulü gerekir. Başka bir ifade ile murisin iradesi önem taşır.Somut olaya gelince; mirasbırakanın incelenen tedavi kayıtlarından, uzun süredir şeker hastası olduğu, hastalığının ilerlemesi neticesinde 2009 yılında yapılan cerrahi operasyon ile sağ ayağının diz altından kesildiği, hastanede kendisine davalı oğlu Serdar’ın refakat ettiği, yine ölümünden önce sık sık Mevlana Üniversitesi’nin hastane bölümünde yatarak tedaviler gördüğü, mirasbırakanın eşi Hikmet’in de şeker hastası olup 03.09.2009 tarihinde öldüğü, dosya kapsamında dinlenen tanık beyanlarından; ayağının kesilmesi üzerine mirasbırakana ölünceye kadar davalı ...’ın baktığı, mirasbırakanı evine getirerek bakımını burada yaptığı, her türlü ihtiyacı ile ilgilendiği, mirasbırakanın temlik tarihinde dava konusu bağımsız bölüm dışında Konya ili Çumra ilçesinde bulunan 336 ada 16 ( 199,79 m2’lik Bahçeli Kerpiç İki Ev ) ve 149 ada 12 ( 7.335,75 m2’lik Sulu Tarla ) parsel sayılı taşınmazlarının olduğu anlaşılmaktadır.
Davacı taraf dayandığı ve toplattığı deliller ile, mirasbırakanın davalı haricindeki diğer çocuklarından mal kaçırmasını gerektirecek herhangi bir neden ortaya koyamamıştır. Temlik tarihinde davalı oğlu Serdar’ı diğer çocuklarına üstün tutmasını gerektiren somut bir olguyu hiç bir tanık beyan etmemiştir.Dava dilekçesinde de belirtildiği üzere, mirasbırakan ileride kendisine bakacağı duygu ve düşüncesi ile evin en küçük oğlu olan Serdar’a dava konusu bağımsız bölümü temlik etmiştir. Nitekim de, ileriki yıllarda, özellikle mirasbırakanın 2009 yılında ayağı kesildikten ve eşinin ölümü ile de yalnız kaldıktan sonra bakıma en ihtiyaç duyduğu bir dönemde davalı ..., mirasbırakana bakmış, evine getirerek aile ortamı sıcaklığına dahil etmiş ve ölümüne kadar her türlü ihtiyacı ile ilgilenmiştir. Bir başka söylemle, 1996 yılında mirasbırakanın temlik iradesinin ortaya çıkma nedenine davalı ... riayet etmiştir. Ayrıca, temlik tarihinde de mirasbırakan ile davalı birlikte takside çalışarak geçimlerini sağlamışlardır. Davalı o tarihten itibaren emeğini ortaya koymuştur.
Öte yandan, temlik tarihinde mirasbırakanın yukarıda ayrıntılarına yer verilen iki adet daha taşınmazı bulunmaktadır. Bunlardan birisinin üzerinde de iki adet ev bulunmaktadır. Temlik edilen taşınmaza göre geriye kalan taşınmazlar da azımsanmayacak niteliktedir. Mirasbırakanın mal kaçırma amacı ile hareket etmesi halinde mal kaçırmak istediği mirasçılarına herhangi bir şey bırakmama ya da daha az mal bırakma amacına uygun hareket etmeye çalışacağı, ne var ki eldeki davada mirasbırakanın bu şekilde hareket etmediği görülmektedir.Yukarıda açıklanan ilkeler ve tespit edilen olgular bir bütün halinde değerlendirildiğinde, mirasbırakanın yaptığı temlik ile mirasçılarından mal kaçırmak amacıyla hareket etmediği, gerçek irade ve amacının bir ömür çalışarak biriktirdiği taşınmazlardan biradedini evin en küçük oğluna devrederek yaşlılığında kendisi ile ilgilenilmesini sağlamak olduğu ve davalının da bu iradeye uygun hareket ettiği açıktır.Hal böyle olunca, davanın reddine karar verilmesi gerekirken delillerin takdirinde yanılgıya düşülerek yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.Davalının yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, 02.01.2019 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 2.037 TL. duruşma vekâlet ücretinin temyiz edilenden alınmasına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 25/06/2019 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY-
Dava, muris muvazaası hukuksal sebebine dayalı tapu iptal- tescil ve araç tescili istemlerine ilişkindir.Yerel mahkemece 01.04.1974 günlü 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı usulünce tartışılmış ve temlikin muvazaalı olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.Sayın çoğunluk ile aramızdaki uyuşmazlık; somut olayda mirasbırakanın yaptığı temlik işlemlerinin muvazaalı olarak gerçekleşip gerçekleşmediği noktasında toplanmaktadır.Yerel mahkemenin yerinde bulunan gerekçelerinin yanında mirasbırakanın en küçük oğlu olan davalı ile birlikte yaşadığı, mirasbırakanın mal satmaya ihtiyacı olmadığı gibi davalının da alım gücünün bulunmadığı, temlik tarihinde onsekiz yaşının altında olduğu, daha sonradan mirasbırakan tarafından ticari aracın da davalıya intikal ettirildiği, bütün bu işlemlerin diğer mirasçılardan mal kaçırmak, davalı mirasçıyı koruyup kollamak amacıyla yapıldığı, temliklerdeki asıl amacın satış olmayıp bağış olduğu kanaatinde olduğumuzdan yerel mahkemece kararının onanması gerekirken bozulması yönündeki sayın çoğunluk görüşüne katılmıyoruz.