1. Hukuk Dairesi 2016/9375 E. , 2019/4001 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ:ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ: TAPU İPTALİ VE TESCİL
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ... "ın raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
KARAR-
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı miras payı oranında tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir. Davacılar, mirasbırakan ...’ın, 2524, 2525, 1707 parsel sayılı taşınmazlarını satış sureti ile davalıya temlik ettiğini, devirlerin mirasçılardan mal kaçırma amacıyla yapıldığını ileri sürerek, tapuların iptali ile miras payları oranında adlarına tescil istemişlerdir.Davalı, mirasbırakanın tüm mirasçılarına makul ölçülerde kazandırmalarda bulunduğunu, halen mirasbırakan adına kayıtlı pek çok taşınmaz olduğunu, ölen kardeşi ... ile birlikte çiftçilik yaparak geçimlerini sağladıklarını, kazançlarını her zaman mirasbırakana verdiklerini, mirasbırakanın bu sayede zenginleştiğini, ölümüne kadar birlikte yaşayıp bakımını sağladığını, çekişme konusu taşınmazların temlikinin de çalışmalarının karşılığında yapıldığını, muvazaadan bahsedilemeyeceğini belirterek davanın reddini savunmuştur.Mahkemece, muvazaa iddiasının kanıtlandığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir. Dosya içeriği ve toplanan delillerden; mirasbırakanın 02.02.2012 tarihinde öldüğü, mirasçıları olarak çocukları ..., ..., ..., ... ve ... ile ölen oğlu ...’in çocukları ..., ... ve ..."in kaldıkları, 21.12.1982 tarihli resmi akitle, mirasbırakan adına kayıtlı 1690 ve 2523 parsel sayılı taşınmazların 318.800TL bedelle, yine aynı akitle 1707, 2524, 2525 parsel sayılı taşınmazların 384.800TL bedelle davalıya satış suretiyle temlik edildiği, mirasbırakanın üzerinde çeşitli vasıflarda on dokuz parça taşınmazın daha kayıtlı olduğu anlaşılmaktadır.Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada mirasbırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 1.4.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunu"nun (TMK) 706., Türk Borçlar Kanunu"nun (TBK) 237., (Borçlar Kanunu"nun (BK) 213.) ve Tapu Kanunu"nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün, diğer bir söyleyişle mirasbırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ile durumun aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile mirasbırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.Öte yandan, muvazaa iddiasına dayalı davalarda mirasbırakanın kastının açık bir şekilde saptanması gerekmektedir. Bu kapsamda, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun (HMK) 190. maddesi ile TMK"nun 6. maddesi uyarınca herkes iddiasını ispatla mükelleftir. Bir başka ifade ile temlikin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı olduğunu ispat külfeti davacı tarafa aittir.
Ne var ki, mirasbırakanın, sağlığında hak dengesini gözeten kabul edilebilir ölçüde ve tüm mirasçıları kapsar biçimde bir paylaştırma yapmış olması durumunda, mal kaçırmak kastından söz edilmeyeceğinden olayda 1.4.1974 tarih 1/2 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının uygulanamayacağı kuşkusuzdur. Somut olaya gelince; dinlenen tanık beyanlarından özellikle tarafların kardeşi ...’in ifadesinden, murisin tüm çocuklarına kazandırmalarda bulunduğu, bunun taşınmaz ya da para verilerek yapıldığı bu arada davalılara da davaya konu temliklerin yapıldığı anlaşılmaktadır. Nitekim mirasçılardan bir kısmına yapılan temlikler nedeniyle açılan davalar da retle sonuçlanmıştır. Hâlen mirasbırakan adına kayıtlı başka taşınmazlar da bulunmaktadır. Muvazaadan söz edilebilmesi için mirasbırakanın diğer mirasçılardan mal kaçırma amacıyla temliki yapması gereklidir. Şöyle ki, mirasbırakanın kendisinden mal kaçırma istediği kişiye taşınmaz bağışlaması hayatın olağan akışına aykırıdır. Kaldı ki, mirasbırakanın mal kaçırma amacı olsa idi tüm malvarlığını devredebilecekken bunu da yapmadığı anlaşılmaktadır. Bu somut olgular yukarıdaki ilkeler ışığında değerlendirildiğinde mirasbırakanın anılan temliki yaparken gerçek irade ve amacının mirasçılardan mal kaçırma olmadığı sonucuna varılmaktadır. Hâl böyle olunca, davanın reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.
Davalının yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 20/06/2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.