17. Ceza Dairesi 2020/7208 E. , 2020/2792 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Ceza Mahkemesi
SUÇ : Konut dokunulmazlığının ihlali
Sanık ..."in, konut dokunulmazlığının ihlali suçundan 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu"nun 116/4 ve 62. maddeleri uyarınca 10 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına dair Küçükçekmece 9. Asliye Ceza Mahkemesinin 20/12/2010 tarihli ve 2009/1010 Esas, 2010/994 Karar sayılı kararına karşı Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğünün 27/11/2019 tarihli ve 94660652-105-34-4272-2019-Kyb sayılı “Kanun Yararına Bozma” talebine dayanılarak dava dosyası Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 03/12/2019 tarihli ve 2019/119956 sayılı ihbarnamesiyle Dairemize gönderilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının istem yazısında;
“Benzer bir olayla ilgili olarak Yargıtay 18. Ceza Dairesinin 09/01/2019 tarihli, 2018/7788 Esas ve 2019/920 Karar sayılı ilâmında da belirtildiği üzere, dosya kapsamına göre, hükümden önce 19/12/2006 tarihinde yürürlüğe giren 5560 sayılı Kanun ile konut dokunulmazlığının ihlâli suçunun uzlaşma kapsamına alınması, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu"nun 253. maddesinin 3. fıkrasına, 5918 sayılı Kanun ile eklenen, "uzlaşma kapsamında bulunan bir suçun, bu kapsama girmeyen başka bir suçla birlikte işlenmiş olması hâlinde uzlaşma hükümlerinin uygulanmayacağına" ilişkin son cümlenin suç tarihi olan 17/05/2005 tarihinden sonra 09/07/2009 tarihinde yürürlüğe girmesi karşısında, suç tarihi itibariyle uzlaşma kapsamında bulunan konut dokunulmazlığının ihlâli suçu yönünden, 5271 sayılı Kanun"un 253 ve 254. maddeleri uyarınca uzlaştırma işlemleri yaptırılarak sonucuna göre sanığın hukukî durumunun belirlenmesi gerektiği gözetilmeden, yazılı şekilde karar verilmesinde isabet görülmemiştir.” denilmektedir.
Hukuksal değerlendirme:
5271 sayılı CMK’nin 309. maddesi uyarınca hâkim veya mahkemece verilip istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümlerde, maddî hukuka veya yargılama hukukuna ilişkin hukuka aykırılık bulunduğunu öğrenen Adalet Bakanlığı, o karar veya hükmün Yargıtay’ca bozulması istemini, yasal nedenlerini açıklayarak Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına yazılı olarak bildirecektir. Bunun üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı da hükmün veya kararın bozulması istemini içeren yazısına bu nedenleri aynen yazarak, Yargıtay ceza dairesine verecek, ileri sürülen nedenlerin Yargıtay’ca yerinde görülmesi halinde karar veya hüküm yasa yararına bozulacak, yerinde görülmezse istem reddedilecektir.
Kanun yararına bozma yasa yoluna, istinaf ve temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşmiş hüküm ve kararlara karşı gidilebilmesi nedeniyle kesin hükmün otoritesinin bütünüyle zedelenmemesi amacıyla bu yola başvurabilmek için hukuka aykırılık halinin ciddi boyutlara ulaşması gerekmektedir.
Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kurulunun 14.11.1977 tarihli ve 3-2 Esas ve Karar sayılı kararında da açıkça vurgulandığı üzere, bu yasa yolunun olağan üstü bir yasa yolu olması nedeniyle, her türlü hukuka aykırılık iddiası, yasa yararına bozma konusu yapılamayacak, bu kapsamda hâkimlerin takdir hakkı alanına giren ve suç işleyenler için bir hak teşkil etmeyen hususlar ile mahkemenin takdirine bağlı istekler ve uygulamadaki takdir yanılgıları veya takdirin yerinde olup olmadığının denetlenmesine ilişkin başvurular, temyiz yasa yolundan farklı olarak yasa yararına bozma konusu yapılamayacağından, bu yolla denetlenemeyecektir.(Ceza Genel Kurulunun 23/03/2010 tarihli ve 2/29-56 Esas ve Karar sayılı kararı da bu doğrultudadır.)
Böylece ülke sathında uygulama birliğine ulaşılacak, hâkim ve mahkemelerce verilen cezaya ilişkin karar veya hükümlerdeki hukuka aykırılıklar ile uygulamadaki esaslı yanlışlar ve esasa etkili usul yanılgılarının, toplum ve birey açısından hukuk yararına giderilmesi sağlanacaktır.
Kesinleşen bu karar veya hükümlerdeki aykırılıklar başka suretle giderilmesi mümkün olmadığı takdirde, ikincil ve olağanüstü nitelikte olan kanun yararına bozma yasa yoluna konu edilebilecektir.
CMK’nin 34/2, 231/2 ve 232/6. maddelerinde, hüküm ve kararlarda, başvurulacak kanun yolu, başvurunun yapılacağı merci, yöntemi ve başvuru süresinin hiçbir tereddüte yer vermeksizin açıkça belirtileceği hükümlerine yer verilmiş olup, bu hükümlere aykırılık aynı kanunun 40. maddesi uyarınca eski hale getirme nedeni oluşturacaktır. Bu bildirimlerdeki temel amaç sujelerin başvuru haklarını etkin bir biçimde kullanmalarının sağlanması, bu eksiklik nedeniyle hak kayıplarına yol açılmamasıdır. Ancak burada dikkat edilecek veya eski hale getirme nedeni oluşturacak husus, eksik veya hatalı bildirim nedeniyle bir hakkın kullanılmasının engellenip engellenmediğinin belirlenmesidir. Bildirimdeki eksikliğin yol açtığı bir hak kaybı bulunmamakta ise, bu durum eski hale getirme nedeni oluşturmayacaktır. CMK"nın 264. maddesinde ise, kabul edilebilir bir kanun yolu başvurusunda kanun yolunun veya mercide yanılgının, başvuranın haklarını ortadan kaldırmayacağı, bu hâlde başvurunun yapıldığı merci tarafından, başvurunun derhâl görevli ve yetkili mercie gönderilmesi gerektiği hükmüne yer verilmiştir.
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu"nun "Kararların Açıklanması Ve Tebliği " başlıklı 35. maddesi;
"1) İlgili tarafın yüzüne karşı verilen karar kendisine açıklanır ve isterse kararın bir örneği de verilir.
2) Koruma tedbirlerine ilişkin olanlar hariç, aleyhine kanun yoluna başvurulabilecek hâkim veya mahkeme kararları, (…) (1) hazır bulunamayan ilgilisine tebliğ olunur. (1)
3) İlgili taraf serbest olmayan bir kişi veya tutuklu ise tebliğ edilen karar, kendisine okunup anlatılır." biçimindedir.
5271 sayılı CMK’nin “Temyiz İstemi Ve Süresi” başlıklı 291. maddesi;
“Temyiz istemi, hükmün açıklanmasından itibaren on beş gün içinde hükmü veren mahkemeye bir dilekçe verilmesi veya zabıt kâtibine bir beyanda bulunulması suretiyle yapılır; beyan tutanağa geçirilir ve tutanak hâkime onaylattırılır. Tutuklu bulunan sanık hakkında 263 üncü madde hükmü saklıdır.
Hüküm, temyiz yoluna başvurma hakkı olanların yokluğunda açıklanmışsa, süre tebliğ tarihinden başlar.” şeklinde düzenlenmiştir.
Aynı Kanun’un 263. maddesinde ise;
“Tutuklu bulunan şüpheli veya sanık, zabıt kâtibine veya tutuklu bulunduğu ceza infaz kurumu ve tutukevi müdürüne beyanda bulunmak suretiyle veya bu hususta bir dilekçe vererek kanun yollarına başvurabilir.
Zabıt kâtibine başvuru hâlinde, kanun yollarına başvuru beyanı veya dilekçesi ilgili deftere kaydedildikten sonra bu hususları belirten bir tutanak düzenlenerek tutuklu bulunan şüpheli veya sanığa bir örneği verilir.
Kurum müdürüne başvuru hâlinde ikinci fıkra hükmüne göre işlem yapılarak, tutanak ve dilekçe derhâl ilgili mahkemeye gönderilir. Zabıt kâtibi başvuruyu ilgili deftere kaydeder.
Zabıt kâtibi veya kurum müdürü tarafından ikinci fıkra hükmüne göre işlem yapıldığı zaman kanun yolları için bu Kanunda belirlenen süreler kesilmiş sayılır.” hükümlerine yer verilmiştir.
İnceleme konusu somut olayda:
Küçükçekmece 9. Asliye Ceza Mahkemesinin 20/12/2010 tarihli ve 2009/1010 Esas, 2010/994 Karar sayılı ilamı ile sanık ...’in nitelikli hırsızlık suçundan 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu"nun 142/1-b(Mülga), 143/1, 62/1 maddeleri uyarınca 1 yıl 9 ay 10 gün hapis; mala zarar verme suçundan aynı Kanun’un 151/1 ve 62/1. maddeleri uyarınca 3 ay 10 gün hapis; konut dokunulmazlığının ihlali suçundan ise aynı Kanun’un 116/4 ve 62/1 maddeleri uyarınca 10 ay hapis cezaları ile cezalandırılmasına karar verildiği, hükümlerin Maltepe 2 Numaralı L Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda başka suçtan hükümlü olarak bulunan sanığın yokluğunda kurulduğu ve hükümlerin son paragrafının “Dair; Sanığın ve şikayetçinin yokluklarında kararın tebliğinden itibaren, 291/2 maddesi gereğince yedi gün içinde mahkememize verilecek dilekçe veya tutanağa geçirilmek üzere zabıt katibine beyanda bulunmak üzere Temyiz yolu (Yargıtay) açık olmak üzere; hükmün süresi içerisinde temyiz edilmediği takdirde kesinleşeceğine ilişkin C. Savcısının huzurunda isteme uygun olarak verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.” şeklinde olduğu, yokluğunda verilen kararların Maltepe 2 Numaralı L Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda bulunan sanığa 05.07.2011 tarihinde tebliğ edildiği ancak tebliğ tebellüğ belgesi üzerinde “Tebligat tarihinde cezaevinde bulunan sanığa tebliğ edilen karar içeriğinin okunup anlatılmak suretiyle tebliğ edildiğine” dair bir şerhin bulunmadığı anlaşılmıştır.
5271 sayılı CMK’nin 291/1. fıkrasında temyiz istemi ve süresine ilişkin düzenlemede, "Tutuklu bulunan sanık hakkında 263. madde hükmü saklıdır" hükmü, CMK’nin 263. maddesinde ise "Tutuklu bulunan şüpheli veya sanık, zabıt kâtibine veya tutuklu bulunduğu ceza infaz kurumu ve tutukevi müdürüne beyanda bulunmak suretiyle veya bu hususta bir dilekçe vererek kanun yollarına başvurabilir." hükmünün yer alması, yine CMK’nin 232/6. fıkrasında "Hüküm fıkrasında, 223. maddeye göre verilen kararın ne olduğunun, uygulanan kanun maddelerinin, verilen ceza miktarının, kanun yollarına başvurma ve tazminat isteme olanağının bulunup bulunmadığının, başvuru olanağı varsa süresi ve merciinin tereddüde yer vermeyecek şekilde açıkça gösterilmesi gerekir." şeklindeki düzenlemeler karşısında ceza infaz kurumunda bulunan sanık ...’e yukarıdaki maddeler çerçevesinde CMK’nin 263. maddesinde gösterilen usul ile de temyiz başvurusunda bulunabileceğinin hatırlatılmaması ve ayrıca yokluğunda verilen kararların ceza infaz kurumunda bulunan sanığa tebliğ edilmesine rağmen kararların sanığa “Okunup anlatıldığına” dair tebliğ tebellüğ belgesi üzerinde şerhin bulunmaması nedeniyle tebligatın usulüne uygun olmaması hususları göz önüne alındığında kararların usulünce kesinleşmediği tespit edilmiştir.
Sanığın ceza infaz kurumundan gönderdiği 18.01.2019 ve 30.01.2019 tarihli dilekçeleriyle eski hale getirme ve temyiz isteminde bulunması karşısında, temyiz istemiyle birlikte talep edilen eski hale getirme talebi hususunda karar verilmek üzere, dosyanın Yargıtay’a gönderilmesi gerekirken, hukuken geçersiz nitelikte ek karar verilerek dosyanın kanun yararına bozma yoluna gönderildiği görülmektedir.
Bu itibarla, kanun yararına bozma yoluna istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümlere karşı başvurulabilmesi nedeniyle, temyiz yolu açık olan kararlara yönelik sanığın vaki istemi uyarınca, dosyanın olağan kanun yolu sürecinin tamamlanması için Yargıtay"a gönderilmesi gerektiğinden, kanun yararına bozma isteminin reddine karar verilmiştir.
SONUÇ VE KARAR:
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının düzenlediği ihbarnamedeki düşünce, olağan kanun yolu sürecinin tamamlanmamış olması nedeniyle yerinde görülmediğinden, 5271 sayılı CMK"nin 309. maddesi uyarınca KANUN YARARINA BOZMA İSTEMİNİN REDDİNE, sanığın temyiz istemi açısından tebliğname düzenlenmesi için dosyanın Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine, 25/02/2020 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.