Esas No: 2017/3602
Karar No: 2019/8370
Karar Tarihi: 07.05.2019
Hakaret - Yargıtay 18. Ceza Dairesi 2017/3602 Esas 2019/8370 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Ceza Dairesi
SUÇ : Hakaret
HÜKÜM : İstinaf başvurusunun reddi
KARAR
Bölge Adliye Mahkemesince verilen hüküm temyiz edilmekle; temyiz edenin sıfatı, başvurunun süresi, kararın niteliği ile temyiz sebebine göre dosya görüşüldü:
Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 6. Ceza Dairesi"nin istinaf isteminin iptal edilen ... sayılı CMK"nın 281. maddesinin 1. fıkrasının 2. cümlesi uyarınca reddine ilişkin kararının aynı Kanun’un 286. maddesinin 2. fıkrası uyarınca temyizi kabil olmayan kararlardan olmadığı anlaşıldığından tebliğnamedeki görüşe iştirak edilmemiştir.
Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından CMK"nın 288 ve 294. maddeleri kapsamında sanık ...’ın belirttiği hukuka aykırılık nedenleri ile CMK’nın 289. maddesinde sayılan kesin hukuka aykırılık halleri de gözetilerek yapılan değerlendirmede:
Adil yargılanma hakkı Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi madde 6’da düzenlenmiştir. AİHS madde 6 bireyin gerek medeni ve gerek cezai muhakemedeki haklarını belirlemektedir. Maddenin birinci bölümü hem ceza hem de hukuk (medeni) yargılaması için genel esasları bildirmektedir. Diğer paragraflar, yani ikinci ve üçüncü paragraflar ise, ağırlıklı olarak, yakalama anından başlayarak ceza hukukuna ilişkin düzenlemeleri içermektedir
Adil yargılanma hakkı, taraflar arasında (hukuk davasında davacı ve davalı, ceza yargılamasında sanık ve iddia makamı) bir fark gözetilmeksizin, karşılıklı olarak iddia ve savunmanın eşit ölçülerde yapılabilmesi anlamına gelir. Hakkı düzenleyen 6. madde pek çok hak ve ilkeyi içeren genel bir madde olup, yargılamanın hakkaniyete uygun, adil bir biçimde yerine getirilmesini amaçlar.
Adil yargılanma hakkı sözleşmenin 6. maddesinde şu şekilde düzenlenmiştir:
“1- Herkes davasının, medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamaların esası konusunda karar verecek olan, yasayla kurulmuş, bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından, kamuya açık olarak ve makul bir süre içinde görülmesini isteme hakkına sahiptir. Karar alenî olarak verilir. Ancak, demokratik bir toplum içinde ahlak, kamu düzeni veya ulusal güvenlik yararına, küçüklerin çıkarları veya bir davaya taraf olanların özel hayatlarının gizliliği gerektirdiğinde veyahut aleniyetin adil yargılamaya zarar verebileceği kimi özel durumlarda ve mahkemece bunun kaçınılmaz olarak değerlendirildiği ölçüde, duruşma salonu tüm dava süresince veya kısmen basına ve dinleyicilere kapatılabilir.
2- Bir suç ile itham edilen herkes, suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya kadar masum sayılır.
3- Bir suç ile itham edilen herkes aşağıdaki asgari haklara sahiptir:
a) Kendisine karşı yöneltilen suçlamanın niteliği ve sebebinden en kısa sürede, anladığı bir dilde ve ayrıntılı olarak haberdar edilmek;
b) Savunmasını hazırlamak için gerekli zaman ve kolaylıklara sahip olmak;
c) Kendisini bizzat savunmak veya seçeceği bir müdafinin yardımından yararlanmak; eğer avukat tutmak için gerekli maddî olanaklardan yoksun ise ve adaletin yerine gelmesi için gerekli görüldüğünde, resen atanacak bir avukatın yardımından ücretsiz olarak yararlanabilmek;
d) İddia tanıklarını sorguya çekmek veya çektirmek, savunma tanıklarının da iddia tanıklarıyla aynı koşullar altında davet edilmelerinin ve dinlenmelerinin sağlanmasını istemek;
e) Mahkemede kullanılan dili anlamadığı veya konuşamadığı takdirde bir tercümanın yardımından ücretsiz olarak yararlanmak.”
AİHM’e göre bu hak demokratik toplumda son derece bir önemli yer tutmakta olup, Sözleşme’nin bu maddesinin dar bir yoruma tutulmasının hiçbir haklı gerekçesi olamaz.AİHS m. 6/1 geniş yorumlamayı gerektirmektedir. Zira bu demokratik ve adil toplum isteğinin bir sonucudur. Metinde, açık bir şekilde ifade edilen bu hakların yanısıra bazı zımni güvenceler de yer almaktadır. Bu güvenceler, zamanla Mahkeme yargıçları tarafından geliştirilmiş olup, Sözleşme"nin dondurulmuş, değişmez bir araç olmadığını aksine toplumun evrimine ayak uydurduğunu göstermektedir.
Adil yargılanma hakkı askeri, özel veya idari ayrımı olmaksızın tüm mahkemelerdeki yargılamaları kapsar. Altıncı madde kapsamındaki düzenlemelerin uygulama alanı sadece ‘muhakeme süreci’ değildir. Bunun yanında yargılamaya hazırlık (önceki) ve hükmün uygulanması aşamasında (sonraki) da altıncı maddenin kapsamı dâhilindedir. Örneğin ceza yargılamasında polisin yakalama anından itibaren, altıncı kapsamında değerlendirilmeye tabidir.
6. maddede yer alan güvenceleri yerine getirmek için taraf devletler gerekli önlemleri, kendi takdir alanları içerisinde almak zorundadır. Ancak alınan önlemler mahkeme denetimine tabi olabilecektir. Sözleşme organlarının gerçekleştirdiği denetim işin esasına, kararın doğruluğu veya yanlışlığına yönelik olmayıp Sözleşme açısından denetlenen şey, varılan sonuçtan ziyade yargılama sürecidir. Diğer bir deyişle adil bir karar verilebilmesi için gerekli koşulların sağlanıp sağlanmadığı, kişinin davasını savunması için uygun ve etkili imkânlar verilerek yargılama yapılıp yapılmadığı noktasındadır.
Anayasa"nın 90. maddesinde, usulüne göre yürürlüğe konulmuş uluslararası antlaşmaların kanun hükmünde olduğu, bunlar hakkında Anayasa"ya aykırılık iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurulamayacağı ve usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin uluslararası antlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda uluslararası antlaşma hükümlerinin esas alınacağı hüküm altına alınmıştır. Tarafı olduğumuz AİHS, bu kapsamda değerlendirilmelidir.
Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı ve davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.” hükmüne yer verilmiştir. Buna göre hak arama özgürlüğünün en önemli iki ögesini oluşturan iddia ve savunma haklarını kısıtlayacak, bu hakların eksiksiz kullanımını engelleyecek ve adil yargılanmaya engel olacak yasa kurallarının Anayasa’nın 36. maddesine aykırılık oluşturacağı açıktır. Maddeyle güvence altına alınan hak arama özgürlüğü ve adil yargılanma hakkı, kendisi bir temel hak niteliği taşımasının yanında diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmasını ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden biridir.
Ceza muhakemesi kapsamında bir suçlamayla karşı karşıya kalan şüpheli ya da sanığın sahip olduğu en önemli hakların başında suçlamadan kurtulmasını sağlayacak olan savunma hakkına sahip olması gelir. Anayasa’nın 36. maddesinde savunma hakkı güvence altına alınmakla birlikte anılan maddede belirtilen “meşru vasıta ve yollardan faydalanmak” ifadesi, bu kapsamda müdafi yardımından yararlanmayı da içermektedir. Böylece şüpheli veya sanık, kendisini bizzat savunabileceği gibi seçilen ya da atanan bir müdafi yardımından da yararlanabilecektir. Suç isnadı ile karşı karşıya kalan şüpheli ya da sanığın müdafi yardımından yararlanması, savunma hakkının işlerlik kazanması bakımından önemlidir.
Her hukuk dalında, kişilerin hak ve özgürlüklerini güvence altına alma ve toplum menfaatini koruma amacı vardır. Ceza muhakemesi hukukunun amacı, suçluları cezalandırmak suretiyle toplumun menfaatlerini korumak ve suçsuzların cezalandırılmasını önlemek suretiyle sanığın menfaatlerini garanti altına almaya çalışmaktır. Bu iki menfaati bağdaştırmak gerekir. Bu bağdaştırma neticesinde de maddi gerçeğe ulaşma amacı ortaya çıkmıştır. Kişilerin ve toplumun menfaatini korumak, maddi gerçeğe ulaşmakla mümkün olur. Ancak maddi gerçeğe ulaşılması amacı, mutlak değildir. Maddi gerçeğe ulaşılamamasına neden olsa bile, korunması gereken yüksek menfaatler vardır. Gerçek, hukuki yollara başvurularak ortaya çıkarılmalıdır. Bu nedenle günümüz ceza muhakemesi hukukunda, maddi gerçeğe ulaşılması, insan onuruna saygı gösterilmesi ve masumların cezalandırılması riskinin azaltılması hedeflerinin tamamına aynı anda ulaşılmaya çalışılması gerekir.
Maddi gerçeğe ulaşılabilmesinin önemli şartlarından birini de adil ve etkin bir şekilde yürütülen ceza kovuşturması oluşturmaktadır. Ceza yargılamasında soruşturma ve kovuşturma evreleri bir bütün olup adil yargılanma hakkı, soruşturma evresinde olduğu gibi kovuşturma evresi yönünden de geçerlidir. Bu bağlamda savunma hakkının etkili kullanımı maddi gerçeğin ortaya çıkarılması, dolayısıyla etkin kovuşturma bakımından hayati derecede önemlidir. Bu açıdan da savunma hakkının etkin şekilde kullanılmasına hizmet eden müdafi yardımından yararlanma hakkı maddi gerçeğe ulaşmak amacına da hizmet eder. Başka bir ifade ile sanığın müdafi vasıtasıyla kovuşturma aşamasında kendini savunması, adil bir yargılamaya ve bu yargılama sonucunda verilecek hükmün maddi gerçekle örtüşmesine aracılık eder.
Kanun yoluna başvurma hakkı da hak arama hürriyeti ve adil yargılanma hakkı kapsamındadır. Kanun yolu, bir yargı yeri tarafından verilen ve hukuka aykırı olduğu ileri sürülen bir kararın kural olarak başka bir yargı yeri tarafından incelenmesini sağlayan hukuki bir yoldur. Kanun yolunun amacı, yargı yerleri tarafından verilen kararların kural olarak başka bir yargı yeri tarafından denetlenmesine imkân tanımak suretiyle daha güvenceli bir yargı hizmeti sunmaktır. Adil yargılanma hakkının güvencelerinin kanun yolu başvurusu üzerine yapılacak yargılamalarda da korunması gerekir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) de kanun yolu başvurusu sonucunda sanığın duruşmada bizzat hazır bulunmaması durumunda müdafiinin de duruşmaya kabul edilmemesini ya da istinaf başvurusunun reddedilmesini adil yargılanma hakkının ihlali olarak değerlendirmiştir (bkz.Neziraj/Almanya,B. No: 30804/07, 8/11/2012).
Öte yandan kovuşturmanın etkinliğini oluşturan başlıca unsurlardan biri de kovuşturmanın mümkün olan en kısa sürede bitirilmesidir. Makul süreyi, davanın taraflarına ilave maliyetler yüklemeyen ve yargılama sonucunda hakkın mahkeme tarafından teslimini bile anlamsız hale sokmayacak bir süre olarak tanımlamak mümkündür. Altıncı maddede adaletin etkinliğini ve inandırıcılığını zedeleyebilecek gecikmeler olmaksızın sağlanmasının öneminin altı çizilir. Makul süre şartı ile kişinin medeni hukuka ilişkin olarak ya da itham edildiği suç nedeniyle içinde bulunduğu güvensiz durumun makul bir süre içinde ve adli bir karar yoluyla giderileceği teminat altına alınır. Ceza davalarının makul bir süre içinde sonuçlandırılması, suçsuzluk karinesi, kişi özgürlüğü ve kendini savunma hakkıyla doğrudan ilişkilidir.
AİHM her olay için geçerli sayılabilecek bir makul süre belirlememiştir. Makul süre somut olayın özelliklerine göre tespit edilmelidir. AİHM içtihatlar ile yön bulduğu üzere makul sürenin başlangıcı, medeni haklarla ilgili davalarda, davanın yetkili yargı yerine götürüldüğü tarihtir. Ceza davalarında ise başlangıç tarihi suçlamanın isnad edildiği yani kişinin suçu işlediği şüphesi altında olduğu tarihtir.
AİHM, Zimmermann ve Steiner/İsviçre davasında, dava süresinin makul olup olmadığının saptanmasında kullanılacak ölçütleri şu şekilde belirlemiştir:
“6. madde 1. fıkra (madde 6-1) hükümlerinde belirtilen, davaların makul süre içinde görülmesi şartı, her bir davanın özel koşullarına göre değerlendirilmesi gerekir… Mahkeme’nin göz önünde bulundurduğu hususlar arasında, davadaki olaylara veya hukuka ilişkin meselelerin karmaşıklığı, başvurucuların ve yetkili mercilerin davranışları ve başvurucular açısından başvurunun konusunun taşıdığı önem vardır; ayrıca, sadece Devlet’in neden olduğu gecikmeler davanın “makul bir süre içinde” görülmesi şartına uyulmaması sonucunu doğurabilir…"
Anayasa’nın 141. maddesinin son fıkrasında “Davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması, yargının görevidir.” denilmek suretiyle davaların makul bir süre içinde bitirilmesi gerekliliği açıkça ifade edilmiştir. Bu ilke gereğince devlet, yargılamaların gereksiz yere uzamasını engelleyecek etkin tedbirler almak zorundadır. Bu bağlamda hukuk sisteminin ve özellikle yargılama usulünün yargılamaların makul süre içerisinde bitirilmesini mümkün kılacak şekilde düzenlenmesi ve bu düzenlemelerde davaların nedensiz olarak uzamasına yol açacak usul kurallarına yer verilmemesi, makul sürede yargılanma ilkesinin bir gereğidir. Ancak bu amaçla alınacak kanuni tedbirlerin yargılama sonucunda işin esasına yönelik adil ve hakkaniyete uygun bir karar verilmesine engel oluşturmaması gerektiği de tartışmasızdır. Bu ilkelere uygun olmak kaydıyla yargılama yöntemini belirlemek ise Anayasa’nın 142. maddesi gereğince kanun koyucunun takdir yetkisindedir. Hiç kuşkusuz bu takdir yetkisinin Anayasa’da güvence altına alınmış olan adil yargılanma hakkının özüne dokunmaması gerekir.
Hakkın özü, dokunulduğunda söz konusu temel hak ve özgürlüğü anlamsız kılan çekirdek alanı ifade etmekte olup bu yönüyle her temel hak açısından kişiye dokunulmaz asgari bir alan güvencesi sağlamaktadır. Bu çerçevede hakkın kullanılmasını önemli ölçüde güçleştiren, hakkı kullanılamaz hâle getiren veya ortadan kaldıran sınırlamalar hakkın özüne dokunmaktadır. Savunma hakkı bağlamında da bu hakkın ortadan kaldırılması, kullanılamaz hâle getirilmesi veya kullanılmasının aşırı derecede güçleştirilmesi sonucunu doğuran müdahalelerin, bu hakkın özünü zedeleyeceği açıktır. Kanun koyucunun, yargılamaların mümkün olan en kısa sürede bitirilmesi kapsamında istinaf yargılamasını hızlandıran çeşitli tedbirler öngörmesi takdir yetkisi kapsamındadır. Ancak bu tedbirler adil yargılanma hakkının ve bu kapsamda savunma hakkının özüne dokunmamalıdır. Bu nedenle adil yargılanmanın güvencelerinden olan müdafi yardımından yararlanma hakkını ortadan kaldıran ya da kullanılmasına imkân vermeyen usul kuralları şüphesiz ki adil yargılanma hakkının özüne dokunur.
Anayasa Mahkemesi"nin, 11/08/2017 gün ve ... sayılı Resmi Gazete"de yayımlanan 14/06/2017 gün ve 2017/49 esas, 2017/113 sayılı kararı ile ... sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu"nun 281. maddesinin 1 numaralı fıkrasının 2. cümlesinin Anayasa"ya aykırı olduğu gerekçesiyle iptal edilen CMK’nın 281. maddesinin 1. fıkrasının 2. cümlesinde kanun koyucu, tutuksuz sanığa yapılacak çağrıda sanığın istinaf duruşmasına katılmadığı takdirde açtığı istinaf davasının reddedileceğinin ihtar edileceğini düzenlemiştir. Bu hüküm uyarınca davetiye tebliğine rağmen duruşmaya katılmayan tutuksuz sanığın istinaf başvurusunun reddine karar verilecektir. Bununla birlikte kural, istinaf duruşmasına katılmayan tutuksuz sanığın kendisini bir müdafi vasıtasıyla temsil ettirmesi hâline de özel bir düzenleme öngörmemiştir. Başka bir ifade ile istinaf duruşmasına katılmayan sanık, kendisini bir müdafi aracılığıyla o duruşmada temsil ettirse dahi kural gereği istinaf başvurusu reddedilecektir. Bu sonuç da sanığın savunma hakkı kapsamında müdafi yardımından yararlanma hakkını zedelemektedir. İptal edilen düzenlemeyle kanun koyucunun ceza muhakemesinin temel amacı olan maddi gerçeğe ulaşma amacı karşısında istinaf yargılamasının hızlandırılması amacına öncelik verdiği anlaşılmaktadır. Ancak yukarıda ifade edildiği üzere bu konudaki tercihin; kişilerin savunma hakkını, bu çerçevede müdafi yardımından yararlanma hakkını kullanılamaz hâle getirmemesi gerekir. Tutuksuz sanığın müdafi yardımından yararlanma hakkını yitirmesine neden olan iptal edilen düzenleme bu yönüyle adil yargılanma hakkıyla bağdaşmamaktadır.
Nitekim, Anayasa Mahkemesi"nin iptal kararı üzerine 05/08/2017 tarih ve 30145 sayılı Resmi Gazete"de yayımlanan ... sayılı Bölge Adliye ve Bölge İdare Mahkemelerinin İşleyişinde Ortaya Çıkan Sorunların Giderilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun"un 16. maddesi uyarınca ... sayılı CMK"nın 281. maddesinin 1. fıkrasının 2. cümlesi yürürlükten kaldırılmıştır.
Bu suretle, Anayasa Mahkemesi"nin yukarıda belirtilen iptal kararı doğrultusunda, Anayasa"nın 90. maddesi ile AİHS"nin adil yargılanmayı düzenleyen 6. maddesine aykırı olarak tutuksuz olan sanığa yapılan çağrı sonrası kendi başvurusu üzerine açılan davanın duruşmasına gelmediği gerekçesiyle istinaf başvurusunun reddine karar verilmesi,
Bozmayı gerektirmiş, sanık ...’ın temyiz nedenleri yerinde görüldüğünden, tebliğnameye aykırı olarak, HÜKMÜN BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 07/05/2019 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.