1. Hukuk Dairesi 2016/10354 E. , 2019/3953 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ:ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ: TAPU İPTALİ VE TESCİL
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ..."nun raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
KARAR-
Dava, tapu iptal ve tescil istemine ilişkindir.Davacı, mirasbırakanı ..."nın 642 parsel sayılı taşınmazdaki payını davalı oğlu ...’e devrettiğini, mirasbırakanın psikolojik rahatsızlıklarının bulunduğunu, davalı ...’in mirasbırakanın rahatsızlığından istifade ederek taşınmazın kendisine devrini sağladığını ileri sürerek taşınmazın davalı adına olan tapunun iptali ile mirasçılar adına tesciline karar verilmesini istemiş, duruşmada muvazaa iddiasını da ileri sürmüş, aşamada talebini miras payına hasretmiştir.Davalı, dava dışı kardeşi ...’in icra borçlarının bulunduğunu, bu nedenle taşınmazda paydaş olan ...ile mirasbırakanın taşınmazı satmaya karar verdiklerini, Ziraat ve İş Bankası hesaplarından 56.000 TL alarak kendilerine verdiğini, ...’in icra borçlarını ödediğini, mirasbırakanın ehliyetli olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.Mahkemece, temlikin mal kaçırmak amacıyla muvazaalı olarak yapıldığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden; mirasbırakanın 29.04.2013 tarihinde öldüğü, geride davacı kızı ... ile davalı oğlu ... ve dava dışı çocukları ..., ... ve ...’nın mirasçı olarak kaldıkları, mirasbırakanın çekişmeli taşınmazdaki ½ payının tamamını 08.12.2009 tarihinde davalı ...’e satış suretiyle devrettiği anlaşılmaktadır.Hemen belirtilmelidir ki, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 11.04.1990 gün ve 1990/1-152-1990/236 sayılı kararında da vurgulandığı üzere; davada dayanılan maddi olaylar bakımından birkaç hukuki nedenin bir arada gösterilmesinde ilke olarak usul ve yasaya aykırı bir yön yoktur.Dava dilekçesi içeriğinden ve iddianın ileri sürülüş biçiminden, davada, muris muvazaası hukuksal nedeni yanında, ehliyetsizlik hukuksal nedenine de dayanıldığı görülmektedir.Ehliyetsizlik iddiasının kamu düzeniyle ilgili olması ve ehliyetsizliğin saptanması halinde diğer nedenlerin incelenmesine gerek kalmayacağı hususları gözetildiğinde, anılan isteğin öncelikle ele alınması gerekir.
Bilindiği üzere; davranışlarının, eylem ve işlemlerinin sebep ve sonuçlarını anlayabilme, değerlendirebilme ve ayırt edebilme kudreti (gücü) bulunmayan bir kimsenin kendi iradesi ile hak kurabilme, borç (yükümlülük) altına girebilme ehliyetinden söz edilemez. Nitekim 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun (TMK) “fiil ehliyetine sahip olan kimse, kendi fiilleriyle hak edinebilir ve borç altına girebilir” biçimindeki 9. Maddesi, şahsın hak elde edebilmesini, borç (yükümlülük) altına girebilmesini, fiil ehliyetine bağlanmış, 10. maddesi de, fiil ehliyetinin başlıca koşulu olarak ayırtım gücü ile ergin (reşit) olmayı kabul ederek “ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan bir ergin kişinin fiil ehliyeti vardır.” hükmünü getirmiştir. “Ayırtım gücü” eylem ve işlev ehliyeti olarak da tarif edilerek, aynı yasanın 13. maddesinde “yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk yada bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkes bu kanuna göre ayırt etme gücüne sahiptir.” denmek suretiyle açıklanmış, ayrıca ayırtım gücünü ortadan kaldıran önemli nedenlerden bazılarına değinilmiştir. Önemlerinden dolayı bu ilkeler, söz konusu yasa ile öteki yasaların çeşitli hükümlerinde de yer almışlardır.TMK"nin 15. maddesinde de ifade edildiği üzere, ayırtım gücü bulunmayan kimsenin geçerli bir iradesinin bulunmaması nedeniyle, kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, yapacağı işlemlere sonuç bağlanamayacağından, karşı tarafın iyiniyetli olması o işlemi geçerli kılmaz. Bu ilke 11.6.1941 tarih 4/21 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da aynen benimsenmiştir.
Yukarıda sözü edilen ilkelerin ve yasa maddelerinin ışığı altında olaya yaklaşıldığında; bir kimsenin ehliyetinin tespitinin şahıs ve malvarlığı hukuku bakımından doğurduğu sonuçlar itibariyle ne kadar büyük önem taşıdığı kendiliğinden ortaya çıkar.Bu durumda, tarafların gösterdikleri, tüm delillerin toplanılması tanıklardan bu yönde açıklayıcı, doyurucu somut bilgiler alınması, varsa ehliyetsiz olduğu iddia edilen kişiye ait doktor raporları, hasta gözlem (müşahede) kağıtları, film grafilerinin eksiksiz getirtilmesi zorunludur. Bunun yanında, her ne kadar 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 282. maddesinde belirtildiği gibi bilirkişinin “oy ve görüşü” hakimi bağlamaz ise de, temyiz kudretinin yokluğu, yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk gibi salt biyolojik nedenlere değil, aynı zamanda bilinç, idrak, irade gibi psikolojik unsurlara da bağlı olduğundan, akıl hastalığı, akıl zayıflığı gibi biyolojik ve buna bağlı psikolojik nedenlerin belirlenmesi, çok zaman hakimlik mesleğinin dışında özel ve teknik bilgi gerektirmektedir.
Hele ayırt etme gücünün nispi bir kavram olması kişiye, eylem ve işleme göre değişmesi nedeniyle bu yönde en yetkili sağlık kurulundan, özellikle Adli Tıp Kurumu Dördüncü İhtisas Kurulundan rapor alınmasını da gerekli kılmaktadır. Esasen TMK"nin 409/2. maddesi akıl hastalığı veya akıl zayıflığının bilirkişi raporu ile belirleneceğini öngörmüştür.
Ne var ki, mahkemece ehliyetsizlik iddiası bakımından bir araştırma yapılmış değildir.
Hâl böyle olunca, hukuki ehliyetsizliğin kamu düzeni ile ilgili olduğu gözetilerek önemine binaen öncelikle incelenmesi, yukarıda değinilen ilkeler çerçevesinde gerekli araştırma ve incelemenin yapılması, temlik tarihinde mirasbırakanın ehliyetli olup olmadığı yönünde Adli Tıp Kurumu"ndan rapor alınması, ehliyetsiz olduğunun saptanması halinde davanın kabulüne karar verilmesi, ehliyetli olduğunun anlaşılması halinde ise, davacı tanıklarının beyanları ile temlikin muvazaalı yapıldığı ve mirasbırakanın davalılardan mal kaçırmasını gerektirir bir durumun varlığının kanıtlanamadığı, mahkemece dinlenen ve davanın kabulü halinde çekişmeli payda hak sahibi olabilecek mirasçı ...’nın beyanlarından temlikin mal kaçırmak amacıyla değil, diğer mirasçı ...’in borçlarının ödenmesi amacıyla yapıldığının anlaşıldığı ve aynı resmi akit ile dava dışı mirasçı ...’in de taşınmazdaki payını davalıya temlik ettiği hususları gözetilerek, muris muvazaasına dayanılarak açılan davanın reddine karar verilmesi gerekirken noksan soruşturma ve yanılgılı değerlendirme ile yetinilerek yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir.Davalının yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 19.06.2019 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
-KARŞI OY-
Dava, hukuki ehliyetsizlik ve muris muvazaası hukuki nedenlerine dayalı tapu iptali ve tescil istemlerine ilişkindir.Davacı, dava dilekçesinde mirasbırakan annesinin 641 parsel sayılı taşınmazını hukuki işlem ehliyetinin bulunmadığı sırada davalıya temlik ettiğini, duruşma beyanlarında ise temlikin muvazaalı da olduğunu belirterek tapu iptali ve tescil isteminde bulunmuş, davalı davanın reddini savunmuş, mahkemece hukuki ehliyetsizlik iddiası yönünden inceleme yapılmadan temlikin mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiş, hüküm davalı tarafından temyiz edilmiştir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 11.04.1990 tarihli 1990/1-152 Esas, 1990/236 Karar sayılı ilamında belirtildiği üzere maddi olaylar yönünden birden fazla hukuki nedenin bir arada gösterilmesi mümkündür.Nitekim davacı, ehliyetsizlik hukuki nedeni yanında muris muvazaası hukuki nedenine dayanmış, mahkemece muris muvazaası yönünden inceleme yapılarak davanın kabulüne ilişkin verilen karar sayın çoğunluk tarafından, kamu düzenini ilgilendirmesi nedeniyle ehliyetsizlik iddiası yönünden inceleme ve araştırma yapılması, ehliyetli olmadığının anlaşılması halinde davanın kabul edilmesi, ehliyetli olduğunun anlaşılması halinde ise muvazaa iddiasının ispatlanamadığı gözetilerek davanın reddine karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle bozulmuştur. Sayın çoğunluk ile aramızda muvazaa iddiasının ispatlanamadığı ve bu iddia yönünden istemin reddine karar verilmesi gerektiği konusunda görüş aykırılığı yoktur.Belirtmek gerekir ki Yargıtay, temyiz incelemesi yaparken tarafların temyiz sebepleri ile bağlıdır. Aleyhe bozma yasağı kavramı , usul hukukundaki taleple bağlılık ilkesinin doğal sonuçlarındandır. Hakkında yasal bir düzenleme bulunmayan aleyhe bozma yasağının istisnasının "kamu düzeni" olduğunda bir tereddüt bulunmamaktadır. Bu husus istikrarlı bir uygulama olarak hukuk sistemimize yerleşmiştir. Bir kimsenin hukuki ehliyetinin bulunmaması, kamu düzeniyle doğrudan ilgili bir haldir. Zira, ehliyetsiz kişi ve karşı taraf arasındaki hukuki işlem kesin hükümsüzlük nedeniyle batıl olacağından, hukuki işlem güvenliğinin korunmasında sağlar arası işlemler kapsamında kalması halinde güncel ve acil bir yarar bulunmaktadır. Hukuki ehliyeti bulunmayan kişilerin ölümünden sonra güncel ve acil yarar durumu öne sürülemeyeceği için, mirasbırakanın ehliyetsizliği dönemindeki işlemlere yalnızca kesin hükümsüzlük sonucu bağlamak gerekli ve yeterli olacaktır. Somut olayda, davacının değil mirasbırakanın yaptığı hukuki işlem ile ilgili ehliyetsizlik iddiası ileri sürüldüğü için, sağlar arası işlemlerde ortaya çıkabilecek olumsuzlukların, sağ olmayan mirasbırakan yönünden de ortaya çıkabileceği kabul edilerek "kamu düzeni" kavramıyla açıklanmasının dayanağı bulunmamaktadır. Böyle bir durumda, hukuki ehliyetsizlik iddiası araştırılmayan davacının temyizi bulunmadığından, davalının temyizi üzerine hukuki ehliyetsizliğin yöntemince araştırılarak öncelikle incelenmesi yönünde bozma kararı verilmesi, aleyhe bozma yasağı kapsamında kalmaktadır. Davalının temyiz nedenleri de muris muvazaası yönündeki kabule ilişkindir. Bu yönüyle, yalnızca muris muvazaası iddiasının ispatlanamadığı gerekçesiyle davanın reddedilmesi yönünde kararın bozulması gerektiği kanaatinde olduğumdan, sayın çoğunluğun hukuki ehliyetsizlik iddiasıyla ilgili diğer bozma nedenine katılmıyorum.