1. Hukuk Dairesi 2016/8019 E. , 2019/3930 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ:ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ: TAPU İPTALİ VE TESCİL - TAZMİNAT
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil, bedelin tahsili davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ...’ın raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü.
-KARAR-
Dava, inanç sözleşmesi hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil, olmadığı takdirde bedel isteğine ilişkindir.Davacı, davalıdan bir süre sonra geri ödemek şartıyla aldığı borç paranın teminatı olmak üzere 890 parsel sayılı taşınmazını davalıya devrettiğini, borcunu faiziyle ödediği halde taşınmazın iade edilmediğini ve tehdit, baskı ve korkuyla sindirilmeye çalışıldığını, davalının tefecilikle uğraştığını, birçok kişinin malına bu şekilde sahip olduğunu ileri sürerek dava konusu taşınmazın tapu kaydının iptali ile adına tesciline, olmadığı takdirde satış tarihindeki değeri ile ödenen bedelin uyarlama kuralları gereğince hesaplanarak davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.Davalı, dava konusu taşınmazı bedeli karşılığında satın aldığını, satışın yapıldığı tarihten itibaren 9 yıl geçtiğinden davanın zamanaşımına uğradığını belirterek davanın reddini savunmuştur.Mahkemece, iddianın ispatlanamadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.
Toplanan deliller ve tüm dosya içeriğinden; çekişme konusu 890 parsel sayılı taşınmazın tamamı davacı ... adına kayıtlı iken 07.05.2003 tarihinde satış suretiyle davalı ...’e temlik ettiği, eksiğin giderilmesi suretiyle getirtilen belgelerden, dava konusu işlemle ve dava dışı olaylarla ilgili olarak davalı ve dava dışı kişiler hakkında tefecilik ve başkaca suçların işlendiği iddiasıyla açılan ve ... 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 2014/162 esas sayılı dosyası üzerinden görülen kamu davasının derdest olduğu, davacının eldeki davada cevaba cevap ve delil dilekçesinde sözünü ettiği ve dilekçe eki olarak gösterdiği “... Hesabı” başlıklı iki adet belgeyi dosyaya sunduğunu beyan ettiği, davalının ise düplik dilekçesinde söz konusu belge fotokopilerinin hukuken geçerliliği bulunmayıp içeriğini de kabul etmediğini, zira belgedeki tarihlerin 2004 yılına ait olup dava konusu taşınmazın ise 2002 yılında satışının yapıldığını beyan ettiği, sözü edilen fotokopi niteliğindeki belgelerin dosya içerisinde yer aldığı, davacı tarafça ceza dosyasının eldeki davada bekletici mesele yapılmasının istenildiği, mahkemece, ceza dosyasının inançlı işlemin varlığı hakkında güçlü delil oluşturabileceği kabul edilebilir ise de, taşınmazın devrine dayanak teşkil eden ve davalıdan borç olarak alındığı iddia edilen miktarın davalıya ödendiğinin yazılı delille kanıtlanması gerektiği, davacının da bu hususlarda yazılı delil sunmadığı ve yemin deliline de başvurmadığı, ceza dosyasının bekletici mesele yapılmasının sonuca etkili olmayacağı, dolayısıyla iddianın kanıtlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verildiği anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere; inanç sözleşmesi inananla inanılan arasında yapılan, onların hak ve borçlarını belirleyen, inançlı muamelenin sona erme sebeplerini ve devredilen hakkın, inanılan tarafından inanana geri verme (iade) şartlarını içeren borçlandırıcı bir muameledir. Bu sözleşme, taraflarının hak ve borçlarını kapsayan bağımsız bir akit olup, alacak ve mülkiyetin naklinin hukuki sebebini teşkil eder.Taraflar böyle bir sözleşme ve buna bağlı işlemle genellikle, teminat teşkil etmek veya idare olunmak üzere, mal varlığına dahil bir şey veya hakkı, aynı amacı güden olağan hukuki muamelelerden daha güçlü bir hukuki durum yaratarak, inanılana inançlı olarak kazandırmak için başvururlar. Başka bir deyişle, bu işlemle borçlu, alacaklısına malını rehin edecek, yani yalnızca sınırlı ayni bir hak tanıyacak yerde, malının mülkiyetini geçirerek rehin hakkından daha güçlü, daha ileri giden bir hak tanır.Sözleşmenin ve buna bağlı temlikin, değinilen bu özellikleri nedeniyle, taşınmazı inanç sözleşmesi ile satan kimsenin artık sadece, ödünç almış olduğu parayı geri vererek taşınmazını kendisine temlik edilmesini istemek yolunda bir alacak hakkı; taşınmazı, inanç sözleşmesi ile alan kimsenin de borcun ödenmesi gününe kadar taşınmazı başkasına satmamak ve borç ödenince de geri vermek yolunda yalnızca bir borcu kalmıştır.
Uygulamada mesele, 05.02.1947 tarihli, 20/6 sayılı İnançları Birleştirme Kararı ile ilişkilendirilip, bu karar dayanak yapılmak suretiyle çözüme gidilmektedir.İçtihadı Birleştirme kararının sonuç bölümünde ifade olunduğu üzere, inançlı işleme dayalı olup dinlenilirliği kabul edilen iddiaların ispatı, şekle bağlı olmayan yazılı delildir. İnanç sözleşmesi olarak adlandırılan bu belgenin, sözleşmeye taraf olanların imzasını içermesi gereklidir. Bunun dışındaki bir kabul, hem İçtihadı Birleştirme Kararının kapsamının genişletilmesi, hem de taşınmazların tapu dışı satışlarına olanak sağlamak anlamını taşıyacağından, kendine özgü bu sözleşmelerle bağdaştırılamaz. Ancak, aranılan nitelikte bir yazılı delil bulunamazsa, yazılı delil başlangıcı niteliği taşıyan bir belge de ispat yönünden değerlendirilebilir.İnanç sözleşmeleri, tarafların karşılıklı iradelerine uygun bulunduğu için, onlara karşılıklı borç yükleyen ve alacak hakkı veren geçerli sözleşmelerdir. (818 sayılı Borçlar Kanununun (BK) 18. maddesi; 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun (TBK) 97. maddesi) anılan sözleşmelerde, taraflar, sözleşmenin kendilerine yüklediği hak ve borçları belirlerken, inançlı işlemin sona erme sebeplerini; devredilen hakkın inanılan tarafından inanana iade şartlarını, bu arada tabii ki süresini de belirleyebilirler. Bunun dışında, akde aykırı davranışın yaptırımına da sözleşmelerinde yer verebilirler. Buna dair akit hükümleri de TBK"nin 26 ve 27. maddelerine aykırılık teşkil etmediği sürece geçerli sayılır.İnanç sözleşmesine ve buna bağlı işlemle alacaklı olan taraf, ödeme günü gelince alacağını elde etmek için dilerse; teminat için temlik edilen şeyi "ifa uğruna edim" olarak kendisinde alıkoyabileceği gibi; o şeyi, açık artırma yoluyla veya serbestçe satıp satış bedelinden alma yoluna da başvurabilir. Bu sonuçlar kendine özgü bu akdin tabiatında mevcuttur. Sözleşme ile öngörülen ifa süresi içerisinde, sırf sözleşmeyi imkansız kılmak amacıyla muvazaalı olarak yapılan temliklerin yasal koruma altında tutulamayacağı izahtan varestedir. Meri hukuk sistemimizde herhangi bir düzenleme olmamasına karşın, inanç sözleşmelerinin yukarıda değinilen ilkeler çerçevesinde uygulama yeri bulan kendine özgü bir müessese olduğu, öğreti ve uygulamada kabul edilegelen bir olgudur.Öte yandan, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu 74. maddesinde (mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu 53. madde) “ Hakim zarar verenin kusurunun olup olmadığı, ayırt etme gücünün bulunup bulunmadığı hakkında karar verirken, ceza hukukunun sorumlulukla ilgili hükümleriyle bağlı olmadığı gibi, ceza hakimi tarafından verilen beraat kararıyla da bağlı değildir. Aynı şekilde, ceza hakiminin kusurun değerlendirilmesine ve zararın belirlenmesine ilişkin kararı da, hukuk hakimini bağlamaz.” şeklindeki düzenlemesi uyarınca hukuk hakimi, ceza mahkemesinin vereceği beraat kararıyla bağlı değil ise de, orada belirlenen veya belirlenecek olguların eldeki dava bakımından bağlayıcı olacağı tartışmasızdır.
Hal böyle olunca, ... 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 2014/162 esas sayılı ceza dosyasının sonucunun beklenilmesi, borcun ödenmediği ortaya çıksa dahi 6098 sayılı TBK"nin 97. maddesi (818 sayılı BK"nin 81. maddesi) uyarınca borç miktarını mahkeme veznesine depo etmesi için davacı tarafa süre verilmesi ve sonucuna göre karar verilmesi gerekirken değinilen hususlar gözardı edilerek yazılı gerekçeyle davanın reddi doğru değildir.Davacının değinilen yönlerden yerinde görülen temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 19.06.2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.Başkan